İHH: Gazze'de kalıcı projelere ihtiyaç var
İHH İnsani Yardım Vakfı Gazze’ye ayni ve nakdi olmak üzere 18 milyon 719 bin 400 TL değerinde yardım yaptı. İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, bundan sonra okul, hastane, yetimhaneler inşa etme gibi kalıcı projelere ağırlık vereceklerini söyledi.
26-02-2009
Gazze’de açtıkları irtibat bürosuyla çalışmalarını yürüttüklerini anlatan Yıldırım, açtıkları büronun büyük ilgi gördüğünü, büronun Türkiye’den gidenlerin buluşma noktası olduğunu söyledi.
İHH’dan yapılan açıklamada 27 Aralık 2008 tarihinde başlayan İsrail saldırılarından sonra yapılan yardımlar şu şekilde:
- İlk gün saldırılarda zarar gören 400 yaralı ve şehit ailesine 300’er dolar, toplam 170 bin TL nakdi yardım yapıldı.
- Saldırılardan zarar görenlere yönelik 30 bin TL’lik çadır, elbise ve battaniye dağıtımı, irtibat ofisimiz tarafından yapıldı.
- 50 ton un Mısır’dan satın alınıp ihtiyaç sahiplerine dağıtıldı. Elektriklerin sürekli kesik olması nedeniyle 2 ton mum Gazze'ye gönderildi.
- Saldırılardan zarar gören Gazze halkına ikinci kez 450 bin TL'lik nakdi yardım yapıldı.
- İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, milletvekilleri ve doktorların da aralarında bulunduğu bir ekip, bölgeye giderek Gazze Sağlık Bakanlığı yetkililerine 4 milyon 800 bin TL nakdi yardım ulaştırdı.
- Gazze’ye götürülen doktor ekibiyle, bölgenin ihtiyacı olan ilaç, tıbbi malzeme ve sağlık harcamalarında kullanılmak üzere nakdi yardımlar bölgeye gönderildi.
- Saldırılarda evi tamamen yıkılan 2 bin ailenin her birine 2 bin dolar nakdi yardım yapıldı. Şehit ailelerine ise 1000 dolar yardım yapıldı. Bu ailelere toplam 6 milyon 500 bin TL yardım dağıtıldı.
- Gazze’de son saldırılardan önce 2 bin 500 yetime bakan İHH, son saldırılardan sonrada 3 bin yetimin daha sponsorluğunu üstlendi.
- 15 ton tıbbi malzeme ve ilaç Gazze’ye ulaştırıldı.
- Sekiz doktor ve bir hemşireden oluşan sağlık ekibi, Gazze’ye girip yaralıların tedavisine katıldı. Yedi kişilik yardım ekibi, Gazze’de yaralı ve mülteci ailelerini ziyaret ederek yardımların koordinasyonunu yürüttüler.
- Türkiye’de toplanan ayni yardımların bölgeye daha hızlı ulaştırılması için THY’nin tahsis ettiği yardım uçağı ile yedi TIRlık yardım malzemesi Gazze’ye ulaştırıldı. 500 bin TL değerindeki 38 tonluk bu yardımın içeriği 11 ton süt tozu, 10 ton şeker, 11,5 ton konserve balık, 300 koli muhtelif ilaçtan oluşmaktaydı.
- Toplam değeri 670 bin TL olan Sahra Hastanesi, jeneratör, ilaç ve temel gıda maddelerinden oluşan 34 tonluk ikinci bir yardım uçağı da bölgeye ulaştırıldı.
- Maddi değeri 585 bin TL olan ve acil ihtiyaç duyulan ilaç, tıbbı malzeme, süt tozu ve gıda malzemeleri taşıyan 36,7 tonluk üçüncü kargo uçağı da bölgeye gönderildi.
- Bölgedeki acil insani ihtiyacı daha geniş çaplı karşılamak için maddi değeri 2 milyon 774 bin 400 TL olan 1.000 tonluk bir gemi ile bölgeye ilaç, tıbbi malzeme, jeneratör, temizlik ve gıda maddesi sevk edildi.
İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından yapılan açıklamada Gazze’ye ayni ve nakdi olmak üzere toplam 18 milyon 719 bin 400 TL değerinde yardım yapıldığı belirtildi. Yapılan yardımlarla Gazze’nin gıda, ilaç vs. ihtiyaçlarının kısmen giderildiğini ifade eden İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, bundan sonra okul, hastane, yetimhaneler inşa etme gibi kalıcı projelere ağırlık vereceklerini söyledi.
-
HUSEYIN SASMAZ 26-02-2009 15:13
...Dün Afganistan Ve Irak İdi, Şimdi De Gazze, Yarın Da...?! Yeryüzünde işlenen ve insanlığın ilk tanıdığı cinayet ve yapılan ilk cürüm kan dökmek, cana kıymak ve öldürmekti... O günden bugüne dek uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu gün de yine katliam, yine insanlık alnında bir ayıp, yine Müslüman kanı soğukkanlılıkla akıtılmakta, yine gözyaşı ve yine bunun hesabını hiç kimse sormamakta... Manzara aynı manzara, sahne de aynı sahne, senaryo da aynı senaryo ve rol de aynı rol. Değişen hiç bir şey yok. Değişen tek şey katliamların yeri ve katilin ismi. Katil bazen Amerika bazen İngiltere, bazen NATO, bazen Birleşmiş Milletler (BM) ve bazen de Uluslararası Haç komitesi... Yer de; bazen Bosna-Hersek, bazen Afganistan, bazen Keşmir, bazen Irak, bazen Özbekistan ve bazen de Filistin... Alışılmış manzaralar ve alışılmış roller. Ne çabuk da unutuluyor bu İslam coğrafyasında derin yaralar! Acaba şunu diyesim geliyor dediğimiz oluyor mu? İslam ümmetinin vücudunda açılacak yara kaldı mı ki? Her şey ve her manzara tekrarlanmakta. Öyle tekrarlanıyor ki artık herkes alışmış ve bu sistematik katliamları ve soykırımları bir kısım insanların tepkilerini bile pasifize ederek onları tepkisiz hale getirmiştir. Katil ortağı medya da bu katliamları ve cinayetleri tarafsız olduğunu iddia ederek nefsi müdafaa ve savunma olarak görmektedir! Konu ile alakalı olarak Arap kültüründe ünlü bir söz vardır: ‘سَكَتَ دَهْراً وَنَطَقَ كُفْراً', ‘Uzun süre sessiz kaldı, fakat konuştuğunda da zehir kustu. -konuşmaz olaydı-'. Zalim ve çifte standart sahibi Batı devletleri ise; Müslümanların İslam'ın hükmü, ibadet ve dinlerinin gereği olarak kurban bayramında{أُضحية} dediğimiz kurban boğazladıklarında onu insan dışı görürken, gayrı meşru ve gaspçı (İsrail) varlığı Batı'nın verdiği maddi ve manevi desteklerle, sistematik olarak Filistin'de 1948'den beri hala katletmekte olduğu Müslümanlara gelince nefsi müdafaa oluyormuş!! Sivil halkı, savunmasız çocukları ve kundakta bebekleri acımasızca katletmek nefsi müdafaa ise gerçek terör nedir?! Bunların hepsi Avrupa Birliği (AB) genel sekreteri Javier Solana Madariaga'ya göre kanun ve hukuk devleti (israil)'in tabi savunması! Kahrolası Birleşmiş Milletlerden (BM) bir ses bile çıkmıyor! Uluslararası Haç Komitesi ise Gazze katliamını kınamaksızın sözde mağdur ve evsiz kalanlara insani yardımları ulaştırmakta! Peki katliamdan sonra timsah gözyaşları döken, yardım sever bu kuruluş katliamdan önce ve esnasında nerede idi?! Yahudi varlığını niçin durdurmuyordu? Bu kadar insancıl bir kuruluş (!), insanları ince düşünüyor ise bu saldırıyı durdurması gerekmiyor muydu? Bu kuruluş, yalancı şahid veya katilin işlediği cinayetin izini kayıp ettirmek için çağırdığı uzman cerrah hekim misali gibidir. Hele halkı Müslüman beldelerin