İmam Humeyni, uzlaşmacı anlayışı kesin olarak reddetti
İmam Humeyni'nin çağdaş İslami hareket tarihinde ortaya çıkan en belirgin yanı, uzlaşmacı anlayışı kesin olarak reddetmesi, uzlaşmacı tavrı her fırsatta mahkum etmesidir. İslami mücadele tarihinde iyi niyetler ve samimi gayretlerle başlayıp yürütülen fakat sonunda gelip "uzlaşma" denilen girdaba yuvarlanan ve nice Müslümanın kanları ve terlerinin heder olmasıyla sona eren onca sonuçsuz çaba göz önüne alınacak olursa, İmam'ın işbirlikçi iktidarlarla, emperyalist güçlerle ve çıkar çevreleriyle uzlaşmama noktasında geliştirdiği ve sürdürdüğü kararlı ve ilkeli tutumdan çıkartılması gereken çok önemli dersler vardır.
04-06-2008
İran İslam Devrimi önderi İmam Humeyni'nin vefatının 19. yıldönümü… 3 Haziran 1989 akşamı vefat eden İmam Humeyni'nin vefatını tüm dünya 4 Haziran'da duymuştu. 24 Eylül 1902 doğumlu Ayetullah Seyyid Ruhullah Musavi Humeyni, hareketiyle, evrensel İslami harekete kalıcı bir miras bırakmış; Siyonizme ve emperyalizme tarihlerinin en büyük darbesini vurmuştu. Vefatının yıldönümünde kendisini bir kez daha rahmetle anıyoruz.
Bu vesileyle Dünya ve İslam dergisinin 11. sayısında (Yaz 1992) yayınlanan ve İmam Humeyni'nin mücadelesini, mesajını ve mirasını değerlendiren Rıdvan Kaya'nın "İmam Humeyni ve İslami Hareketin Seyri" başlıklı makalesini sizlerle buradan paylaşıyoruz. Bu makale Rıdvan Kaya'nın Ekin Yayınları tarafından basılan İslami Kimlik: Mücadele ve Muhasebe adlı kitabın 203-214. sayfalarında yayınlanmıştır.
İMAM HUMEYNİ ve İSLAMİ HAREKETİN SEYRİ
İmam Humeyni adeta ismi İslam Devrimi ile özdeşleşmiş bir şahsiyettir. Humeyni'nin "imam" oluş süreci ile ona biat etmiş İran halkının "ümmet" oluşunu çağdaş İran tarihinin ikiz süreçleri olarak yorumlarken Hamid Algar da bu duruma dikkat çekmektedir.1 Bununla birlikte İslam ümmetinin tarihsel ve sosyal planda tek bir canlı organizmayı temsil ettiği inancı, farklı zaman ve mekanda ortaya çıkmış olsalar da İslami hareketlerin tümünü bir bütünlük zemininde ele almayı gerektirir. Bu durumda 1978-1979 yıllarında İran İslam Devrimi'nin gerçekleşmesiyle zirvesine çıkan İmam Humeyni'nin hareketi, ancak İslam ümmetinin tarihsel ve sınırlar üstü çerçevesi içinde konumlandırıldığında gerçek önemini ve anlamını kazanabilir.
