Ömer İSLAM
BİLGİ AMA NASIL?
İnsanların kullandığı, geliştirdiği bir çok bilgi türleri mevcut. Bunlardan bazıları; Gündelik Bilgi, Teknik Bilgi, Coğrafi Bilgi, Bilimsel Bilgi, Felsefi Bilgiyi sayabiliriz. Bu tür bilgilerin bir kısmı, hayatımızı devam ettirirken kullandığımız bilgilerdir. Bazıları ile de ilgilileri meşgul olurlar. “Rabbimizin bizden istediği yaşam”ın bilgisi en önemli bilgidir. Çünkü eğer “ölüm sonrası sonsuz bir hayat var ise ve orada nasıl bir durumda olacağımız, bu dünya hayatındaki yaşam tarzımızla belirlenecek” ise, bu bilgi öteki bilgilerden çok önceliklidir. Yüce Rabbimiz, tüm varlıkları yaratmış ve yarattıklarının nasıl harekette bulunacaklarını tayin edecek ölçüler, kanunlar koymuştur. İnsanın da hayatında uyması gereken ölçü ve kuralları olmalıdır. Yüce Rabbimizin insanı amaçsız, başıboş, aklına eseni yapması için dünyaya gönderdiğini düşünemeyiz. Rabbimiz, bu kısa dünya hayatında bizden ne istiyor ki, onları yaptığımızda bizden razı olarak sonsuz hayatta mükafatlandırsın? Bu sorunun cevabı olabilecek bir bilgi, öncelikli ve önemli bir bilgidir. Hayatımızı düzenleyecek, bize değer katacak, bizi değerli kılacak bilginin peşine düşmeliyiz. “Rabbimizin bizden istediği hayat”ın bilgisi önemli değildir diyen iki tür insan vardır. Biri ateistler. Onlar, Allah’a ve ölümden sonra bir hayatın olacağına inanmamaktadırlar. Bunların bir kısmı şimdilerde Allah’a yaratıcı olarak inandığını ama ahirete ve Allah’ın insanlar için bir hayat tarzı yani din koyacağına inanmadıklarını söylemektedirler. Resulullah’ın zamanındaki Mekke Müşrikleri gibi. “Rabbimizin bizden istediği hayat”ın bilgisi önemli diyen bizler, bu bilginin ardına düşmeliyiz. Kendisine çok değerli bir hazinenin bilgisi ulaşmış bir defineci gibi heyecanlanmalıyız. Diğer insan tipi de Kaderci tiptir. Buna göre; insanın davranışları, ahlakı, dünyada başına gelecekler, ahiretteki akıbeti …yani her şey önceden belirlenmiş olduğu için böyle bir bilgi arayışı da beyhudedir. İnsan dünyada önceden Allah tarafından yazılmış bir rolü oynamaktadır. Dolayısıyla böyle bir bilgiye ulaşacağımız kaderimizde ise gelip bizi bulacaktır. Özellikle geleneksel cemaatlerde işlenen bu düşünce, ‘Kadere iman’, ‘tevekkül’ gibi konu başlıklarında bol uydurma hadislerle ve menkıbelerle süslenerek anlatılmaktadır. Burada amaç, din diye sunulanı sorgulamayan, verilen kadarı ile yetinen, itaatkar müritler yetiştirmektir. Zaten tasavvufta bilgi öyle aranılıp bulunan bir şey de değildir. Bilgiye Keşf, ilham gibi özel haller ile ulaşılabilir. Bu haller için ise Allah tarafından seçilmiş olmanız gerekir. Yani ‘boşuna çabalama, kaderin gelir seni bulur’. Müslüman toplumlardaki geri kalmışlığa, bağnazlığa, sömürüye müsait pısırıklığa, zulme ve işgale zemin hazırlayan dağılmışlığa baktığımızda mevcut din anlayışının büyük etkisini görürüz. Bu durumun faturasını “dine” çıkarak din’i sorgulayıp inkar eden ateistlerden veya budayan modernistlerden farklı bir yol izlemeliyiz. Bize miras olarak ulaşan ‘dini anlayışı” sorgulamamız gerektiği ortadadır. Bu sorgulama bizi, doğru bilgi arayışına sevkedecektir. “Rabbimizin bizden istediği yaşam”ın bilgisi olan ‘Din’e ilişkin birçok kaynak mevcut. Bunlardan hangisi gerçek dini anlatıyor? “Hakikate giden binlerce yol var” sözü mantık olarak mümkün değildir. Çünkü Allah herkese ayrı bir yol göstermez. Hem Allah’ın dini de böyle “Ne yapsan olur. Niyetin halis olsun yeter” tarzında lastik gibi bir şey de değildir. Bir tek din vardır. Ama binlerce yorum vardır. Bu, yorumların din diye yutturulmaya kalkışılmasını mazur gösterme çabasıdır. Bir şeyi; sahibi, imalatçısı, üreteni daha iyi bilmez mi? Bu ‘Din’i sahibinden yani Yüce Allah’ tan öğrenmeliyiz. Yüce Rabbimiz insanlara “istediği yaşamı” kitap göndererek anlatmıştır. Elimizdeki ilahi kitap, insanın hayatta nasıl davranması gerektiğini anlatmaktadır. “Rabbimizin bizden istediği yaşam”ın bilgisine ancak Kur’anı Kerim’i okuyarak ve anlamaya çalışarak ulaşabiliriz. Konuya, Yüce Rabbimizin ayetlerinden bir örnek verirsek: De ki: “Ey insanlar, şimdi size Rabbinizden hakikat bilgisi gelmiş bulunuyor artık. Bundan böyle her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi lehine seçmiş olacaktır; ve her kim ki sapıklığı seçerse, yine bunu kendi aleyhine seçmiş olacaktır. Yunus: 108 Ama bu hakikat bilgisine olan muhtaçlığımızın farkında olarak okumalıyız onu. Çünkü Kuran’daki bu bilgi bizim ebedi kurtuluş reçetemizdir. Aynı şu hikayedeki gibi: Sokrates yolda giderken peşine bir genç adan takılmış ve “Sokrates, bana hayatın gerçeklerini öğretir misin?” demiş. Sokrates onunla ilgilenmemiş. Ancak adam Sokrates’i takip etmekten vazgeçmemiş ve sık sık aynı soruyu tekrarlayıp durmuş. Sokrates bir dereden geçerken beline kadar suya girmiş, arkasında da aynı adam. O zaman Sokrates adama dönmüş ve adamın başını suya sokmuş. Adam çırpınmaya başlamış, ancak bir süre sonra Sokrates onun kafasını sudan çıkarmış ve dönüp şunu demiş: “Eğer hayatın gerçeklerini, biraz evvel almak istediğin nefes kadar istiyorsan, peşimden gel.”