Akif KARATAŞ

07 Kasım 2013

RUHBANLIK ÜZERİNE

         Sürekli bir şeylerden yakınan zavallı ben bazı noktalarda ne kadar da kısmetli olduğumu, bu yüzden de fazlasıyla mutlu olmam gerektiğini fark ettim.

         İlki şu ki; çağımızın ümmeti, Kur'an'da tarif edilen olumsuz davranışların bir kısmını sergilemekteyken şükürler olsun ruhbanlık denen davranış bozukluğu bu ümmetin hastalıkları arasında yok. Değil ruhbanca davranmak, bizim “din adamlarımız” ruhbanlık üzerine konuşmayı bile gereksiz görüyorlar. Çünkü; din adamlarına göre ruhbanlık İsa (a.s.)'a inananları hristiyanlaştıran bir davranış modeliydi ve sadece o dönemdeki din adamlarının kiliselerde münzevi bir hayat yaşamasından ibaretti. Çok şükür bizim din âlimlerimiz dini öğretirken münzevi bir davranış içine asla girmezler. Kur'an'ın söz ettiği tüm olumsuzluklar bu çağda biz müslümanlarda görülebilirken, ruhbanlık evet ruhbanlık bu çağda bizde yok!

         İkinci sevindiğim husus da şudur; ne kadar kısmetliyim ki yine Anadolu'da, hem de İçanadolu'da ufak tefek bidatler olsa da doğruya en yakın ve fukahanın onayladığı kaynaklardan beslenen itikadı düzgün, doğru hadis kaynaklarından ve dört hak mezhebin hüküm sürdüğü bir coğrafyada dünyaya gelmişim.

         Değil Brezilya'da doğmak İran'da dünyaya geldiğimi düşünsenize, yanlış metodlar, yanlış kaynaklar arasından sıyrılıp sünni hak mezhepleri bulmam imkansız gibi bir durum olurdu. Ah zavallı Ali Şeriati nereden bileydi ki o özgür ruhu yanlış ve itikadı bozuk öğretilerin pençesindeydi.

         İranlılar, Şiiler, Aleviler, Mutezile ve daha bir çoğunun zaten itikadı bozuk! Kim diyor bozuk diye tabi ki bizim din alimlerimiz! Onların din alimleri de yanlış kaynaklardan beslenmelerinden ötürü bizim hak olmadığımızı söylüyorlar ama olsun bizimki doğru, çünkü din alimlerimiz bu konuda hem fikir. Çok şükür bu coğrafyadayım, çok şükür bu zamanda yaşıyorum.

         Beyaz siyahtan iyidir. O zaman pamuk kömürden iyidir. Doğru; çünkü beyaz siyahtan iyidir. İşte Şiiler, Mutezile vs. burada hata yapıyorlar, beyazın siyahtan iyi olduğunu kabul etmedikleri için kömür daha iyidir diyorlar. Bizim kaynaklarımız ise beyazın daha güzel olduğunu söyler. Saçmaladım galiba, evet saçmaladım.

         Peki en az benim kadar saçmalayan ve çok halis niyetli göründükleri halde insanları bu ayrılıklara iten din alimleri nasıl oluyor da işi bu noktaya getiriyorlar.

         Allah Rasulü (sav) “Sizi serbest bıraktığım sürece beni bırakın, sizden öncekilerin helak olması ancak ve ancak peygamberlerine ters düşmeleri ve çokça soru sormaları nedeniyledir. Size bir şeyi yasakladığımda ondan kaçınız, bir şeyi emrettiğimde gücünüz yettiğince onu yerine getirininiz” buyurduğu halde cesaretlerine bakın ki bugünkü ruhbanlar olan din adamları üzerlerine vazife olmadığı halde her konuda ahkam kesmekte yeni yeni disiplinler çıkarmaktalar. Kur'an ve resuller ancak bir uyarıcıdır. İnsanların inanmaları hususunda kendisini üzen Hz. Peygamber Kur'an'ı Kerim'de “Allah dileseydi onlar ortak koşmazlardı. Biz seni onların üzerine bekçi kılmadık. Sen onların üzerine vekil de değilsin” şeklinde uyarılmaktadır. Bu uyarı klasik manada bir teselli değildir. Nihayetinde bir emirdir ve anlaşılıyor ki insanların iradelerine hükmederek davranışlarını değiştirmemiz mümkün değildir. Çünkü vahiy insanların davranışlarını didik didik eden bir kontrol mekanizması değil, bu davranışlara referans olacak iman, tevhid, şirk gibi yapıtaşlarını temellendiren bir kaynaktır.

         Yine Kur'an'da ruhbanlığın insanlar tarafından oluşturulduğu ve yine insanların bunu da hakkıyla yerine getiremedikleri belirtilmektedir. Buna karşın din alimleri insanları vahiyle tanıştırmak, Allah'ın (c) kurduğu mükemmel düzeni göstermek ve bu bakış açısıyla kendi yollarını çizmelerine yol göstermek yerine seçilmiş gördükleri resullerin robotik kopyalarının yapılması ütopyasını satmaya çalışmaktadırlar. Müslümanı  sevap-günah bonuslarıyla çıkmaza sokmakta, her hadisten yeni yeni çıkarımlarla müslümanın hayatını zorlaştırmakta, işin temeli olan şirk, tevhid meselelerine gelince de eylemlerine ters düştüğünden bu hususları üstünkörü geçmektedirler.

         İşte böyle dini kurumsallaştıran, elçiliği kurumsallaştıran, imanı kurumsallaştıran, ibadetleri insanlara eziyet haline getiren, köşelerindeki postların üzerine oturup Allah Rasulü bile ancak uyarıcı olduğu halde kendilerince kurallar koyan, din işte budur buradan öğrenin ben öğrendim diyen, Kur'an'la insanların arasına bir sütun daha koymaya çalışan, resulleri seçilmiş birer robot haline getiren, Kur'an'dan beslenmeyip, âhlakı Ku'ran olanın âhlakını izlemeyi değil kopyalamayı dayatıp insanları eli boş bırakan, yeni yeni disiplinler çıkaran, ruhbanları yarıştırmayı entelektüellik sayan, dini hayatın içinden, hayatı dinin içinden çıkartan, düşünmeyi, kişilik ortaya koymayı değil, kopyalayıp yapıştırmayı öneren, bu mitleri eleştirirsen seni yine bu mitlerle tekfir eden, insanların yeni yeni disiplinlerle başlarını döndürüp sürekli “ne yapmalıyız” sorusuna boğan, her işi zorlaştıran, âlemi bir hak üzere yaratan Rabbimizin yeryüzü kanunları hakkında kafa yormayı vakit kaybı sayan, insanlara Kur'an'ı, Kur'an kavramlarını, Kur'an kişiliklerini, imanı, tevhidi özümseyerek, acıyı, zevki, sabrı, mutluluğu damarlarında yaşamak yerine buzdağının denizin üstündeki kısmını gösterip ütopya satarak elleri boş bırakan ruhbanları, onların disiplinlerini ve onların kitaplarını red mi ediyorum. Hayır red bile etmiyorum...