Fransız işgal kuvvetlerinin 18. yüzyılın sonunda Mısır'a çıkışından itibaren İslam dünyasının hemen her karış toprağında adeta çekirge sürülerinin istilalarını hatırlatacak şekilde yaygınlık kazanan sömürgecilik olgusuna karşı sürdürülen İslami direniş geleneği, İmam Humeyni'nin yaslandığı temel, üzerinde yükseldiği kök olarak görülmelidir. Bu noktada emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı verilen yaygın ve kitlesel İslami mücadelelerin hemen hemen tümünde gördüğümüz belirleyici birçok unsuru İmam Humeyni'nin hareketinde de görmekteyiz. En başta, direnişi mümkün kılacak şekilde hem ahlaki, hem de politik güvenilirliğe sahip mutlak ve karizmatik bir liderin ortaya çıkması ve halkın büyük bir şevkle ona itaat etmesi şeklinde beliren tecdid hareketlerinin ortak karakteristiği İmam Humeyni'nin hareketi için de geçerlidir. Bu yönüyle İmam Humeyni'nin hareketi; Hindistanlı Seyyid İsmail Şehid, Cezayirli Emir Abdulkadir, Dağıstanlı Şeyh Şamil hareketlerinin bir devamıdır.2
Geleneksel Çizgi ve Tavırdan Farklılaşma
Mamafih, İmam Humeyni'nin hareketi köksüz, nevzuhur bir hareket olmayıp ve son kertede geleneksel İslami direnişler zincirin den bir halka olmakla birlikte, ayırıcı bazı özelliklerinin de bulunduğu gayet açıktır. 20. asrın son çeyreğinde yoğunlaşan Iran İslam Devrimi yaklaşık son iki yüz yıldır İslam dünyasını bir uçtan diğerine süsleyen İslami kıyamlar zincirinden birtakım sosyal, kültürel, siyasal yönleriyle farklılaşmaktadır. Yine bu devrimin lideri olarak İmam Humeyni'nin diğer kıyam hareketlerinin liderliklerinden birçok açıdan farklı özellikler taşıdığı da bir gerçektir.
Mesajın Kuşatıcılığı ve Derinliği
İmam Humeyni'nin geleneksel hareketlerden farklılaştığı temel noktalardan biri geleneksel hareketlerin bir çoğunun yöreselliğe mahkum kalmalarına karşın İmam Humeyni'nin evrenselliği yakalayabilmiş olmasıdır.3 Gerçekten de İmam mesajını coğrafik veya sosyal sınırlarla sınırlamamış, muhatap kitlesi olarak da yalnızca İranlı Müslümanları veya yalnızca Şii Müslümanları veyahut da yalnızca Ortadoğulu Müslümanları görmemiştir. Daha, Amerikan kuklası Şahlık rejimine karşı mücadelesinin en başından beri, İmam asla hareketini İran ve İranlılara özgü unsurlarla kayıtlı tutmamıştır. 1971 yılında Hacc'da dünya Müslümanlarına hitaben yayınladığı bildiri örneğinde olduğu gibi, Pehlevi diktasına karşı muhalefetini yoğunlaştırdığı temel odaklardan biri olarak Şahlık rejimi ile Siyonist İsrail arasındaki münasebetler konusunda olduğu gibi, sürekli olarak İran'daki İslami hareketi İslam ümmetinin evrensel dinamikleriyle iç içe bir biçimde ele almıştır.
İmam'ın bu yaklaşımı Devrimin zafere ulaşıp İslam Cumhuriyeti kurulduktan sonra da devam etmiş ve İslam ümmeti her zaman bir bütün olarak İmam'ın mesajının muhatabı olagelmiştir. Hatta İmam mesajını İslam ümmeti ile de sınırlamamıştır. "Dünyanın yalın ayaklıları", "dünyanın müstezaf halkları" kavramlarında ifadesini bulan klasik ve yeni sömürgeciliğin kurbanları, bir bütün olarak İmam'ın mesajının muhataplarını teşkil etmektedirler. İşte bu mesajın sıcaklığı İrlandalı özgürlük savaşçısı Boby Sands'ın direnişine, Nikaragua halkının onurlu mücadelesine, Güney Afrikalı mazlumların kararlı yürüyüşlerine evrensel İslami hareketin selamını iletmiş, aynı zamanda evrensel İslami hareketin de gönlünü ve ufkunu genişletmiştir.