robotlaşmış, lanetli ve hain piyonlarından hiç bir tepki de yok, sanki olup bitenler başka gezegende veya vakvak adasında oluyor! Bunların misali şu ayettir: {وَإِذَا رَأَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ أَجْسَامُهُمْ وَإِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْ كَأَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْ قَاتَلَهُمُ اللَّهُ أَنَّى يُؤْفَكُونَ} "Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Asıl düşman onlardır. Onlardan sakın. Allah onların canlarını alsın! Nasıl da bu hale geliyorlar?" Münafikun/4. Sözlerimiz yanlış anlaşılmasın. Dile getirmemiz resmi kurum, kuruluşlardan ve Sykes-Picot yapımı devletlerden bir beklentimizin olduğu için değildir. Batı'nın, Yahudi varlığının yöneticileri Kur'an-ı kerim'in benzetmesiyle; "duvara dayanan kütük" yöneticilerdir. Bu yöneticiler kendilerinin "hukukun temsilcisi" olduğunu her zamanda ve her fırsatta söylemektedirler. Acaba bu hukuk anlayışı işlenmekte olan cinayetlerin neresinde? Bunları açıklamamızın amacı; bunların iki yüzlülüklerini ortaya koyarak, İslam ümmetinin ve de bütün insanların görmesi içindir. Batı'nın demokrasisi, insan hakları yasası, özgürlükleri, kadın hakları batsın! Katledilen ve bu cinayetlerin kurbanı olan kundakta bebeklere, tüyü bitmemiş çocuklara, yaşlılara ve dul bacılarımıza, hatta hayvanlara, ağaçlara ve taşlara vahşice saldırıya ne demeli? Batılılar bu katliamların onda biri kendi vatandaşlarının başına gelse idi aynı şekilde mi davranırlardı? Bütün bunların karşısında "pes doğrusu" deyip dilim aciz kaldığı için sadece Resülullah (صلى الله عليه وسلم)'ın şu hadisini diyesim geliyor: {إن مما أدرك الناس من كلام النبوة الأولى؛ إذا لم تستحي فاصنع ما شئت} رواه البخاري. "İnsanların ilk Peygamberliğin sözünden idrak ederek yaygınlaştırdıkları söz; eğer utanmıyorsan/ çekinmiyorsan artık dilediğini yap." Buhari. Bu nasıl bir dünya, bu nasıl bir denge, bu nasıl bir kural, dünyada aklı selim kimse kalmadı mı, içinizde aklı başında bir adam yok mu?! "Ey Rabbimiz! Gazze Müslümanlarının kuvvetinin zaafını ve takatinin azlığını ve insanlara karşı güçsüzlüklerini, onları yahudilere ve bütün kafirlere teslim eden artist ve hain kütük yöneticileri sana şikayet ediyoruz. Ey merhametlilerin merhametlisi! Zayıf düşmüşlerin Rabbı sensin. Ve Rabbımız sensin. Bizi ve Gazze'deki can kardeşlerimizi kimin bakımına bırakıyorsun? Kötü muamele yapan uzak kimselere mi? Yoksa işimizi eline verdiğin bir düşmana mı?.. Zalimler, katiller, cinayet işleyenler, saldıranlar, işgal edenler, gasp edenler ve her haksızlığı işleyenler masum, haklı ve günahsız oluyor asıl haklı, masum ve mağdur olanlar ise haksız ve zalim oluyor! Yani katil masum, masum ise katil oluyor. İşgalci de yerli, yerli ise işgalci oluyor. Gerçekten de bunlar vebalı çok büyük söz söylüyor ve altından kalkamayacakları korkunç bir cürüm işliyorlar. Cinayet biliminde bir cinayet işlendiğinde hemen şu hususlar araştırılır: Cinayeti işleyen/katil ve cinayeti işlemenin yeri ve sebebi. Peki, Gazze katliamında bu bağlamda işgalci ve katil yahudi varlığına bir şey diyen oldu mu? Onu sorgulayan oldu mu? Ondan hesap soran oldu mu? Onun yaptığı katliamlarının sürdüğü 22 gün boyunca bu "kütük" ve artist hainler ne yaptılar?! Kimisi seyir etti, kimisi