Ömer İSLAM

06 Temmuz 2009

MÜSLÜMANLARIN TARİHİNE İKİNCİ KIRILMA: FİTNE OLAYLARI

Resulullah’ın vefatı sonrasında gelişen olaylar, hem hızlı hem de trajik oldu. Sahabe bu dönemi sağlıklı ve soğukkanlılıkla atlatamadı. Bizi ilgilendiren tarafı ise bu olayların, günümüzde hala sürdürülen düşünce kalıplarının oluşmasına neden olmuş olmalarıdır. 

Halife Ebu Bekir’in emri ile Suriye’de Bizans ile Irak’ta Sasani İmparatorluğu ile savaş cephesi açıldı. “Bir çok sahabenin şehit olduğu bu savaşlar gerekli miydi?” diye bir soru akla gelebilir. Ama Mekke’nin fethinden sonra, kısa bir sürede Arap yarımadasında hemen hemen tüm Arapları bir araya toplayan Resulullah’ın önderliğindeki Müslümanlar, dönemin iki süper gücü ile komşu olmuşlardı. Bu iki büyük devlet, artık Müslümanları kendi çıkarlarını tehdit eden bir tehlike olarak görüyorlardı. Özellikle Bizans’ın  Suriye’deki güçleri ile yaptığı girişimleri, Resulullah’ın zamanında aldığı tedbirler ile önlenmişti. (Mute, Tebük seferleri, Üsame b. Zeyd’in komutasındaki ordunun  aynı bölgeye gönderilmek üzere hazırlanması.)

Müslüman ordularının büyük başarılar  kazanarak kısa sürede devasa topraklara sahip olunması, Resulullah sonrası Müslüman toplumda kontrol edilemeyen olumsuz gelişmelere de yol açtı. Bu yeni sorunları temelde iki ana bölüme ayırabiliriz:

Birinci sorun; Etkisi çok daha sonraları ortaya çıkacak olan “Yeni Müslümanlar” sorunu idi. Fethedilen topraklardaki halklar, bu yeni dünya görüşüne ve Müslüman gücüne teslim oldu. Biraz da ekonomik sebeplerle kitleler halinde Müslüman oldular. Bu insanlara İslami eğitimi verecek sahabenin önemli bir kısmı  savaşlarda şehit olmuştu.  Bu insanlar; eski kültür ve inançlarını İslam’a girdikten sonra da örtülü olarak ta olsa sürdürdüler. İslam dışı inanç ve kültürler, otuz - kırk yıl sonra İslam kültürü içerisinde sentezlenerek yeniden gün yüzüne çıktı. Özellikle İran inanç ve kültürü, ilerleyen yıllarda Müslümanları bir çok yönden etkisi altına alacaktı. Çünkü fetih öncesi İran toplumu, Mecusilik gibi eski bir inanç sistemine, güçlü bir yazılı edebiyata, Sasani İmparatorluğu gibi köklü bir devlet geleneğine sahipti. İran inanç sistemindeki, kadercilik, mehdicilik, inzivacılık, çilecilik gibi inanç ve düşünceler Müslümanlar arasında yavaş yavaş yayıldılar.(1) Özellikle Abbasi devleti içinde İran’ın aydınları, sanatçı ve edebiyatçıları önemli yerler edindiler. 

İkinci büyük sorun ise, bu savaşlarla gelen  “zenginlik” idi. Savaş ganimeti, önemli bir gelir kaynağı olarak toplumu aşırı rahatlatırken ekonomiyi savaşlara bağlı hale getirdi. Artık Müslüman savaşçılar, ganimet için savaşır duruma gelmişti. Müslümanlar hayal edemeyecekleri bir zenginlik ile karşılaşmışlardı. Bu yeni imkanlar bir çok sahabiyi olumsuz etkiledi. Halife Ömer’in savaş gelirlerini ve fethedilen toprakların gelirlerini Müslümanlar arasında belirli bir öncelik sırasına göre paylaştırdığı “ata” ve “haraç” sistemleri özellikle önde gelen sahabiler arasında Süper Zenginler ortaya çıkardı. Halife Ömer, bu yüzden ölümünden kısa bir süre önce ata sistemini tekrar düzenlemeyi, geliri herkese eşit dağıtmayı düşündüğünü ifade etmişti.(2)