Allah'tan dilediğimiz, sadece Müslümanların Kabesi'nden değil, dünya kiliselerinden bile "Kahrolsun Amerika", "Kahrolsun Rusya" feryadının yükselmesini sağlamamız için bize güç vermesidir.4
İmam Humeyni'nin ideal olarak ortaya koyduğu bu yaklaşımın taşıdığı evrensellik kaygısı, geleneksel ve çağdaş bir çok İslami hareketin kendini coğrafik, kültürel, tarihsel kalıplarla sınırlaması ile karşılaştırıldığında çok ileri bir adım oluşturmaktadır.
Geleneksel İslami hareketlerin bir diğer yaygın özelliği (eksikliği) de, bu hareketlerin sömürgeciliğe, Batı'ya, uluslararası emperyalizme karşı oldukça güçlü bir tepki göstermekle birlikte, bu karşı koymanın, tepkisellik boyutunu pek aşamamasıdır. Bu duruma bağlı olarak, çoğu zaman ya reddedilenin yerine neyin ikame edileceği noktasında belirgin bir cevap sunulamamış, birçok durumda da reddedilen, farklı kılık ve görüntülere bürünerek varlığını sürdürmeyi başarabilmiştir. Sömürgeciye, Batı'ya karşı gösterilen duyarlılık, sömürgecilerin yerli işbirlikçilerine, Batıcılara karşı aynı kararlılık ve netlikte gösterilememiştir.
Bu noktada, İmam Humeyni'nin hareketi "ıslahatçı gelenek" çizgisinin yetersizliğini, eksikliğini aşabilmiştir. Pehlevi diktatörlüğü nün Amerikan emperyalizminin bir kuklası olduğu gerçeğinin sürekli altını çizmesi, yalnız Şahlık rejiminin yıkılmasını değil, aynı zamanda Devrim'i de talep etmesiyle, İmam Humeyni'nin hareketi bir anlamda ıslahatçı gelenek çizgisine devrimci bir dönüşüm geçirtmiştir.5
Bugün dünyanın çok değişik bölgelerinden ve birbirlerinden çok farklı etnik, mezhebi veya siyasi kökenden gelen Müslümanlar hakkında çoğu zaman bir suçlama, bir olumsuzluk ifadesi olarak "Humeynici" sıfatı yaygın olarak kullanılagelmektedir. İslam'ın tevhidi özünü kavramış, zulme ve istikbara karşı duyarlı Müslümanlar hakkında özellikle İslam dışı çevrelerin bu nitelemeyi kullanmaları pek de anlamsız değildir. İmam Humeyni'nin hareketinin içinde bulunduğumuz dönemde evrensel İslami mücadeleye kazandırdığı açılım ve derinlik, hatta İmam Humeyni ve hareketi hakkında olumsuz kanaat ve tutum sahibi Müslümanların dahi, belli yaklaşımları yüzünden "Humeynici" şeklinde nitelenmelerine yol açmıştır.
Gerçekten de, emperyalizme karşı çıkan, işbirlikçi laik sistemlerle mücadele içinde olan tüm İslami oluşumların "Humeynici" sıfatıyla nitelenmesi, İmam Humeyni'nin hareketinin evrensel İslami mücadele çizgisine etkileri ve kazandırdıkları ile ilgili bir konudur.
Uzlaşmacılığın Reddi
İmam Humeyni'nin çağdaş İslami hareket tarihinde ortaya çıkan en belirgin yanı, uzlaşmacı anlayışı kesin olarak reddetmesi, uzlaşmacı tavrı her fırsatta mahkum etmesidir. İslami mücadele tarihinde iyi niyetler ve samimi gayretlerle başlayıp yürütülen fakat sonunda gelip "uzlaşma" denilen girdaba yuvarlanan ve nice Müslümanın kanları ve terlerinin heder olmasıyla sona eren onca sonuçsuz çaba göz önüne alınacak olursa, İmam'ın işbirlikçi iktidarlarla, emperyalist güçlerle ve çıkar çevreleriyle uzlaşmama noktasında geliştirdiği ve sürdürdüğü kararlı ve ilkeli tutumdan çıkartılması gereken çok önemli dersler vardır. Mücadele çizgisi ve kararlılığıyla İmam, kendisinden önce hiçbir Müslüman liderin veya İslami hareketin hayal bile edemeyeceği bir saygınlığa erişmiştir. Devrim öncesi dönemde yalnız Müslüman kitleler değil, sol ve laik muhalefet güçleri dahi İmam'ın peşine takılıvermişlerdir.
