Cuma Konferansı'nda Suriye-Halep izlenimleri anlatıldı

Cuma konferansında yardım vesilesi ile sıcak bölgeyede geçiş yapan kardeşlerimizden Hamza Er izlenimlerini cemaatle paylaştı

03-09-2012


Bilindiği üzere Müslüman Suriye halkıyla dayanışma örnekliği gösterebilmek adına “Kardeşlik Ve Dayanışma Platformu” çatısı altında bir araya gelen İslami kuruluşlar Ramazan ayı boyunca topladıkları yardımları bölgeye ulaştırmıştı…

Platformu temsilen sınır bölgesine geçen Ankara İLKAV’dan Erdal Ardıç, Talip Bağrıaçık, Şahin Sertkaya ve Hamza Sertkaya yardım malzemelerinin Suriye tarafına aktarılmasının koordinasyonunu sağlamış, İstanbul’dan platformu temsilen kafileye katılan Hamza Er ise yardımların dağıtımını gözlemlemek ve bölgede incelemelerde bulunmak için sınırın Suriye tarafına geçiş yapmıştı.

Beş Tır dolusu gıda ve ihtiyaç malzemeleri ile birlikte bölge Müslümanlarına nakdi yardımda da bulunan platform temsilcileri, yardım tırlarının üç tanesini Reyhanlı’dan Halep‘e, iki tanesini ise Yayladağ sınır kapısından Lazkiye civarında direnen Müslüman kardeşlerimize ulaştırılmak üzere teslim etmişti. Yardım kampanyasının çağrısında, direnen gruplar ve onların aileleri, şehid olanların aileleri, gaziler ve ailelerini önceleyeceklerini duyuran “Kardeşlik Ve Dayanışma Platformu” bu çağrıya uygun olarak yardımlarını Suriye içerisindeki direnen ve bu yolda şehid ve gazi olan kardeşlerinin ailelerine ulaştırmıştı.

Cuma konferansında yardım vesilesi ile sıcak bölgeyede geçiş yapan kardeşlerimizden Hamza Er izlenimlerini cemaatle paylaştı.

Ondan önce kafile ile birlikte giden kardeşlerimizden Erdal Ardıç söz aldı. Ardıç konuşmasında İlkav’ın senelerdir ümmetin çeşitli coğrafyalarında kanayan yaralarına elinden geldiğince Müslüman kardeşliği içinde duyarlılığını sürdürdüğünü,imkanları kısıtlı bu bir avuç topluluğun yardımlarını da hakkıyla tam yerine ulaştırmak için çaba sarfettiğini belirtti.Ardıç konuşmasını Müslümanların üzerlerine düşen sorumlulukların bilincinde olarak şahitlik vazifelerini en iyi şekilde yerine getirmeleri gerektiğini hatırlatarak,bunun ise ancak bu nezih birlikteliklerimizi güzelleştirip,çoğaltmakla mümkün olacağını belirterek bitirdi.

Konferansta daha sonra, yardımların dağıtımını gözlemlemek ve bölgede incelemelerde bulunmak için sınırın Suriye tarafına geçiş yapan Hamza Er söz aldı.

Konuşmasına, İLKAV’ın yürüttüğü çalışmaların önemine vurgu yaparak başlayan Hamza Er, “insanlar bazen içlerinde bulundukları imkanların farkında olamayabiliyor, dışarıdan bu çok daha doğru görülebiliyor. Biz İstanbul’dan, İLKAV’ın Ankaralı Müslümanlar için ne kadar önemli olduğunu görüyor, Türkiyeli Müslümanlara umut verici eylemlilikler sergilediğini imrenerek izliyoruz.” dedi. Hamza Er, Ümmet bilinci ile kağıt üzerinde çizilmiş sınırları yok sayan Ankaralı Müslümanların, Afganistan, Filistin, Irak, Somali, Çeçenistan ve Suriye yardımları ile bölge ayırt etmeden gösterdikleri duyarlılıkların diğer Müslüman öbeklere örnek olması gerektiğine işaret etti.

Daha sonra Suriye izlenimlerini dinleyenlerle paylaşan Er şunları söyledi:

“Suriye’de imkânsızlıklar içerisinde çırpınan bir halk bizleri karşıladı. İftar sofralarının dizaynından ziyade mahallesinin bugünde yoğun top atışından isabet almadan kurtulup kurtulamayacağının hesabını yapan ailelerle dolu Halep…

Haleb’e bağlı bölgelerde direnen gruplara ziyaretler gerçekleştirdiğimizde her açıdan imkânsızlıklar içerisinde boğuşan bir halk görülmekte… Gıda yetersizliğinin gittikçe yayıldığı bölgede çok yakında kıtlık sorununun baş gösterebileceğini söyleyebilmek zor değil… İftarlarını bahçelerden topladıkları meyvelerle açan topluluklar bulunmakta… Bombalamaların etkisi ile ekmek üretimi sınırlı sayıda ve özel yerlerde gerçekleşiyor. Un yetersizliğinden bu üretim bile düzenli olarak sağlanamıyor.

