Akif KARATAŞ
BÎŞEREF MEDYA
Medya ve televizyon hakkında kafamda dolaşan birçok düşünce vardı, bu düşünceler yerine oturmamış, dağınık bir haldeydi. Ta ki fırında ekmek sırası beklerken televizyondaki bir haber gözüme takılana kadar.
Kış; malum hava soğuk, kar, haliyle yerlerde buz, haberciler için en az on dakikayı dolduracak iyi bir malzeme. Buzlu bir yol üzerine koymuşlar kamerayı, vatandaşların buz üzerinde düşüşlerini haber konusu yapmışlar. Bu her kış görmeye alışık olduğumuz manzaralardan, bunda ne var diyeceksiniz. İşte bu görüntüler medyanın ve televizyonun bakış açısını şekillendirdi kafamda, hatta bu haber masumdu bile benim medya hakkındaki düşüncelerim için. Çünkü burada, haşa, yağan karı haberciler yağdırmamışlardı, zemini de onlar kaygan hale getirmemişlerdi. Peki ne vardı bunda bu kadar tepki gösterecek ?
Medyanın olaylara bakış açısı bu; medya, televizyon olayın, haberin hep eleştiren tarafında, her zaman haklı, daima problemlerin çözüm noktası. Dedim ya o buz haberinde medyanın bencilliği tümüyle yansımıyor bile.
Kafamda öyle bir kurgu var ki; bir günü bir ömür gibi anlatabilmek istiyorum, sabah televizyonun başına geçen bir çocuğun, gece haberlerinde yaşlı bir dede veya babaanne olduğunu kurguluyorum kafamda.
Sabahleyin çizgi filimle başlıyor medya, o küçük çocuğun hayatına girmeye, sevgiyi, mutluluğu aşılıyor güya, çizgi filimin bitmesiyle çocuk biraz büyüyor ve orta okul yaşlarına geliyor, annesiyle beraber evlilik programlarını izliyor, kaçan kızlar, mağdur babalar yerleşiyor çocuğun dimağına. Tabi ki medya burada da eleştirel bakış açısıyla bakıyor ve hatalardan arınmış tarafta, bize gerçekleri yansıtmanın derdinde. Sevgiyle, evlilik planlarıyla büyüyen çocuk lise çağlarına geliyor, haberler öncesi polisiye dizi tekrarlarıyla, uyuşturucuyla, baba baskısından kaçan kızlara tanışıyor, medya yine ahlak dersi veriyor bu masum liseli gence. Nihayet akşam haberlerine geldiğimizde, sabah çizgi film izleyen çocuğumuz yetişkin bir birey oluyor, özgür, kendi başına karar verebilen, aile baskısından arınmış, kendi yolunu çizebilen bir birey. Belki de bir gazetenin orta sayfa haberlerindeyiz, evden kaçan kızı öldüren ağabeylerinin geri kafalığından dem vuruyor haber spikerimiz veya yazarımız, eşini bırakıp sevgilisiyle kaçan ve daha sonra sevgilisiyle birlikte eşini vuran kadında eleştiriden payını alıyor, çünkü medya her şeyi bize tüm çıplaklığıyla yansıtmanın ve üst değer yargılarını bize öğretmenin gayretinde. Severek izlediğimiz diziyi de kaçırmamamızı da araya sıkıştırıveriyor. Çizgi Film kahramanlarının sevimli yüzü ile, televizyonla tanışan sabahki kızımız, akşam haberlerinden sağ çıkabilir veya hapse girmez, ya da bir batakhaneye düşmezse, akşam ki diziyi izlerken teselli edecek özgür hayallerini.
Hucurat suresi 6. ayette Kur'an-ı Kerim fasıklardan bahseder ve bizleri uyarır; “Ey iman edenler, bir fasık size bir haber getirirse onun doğuruluğunu araştırın, yoksa bilmeyerek bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.”
Fasık kelime anlamı olarak; bir şeyden çıkan manasına gelir, Araplar farenin delikten çıkıp sağa sola bakmasına fısk derlermiş eskiden. Öyle bir bakış ki; fırsat kollayan, sinsi, bencil bir bakış. Bizim medya da televizyonuyla, gazetesiyle tam bu tanıma uyuyor. Her haberi, her olayı kendine bir fırsat haline getirmenin, kendi patronlarının şirketlerine ve siyasi rollerine uygun insanlar yetiştirmenin fırsatını kolluyorlar. Hiçbir anı boş bırakmıyorlar.
Tabi bizim halkımız bu konuda çok uyanık, akşam sohbetlerinde duyarız, yaşlı amcamız gündemi takip eden bir edayla söze girer “Yahu ihtilal dönemlerinde, 28 Şubat'da bizi nasıl yönlendirmişler, o Kalkancı, Fadime Şahin olayları sırf uydurmacaymış.” Uydurmacaymış tabi, nereden biliyorsun deyince de “Sbi izlemiyormusunuz televizyonda adamlar bir bir anlatıyorlar.” Hayda! Bu nasıl bir çelişki; Kalkancıyı, Fadime Şahin'i de anlatanlar bu adamlar değil miydi? Allah Rasulu dememiş miydi “Müslüman aynı yerden iki kere ısırılmaz” diye. İşte bu medya öyle bir şey ki; ben böyle söyledim diye günümüzde medyanın taraftar olmadığı tutukluların taraftarı oluveririm bir anda. Halbuki ne o taraf, ne bu taraf, ne siyasetin zirvesi, ne de televizyonun karşısına çocuğunu oturtan anne, hiç birinin yanında değilim, hepsi aynı, hepsi medyayı kullanmaya çalışıyor, kullanıldığından bihaber.
Televizyon, gazete, dergi, yani; medyanın tüm unsurları, medya patronları, medyayı kullanan şirketler, televizyonlarda gazetelerde çare arayanlar, siyasi aktörler, yorum yapanlar, tümü; firavunun büyücüleri gibi insanları köle beyinlere çevirmek isteyen bir sistemin parçası. Hepsi toplum yönlendirmenin birer unsuru, yönlendiren tarafta olduğunu sananlar, medyayı kullandığını sananlar ise, en büyüğünden en küçüğüne, bu döngünün birer parçası, kendilerini şah sanan piyonlar.