İmam Humeyni'nin uzlaşmaz bir devrimci kişiliğe sahip olduğu, daha mücadelesinin yoğunlaştığı dönemin başında kendisini gösterir. 15 Hordad (5 Haziran 1963) kıyamının ardından idam istemiyle yargılanmak üzere tutuklanır ve önde gelen bir grup ayetullahın, onu Ayetullah el-Uzma ilan ederek idamını engellemesi üzerine serbest bırakılır. Hapisliği sırasında rejim güçlerinin kasıtlı olarak çıkarttığı, içerdeyken rejimle uzlaştığına ilişkin söylentiler üzerine hemen bir konuşma yaparak hiçbir şekilde sindirilemeyeceğini vurgular. Serbest bırakılmasının kendisini yumuşatabileceğini sanan rejim güçleri çaresizlik içindedir. Aynı konuşmasında İmam Humeyni, şahlık rejiminin İslam Üniversitesi kurma planını alaycı bir dille eleştirir ve bunu Muaviye'nin, askerlerinin mızraklarına Kur'an ayetlerini taktırmasına benzetir.6
En zor ve olumsuz görünen koşullarda dahi takınılan bu kararlı ve ilkeli tutum Devrim'e giden yolun başarısının ardında yatan temel noktayı teşkil etmektedir. İmam Humeyni'nin hareketi; bir çok İslami gayretin düştüğü açmaza düşmemişse, gündelik hesapların, geçici çıkarların anaforuna kapılmamışsa, çoğu zaman bir ayak bağı halini alan "maslahatçılık" aldatmacasına sapmamışsa, bu belli ilkelerin önceliğini esas almış olması nedeniyledir. İlkelerden taviz vermeme kararlılığını, ilkeleri önceleyişini, hareketinin hemen her noktasında çok açık olarak görmek mümkündür.
Devrim'in hemen akabinde, İran'ın içinde bulunduğu kargaşa ortamından istifade ederek Irak saldırdığında, dönemin Cumhurbaşkanı Beni Sadr, tutuklanan subayların orduya dönmelerine izin verilmesini önermişti. İmam Humeyni, buna kesin olarak karşı çıktı. Devrim'in ekonomik refah, yeni bir siyasi sistem denemesi veya İran'ın toprak bütünlüğünü sağlamak için değil, yalnız ve yalnız İslam için yapıldığını hatırlattı bir kez daha. Eğer orduya, önceden halkı ezmek için kullandıkları gücü vermeksizin ülke savunulamayacaksa İran'ın kurtuluşunun hiçbir değeri olmayacağını söylüyordu.7
İmam Humeyni; asıl belirleyici olanın geçici kazanımlar değil, ilkeler olduğu gerçeğini ve pratik kaygıların İslami netliği gölgelememesi gerektiğini Hazret-i Ali'den aktarılan bir rivayetle vurgular:
(Sıffin'de) tam savaşa başlayacakları sırada birisi Emiri'l-Müminin'e tevhid hakkında bir soru sordu, o da soruyu cevaplamaya başladı. "Şimdi bunun sırası mıydı?" diye itiraz edilince şöyle söyledi: "Biz bunun için Muaviye ile savaşıyoruz, dünya menfaati için değil. Asıl amacımız Suriye'yi almak değil, Suriye'nin değeri nedir ki?" Peygamberin veya Emiri'l-Müminin'in amacı Suriye'yi veya Irak'ı almak değil, insanları hakiki birer insan kılmak ve onları her türlü zulüm pençesinden kurtarmaktı.8
Tarih süreci içinde çeşitli sapmalara uğramış ve son iki yüz yıldır da doğrulma sancıları içinde kıvranan İslami mücadele geleneğini İmam Humeyni'nin devrimci bir çizgiye oturtması O'nun en özgün yanını oluşturmakla birlikte, evrensel İslami hareket geleneğine kazandırdıkları yalnız bununla sınırlı olmamıştır. İmam Humeyni'nin hareketi İslami harekete çeşitli alanlarda ışık tutmuştur. Belirtmek gerekir ki, bu noktalar aynı zamanda İmam Humeyni'nin hareketinin nasıl başarıya ulaştığının kısmen de olsa bir açıklamasını sunmaktadır.
