Akif KARATAŞ

09 Temmuz 2015

MESAJ

Allah’tan (c.c.) başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun elçisi olduğuna inandığ ımızı söyleriz. Burada  maksat elçinin elçiliğini onaylamak gibi anlaşılır nedense. Evet Hz. Muhammed  Allah’ın (c.c.) elçisidir, mübarek bir insandır, her türlü takdiri ve samimi teşekkürü fazlasıyla haketmiştir.

İnsanlığın düştüğü kadim hataya düşeriz aslında; eşya ile münasebetimizi kuramamaktan doğan araç-amaç dengesizliği, resimi doğru okuyamamamıza neden olur. Bize verilen araçlar yavaş yavaş  amaç haline gelir ve fanatikçe korunan kaleler halini alıverir.  Hayatı düzenleyecek, beşeri insan yapacak mesajın önemi ortadan kalkar bu durumda. Mesajı getiren araçlar ululanır, ancak mesaj bir türlü kullanılmaz.

                Gerçekte Hz. Muhammed’in Allah’ın (c.c.) elçisi olduğunu söylemenin hiçbir anlamı yoktur. Esas maksat elçinin getirdiği mesajın Allah’tan geldiğini kavramaktır. Evet bu mesaj Allah’tan gelen bir mesajdır diyebilmektir. Diğer bir araç olan Kuranı Kerimi ululamanında hiçbir anlamı yoktur. Kuranda bir elçidir ve içerdiği mesajın yaratıcıdan gelip gelmediğini kavrayacak bir akıl bu araçtan istifade edebilir.  Bizim ihtiyacımız elçiye değildir,  ihtiyaç  hayatımızı düzenleyecek olan mesajadır.

                Peki alıcı olan akıl mesajın doğru kaynaktan geldiğini nasıl anlayacak?  İnsan kaynağı tanımazsa mesajın doğru yerden gelen bir mesaj olduğunu nasıl anlayacak? Samimi bir kaygı ile yaratıcımızı düşünerek ondan emin olmazsak yani klasik söylemle iman etmezsek,  mesajın  Allah’tan geldiğini  doğrulayamayız. Ancak atalarımızın gittikleri yol üzere gider veya heva ve hevesimize göre kabullerde bulunuruz. Bu kabuller bizde hiçbir devinim yapmadığı gibi atalar dinini daha da güçlendirir.

                Yöneticilerimizin bizi yönetebilmek için oluşturdukları algılar sonucu; coğrafi sınırlarla kalıplaşmış atalar dinine sorgulamadan inanıyoruz. Bu nedenle mesaj doğru kaynaktan gelen bir mesaj olsa bile bizde bir devinim yapmıyor, bizi ıslah etmiyor, geliştirmiyor, erdemlileştirmiyor.

                Eşya ile münasebetini yani şeylerle yani araçlarla münasebetini kuramayan bizler araçları amaç edinmek yerine o araçları kullanmaya başlamalıyız. Yaratıcımızdan emin olmalıyız, hayatı, toplumu, evreni okuyarak yaratıcımızı ve onun sistemini tanımalıyız. Ancak böyle yaparak mesajın ondan geldiğini anlar ve o mesaja imkanına kavuşabilriz.

                Hz. Muhammed’in mesajları bu yüzden inkar edildi. Döneminde de sorun Hz Muhammed değil,  getirdiği orijinal mesajdı ve yaratıcısını tanımayan akıllar mesajın yaratıcıdan geldiğini anlayamadılar. Sorgulamadan reddettiler,  çünkü insanlık adına kaygı taşıyan bir akıl yürütmenin derdini taşımıyorlardı. Eğer bu kaygıyı taşısalardı insanlığı cehaletten kurtaracak her sözü dinleyerek içinden hak olanı almanın gayretinde olurlardı.

                Biz günümüz sözde coğrafi Müslümanları ise bunu kendimiz hariç tüm dünya insanlarından bekliyoruz. İnsanların sorgulayıp  aklederek islamı bulmaları gerektiğine inanıyoruz. Hatta islama bizim gibi inanmayanlar da bunu yapsa fena olmaz diye düşünüyoruz.  Kendimizi ise bundan müstesna tutuyoruz. Doğru yolu zaten bulduğumuzu sanıyoruz. Bize gelen mesajların bizimle aynı fikirde olması yetiyor onu doğrulamak için.  Reddetmek içinde  atalarımızdan duyduklarımızdan farklı olması yeterli sebep.

                Biz Mekke’deki cahillere ne kadar da benziyoruz. Biz bu kafayla Allah’ın elçilerini ilk yalanlayanlar oluruz. Bize elçilerden bir elçi bir mesaj getirse sıkı sıkıya atalarımızdan bulduklarımıza sarılırız. Elçiye de etmediğimizi bırakmayız, ne deliliği kalır, ne cinlendiği, ne de sapıttığı…

                Biz araca bakarız mesajı kontrol etmek için, mesajla kafa yormaya ne hacet, zaten kullanmaya da niyetimiz yok.  Bizim Müslümanlığımız aidiyet eksikliği, yalnızlık korkusu. Müslümanların ilki olmak bizim harcımız değil. İnsanlık için dualarımız bile islam coğrafyasıyla sınırlı. Almanya’da doğan katolikten tek farkımız coğrafyamız.

                Hristiyanlık, Yahudilik,  münafıklık veya Müslümanlık coğrafya ile belirlenemez. Bunlar birer hâldir, kişiliktir.  Allah’ın elçileri, rasulleri, nebileri, kitapları;  imanımız, ibadetimiz, akidemiz vs. ise tamamen araçtır. Bunları amaç edinip bu araçlar üzerine kafa yorulduğu, bunlar üzerine disiplinler oluşturulduğu sürece insanlığa bir şey katamayız.  Bunun yerine bu araçları kullanarak Allah’tan gelen mesajlarla güncel hayata dair çözümler üretmeliyiz.

                Gelin doğru mesajı getiren günümüz elçilerini öldürüp de Yahudileşmeyelim, gelin araçları ululayıp da  Hristiyanlaşmayalım. İslam coğrafyası yalanına kendimizi inandırıp yöneticilerin bizi gütmesine izin vermeyelim. Üst bir kimlik arıyorsak Türklükten öte Müslümanlıktan öte insanlık kimliğimize sahip çıkalım. 

                Gelin Allah’ın resullerinden biri, elçilerinden biri bir mesaj getirdiğinde ilk inkar edenler biz olmayalım.