Bu süper zenginler arasında yer alan Halife Osman’ın, Talha b. Ubeydullah’ın, Zübeyr b Avvam’ın öldüklerindeki miraslarına bir göz atarsak durumun ciddiyetini anlarız.(3)

İsmi geçen bu sahabilerin özellikle “fitne dönemi” denilen olaylarda etkili olduklarını düşünürsek meselenin sadece “zenginleşme” olmadığını, mal, mülk yarışının iktidar mücadelesine dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bu konu da söz konusu şahısların tarih kitaplarına geçmiş sözlerine bakılabilir.(4)

Resulullah vefatından onüç yıl sonra  İktidara geçen Halife Osman’ın yanlış uygulamaları(5), önü alınamayan olayların fitilini ateşlemiş, Müslümanların arasında meydana gelen çatışmalarda aralarında iki Halife ve bir çok Sahabinin de olduğu yüz bine yakın Müslüman ölmüştü. Resulullah’ın on yıl süren devlet başkanlığında meydana gelen yirmi civarındaki irili ufaklı savaşta her iki taraftan toplam üçyüz elli kişinin öldüğünü hatırlatırım.(6)

Resul’ün dizinin dibinde yetişmiş olan sahabenin önde gelenlerinin birbirleri ile savaşması olayın vahimliğinin yanında sebep olduğu sonuçlar bakımından çok önemlidir:

Birinci sonuç; ilk dönem Müslümanlarının geliştirmeye çalıştığı (önceki yazımızda eleştirdiğimiz) halifelik sistemi tarihin yapraklarına gömüldü. Bundan sonra iktidarı ele geçiren Emevilerle birlikte saltanat rejimi; Müslüman siyaset tarihinde 1900’lere kadar tartışılamayan, değiştirilemeyen bir Sünni siyaset düşüncesi olarak yerini aldı. 

Diğer bir sonuç ise; adaletin savaşçısı, mazlumların hamisi, kimsesizlerin kimsesi Halife Ali’nin zenginleşenlerle, iktidarı kendisi ve çevresi için isteyenlerle olan mücadelesi sonuçsuz kalınca taraftarlarının oluşturduğu kesim, Emevi zulmünün etkisi ile farklı bir inanç sistemi üretti. Acılardan, zulümlerden, baskılardan siyasi, itikadi, sosyal ve kültürel bir ekol doğdu: Şia. Şia zaman içerisinde kendi inanç ve bilgi sistemini oluşturarak İslam dünyasının ikinci yarısını oluşturdu.

Diğer bir sonuç ise; Hariciler oldu. Hariciler, “kendi gibi düşünmeyen herkesin düşman olduğu”ndan hareketle ortaya koydukları “tekfir”  ideolojisini sert bir şekilde herkese uyguladılar. Onların bu ifratı, karşısında tefritini üretti:Mürcie. Haricilerin tekfirine karşı Mürcie, İman ettiğini söyleyen kimsenin ameli olsun, olmasın, ne yaparsa yapsın tekfir edilemeyeceğini iddia ettiler.(7)

Bir başka sonuç ise; sonraları Sünni Düşünce sisteminin omurgasını oluşturacak olan Hadis Ekolü’nün “sahabe karizması” anlayışını geliştirmesi oldu. Bu ekol mensuplarının temel davranış biçimi, her türlü siyasal tartışmadan uzak durmaktı. Sahabenin her birinin doğruyu gösteren birer yıldız olduğu, onları sorgulamanın küstahlık olacağı söylemi,  hadisçilerin en belirgin yanını oluşturdu.

Amacımız yüzyıllar önce meydana gelmiş üzücü olayları deşmek, gündemde tutarak, bugünden o günü yargılamak değildir. Yapmaya çalıştığımız, o günlerde olan olayların, günümüzde hala inanılan düşünce kalıplarını ürettiğini ortaya koymaktır. Bugün hala inanılan; kaderci, mehdici, şefaatçi, nakilci, saltanatçı, tekfirci, mürcii, inzivacı, çileci akıl karşıtı inanç ve düşüncelerin kökeninde fitne dönemi olaylarının etkisi vardır.

Bu bilgi bize ne sağlar? Bu bilgi, bize miras kalan veya dayatılan tüm inanç ve düşünceler karşısında sorgulamacı bir tutum geliştirmemizi sağlar. İnanç ve düşüncelerimizin  hangileri vahyin, hangileri tarihi olayların bir sonucu. Sorgulamaya var mısınız?

Dipnotlar:

(1)  Mikail Bayram: “İran kültürünün Müslümanlar üzerindeki etkisi konferansı.” Süleymaniye Vakfı tarih dersleri (www.kurandersi.org)

(2)  Taberi, Tarihül Umem vel Mülk c.2 s. 452, Yakubi, Tarih c.2 s.107

(3)  Zübeyr b. Avvam’ın ölümünden sonra mirası; 59.800.000 dirhem olarak hesaplandı. Medine, Basra, Kufe, Fustat, ve İskenderiye’de onlarca evleri ve bahçeleri vardı. Bin kölesi vardı. Binlerce atı vardı.(İbni Saad, Tabakatül Kübra c.3/1 s.77) Talha b. Ubeydullah ölümünde mırası 39 milyon dirhemdi. Irak’tan sağladığı gelir her gün bin dinardı. (İbni Saad, Tabakatül Kübra. c.3/1 s.77) Saad b. Ebi Vakkas ‘ın mirası 250 bin dinardı. (Mesudi ,Murucu’z- Zeheb. c.8 s.81) Abdurrahman b. Afv’ın mirası 320.000 dinar olarak hesaplandı. (Zehebi,Tarihul İslam, s.396) Osman b. Affan’ın mirası 30 milyon 500 bin dihemvve 150 bin dinardı. Rebeze’de bin deve, Çeşitli şehirlerdeki topraklarının geliri 100 bin dinardı.(Mesudi, Murucu’z- Zeheb. c.2 s.342)

(4)  Halife Osman evi isyancılar tarafından kuşatıldığında evine yiyecek ve su gitmesini engellemelerini söyleyen Talha b. Ubeydullah hakkında şöyle yakınıyordu: “Allahım Talha’ya layığını sen ver. Çünkü bunları bana kışkırttı durdu.” (Taberi a.g.e. c.2 s.668)

Zübeyr ve Talha isyancıların gözdağı vermesi sonucu) beyat ettikten sonra Ali’ye şöyle dediler: ‘Sana neden beyat ettiğimizi biliyor musun? Sana işte (iktidarda) ortak olmak için.’ ( İbni Kuteybe el-İmam ves-Siyase c.1 s.51-52

(5) Halife Osman, önemli bütün atamaları kendi kabilesi olan Ümeyye oğullarından  yaptı. Mervan b. Hakem’i danışmanı yaptı. Kufe valiliğine, ana bir kardeşi Velid bin Ukbe’yi atadı. Ama içkili namaz kıldırdığı için onun yerine akrabası Said bin El As’ı atadı. Mısır valiliğine, vahiy kâtibi iken mürtet olmuş süt kardeşi Abdullah bin Sad getirildi. Basra valiliğine, hala oğlu Abdullah bin Amr’ı atadı. Amcaoğlu Muaviye zaten Şam valisi idi. Tüm bunları kabilesine olan sevgisi ve bağlılığı sebebiyle yapmıştı. Haraç dağıtımında Beytülmal’den yakınlarına kendi malındanmış gibi verdi(Taberi, Tarihül Umem vel Mülk c.2 s 651, İbni Kuteybe el-İmam ves-Siyase c.1 s.32) Bu tür tasarruflarını eleştirenlere: “Tercihte niçin dlediğim gibi davranmayayım. O zaman  niçin İmam oldum” diyordu. (İbni Kuteybe a.g.e c.2 s.28) İsyancıların görevi bırakmasını  istediklerinde verdiği cevap ilginçtir: “Allah’ın bana giydirdiği bu gömleği çıkarmayacağım.”  (Taberi, a.g.e.c.2 s.664)

(6)  Muhammed Hamidullah, Hz.Peygamberin Savaşları s.12-13

(7)  Şehristani, el-Milel ven-Nihal c.1 s.161