Ulemanın Harekete Geçirilmesi
İmam Humeyni her yönüyle mücadele, içinden gelen bir şahsiyettir. Halka liderlik pozisyonuna gelişi de verdiği mücadelenin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yoksa liderlik verili sosyal konumunun kendisini getirdiği bir yer değildir. 1963 yılında yönetim aleyhine başlayan kitlesel gösterilerle birlikte İran'daki İslami hareketin liderliğine tırmanmıştır.9 Ve Şia tarihinde belki de ilk defa, ulema içinde birisi, kitleyi siyasi seferberliğe geçirebilmesine bağlı olarak merce-i taklid konumuna gelmiştir.
İmam Humeyni'yi taklid eden yığınlar açık bir tercih yapmıştırlar. Denilebilir ki İmam Humeyni ile mukallitleri arasındaki iletişim devrimci eylem zemininde doğmuş ve pekişmiştir.
İmam Humeyni bu yönüyle bir anlamda laik bir anlayışın hüküm sürdüğü, genel olarak cami-medrese çerçevesinin içine sıkışmış olarak varlığını idame ettiren ulema geleneğinin pasifist çizgisini yıkarak ulemaya hayatın içinde oynaması gereken önemli rolünü hatırlatmıştır. Belki de mevcut iktidarın yıkılmasından daha zorlu ve sancılı bir mücadeleyi gerektiren, ulema çevrelerinde hüküm süren bu pasifist tavrın aşılmasında İmam Humeyni geleneksel anlayış ve tutumların oluşturduğu engelleri Kur'an'ın hidayete ulaştırıcı mesajıyla aşıp geçmiştir. 8 Ocak 1978'de Kum'da yapılan gösterilerde katledilenlerin şehadetinin 40. günü münasebetiyle İmam Humeyni'nin 19 Şubat 1978 tarihinde, Necef'teki Şeyh Ensari Camii'nde yaptığı konuşma, İmam'ın bu soruna yaklaşımını çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır:
… Fakat şimdi ulemadan birinin (Allah onu affetsin) [tutumunu] açıklamak için şöyle dediğini duyuyoruz: "Eğer Sahibu'z-Zaman (s) gerektiğini düşünürse, gelecektir. Ben İslam'ı ondan daha çok düşündüğümü iddia edecek durumda değilim ya; öyleyse bırakalım İmam uygun gördüğünde, gelsin ve bizi bu sıkıntılardan kurtarsın! Benim bir şey yapmama ne gerek var?"