Hastane, okul, camiler ve evlerin hedef alındığı Haleb ve çevresinde bombalamalar özellikle iftar saatinde başlayarak kesintisiz devam ediyor. Karartma altında iftarlar açılıyor, namazlar kılınıyor.

Bölgenin tamamına yakınını direnen halkın kontrolünde… Ancak mühimmat sorunu had safhada… Operasyona giderken bir silahla üç kişi yola çıkıyor, ola ki biri vurularak şehid olur veya yaralanırsa silahı diğer ikincisi alsın… Mermi sandıkları her operasyonda boşalıyor. Dışarıdan silah yardımı olmadığı için içeriden alım yapmaya çalışan direnen gruplar normalin 2-3 katı fiyatlarla ancak bunu gerçekleştirebiliyor.

Şehidlerin tamamına yakını keskin nişancılar tarafından göğüs ve kafalarından vuruluyor. Eğer çelik yelek ve miğferleri olsaydı bu sayının yarı yarıya azalabileceğini tahmin etmek bizleri hazırlamamız gereken yardımların içeriği hakkında düşünmeye sevk ediyor.

Esirlere yaklaşım çok etkileyici… Onlara İslam’ı tebliğ ediyorlar, yakın bulunanlar, pişmanlık duyanlar direnenlerin safında mücadeleye katılıyor…

Savaşın olduğu yerde tabii ki tıbbi imkânlarda oldukça önem arz ediyor. İşte Haleb bu imkânlardan da yoksun… Yaralanan bir mücahit ambulansla sınıra götürülene kadar yolda hayatını kaybediyor. Çünkü içeride donanımlı ambulans yok. Bir minibüs içine yatak konulmuş, birkaç sargı bezi ve birkaç ilaç… Haleb’in ambulansı bu kadar… Hastane ise anlatılamaz. Çünkü anlatılacak bir şey yok. Eski resmi bir binanın odasını ameliyathane yapan direnişçiler, derme çatma malzemelerle doktorun eline teslim ediliyor. Basit bir kan durdurucunun olmadığı, kullanım süresi bitmiş ilaçların rafları doldurduğunu gördüğünüzde bu odadan yaralıların ne kadar şifa bulup da çıkabileceğini kestirebilmek hiç de zor olmamakta.

Antakya’ya getirilen yaralılar bazen kamyonet kasalarında hastaneye taşınıyor. Doktor sayısının ve hastane kapasitesinin yetersizliği insanların gözleri önünde ölümleri arttırıyor.

Buna rağmen moraller oldukça iyi… ‘Şimdi özgürüz ve gerekirse özgür öleceğiz ama ne olursa olsun bir daha Esed idaresi altında bir hayatı kabul etmeyeceğiz’ diyorlar. 50 yıllık Baas korku devletinin uygulamalarına birebir muhatap olamayanlar halkın bu sevincini-kararlılığını- anlamakta zorluk çekebilir. Dünün hayvancısı, marangozu, öğretmeni, imamı bugünün direnişçisi Suriye’de; ve bu onurlu insanlar kendilerinin anlaşılmasını istiyorlar.
Bir insanın en doğal isteği olan düşünme, üretme, örgütlenme, fikrini ifade etme, inandığı gibi yaşayabilme hakkının ne kadar değerli olduğunu görebilmemizi istiyorlar.

Bizler sadece maddi ve ayni ihtiyaçları karşılamakla kendimizi sınırlandırmamalıyız. Baskı, korku devletinde örgütlenme, cemaatleşme imkânını bulamamış dolayısıyla organizasyon, koordinasyon yönleri zayıf kardeşlerimize bu eksikliklerini giderecek tavsiyelerde de bulunmalı, diktatörlerden kurtulabilme kararlılıklarını desteklemeli ama bu mücadelenin sonucunda emperyal projelere teslim olunmaması noktasında da uyarılarımızı sürdürmeliyiz.”

