“Eski 28 şubat”ın 22. yıl dönümünde “yeni 28 şubat”ın 3. yılı yaşanıyor
Laik-Kemalist TC rejiminin kuruluşundan beri ülkede egemen olan, İslam’a, müslümana ve kontrol dışı müslümanlaşmaya düşman, baskıcı, yasakçı, asimilasyoncu ve darbeci zihniyet, süreklilik arz eden bir “28 Şubat” zihniyetidir. İşte bu zihniyetin hedefi; toplumdaki İslami uyanışta bir yükselme olduğunu gözlemledikleri her konjonktürde hemen müdahale edip yeni baskılar, yasaklar, zulümler yaparak ve emperyalizme eklemlenmiş sosyal mühendislik projeleri uygulayarak seküler Batı kültürüne dayalı resmi ideoloji ile Diyanetçe temsil edilen “statüko dini” çizgisinde toplumu yeniden hizaya sokmaktır. Rejimin hudutlarını çizdiği çerçeveyi aşan bir içerikle müslümanlaşmaya yönelen halkı “statüko dini” ve laik kemalist resmi ideoloji çizgisinde hizaya sokma amaçlı bu müdahalelerden birisi de 22 yıl önce alınan MGK kararları ekseninde 28 Şubat 1997’de yapıldı.
02-03-2019
Bu süreçte, Müslümanları rejimin safında hizaya sokmak için adeta bir cadı avı başlatıldı. Başörtülü öğrenciler ve öğretmenler okullara ve kamu alanına sokulmadı, namaz kılan veya eşi örtülü olan binlerce subay ordudan ihraç edildi. O dönemde işbirlikçileri olan Fetullahçılar ise, devlette kadrolaşmakta bu dönemde yeni mevziler kazandılar. Çünkü iki taraf da, ABD ile ikizi olan Siyonist İsrail’in birbirinin yedeği olarak kullanacakları “eski” ve “yeni” “bizim çocukları” idiler. Ayrıca, Batı Çalışma Grubu (BÇG) adı verilen bir askeri yapı tarafından camiye giden, gümüş yüzük takan, kurumlarda namaz kılan insanlar bile fişlenerek mağdur edildi. Ülkenin bankaları ve fakir halkın yüz milyarlarca dolarlık serveti, darbeciler ve yandaşları tarafından talan edildi. Bunların hiçbirisinin hesabı sorulmadı ve halkın kaynakları geri alınmadı, çalanların yanına kâr kaldı. Birçok Müslüman da, mesnetsiz suçlamalarla ve darbeci askerler tarafından brifingle yönlendirilen ideolojik yargının keyfi ve ideolojik kararlarıyla mahkûm edildiler. Darbecilerin güdümündeki ideolojik yargıçların mağdur ettiği yüzlerce Müslüman yaklaşık 22 yıldır zindanda çile doldururken, bu mağdurlara yeniden yargılanmanın önünü açmakta 16 yıldır ayak sürüyen AKP hükümeti ve meclis grubu, 28 Şubat’ı da gerçekleştirmiş olan ulusalcı Kemalist Ergenekoncu ve Balyozcu darbeciler söz konusu olunca süratle yeniden yargılanma yolunu açıvermiştir. Sonuçta da bu darbeci zalimlerin hepsi beraat ettirilerek, tekrar işbaşı yapmaları sağlanmıştır.
28 Şubatçılar ise göstermelik bir yargılanmayla “müebbet” hapse mahkûm edildikleri halde hiçbirisi tutuklanmadılar, serbest dolaşıyorlar. Hatta Doğu Perinçek o zaman bir açıklama yaparak; “Kimsenin onları tutuklamaya gücünün yetmeyeceğini” açıkça söylediği hâlde kendisine hiçbir merciden itiraz gelmedi. Sonuç da onun dediği gibi oldu, açık darbeleri ve kesin suçları sebebiyle başka türlü karar vermeleri mümkün olmayınca göstermelik bir “müebbet” kararı verilip tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. 28 Şubat’ın sivil ve medya ayağına ise hiç dokunulmadı ve olay kapatıldı. Muhtemelen Perinçek’in bahsettiği öğrencilerinin hâkimiyetindeki yargı uygun zamanı kollayıp bu müebbet kararlarını da bozup beraat ettirecek ya da davayı sürüncemede bırakıp unutturacak gibi görünmektedir. Hâlbuki onların brifing verdikleri yargıçlarla haksız ve hukuksuz biçimde ceza verilen mağdur Müslümanlar, aralarında yaşlılar ve hastalar olduğu hâlde 22 yıldır tutuklu bulunuyorlar. Hükümet ve meclis, darbecilere gösterdiği ilgiyi onlara göstermiyor. Allah yardımcıları olsun, sağlık ve sabır versin inşaAllah. Bu zalim ulusalcı Kemalist darbecilerin ve ideolojik yargıçların daha önce mağdur edip zindana attıkları mazlumların zindanlardaki mağduriyetleri büyük acılara yol açarak hâlâ sürerken, yeniden işbaşı yaptırılan veya önleri açılarak şımartılan aynı darbeci kadrolar AKP şemsiyesi altında yaşanan “Yeni 28 Şubat”ta yeni mağdurlar üretmeye devam etmektedirler.