Bu mantık sorumluluklarından kaçmak isteyenlerin mantığıdır. Biraz ısrarlı araştırmalar sonucunda, böyleleri bize, örneğin başımızdaki sultanlarla anlaşmamız gerektiğini ya da onlar için dua etmemizi söyleyen birtakım rivayetlerle gelirler. Fakat bu rivayetler Kur'an'a aykırıdır. Hatta bu rivayetlerden yüzlercesini dahi bulsalar, başlarını duvarlara vurmaktan başka bir iş yapmış olmayacaklardır. Çünkü bu rivayetler Peygamber'in sünnetine aykırıdır. İslam bu tür rivayetleri kabul de etmez, değer de vermez...10
Kavramların Tecdidi
İmam Humeyni'nin hareketinin en çok dikkat çeken yönlerinden biri de zaman içinde asli içeriklerden yalıtılmış olan birçok İslami kavramın yeniden sorgulanmasına ve tevhidi içeriğine tekrar kavuşturulmasına yönelik çabalardır. Bu çabalar sonucunda unutulmaya yüz tutmuş, Kur'an meallerinde dahi yanlış yorumlanmaya başlanmış birçok önemli kavram yeniden hayata döndürülmüştür. Soyutlamalarla izah edilen birçok kavramın somut karşılıkları ortaya konulmuştur.* Bu meyanda Kur'an'ın bildirdiği "tağut" kavramı, işbirlikçi zalim diktatörlüklerle; "istikbar" kavramı, emperyalist sulta ve yayılmacılıkla; "müstezaf" kavramı kurtulmaları için mücadele edilmesi gereken yoksul ve mazlum kitlelerle somutlaşmıştır. "Cuma namazları", kitlesel eğitim odakları haline getirilmiş; "hacc", bilinçsizce bir turistik seyahat ve kalıplaşmış bir menasıklar bütünü olmaktan kurtarılarak, yüzlerce şehidin kanı pahasına da olsa, yalnızca Allah'a teslimiyetin ve İslam ümmetinin evrensel dayanışmasının zirvesi olarak yeniden anlam kazanmıştır.
İmam Humeyni'nin genelde Kur'ani kavramlara yeniden asli içeriklerini kazandırma çabaları yanında, özelde Şia mezhebine özgü bir çok kavramı yeniden yorumlama çabalarına da değinmek gerekir. Bu çabalarla "intizar" anlayışının sonucu olarak yüz yıllardır Gaip İmam'ın dünyayı adaletle dolduracağı zamanı bekleyeduran toplumu, beklemekten vazgeçmeye ve sorumluluklarını üstlenmeye çağırmıştır. Müslüman sorumluluğu ve şahsiyeti ile çelişkiler taşıyan geleneksel "takiyye" anlayışını "İslam'ın tehlikede olduğu bir durumda asla caiz değildir" diyerek sarsmıştır. Velayet-i Fakih kavramını yeniden yorumlayarak zalim iktidarların çıkarlarına işleyen, intizar felsefesinin pasifist zincirlerini kırmıştır. Pratikte gerçekleşen, Gaip İmam'ın bulunmasından başka bir şey değildir aslında.
Yine İmam Humeyni, Hüseyn ve Aşura kavramlarının üzerin deki tarihsel örtüyü kaldırarak yüzyıllar boyunca sine dövüp, zincir sallayarak "Hüseyn'in hatırasını canlı tutmaya çabalayan topluma, Hüseyn'in eyleminin gerçek anlamını yeniden öğretmiştir."11 "Kalkın ve yeni bir Aşura meydana getirin"12 diyerek tüm Müslümanlara gerçekte Hüseyn'in hatırasının nasıl canlı tutulabileceğini açık olarak göstermiştir.13
Kadın Erkek Birlikte Mücadele
İmam Humeyni'nin İslami mücadele anlayışı ve pratiğine önemli bir diğer katkısı da kadınların da erkekler gibi mücadelenin asıl özneleri olduğunun altını çizmesidir. Hem bir cinse ait olmaktan önce bir Müslüman olarak üstlenilmesi gereken sorumluluğun yüklenilebilmesi, hem de toplumun yaklaşık yarısını oluşturan bir kesiminin İslami bir hareketin başarısı için vazgeçilmez önemi düşünüldüğünde kadınların mücadele içinde yerlerinin ne olması gerektiği tartışması açıklığa kavuşur. İslami hareketlerin bir çoğunun anlayışında; mücadele içinde hemen hemen hiçbir fonksiyona sahip olmayan, en iyi ihtimalle ikincil planda kalan kadınlar İmam Humeyni'nin hareketinde vakarla sahnedeki asıl yerlerini almışlar ve hem devrim öncesinde, hem de sonrasında aktif katılımları ve fedakarlıklarıyla belirleyici bir rol oynamışlardır.
