Akif KARATAŞ
SEVGİDE ÖLÇÜ
Rasulullah (s) “Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman etmiş olamaz.”(1) demişti. Nebi (s) gibi alçak gönüllülüğün zirvesinde bir insanın, şahsına duyulacak sevgiyi imanın şartı olarak görmesi anlaşılamayabilir. Acaba Allah Rasulü kapris mi yapıyor ? Haşa!
Allah'ın (c) rızasına kavuşmak için insanın tüm benliğini kaplayacak olan iman gibi bir duygu ve düşünce bileşkesinin, O (s) 'nu sevmeksizin, hemde ana-babamızdan daha çok sevmeksizin oluşmayacak olması bu hadiste geçen tüm kavramları yeniden düşünmeye sevk ediyor bizi. Ana-baba, çocuk, aile, sevgi, iman.
De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıcıyım.”(2) ayetine muhatap olan, Allah (c)'dan aldığı vahiy ile bizi uyarmakla görevli ve görmediği halde bize kardeşlerim diyen Nebi (s) için sevgi neydi? Aileyi, akraba ilişkilerini bu kadar önemseyen bir kişi elbette bir tezada düşmüş değildi. Allah Rasulü görevini yapıyordu yine; bizden bir şey istemiyordu, bize haber vererek uyarıyordu. Çünkü; sevgi denen duygu bizim anladığımız gibi hayvani bir arzu değildi, soya bağlılık değildi, çıkar birlikteliği hiç değildi. Kuranda sürekli akletmeye yönlendirilen insanın akıl birliğiydi sevgi. Muhabbet, bağlılık ama akıl yoluyla.
Anlıyoruz ki; sevdiklerimizin en tepesinde, farkında olarak ya da olmayarak, akıl-fikir birliğimiz olan, yaşam biçimini taklit ettiğimiz kişiler var. Allah Rasulü (s) bunu haber ediyor, bizi bununla uyarıyor, eğer sevdiğiniz insanların en tepesinde benim yerime başka bir kişi varsa, onu taklit ediyorsunuz, onunla fikir birliğindesiniz. Eşiniz mi? Anneniz mi?, Patronunuz mu? Çocuklarınız mı? Kralınız mı? Parti lideriniz mi?. “İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir” (3)
Sevgi denince bizim ilk akla gelenlerimiz, annelerimiz, babalarımız, eşlerimiz, çocuklarımız, akrabalarımız, arkadaşlarımız vs. Gerçekten sevdiğimizi iddia ederiz onları, yollarına ölürüz, ağlarız, güleriz onlar için, özleriz onları. Karşılıksızdır sevgimiz. Evet karşılıksızdır, hiç bir şey çıkmaz bu sevgiden, fosasını çıkarmışızdır ilişkimizin. Ne bize bir faydası dokunur ne de sevdiğimize. Faydasızdır çünkü; akıl birliği, haliyle eylem birliği yoktur. Nafile çabalar harcanır sevdiklerimiz uğruna, eforlarımızı yok yere tüketiriz, elimizde yine mutsuzluk kalır. Akıl ve eylem birliği var ise bile bu; yerleri ve gökleri yaratan yani dünyanın düzenini kuran Allah'tan (c) alınmış bir ortak fikir olmadığından bereketsizdir, yine faydasız hatta zararlıdır. “Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın hizbidir”(4)
Aileyi birleştirecek olan sevginin özünde bir akıl-fikir birliği olduğunu söylüyoruz. Kur'an-ı Kerimde geçmiş peygamberlerden örneklerle bu durum çok güzel izah ediliyor. “Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: "Ey Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi senin vaadin de elbette haktır ve gerçektir. Ve sen hakimler hakimisin."(5) Nuh (s) Oğlu Kenan'ı gemiye almak istedi, ancak oğlu “ beni sudan koruyacak yüksek bir dağa sığınacağım” dedi. Nuh (s)'un oğlu olsada babasına inanmamıştı, onunla akıl birliği taşımıyordu, babasını sevmiyordu. "Ey Nuh! O kesinlikle senin ehlin (âilen)'den değildir. Çünkü o salih olmayan bir amelin sahibidir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım."(6) Bir insanın oğlundan daha yakın bir aile ferdi olabilir mi? Ama Allah (c) Nuh (s) 'a oğlunun onun ailesinden olmadığı hususunda uyardı. Asiye annemiz kuranda firavun ailesi diye bahsedilen bir toplulukta Firavun'un eşiydi, ancak o Asiyeydi, asiydi, yani akıl ve fikir olarak dolayısıyla eylem olarak Firavunla ortak değildi, eşi olsa bile Firavun ailesinden değildi. İbrahim (s)'da henüz vahiyle tanışmadığı halde Azer'in oğlu olmasına karşın onu Azer'in ailesinden görmüyoruz. “Hani İbrahim, atası Âzer'e, putları mabut mu tanıyorsun demişti, şüphe yok ben, seni de, kavmini de apaçık bir sapıklığa düşmüş görmedeyim.(7)
Bu şu demek olmaz ki; insan anası, babası, eşi, çocuğu yanlış yapıyor diye onlara sırtını dönsün. Sahabelerden, inanmadığı halde annesinin hizmetini görenler olduğunu biliyoruz. Ama bu evlat olmanın bir gereğidir, anneye bu dünyadan başka bir yerde fayda etmez. Yeğeniniz son nebi bile olsa iman etmedikçe cennete giremeyeceğiniz gibi.
