Serdar EFE

29 Nisan 2008

EY NUH, GEL ŞU GEMİYİ DENİZE YAKIN YAP!

Başlığı okuyunca birçoğunuz şöyle düşünmüşsünüzdür herhalde: “Yahu kardeşim sen ne karışıyorsun, Nuh’un (a.s.) gemiyi nereye yapacağına. Hem zaten bu yeri tayin eden Nuh değildi ki, Rabbi bildirmişti geminin nasıl ve nerede yapılması gerektiğini.” Haklısınız ben de aynen böyle düşünüyorum zaten. Yoksa ne haddime böyle bir teklif!

Ama düşünmeden de edemiyor insan. Gerçekten de gemisini denize yakın, diğer gemilerinin yamacında bir yere yapsaydı, acaba ne olurdu diye. Herhalde daha az alay ederlerdi onunla. Yaptığı işin saçma, gittiği yolun sapıkça olduğunu düşünmelerine de gerek kalmazdı. Gemiye binmek isteyenlerin sayısı da bir hayli artardı. Sanırım Nuh "Titanik" kadar bir gemi yapmak zorunda kalırdı. Yok yok… Herkes gemiye binmeye (Yani Nuh’un dinine tabi olmaya) gönüllü olacağı için helak olacak kimse kalmazdı o bölgede. Eee… o zaman tufana da ihtiyaç olmayacaktı. Peki, ama bu durumda acaba Nuh’un gemisinin diğer gemilerden ne farkı kalacaktı? İnsanlar Nuh’un gemisini denizde veya denize yakın yerlerde yapılmış diğer gemilerle karıştırmazlar mıydı? Canım ne fark eder? Aynı yerde benzer şekilde yapılmış gemiler (dinler) olduktan sonra Ha Nuh’un gemisi (dini), ha diğerleri… Eyvah… Ne yaptık! Ortada ne Nuh kaldı, ne de gemisi.

Ey İbrahim! Sen putlarımıza düşmanlığını niçin bu kadar açık söylüyorsun? Bu kadar sert olmak zorunda mısın? Hele putları darmadağın etmen! Tamam, putlara düşmansın ama onları böyle parçalamak da neyin nesi? Biraz hoşgörülü olamaz mıydın?

Ya sen Lut… Temiz kalmak istediğini biliyoruz.(7/80–82) Ama keşke bunu daha yumuşak söyleseydin / hatta hiç söylemeseydin. Keşke pisliğimizi hatırlatmadan iletseydin vahyi… Başka yolu yok muydu sanki.

Ey Şuayip… Sana da inanabilirdik. Eğer mallarımıza ne yapacağımız konusunda ki sert tavrın olmasaydı. (7/85–87) Başka bir konuyu öncelesen olmaz mıydı?

Bütün bu örnekler sertlik konusu etrafında dönüyor dikkat ediyorsanız. Allah’ın ayetlerini eğip bükmeden söylediğinizde insanlar hemen sizin çok sert olduğunuzu belirtiyorlar. Bu şekilde sert olmak ile Allah’ın mesajının önüne geçtiğinizi, bu söylediklerinizi söylemenizin daha yumuşak, daha güzel bir yolu olduğunu söylüyorlar. Doğrusu insan düşünmeden de edemiyor. Gerçekten ben nefsime uyup da çok sert mi konuşuyorum diye. Eminim vahyi anlayıp, anlatmaya çalışan bütün kardeşlerimin de sıkıntısıdır bu. Peki, doğru tavır nasıl olmalı? Allah’ın elçilerini incelemeye devam edelim. Sırasıyla İbrahim (a.s), Musa (a.s.) ve Muhammed (a.s.)'a bakalım.

İbrahim’in mesajı babasına ulaştırırkenki tavrı gerçekten de önemli. “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana bir faydası olamayan şeylere niçin tapıyorsun? Babacığım! Bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Bana uy, seni doğru yola eriştireyim. Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahman’a baş kaldırmıştır. Babacığım! Sana Rahman katından bir azap gelmesinden ve şeytanın dostu olmandan korkuyorum” (19/42–45)

Kavmine: “Atalarınızın ve sizin nelere taptığınızı görüyor musunuz? Doğrusu onlar benim düşmanımdır..." (26/76)

Görüyoruz ki, çok yumuşak bir tarzla ama Allah’ın mesajı üzerine hiçbir müdahalede bulunmadan konuşuyor babasına karşı. Batıla karşı hoşgörü gayreti içerisinde değil kesinlikle.

Musa Firavun’a gönderilirken Rabbi diyor ki:
“Firavun’a git. Çünkü O azdı. O’na yumuşak söz söyle, belki öğüt alır ya da korkar da öğüt kendisine fayda verir." (20/44)
 
İbrahim gibi Musa da zorba krala hakaret etmiyor ama yaptıklarının yanlış olduğunu, Rab olarak Allah’ı kabul etmesi gerektiğini çok net bir şekilde ortaya koyuyor.
 
Peygamberimize biraz taviz vermesini istemek için geldiklerinde Allah’ın vahyini açıklamak ve yaşamak konusunda en ufak bir yumuşama göstermemesi sanırım en güzel örnek bizim için. (68/9)
 
Sert olmakla net olmak konusu sürekli karıştırılıyor. Kimseye hakaret etmeden, kimseyi aşağılamadan, gerçekten insanları vahiyle buluşturmak, vahiy dışı kirliliklerden arındırmak için söylediğimiz sözler, davranışlarımız hemen sert olmakla itham ediliyor. Tabi ki insanların inançları yanlış bile olsa onlara ve düşüncelerine küfrederek hiçbir şeyi halledemeyiz. Ama bu demek değildir ki ayetler ışığında bunları eleştirmeyeceğiz. İnsanların bize inanması için onların istedikleri, hoşlarına gidecek şeyleri söylemek belki sayımızı arttırır ancak bir de bakmışız ki kulları razı edeceğiz derken Allah’ın rızasından olmuşuz.
 
Rahatsız olanlar aslında söyleyiş şeklimizden değil, söylediklerimizden rahatsız oluyorlar. Onlar sert olma derken aslında ‘net’ olma demek istiyorlar. Onları, Nuh’un gemisinin çok belirgin bir şekilde diğerlerinden farklı olması, diğer gemilerle karışma ihtimali olmaması rahatsız ediyor. Sitemle karışık bir umutla sesleniyorlar:
 
“Ey Nuh! Ne olur gel sen şu gemini denize yakın yap!”