Kadınların İmam Humeyni'nin hareketinde sahip oldukları bu sorumluluk sahibi ve eşit konum ya kadınları adeta sorumsuz varlıklar, bir eşya, bir vazo gibi algılayan ya da Batılı zihinsel kirlenmelerin de etkisiyle feminist tepkiselliğe varan yaklaşımlar arasında bocalayan Müslümanlar için oldukça öğretici ve aydınlatıcı bir örnek oluşturmuştur.14
İmam Humeyni'nin Mirası
İmam Humeyni, hareketiyle, evrensel İslami harekete kalıcı bir miras bıraktı. İmam tüm dünyanın ezilmiş Müslüman halklarına; Batı ve Doğulu süper güçlerin kendilerini her yönden baskı ve egemenlik altında tuttukları bir zamanda, bir ümit, güven ve onur kaynağı oldu. Hatta sadece Müslümanlara değil, istikbarın sultası altında Müslümanlarla aynı kaderi paylaştıklarını düşündüğü tüm ezilenlere seslendi. Kendisinden önce hemen hemen hiçbir İslami hareketin gündeme bile almaya gerek duymadığı, muhatap olarak görmediği müstezaf yığınları kucakladı, içinde bulundukları ezilmişlik ve sömürülmüşlük olgusunun ardında yatan asıl nedenleri hedef gösterdi. Kurtuluşlarının İslam'da olduğunu, buna ulaşmak için de kendilerine ait sorumluluğu bizzat kendilerinin yüklenmeleri gerektiğini açıklıkla ortaya koydu. Böylelikle müstezaf kitlelerin sahip oldukları devrimci potansiyelin açığa çıkarılmasında belirleyici bir rol oynadı.
Birçok lider ve öncü, küfre ve zulme karşı kitlelerin mücadele bilinci ve kararlılığı hakkında son derece kötümser ve karamsar bir ruh hali içindeyken; o, halkın imanına ve bağlılığına güvendi. Ve halk da onun güvenini boşa çıkarmadı. Bu halk, sadece yaşamında değil, ölümünde dahi dost düşman herkese onun ne kadar büyük olduğunu gösterdi. Tarihin en yüksek kitle katılımlı cenaze töreni; İmam Humeyni'nin ölümüyle İslam Devrimi'nin İran'da çökeceği, hatta tüm dünyada İslami hareketlerin gerileyeceği propagandasını yayan emperyalist çevrelerin yüzünde bir şamar gibi patladı. On yıl önce coşkulu halkın İmam'ı karşılarken izhar ettiği bağlılığın, on yıl sonra onu uğurlarken azalmadığı, bilakis arttığı gözleniyordu. Gördükleri tablo karşısında yeniden umutsuzluğa kapılan emperyalistler ve işbirlikçileri halkın çıldırdığına dair yorumlar yapıyorlardı. Kendilerinin bunca nefret ettikleri ve korktukları birine Müslüman halkın bu derece bağlılık göstermesi karşısında şaşkına dönmüşlerdi. Oysa onlar anlamasa da, her şey gayet açıktı: O, İmam'dı!
Dipnotlar:
1- Hamid Algar, "İmam Humeyni 1902-1962: Devrim Öncesi Yıllar", Dünya ve İslam, Bahar 1991, s. 60.
2- Algar, a.g.m., s. 80.
3- Ali Bulaç, "Ulema Geleneğinin Devrimci İmamı", Kitap Dergisi, Temmuz 1989, s. 30.
4- İmam Humeyni'nin Tarihi Mesajı, İran İslam Cumhuriyeti Kültür Merkezi Yayınları, Ankara, 1988, s. 18-19.
5- Kelim Sıddıki, "İslam Devrimi: Kazanımlar, Engeller ve Hedefler", Dünya ve İslam, Bahar 1991, s. 163.