Aslında bu laik-kemalist rejim devam ettiği sürece, ki toplum bu rejimle yönetilmeye layık olduğu sürece de bu rejim devam edecektir, sistem içi yöntemle, sistemin ilke ve kurallarını benimseyerek kim iktidar olursa olsun sonuç değişmeyecektir, değişmemektedir. Halka umut veren bazı sistem içi iktidarlar, toplumdaki dini duyarlılıklar arttıkça “statüko dini”nin çıtasını biraz yükseltmek suretiyle, bazı hak ve özgürlük taleplerine sistemin müsaade ettiği kadar görece olumlu cevaplar vererek, her seferinde kitleleri statükonun yanında tutmayı başarmaktadırlar. Eğer kontrolün zorlaştığı süreçlere girilirse o zaman da derin güçler ve silahlı bürokrasi harekete geçip “27 Mayıs, 12 Eylül vb.” gibi doğrudan darbelere ya da 28 Şubat gibi “post modern” darbelere başvurarak, halkı tekrar hizaya sokmak istemektedirler. Allah’ın azabından korkmayan, ahiret ve hesap bilinci zayıf, iktidar hırsı ise belirleyici olan din istismarcısı siyasiler olduğu sürece, sistem içinde elde edilen kimi kazanımların korunması dahi hep risk altında olmaya devam edecektir.
Bu bakımdan, tevhidî uyanış sürecini yaşayan Müslümanların bâtıl sistem içi siyasetten bağımsız bir İslami kimlikli yapı oluşturup, “kör şiddet ve bâtıl sistem içi siyaset” gibi gayri İslami iki ucu reddederek vasattaki nebevî yöntemi izlemek suretiyle toplumu tevhidî istikamette dönüştürme amaçlı tebliğ, eğitim ve vahye şahidliği esas alan çalışmalara yoğunlaşmaları gerekmektedir. Ancak maalesef son 10 yılda tevhidî uyanış süreci gruplarının büyük çoğunluğu AKP politikalarına aktif destekçi konumuna kayarak, on yılların birikimini bu zeminde harcamışlar, kirlenip erimesine yol açmışlar, umut ettikleri kazanımlar ve kimi maslahat beklentileri de ters tepmiş bulunmaktadır. Tevhidî grupların önemli bir kısmının ilkesiz davranarak sistem içi bâtıl siyasete aktif destekçi haline gelmeleri, basiretsizlik ve ferasetsizlikle laik bir sistem içinde bu sonucun kaçınılmaz olduğunu fark edememiş olmaları büyük kan kaybına ve yozlaşmaya sebep olarak maalesef statükonun amacına hizmet etmiştir. Özellikle, 15 Temmuz sonrasında oluşan “Yeni Statüko”, “Eski 28 Şubatçıları” iş başı yaptırarak “Yeni 28 Şubat” sürecini başlatmış bulunmaktadır. İktidara eklemlenmeyen bağımsız İslami çalışma gruplarını yok etmeyi hedeflediği anlaşılan “Yeni 28 Şubat”ın baskı, sindirme ve zulüm uygulamaları, sırasını bekleyenleri kuşatarak ilerlemekte ve giderek yaygınlaşmaktadır.
“Yeni Türkiye”de “Yeni 28 Şubat” Zulmü Yaşanıyor
“Arap Baharı” diye adlandırılan sürecin zorbalıkla durdurulmasını müteakip başta Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Yemen, Cezayir, Filistin, Irak olmak üzere bütün Müslüman coğrafyasında, İslam’a ve Müslümanlara yönelik “Küresel 28 Şubat” büyük acılara ve ıstıraplara, işkence, tecavüz ve vahşi katliamlara, açlık ve sefalete yol açarak yaygınlaşırken, Türkiye’de de “Yeni 28 Şubat” AKP şemsiyesi altında eskisinde yapılmayan zulümleri bile yapabilmektedir.
