Serdar EFE

03 Eylül 2008

KUR'AN ALGIMIZI DÜZELTMELİYİZ

Geçen hafta yazımda Ramazan’ın Kur’an’la anlam kazandığını yazmış ve bu hafta “bizim toplumumuzda Kuran’ın yanlış kullanımlarından” bahsedeceğimizi belirtmiştim.

 

Bunlardan ikisine şimdi değineceğim. Diğerleri önümüzdeki yazılara kalacak kısmetse. Belki yazdıklarım, bildiklerinize çok ters gelecek. Siz doğruyu bildiğinizden eminseniz bunları dikkate almazsınız olur, biter. Ama ya siz yanlış biliyorsanız?

         

Kendini ‘Müslüman’ yani Allah’ın vahyine teslim olmuş olarak isimlendiren topluma bakıp Kur’an’dan ne anladıklarını, daha doğrusu Kur’an’a ne amaçla yaklaştıklaırnı belirleyelim. Toplumda herhangi bir insana Kur’an’la irtibatının ne yönde olduğunu sorduğunuzda vereceği ilk cevap: ’Okuyorum’ olacaktır. Öyle ya kitaplar okunmak içindir, hele de ‘okuma kitabı’ anlamına gelen Kur’an tabiî ki okunmalıdır. Ama aynı kişinin yaşantısına baktığımızda vahye zıt birçok tavırla karşılaşıyoruz. Etraf "Müslüman" yalancılar, "Müslüman" faizciler, "Müslüman" laikler, "Müslüman" demokratlarla dolu! Bu durum bizi ister istemez şu soruyu sormaya itiyor: Kur’an’ı nasıl okuyorsun? Cevap: ‘yüzünden Arapça’.  Arapça harfleri öğrenip Kur’an’ı okuduğunu zanneden bu insanlar Kur’an’ın içeriğinden habersizdir. Peki, içeriğini anlamadan yapılan bu okumanın amacı nedir dediğinizde, alacağınız cevap: ‘sevap kazanmak’ olacaktır. Özetle toplum Kitabı sevap kazanma makinesi olarak algılamaktadır. Belki de dünyada anlaşılmaktan ziyade başka amaçlarla okunan tek kitap olan Kur’an bu takdirde insana hiçbir şey verememekte, şişesiyle yutulan hap gibi sindirilememektedir.

            

Her harfine on sevap, hatmine bilmem kaç sevap verileceği yalanları ile oyalanan insanlar bir türlü Kur’an’ı anlamaya yanaşmamakta, yanaştırılmamaktadır. Ve bu insanlar ezbere de bilseler, Kur’an onların sırtında yük olarak kalmaktadır.

            

Kuran’ın ana gayesi insanı Allah’ ın istediği doğrultuda yetiştirerek dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamaktadır. Bu kitap Allah’ın kulları için nasıl düşünmeleri ve nasıl davranmaları ile ilgili esaslar içeren bir ölçüdür. Allah’a gerektiği gibi kul olmanın, olabilmenin kitabıdır Kur’an. Kendisine gönderilen kişi yani Resul tarafından ahlak edinilen ve herkesinde ahlak edinmesi istenen bir kitaptır o. Hz. Aişe, Rasulullah’ın ahlakını soranlara “ Siz hiç Kur’an okumaz mısınız? Onun ahlakı Kuran’dı.” cevabını vermiştir. Ahlak edinmek ise kişinin komşuluk ilişkilerinden alışverişine, aile ilişkilerinden namazına, toplum ve devlet ilişkisinden hayvanlara fazla yük yüklenmemesine kadar her şeyi kapsar.

            

Biz bilerek ve ya bilmeyerek Kuran’ı kendi günlük hayatımızdan uzaklaştırdık. Çünkü onu ne demek istediğini anlamadan okuduk. İslam’ı ölüler dini haline getirerek devre dışı bıraktık. Bu bağlamda Peygamberimizin “Sizin en hayırlınız Kuran’ı öğrenen ve öğretendir” sözü yanlış anlaşıldı ve kastedilenin yüzünden okumak olduğu zannedildi. Hâlbuki kasıt içeriktir. Bir şiir veya şarkı gibi Kur’an okumak, yarışmalar düzenleyip ağlaşmak Kur’an’a zulmetmektir.

 

“Biz Ona şiir öğretmedik, zaten Ona yaraşmazda. O yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır” (Yasin 69)   

 

 

Toplumda Kur’an’ın ikinci varlık alanı mezarlıklardır. Kur’an ölülere okuna okuna dirilerden uzaklaştırılmış neredeyse ölülerle birlikte gömülerek hayattan koparılmıştır. Ölülere okunan Yasin suresi bizzat kendi içinde bu kullanımı çürütmektedir:           

 

“Bu Kur’an ataları uyarılmadığı için kendileri de gafil kalmış bir toplumu uyarman için Aziz ve Rahim Allah katından indirilmiştir.” (Yasin 5-6)

 

“Biz Ona şiir öğretmedik, zaten Ona yaraşmaz da. O yalnızca bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. Ki diri olanları uyarsın, kâfirlerin azaba uğrayacağı kesinleşsin.”  (Yasin 69-70) 

 

Bu ayetleri ölülere okumak adeta ayetlerle alay etmektir. Dünyadaki imtihanlarını bitirmiş ölüler bunu duysa (ki duymuyorlar) okuyanlara ne derlerdi acaba? Sınavdan sonra verilen bu kopyayı nasıl karşılarlardı. Hele ölüler için hatimler indirenler ve ya mezarlıklarda gece gündüz Kur’an okutanlar şöyle dediklerinin farkındalar mı “Ey ölü faiz yeme, hırsızlık yapma, zina yapma, Allaha ortak koşma, Namaz kıl, Oruç tut vs.” Peki Fatiha’nın anlamını bilen “ bizi dosdoğru yoluna ilet” ifadesini ölüler için kullanır mı?  Dosdoğru yola ihtiyacı olan ölüler değil dirilerdir. Öyleyse yaşayanların ruhlarına, akıllarına, bedenlerine  El –Fatiha! 

 

Ha, eğer bunlar ölülere okunmuyor, bunlardan hasıl olan sevabı ölülerin ruhlarına gönderiyoruz diyorsanız bence anlamadan okumanızdan kaynaklanan sevabı düşüneceğinize, anlamadan okumakta direttiğiniz için kazanacağınız günahı düşünün. Kur’an’ın mezarlık kitabı olmadığını bakın M. Akif nasıl anlatmış:

                           

İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de

Yoksa bir maksat aranmaz mı ayetlerde

Lafzı muhkem yalnız anlaşılan Kuranın

Çünkü kaydında değil hiç birimiz mananın

Ya açar bakarız Nazm-ı Celilin(Kuran’ın) yaprağına

Ya üfürür geçeriz bir ölünün toprağına

İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıklarda okunmak ne de fal bakmak için