Ümmet kavramından bahsederken İslam Ümmeti, Muhammed (s) ümmeti şeklinde konuşuruz. Ümmet kelimesi Arapçada anne kelimesiyle aynı köktendir. Ümmet anadır, özdür, çekirdektir. Ümmet İslamın, Muhammed'in (s) değil, dünyanın, alemin ümmeti, özü, çekirdeğidir. “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk (ümmet) bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır”(8) ayetinde tam olarak ümmet kelimesi kullanılıyor. Müslüman kişinin ümmet olma iddiası varsa, akıl ve fikir birliğiyle birbirlerini sevmesi şart. Bugün müslümanlara düşmanlık besleyen yahudiler, hristiyanlar vs. nasıl fikir ve eylem birliği ile birbirlerini seviyorlarsa, müslümanım diyen kişilerinde aynı birliği göstermesi lazım gelir.
“Sen onların milletlerine uymadıkça Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. De ki: "Allah'ın kılavuzluğu erdirici kılavuzluğun ta kendisidir."İlimden sana ulaşan nasipten sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, Allah katında ne bir Veli'n olur ne de bir yardımcın.”(9) Demek oluyor ki millet olmak; aynı kanı taşımak, aynı aileden olmak, aynı köyde doğmakla, sevgi temennileri, tarafgillik naraları atmakla olmuyor, fikir birliği, eylem birliği şart. “Küfre sapanlar kendi resullerine şöyle dediler: "Ya tam bir biçimde bizim milletimize dönersiniz yahut da sizi yurdumuzdan mutlaka çıkarırız." Rableri de onlara şunu vahyetti: "Zalimleri muhakkak helâk edeceğiz.”(10)
Dememiz o ki; insan denen en küçük birimiyle bu alem, yerleri ve gökleri yaratan yüce ve bereketli Allah'ın (c) en güzel yaratılışıyla yaratılmıştır. İstesenizde, istemesenizde, isyan da etseniz Yaratcının kuralları yürürlüktedir. Allah (c) inananların, iman iddiasında olanların birbirlerini sevmelerini, aile olmalarını, özünde akıl, fikir ve eylem birliği içinde tek millet olmalarını istemektedir. Aile bireylerimizi, arkadaşlarımızı, ümmetimizi sevdiğimizi iddia ediyorsak, romantik söylemler ve eylemlerle eforumuzu boşa tüketmek yerine, vahyin akıl, fikir ve eylem biçimini ortak model almalı ve yaymalıyız.
"Ve atalarım İbrahim'in, İshak'ın Yakub'un milletine uydum. Bizim herhangi birşeyi Allah'a ortak tutmamız söz konusu olamaz. İşte bu, Allah'ın bize ve diğer insanlara bir lütfudur. Ama insanların çokları şükretmiyorlar.(11)
DİPNOTLAR
- (Buhârî, İman: 8; Müslim, İman: 69,70.)
- (22:49)
- (19:96)
- (58:22)
- (11:45)
- (11:46)
- ( 6:74)
- (3:104)
- (2:120)
- (14:13)
- (12:38)