yahudilere akıl verdi, kimisi bağırıp çağırdı, kimisi yahudi varlığına düşman kesiliyormuş gibi numara yaparak Müslümanları aldattı ve oyaladı, kimisi de Müslümanları sorumlu tuttu. Sonunda katil Yahudi varlığı katilliğini sevinçle kutladı. Kısacası hepsi kendilerine biçilen rolleri iyi oynadılar. Allah onların canlarını alsın! Nasıl da bu hale geliyorlar. Gazze katliamının sürdüğü 22 gün boyunca kimler neler yapmış: - Mısır televizyonu katliamın fotoğraflarını boy boy, hiç utanmadan gösterdi ve para yardımının yapılması için banka hesap numaraları veriyordu. - Ürdün kralı ve eşi Amman hastanelere giderek Gazze için kan bağışında bulundular. Filistin halkını bu kadar çok seviyorsunuz niçin katilden kurtarmıyorsunuz? Bu hain ve katil ortağı yöneticilerin göstermelik, pirim yapmak için topladıkları yardımlar ulaştığında sakın şu duayı kimse yapmasın: ‘Allah bu dinsiz yöneticileri başımızdan eksik etmesin!' Gazze katliamında, herkesin izleyerek müşahede ettiği gibi; Gazze saldırısının derinliğinden, vahşi oluşundan ve "kütük" hainlerin gaddarlığından dolayı galeyana gelen Müslümanların duyarlılığı çeşitli şekilde tecelli etmiştir. Müslümanların bu duyarlılığı yönlendirilerek yardımlaşma dernekleri, sivil toplum kuruluşları ve yönlendirici medya, hatta bazı Müslüman beldelerde devlet başkanları tarafından öncülük yapılarak deşarj edilmiştir. Bunu söylemenin sebebi yapılan yürüyüşler, gösteriler, protestolar, hitabeler, sert ve yüksek dozajlı konuşmalar, televizyon programları, siyasi tartışmalar, kınamalar, parasal, tıbbi ve gıda yardımları gibi köklü ve temel olmayan sadece geçici ve sakinleştirici kısmi çözümler veya eylemlerdir. Asıl amaç ise İslam ümmetinin enerjisini boşaltmak ve olaya karşı duyduğu duyarlılığın temel ve köklü bir çalışmaya dönüşmesini engellemektir. Çünkü bu eylemlerde sokaklara dökülen Müslümanlara alternatif ve temel çözüm sunulmamaktadır. Zira Yahudi varlığı ilk defa bu katliamı işlememiştir. Bunun tekrar işlenmeyeceğinin bir garantisi var mı? Zira bu kanser varlık kana hiç bir zaman doymaz. Tersine yuvarlak bir daire içinde dönüp dolaşmakta ve başladığı noktaya tekrar geri dönmektedir. Ümmetin içten gelen samimi ve asıl duygularına, bu duygu dalgalarına ve bu duyguların belli davranışa dönüşmemesi için sinsi olarak kürtaj veya erken doğum operasyonu yapılarak sağa sola dağıtılmaktadır. Bunca katliamlardan, işgallerden ve saldırılardan sonra Ümmetin daha uyanık olup katil Yahudi varlığına, katil ortağı ve onu kalkan gibi koruyan hain yöneticilere yönelmesi gerekir. Yukarıda saydığımız bütün eylemlerin tek adresi krallık, başkanlık ve başbakanlık sarayları, genelkurmay başkanlıkları, hava, kara ve deniz kuvvetleri komutanlıkları olmalıdır. Bunların hepsi şu anda çürüyüp paslanmaktan başka bir işe yaramamaktadır. Tepkiler sadece yürüyüşler, gösteriler, protestolar, hitabeler, sert ve yüksek dozajlı konuşmalar, televizyon programları, siyasi tartışmalar, kınamalar, parasal, tıbbı ve gıda yardımları gibi kısmi ve geçici etkinliklere yoğunlaştı. Demokrat sistemlerde işlev gören prensip grev ve protesto eylemleri gibi halkın tepkilerinin havasını almaktır. Bunun amacı halkın dikkatini asıl hastalık sistemin bozukluğundan çevirip hastalığın yan belirtilerine yönlendirmektir. Peki, bu