Bilindiği üzere, “Yeni Türkiye” diye yola çıkan Erdoğan ve AKP’nin koruyucu şemsiyesi altında, özellikle 15 Temmuz sonrasında, “Eski 28 Şubat”ın ortakları olan “Ergenekoncu ulusalcı Kemalistler” ve “MHP” ile oluşturulan koalisyona teslim edilen devlet ve kurumlarında “Eski 28 Şubat”ın kadroları yeniden işbaşı yaptılar. Böylece başlayan “Yeni 28 Şubat” sürecinde, “Eski 28 Şubat”ta yapılmayan daha büyük zulümler yapılmakta, bazı konularda “Yeni Türkiye” “Eski Türkiye”yi aratacak uygulamalara imza atmaktadır. Çünkü kendisini muhafazakâr kitleler nezdinde “suret-i hak”tan gösteren bir iktidarın ve siyasi liderinin koruması altında olduklarını bilen “28 Şubat” kadroları bu sefer eskisine göre daha cesur ve daha cüretkâr davranmaktadırlar. Bu sebeple, “Yeni 28 Şubat”ta bağımsız İslami çalışmalara yönelik olarak eskisine göre çok daha ağır saldırılar kolayca uygulamaya konabilmekte, şiddetle ilişkisi olmayan ve şiddet yöntemini açıkça reddettikleri bilinen sivil gruplara ve davetçi Müslümanlara “terörist” muamelesi yapılmaktadır.
Kendi yasalarına bile aykırı uygulamalarda gece yarısı koçbaşları ve balyozlarla kapıları kırılarak Müslümanların evlerine girilmekte ve aile mahremiyetleri en çirkin biçimde ihlal edilmektedir. Üstelik bu evlerde olup da korku ve panik hâlinde uykudan kaldırılan hastalara, yaşlılara, kadınlara ve çocuklara da ayrım yapılmadan zulmedilmiş olmaktadır. Legal dernek ve vakıflar, panzerler, tomalar ve ağır silahlarla kuşatılıp bir “terör” yuvası basılır gibi basılmaktadır. Legal zeminde açık çalışmalar yapan birçok vakıf, dernek ve Müslüman davetçi şahsiyete, hiçbir alakaları olmadığı ve hatta açıkça eleştirdikleri IŞİD benzeri kör şiddete başvuran yapıların damgasıyla yaftalamak suretiyle açık zulümler ve iftiralar yapılmaktadır. Hatta emniyet ve istihbarat raporlarında bile açıkça şiddeti reddettikleri ve “terör örgütü” olmadıkları, IŞİD gibi örgütler tarafından tehdit edildikleri yazılı olan Müslümanlara dahi, ulusalcı Kemalist kesimlerin egemen olduğu yargı tarafından hiçbir delil ortaya konmadan “terör örgütü” ya da “IŞİD” suçlamasıyla ağır cezalar verilebilmektedir.
Şiddeti reddeden ve sivil alanda İslami eğitim ve tebliğ faaliyetleri içinde olan, ancak tek suçları(!) laik siyasi iktidardan ve laik Kemalist sistemden bağımsız muhalif bir çizgide durmak ve iktidar destekçisi, yandaşı olmamak olan bu tür legal kuruluşlara ve öncülerine “terörist” damgası vurulmakta, henüz hiçbir yargı kararı olmadan terörist muamelesi yapılmaktadır. Ardından da günlerce gözaltında tutulduktan ya da aylarca, hatta bazen yıllarca tutuklu kaldıktan sonra hiçbir suç unsuru bulunamayıp çoğu hakkında takipsizlik ve beraat kararı verilmek zorunda kalınmaktadır. Ancak bu süreçte estirilen terörle, yapılan baskı ve zulümle, “resmi din”in temsilcisi laik devletin laik bir kurumu olan Diyanetten bağımsız İslami eğitim ve tebliğ çalışmalarına hayat hakkı tanımamak için, bu tür bağımsız İslami çalışmalar sindirilmek, yok edilmek istenmektedir. Sonuçta takipsizlik ya da beraat kararı verilenlere yapılan onca zulüm sebebiyle bir özür, iadeyi itibar ve tazminat ödeme gereği de duyulmamakta, yaptıkları zulmün cezası ahirete kalmaktadır. Rabbimize hamdolsun ki ahiret ve hesap var. İnşaAllah o gün, bu zalimler, yaptıkları zulümlerin karşılığı olarak hak ettikleri azapla karşılaşacaklardır.
Mehmet Pamak'ın makalesinin devamını okumak için tıklayın...
- Bir 10 Kasım Mağduriyeti: Dr. Mehmet Arslan Tutuklandı
- İktibas’ın yeni sayısı Bangladeş gündemi ile çıktı
- Diken ve Karanfil
- Hayrola Mahmud Abbas
- Bir milyon yahudi, işgal altındaki toprakları terketti
- Ya Eyyühel Müzzemmil
- Son Seyahatimizden Yansımalar
- Husi: Gazze'ye destek için vurulan gemi sayısı 177'ye çıktı
Makaleler
Hava Durumu