Akif KARATAŞ

21 Eylül 2015

AKIL AMA NASIL BİR AKIL?

Diğer canlılardan bizi ayıran en önemli özelliğimiz aklımız. Bizi beşer olmaktan insanlığa taşıyan en önemli araç aklımız. Kişisel ve sosyal hayatın düzenlenmesinde aklın ilk sırada olduğu hususu çoğunlukla reddedilir. Esasında reddedenlerde bunu yaparken akıllarını kullanırlar. Burada asıl problem aklın kullanılıp kullanılmayacağı, aklın ilk sırada mı yoksa sonraki safhalarda mı kullanılacağı değil aklın nasıl kullanılacağıdır. Çünkü az evvel söylediğimiz gibi aklı reddedenlerde aklını kullanarak aklı reddederler.

O halde şunu söyleyebiliriz ki kabul edilse de edilmese de akıl kullanılmaktadır. Bize düşen ise bu aklın nasıl kullanılacağını anlamaya çalışmaktır.

Evet akıl, ilk önce akıl ama nasıl bir akıl. Akıl sahibi her canlı kararlarını aklı ile verir. Verdiği karar bir emrin yerine getirilmesi dahi olsa bunu aklıyla yorumlar ve bu emrin yerine getirilmesini akli veya zorunlu bulur ve yapar. Yanlış, kötü, çirkin işler yapan insanlar bile aklını kullanmaktadır. Yapılan işin kötü, çirkin veya negatif bir iş olması aklın kullanılmasından değil aklın doğru kullanılmamasından ileri gelir.

O halde aklı nasıl kullanacağız?

Akıl, takvanın yani sorumluluk taşıyan insanın kaygılı bakışının marşa basmasıyla devinimine başlayacak. Yani akıl kendisi ve toplumu için faydalı, fonksiyonel, bereketli bir nedenle harekete geçecek. Eğer aklımız en başında faydasız, zararlı bir iş için çalışmaya başlarsa işin zaten sonu olumsuz bir sonuç doğuracak.

İkinci aşamada; kendisi ve sosyal hayatı dert edinerek sorumluluk bilincinin fitili ateşlemesiyle devinimine başlayan akıl doğru / hak bir çıkarımda bulunabilmek ve bu çıkarımlarla iş yapabilmek için çevresinden bilgi toplamaya başlayacak, yani kuranın Oku dediği eylemi yapacak. Eğer akıl doğru kaygılarla başladığı halde hak bilgiyi, kainatın kanunlarını toplamadan duygularıyla veya ona empoze edilenlerle karar verirse sonuç yine olumsuz olacaktır. İşte bu yüzden bir işe başlamadan önce besmele çekerek, işe tüm işlerin kanununu, kaderini (kadarını) koyan Allah ile başlar ve bilgiye dayanmayan vesveseci bir akıl yürütme olan şeytansı düşünceden de yine Allah’a sığınırız.

Peki takva ile başlayan kaygılı birey aklına malzeme olarak kullanacağı bilgileri nerden toplayacak ve bilgilerin hak olduğunu nasıl değerlendirebilecek. İnsanın kâinattan okuduğu bilginin, ona sunulan verinin, ona empoze edilen yaşam biçiminin hak olup olmadığını değerlendirebilmesi için Hakkı bilmesi gerekir. Bu Kuranı kerimin bize söylemiyle iman etmektir. İnsanın kendisini yaratan Rabbini tanımasıdır. Yaratılageldiği topluluğun ona sunduğu Rabbi değil, kendisini ve kâinatı yaratabilecek ve çevresinin ona öğrettiklerinden münezzeh bir yaratıcıyı tanımasıyla birlikte, okuduğu bilgilerin hak olup olmadığını kontrol edebilecek. Böylelikle Kuranı keriminde dediği gibi sımsıkı bir kulpa sarılacaktır insan, böylelikle sosyal topluma faydalı, kendisini, ailesini, çevresini, tabiatı yaratıcının yarattığı fıtrata yakın bir halde tutan, onları bereketlendiren bir kişilik haline gelecektir insan.