Cuma konferansını, kılınan Cuma namazı ve geleneksel hale gelen poğaça ve çay ikramı takip etti… 

Etiketler : #Cuma   #Konferansı'nda   #SuriyeHalep   #izlenimleri   #anlatıldı   
YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   06-09-2012 11:11

    Darayya Katliamı, Amerika'nın Doğrudan Mücrim Beşar'a Kapak Olmasının ve Clinton'un Erdoğan'la Olan Görüşmelerinin Bir Sonucudur Genelde İslam ümmeti özelde ise Şam halkı büyük bir öfkeyle, modern asrın Firavun'u ve mücrim Hafız'ın mesleği mücrimlik olan oğlu Beşar'ın, 25.08.2012'de Şam kırsalı Darayya'da işlemiş olduğu yeni bir katliamın haberini almışlardır. Nitekim katliamdaki kurbanların haberleri yükselmiş, hatta aralarında çocukların, kadınların, yaşlıların ve gençlerin de olduğu şehit sayısı (250)'yi aşmıştır. Dolayısıyla ölenlerin hiçbiri hakkında ne bir zimmet ne bir ahid nede bir eman gözetilmiştir. Dolayısıyla da kan kaybeden vahşî Esad'ın katil çeteleri, sadece masumların kanlarını içerek yaşamlarını sürdürmektedirler. Zira ümmetten intikam almak için gelen ve ümmetin kendilerine lanet ettiği, onların da ümmete lanet ettiği ve ümmetin kendilerinden nefret ettiği ve onların da ümmetten nefret ettiği yeni kriz yönetim hücresinin askerleri bizzat onlardır. Ayrıca "Yıkım ve Katliam Hücresi" şeklindeki yeni lakabından dolayı övünüp duran da bizzat bu hücredir. Nitekim büyük melun Suriye katili, mübarek Suriye sokaklarında akıtılması emrettiği kan nehirleriyle birlikte defolup gidecektir. Çünkü bu, Humus katliamındaki eski kriz çetesinin üzerine bir lanet olduğu gibi hem kendisi hem de mücrim çetesinin üzerine bir lanet olacaktır. Dolayısıyla bu çete, deve gibi geberecek ve sahipleri Cehennem mezarlarına gömüleceklerdir. Ne kötü varılacak yerdir orası. Hizb-ut Tahrir olarak bizler, Allah'a, Resulüne ve sonra da karşılığını sadece Allah'tan umarak sabır ve nusret Şam'ındaki sabreden halkımıza, gerek küfür ve ehline gerekse de facirler ile ehline hem İslam'ın ve Müslümanların izzetini hem de Va Mutasımah'ın izzeti ile onun Hilafeti'nin onurunu kesinlikle unutamayacakları bir ders vereceğimiz günün geleceği hususunda söz veriyoruz. Dolayısıyla ister Beşar ve askerleri gibi şahıslar olsun ister Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin gibi muharip devletler olsun isterse de Türkiye'nin Erdoğan'ı, Irak'ın Malik'i ve İran Necad'ı gibi ajanlık ve hıyanet üzere ayaklanan zırar rejimlerin yöneticileri olsunlar gerek planlama gerek uygulama gerek yeşil ışık yakılması gerek uluslararasına güvenceler verilmesi gerekse de iğrenç açıklamak yapılması şeklide bu cürümlere ortak olan bütün herkes, Beşar'ın cürümünün ortağıdırlar. Biz de onlara, Halife Ömer İbn-u el-Hattab'ın seslendiği şekilde sesleniyoruz: "Şayet bir belde halkı, tek bir kişiyi öldürmek için bile komplo kursalardı kesinlikle bundan dolayı onların hepsini öldürürdüm." Allah onları katletsin. Nasıl da döndürülüyorlar! Ancak bu komplocular, Allah'ın izniyle asla afiyette olamayacaklardır. Vallahi Allah, Şam topraklarındaki Muhammed ümmetinin yanındadır. O halde bu ümmet, yok olan izzetin, kaybolan hakkın ve tüm hak sahibini bekleyen kısasın geri dönmesi için toprakları üzerinde Hilafet Devleti kurulmadıkça nasıl afiyette olabilir ki? Bizler de zaten onun için varız ve Allah'ın izniyle onun askerleri olacağız. Nitekim Resulullah [Sallallahu Aleyhi ve Sellem], şöyle buyurmaktadır: إِنَّ اللَّهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتَّى إِذَا أَخَذَهُ لَمْ يُفْلِتْهُ "Allah, zalime mühlet verir. Ama onu bir de yakaladı mı bir daha bırakmaz." Sonra şu ayeti okumuştur: وَكَذَلِكَ أَخْذُ رَبِّكَ إِذَا أَخَذَ الْقُرَى وَهِيَ ظَالِمَةٌ إِنَّ أَخْذَهُ أَلِيمٌ شَدِيدٌ "Rabbin, zalimlik eden ülkeleri yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetli) olur. Şüphesiz onun yakalaması çok şiddetlidir, çok elem vericidir!" [Hud 102] Allah'ım, onları muktedir ve şiddetli bir yakalayışla yakalayıver. Duamızın sonu, alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmektir. Hizb-ut Tahrir Suriye Vilayeti Medya Bürosu Başkanı Mühendis: Hişam el-Baba Tel: + 882 16 444 461 32 E-mail: [email protected]"> [email protected] | www.hizb-ut-tahrir.info | www.tahrir-syria.info | www.turkiyevilayeti.org

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN