İslam BAŞARAN

08 Nisan 2013

DİYANET KURUMU İSLAMİ AÇIDAN MEŞRU MU?

Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 tarihinde M. Kemal’in emriyle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’na bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşundaki asıl maksat, laik rejimin politikalarını korumak ve tüm faaliyetlerini kolaylıkla hayata geçirebilmektir. Diyanet’in asıl rolünün ise, camileri kullanıp halkı kontrol altında tutmak ve laik rejimin varlığını korumak olduğunu görmekteyiz.

Anayasanın 136. maddesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. Türkiye anayasasının 136. Maddesinde şu ifadeler yer almaktadır: “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe daanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”

Bu yasadaki asıl maksat, İlahi hükümleri reddederek, laik rejimin politikaları doğrultusunda bir din anlayışı üretmek ve onun din adına sorgulanmasını engellemeye çalışmaktır. Diyanet’in bu tutumu İslam’ın gerçek manasını, tevhidi duruşunu perdelemekte ve insanların İslam’a dair algısını sakatlamaktadır. Oysa asli yapısından uzaklaştırılmış bir din anlayışı insanı İslam’ın gerçeğinden alıkoyar ve bu durum da insanların dünyada da ahirette de hüsrana uğramasına yol açar.

Diyanet, üzerindeki bu baskıyı reddederek açıkça şunu söyleyebilmelidir: Bu halk sizin (anayasa) dediğiniz kitap ile yönetilemez, İslam size ve yasalarınıza boyun eğmez, eğmeyi asla kabul etmez, aksine Allah’ın hükümlerini tanımayanlara baş kaldırmayı emreder. Sizlerin bu tutumu Allah’a ve dinine karşı başkaldırıdır, insanı küfre ve cehenneme sürükleyen bir tutumdur. Laiklik ilkesi doğrultusunda değil İslami doğrultuda hareket etmelidir ve laik rejimin tüm siyası görüşüne ve düşüncelerine müdahale etmelidir. Geçmişte nice topluluklar var ki böylesi tutuma sahip oldukları için Yüce Allah onları helak etmiştir. Böylesi Firavuni yönetim biçimleri insanları helaka sürükler, diyebilmeli ve rejimin vesayetine itiraz edebilmelidir. Fakat görülen, Diyanet’in bizatihi bu vesayetin parçası olduğu ve Allah’ın dinini vesayet altına alınmasına hizmet ettiğidir.

Bu gerçek ortadayken, Diyanet kurumunun İslami açıdan bir meşruiyeti yoktur. İslam, Firavuni yönetim biçimlerine karşı bir başkaldırıştır, bu başkaldırışı Kur’an’da Yüce Allah emreder. Hz. Muhammed (s) ve tüm Peygamberler bu başkaldırının örneğini teşkil etmiştir, Peygamberler tağuti düzenlere karşı gönderilmiştirler. İslam tağuti düzenlere boyun eğmeyi değil başkaldırmayı emreder. Firavuni, tağuti düzenlere karşı başkaldırı İslam dininde farzdır.Ancak böylelikle hayatın asıl gayesi olan İslam’ın gerçek anlamı ortaya konulabilir, tevhidin ve adaletin yolu açılır. Böylelikle ibadetimiz yalnız Allah’a has olmuş olur ve yalnızca bu yolda birer mü’minler olabiliriz. 

Evet, kendisini “din görevlisi” olarak niteleyen insanlar bir an önce laik rejimin üzerlerindeki vesayetini reddedip İlahi hükümlere, Kur’an’ın hükümlerine göre hareket etmelidirler. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen tüm kurumları reddetmek farzdır. Küfre boyun eğerek İslam anlatılmaz, İslam, küfre başkaldırılarak anlatılır.

Hergün namazımızda Fatiha suresinde Rabbimize söz veriyoruz, (Yanlız sana ibadet (kulluk) ederiz, yalnız senden yardım dileriz) diye ve dua ediyoruz (bizi dosdoğru yoluna ilet, nimet verdiklerinin yoluna) diye. Bizler namazlarımızda bu sözü her vakit, her gün Rabbimize vermekteyiz. Bu sözümüzün arkasında durursak Rabbimizin yardımı bizlere ulaşacaktır.