faaliyetlerin sonunda yapılan sonuç bildirgesindeki sesleniş kime? ABD, AB, BM, Avrupa insan hakları mahkemesi gibi dış devletler ve uluslararası kurum-kuruluşlara! Peki, bunlardan medet beklemek kimin işine ve ne işe yarar? Bu faaliyetlerin hepsi katliamın ve cinayetin sonucuna ilişkindir. Ancak bu sonucun sebebi olan katliamı ve katil yahudi varlığına ve onların ortağı bütün hain yöneticilere yoğunlaşması gerekirdi. Kim ne dedi demiyoruz. Çünkü bir şey demenin değil, bir şey yapmanın ve icraat göstermenin zamanıdır. Meşhur Abbasi halife El-Mu'tasim'in Rum kralına gönderdiği mektubun sonunda şu ifade yer alıyordu: "Asıl söz; duyduğun değil, gördüğün şeydir." Kanlı olaylar Müslümanların duygularını harekete geçirirken, bu duygulara yön ve şekil veren de temel çözüm ve fikir olmalıdır. Temel çözüm ve fikirden yoksun bütün eylemler, faaliyetler İslam ümmetini oyalamaktan ve kapitalizmin ömrünü de uzatmaktan başka hiçbir şeye yaramaz. Yahudi varlığının Filistin'de gerçekleştirdiği katliamlar, yıkımlar Filistin ile ilgili yapılan ABD merkezli barış (!) görüşmeleri ve anlaşmalarına adeta malzeme olarak kullanılmaktadır. Bir olay oluyorken, fakat bakıyorsunuz halktan önce sivil toplum kuruluşları harekete geçiyor?! Neden peki? Statistiklere göre sivil toplum kuruluşlarının çok olduğu bir ülkedeki halkın siyasi bilinci, uyanıklığı ve basireti donuk ve siyasi hafızası oldukça zayıf olur. Türkiye'de sivil toplum kuruluşları adı altında (57) vakıf, (44) dernek, (49) sendika ve (32) meslek kuruluşlar bulunmaktadır. Bunların hepsi ne işe yarıyor ve hangi sorunu çözüyorlar? Sivil tolum kuruluşları, tıpkı ameliyattan önce hastaya verilen narkoza benzer. Hem duyguları kabaran Müslümanları rahatlatır hem de onları uyuşturur. Peki, katil Yahudi varlığını (İsrail'i) katil ortağı ABD, AB, Birleşmiş Milletler ve Kızıl Hac komitesine şikayet edelim sloganını savunanların amacı temiz olabilir mi?! Asla olamaz. Bunun tek amacı Müslümanları oyalamak ve onların temiz enerjilerini yanlış yere boşaltmaktır. Bu yazıda Gazze'yi değil, Gazze sonrasını paylaşmak isterdim. Yukarıda da ifade ettiğim gibi Gazze olayında her şey aynı, fakat iki husus hariç: Birincisi; Bunca acımasızca saldırı, bütün dünya medyasının, artist ve kukla yöneticilerin seyirci kalmasına rağmen ufak bir şehir olan Gazze'deki Müslümanların 8,5 aydan beri gıdasız, ilaçsız, susuz ve elektriksiz olduğu halde 22 gün saldırı süresince gösterdiği müthiş sebatlık ve muazzam metanettir. Bunun sırrı ise İslam akidesinin sağlamlığı ve güçlülüğüdür. Ümmetin canlılığı ve duyarlılığıdır. İkincisi ise; Müslümanlar bu gibi durumlarda daha önce duygularını sadece rahatlatmakla yetiniyorlardı. Fakat bu sefer, ilk kez felaketin ve asıl sorunun nereden kaynaklandığını parmakla göstererek yöneticilerin hainliğini çıplak gözüyle gördü. Devletlerin kontrolü dahilinde olan Gazze ile ilgili faaliyetler gösterilirken, daimi ve temel çözüm sunarak Gazze ile ilgili Hilafet merkezli yapılan bütün samimi ve ciddi faaliyetlerin dünya medyası tarafından ört-bas edilerek gündeme getirilmemesi sizce tesadüfi bir olay olabilir mi? Gazze olayında kafir devletlerin çizdikleri sözde Filistin bayrağını çocuklara ve zavallılara vererek sallattırırlar, ardından bir kaç boş slogan ve Gazze olayı orada