Serdar EFE

01 Temmuz 2009

YAHYA VE İHYA

Kuran’da İbrahim ve Zekeriya peygamberlerin kıssalarında ortak bir yön dikkatimizi çekiyor. Her ikisi de çok yaşlı olmalarına rağmen çocukla müjdeleniyorlar. İbrahim’in karısı yaşlı, Zekeriya’nınki kısır. Şimdi “Bunda şaşıracak ne var diyeceksiniz. Yüce Allah’ın işi. Ayette de belirttiği gibi “O dilediğini yapar.” Bu olaylar da O’nun her şeye kadir olduğunu gösteriyor bizlere. Allah’ın mucizevî yarattığı çocuklar O’nun gücünün göstergesi.”

Doğru ama insan bazı sorular sormadan da edemiyor:

Zaten bütün çocuklar birer mucize değil mi?

Ya da o kadar yaşlanmışken neden İbrahim ve Zekeriya evlat istiyor?

Hem bu istek neden ayetlere konu olacak kadar önemli?

Aslında konuyla ilgili ayetleri dikkatlice incelediğimizde görüyoruz ki onların isteği sadece bir evlat değil. Eğer öyle olsaydı bu ayetler en çok erkek evladı olmayan ve bu anlamda soyu devam etmeyen Muhammed (as)'ı üzerdi herhalde. Halbuki Allah ona “senin soyun kesik değil” diyordu, Kevser suresinde.

Demek ki İbrahim ve Zekeriya’ya verilen evlat, Muhammed’e de verilmişti. Daha doğrusu evlattan kasıt farklıydı. Zekeriya yaşlanmıştı, kendinden sonrası için endişe ediyordu(19/5). Rabbinden istediği Allah’ı razı edecek, kendisinden sonra O’nun dinini tebliğ edip yaşayacak bir nesildi. Bu neslin adıydı “Yahya”, bu neslin adıydı “İsmail ve İshak”. İbrahim kavmi içinde yıllarca mücadele etmişti. Müşrik kavmini ve onların Allah’ın yanı sıra kulluk ettiklerini bırakınca Rabbi ona “İshak’ı ve Yakub’u” bağışlamıştı(19/49). Zekeriya da uzun mücadelesinin sonunda, tam da ümitleri tükenirken müjdelenmişti “Yahya” ile.

Zekeriya müjdeyi aldığında önce çok şaşırmış ve ağzından şu sözler dökülmüştü: “Rabbim! Karım kısır, ben de iyice yaşlanmışken, nasıl çocuğum olabilir?(3/41). Yaşlanmıştı, yani çok uzun yıllar yaşayıp, tebliğ etmişti vahyi. Ama anlattığı “toplum kısırdı” , çorak toprak gibi verimsizdi. Bu kısır toplumdan nasıl Yahya(lar) çıkabilirdi?

Bazen gayriihtiyarî düşünüyoruz hepimiz, gelecek üzerine. Karşımızda aynen Zekeriya peygamberin toplumu gibi bir toplum. Allah’ı razı etmekten gayri her türlü kaygıya sahip. Nuh gibi gece anlatıyorsunuz, gündüz anlatıyorsunuz. Fert fert uğraşıyorsunuz, toplu olarak gidiyorsunuz. Bazen Yunus gibi kaçasınız geliyor, her şeyi bırakıp. Yetişen nesil ümitsizliğinizi körüklüyor. Hızla dünyevileşen gençleri görüyor ve haykırmak istiyorsunuz “Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” diye.

“Ben daha ne yapayım, üzerime düşeni yapıyorum zaten.” derken vahiy uyandırıyor bizi derin uykumuzdan. Acaba ben İbrahim gibi tavizsiz ve şirkten ayrışmış bir metod izliyor muyum? Zekeriya gibi kaygı taşıyarak yaşayıp, ümitsizliğe düşmeden Rabbimin vaadine güvenip teslim oluyor muyum? Onların evlat özlemiyle yanıp tutuştukları gibi ben de vahyi kuşanacak bir gençlik, bir nesil için çabalıyor muyum?

Vahyi yaşayacak, vahyi taşıyacak, elini taşın altına koyacak, ne yaptığının bilincinde, Allah rızasından başka amacı olmayan bir soy, bir nesil…

Göz aydınlığı evlatlar…

“İhya edecek Yahya’lar!...”

“- Rabbimiz! Bizim Sana teslim olmamızı sağla. Soyumuzdan da teslim olacak bir toplum çıkar….” (2/128)

“-Rabbimiz! Eşlerimizden ve soylarımızdan, kendileriyle iftihar edebileceğimiz kimseler bağışla. Bizi takva sahiplerine önderler kıl.” (25/74)