6- Michael M. J. Fischer, "İmam Humeyni: Dört Anlama Düzeyi", J. L. Esposito'nun derlediği Güçlenen İslam'ın Yankıları isimli kitabın içinde, Yöneliş Yayınları, İstanbul, 1989, s. 180.
7- Fischer, a.g.m., s. 193.
8- İmam Humeyni, "Fatiha Sûresi Üzerine Dersler", Hamid Algar'ın İngilizce'ye çevirdiği ve derlediği Imam Khomeini-Islam and Revolution: Writings and Declarations isimli kitabın içinde, Londra, 1981, s. 400-401.
9- Hamid Algar, "20. Yüzyıl İran'ında Ulemanın Muhalif Rolü", Ebubekir Bagader'in derlediği Modern Çağda Ulema adlı kitabın içinde, İz Yayıncılık, İstanbul, 1991, s. 295.
10- Algar, Islam and Revolution..., içinde, s. 220.
*- Yanlış yorumlanan veya saptırılan kavramların yeniden tevhidi özlerine kavuşturulması konusunu ele alırken, haklı bir niteleme ile İran İslam Devrimi'nin ideologu olarak tanımlanan Şehid Ali Şeriati'nin, bu alandaki son derece hayati katkılarını da hatırlamak gerekir.
11- Bkz.: Son Mesaj-İmam Humeyni'nin Vasiyetnamesi, İmam Humeyni Kültür Müessesesi, Tahran, 1991, s. 16.
12- İmam Humeyni, İslam'da Devlet, Objektif Yay., İstanbul, 1991, s. 188.
13- Geleneksel anlayışın efsanelerle örterek insanüstüleştirdiği, dolayısıyla da sıradan insanlar için örnekliğini imkansız kıldığı "Hüseyn" anlayışının yerli yerine oturtulması yolundaki önemli çabalar arasında merhum Nimetullah Salihi Necefabadi'ye de değinmek gerekir. Merhum Necefabadi Şehid-i Cavid [Ölümsüz Şehid] adlı kitabıyla, Hüseyn'in kıyamının hurafe ve menkıbelerden arındırılması ve doğru bir biçimde anlaşılmasına çok önemli bir katkıda bulunmuştur. Bkz.: Hamid İnayet, Çağdaş İslami Siyasi Düşünce, Yöneliş Yayınları, İstanbul, 1988, s. 343-350.
14- Örneğin bkz.: İmam Humeyni'nin Kum'da yaptığı 6 Mart 1979 tarihli konuşması: "...Aziz ve cesur bacılarım! Siz erkeklerle omuz omuza mücadele ederek İslam'ın zaferini sağladınız... Kucaklarınızda bebekleriniz olduğu halde sokakları doldurdunuz ve kararlı gösterilerinizle İslami savundunuz... Kadınlar sadece kendi cesaretlerini ortaya koymakla kalmayıp, erkekleri de cesaretlendirmekle, bizim devrimci hareketimizde, erkeklerden bile daha önemli bir rol oynamışlardır." Algar, Islam and Revolution..., s. 263.
(HAKSÖZ-HABER / Kaynak: Rıdvan Kaya, İslami Kimlik: Mücadele ve Muhasebe, Ekin Yayınları, İst. 2006)
- Ûlu’l-Emr Olmanın Şartı ‘Bizden’ Olmasıdır
- Büyük Felaket (Nekbe) İngilizlerin Kudüs'e girişi ile başladı
- Tarih Gazze'yi Yazacak!
- Soykırım saldırılarında katledilen Gazzelilerin sayısı 34 bini geçti
- Hamas’tan uluslararası topluma, “ABD’nin iradesini aşın” çağrısı
- İsrail’in sonu göründü mü?
- Mehdi Kudüs'e indi mi?
- Hamas: Siyonist zihniyet tamamen vahşi ve canavar bir zihniyet
Makaleler
Hava Durumu