bitiyor... Bütün mesele devlet meselesi, ciddi, köklü, siyasi ve tarihi bir kararın alınması meselesidir. Gazze için toplanan bütün yardımlara Rafah geçidinden geçit vermedikten ve sahiplerine ulaşmadıktan sonra ne işe yarar?! Mesele Gazze meselesi değil, geçici yardım meselesi de değil, Rafah geçidinin açılıp açılmaması meselesi de değildir. Asıl mesele gayrı meşru yahudi varlığı tarafından gasp edilmiş ‘Filistin' meselesidir. Filistin meselesi de İslam akidesi ve ümmetin meselesidir. Yahudi varlığı ise illegal, gasp eden, terör ve yaşamaması geren bir mikroptur. Yahudi varlığının Filistin'de ve İslam aleminde yaşamını sürdüren ve ayakta durmasını sağlayan Suriye, Ürdün, Mısır gibi yapay, Sykes-Picot yapımı devletçikler ve rejimler meselesidir! Bu karton devletçikler ve hain yöneticiler artistlik yaparak Yahudi varlığını korumaktadırlar. Temel ilaç ve köklü çözüm budur. Yahudiler kadar pısırık ve korkak bir halk yoktur: Onlar hakkında Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: {قَالُوا يَا مُوسَى إِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا أَبَدًا مَا دَامُوا فِيهَا فَاذْهَبْ أَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَا إِنَّا هَاهُنا قَاعِدُوْنَ}, "Ey Musa! Onlar orada bulundukları müddetçe biz oraya asla girmeyiz; şu halde sen ve Rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız" dediler." Maide/24,{وَلَقَدْ جَاءَكُمْ مُوسَى بِالْبَيِّنَاتِ ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِهِ وَأَنْتُمْ ظَالِمُونَ. وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُوا مَا آتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُوا قَالُوا سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ. قُلْ إِنْ كَانَتْ لَكُمُ الدَّارُ الْآخِرَةُ عِنْدَ اللَّهِ خَالِصَةً مِنْ دُونِ النَّاسِ فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ إِنْ كُنْتُمْ صَادِقِينَ. وَلَنْ يَتَمَنَّوْهُ أَبَدًا بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيهِمْ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِالظَّالِمِينَ. وَلَتَجِدَنَّهُمْ أَحْرَصَ النَّاسِ عَلَى حَيَاةٍ...} "Andolsun Musa size apaçık mucizeler getirmişti. Sonra onun ardından, zalimler olarak buzağıyı (ilah) edindiniz. Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor! (Ey Muhammed, onlara:) Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım), de. Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiç bir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir. Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun..." (Bakara:92-96). Bu "kütük" ve hain yöneticiler bu hususta bir şey yapmayacaklarına göre, bunun üstesinden ancak İslam Akidesinden beslenen ve İslam ümmetini gerçek manada temsil eden, koruyan ve sahip çıkan İslam devleti gelebilir. {فَارْتَقِبْ إِنَّهُمْ مُرْتَقِبُونَ} "-Yine de kafirlerin başlarına gelecekleri- bekle; onlar da beklemektedirler." Duhan:59.
- Ûlu’l-Emr Olmanın Şartı ‘Bizden’ Olmasıdır
- Büyük Felaket (Nekbe) İngilizlerin Kudüs'e girişi ile başladı
- Tarih Gazze'yi Yazacak!
- Soykırım saldırılarında katledilen Gazzelilerin sayısı 34 bini geçti
- Hamas’tan uluslararası topluma, “ABD’nin iradesini aşın” çağrısı
- İsrail’in sonu göründü mü?
- Mehdi Kudüs'e indi mi?
- Hamas: Siyonist zihniyet tamamen vahşi ve canavar bir zihniyet
Makaleler
Hava Durumu