Süleyman DİLMEN
HİDAYET REHBERİMİZ KUR'AN'A DAİR
HİDAYET REHBERİMİZ KUR'AN'A DAİR
Süneni Tirmizi'nin "Sevabul Kur’an" bölümünde; Haris b. Aver’den (r.a.) rivayet edilmiştir:
“Dedi ki: Mescide uğradım ve insanları boş sözlere dalmış olarak buldum. Sonra Ali b. Ebi Talib’in (r.a.) yanına giderek:
- Ey Mü’minlerin Emiri, dedim. İnsanların boş sözlere daldıklarının farkında değil misiniz?
Bunun üzerine Ali b. Ebi Talib (r.a.) şöyle dedi.
- Bakınız; ben Rasulullah’dan (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:
“Dikkat olunsun ki, gelecekte bir fitne çıkabilir.”
Dedim ki: “ Ey Allah’ın Rasulu ondan kurtuluş yolu nedir?”
Rasulullah şöyle buyurdu:
“Yüce Allah’ın Kitabı’dır. O’nda sizden öncekilerin tarihi ve sizden sonrakilerin haberleri vardır. Aranızdaki olayların/sorunların hükmü vardır. O, Hak ile Batılın arasını ayıran ölçüdür. O’nda herşey ciddidir; gayesiz bir kelam yoktur. Kim akılsızlık edip onu terkederse, Allah onu helak eder. Kim O’nun dışında bir rehber ararsa Allah onu delalete/ sapıklığa düşürür. O Allah’ın sapasağlam ipidir. O, hikmet dolu bir öğüt ve hatırlatmadır. O dosdoğru yoldur. Hevalar ancak onunla Hakkın dışına meyletmezler. Hiçbir söz ona benzemez ve karışmaz. Alimler ona doyamaz. Çok tekrar edilmekten dolayı eskimez, tadı azalmaz; onun hayranlık uyandıran yeni yol göstericilikleri sona ermez. O öyle kitaptır ki, cinler O’nu işittikleri zaman şöyle demekten kendilerini alamamışlardır: “Biz, muhatabını doğruya yönelten hayretengiz bir Kur’an dinledik ve hemen O’na iman ettik.” (72/Cin, 1-2)
Kim O’nu referans alarak konuşursa doğru yapar. Kim Onunla amel ederse ecir alır. Kim O’nunla hükmederse adaletle hükmetmiş olur. Kim O’na davet ederse, Sırat-ı Müstakime/Dosdoğru yola kavuşturulur.”
Birkaç ayet:
“BİZ HER ELÇİYİ, mutlaka kendi halkının diliyle (vahyedilmiş bir mesajla) gönderdik ki, (hakkı) onlara açık (ve dolaysız) bir biçimde ulaştırabilsin; artık bundan sonra Allah (sapmayı) dileyeni sapıklık içinde bırakır, (doğru yolu tutmayı) dileyeni de doğru yola yöneltir, çünkü doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen en yüce iktidar sahibi O'dur.” (14/İbrahim, 4)
“Eğer bu (ilahî kelâmın) Arapça dışında bir dilde (indirilmiş) bir hitabe olmasını dileseydik, onlar, (şimdi onu reddedenler,) bu defa, "Neden onun mesajları anlaşılır bir şekilde ifade edilmemiş? Hayret! Arapça dışında bir dil(de indirilmiş bir mesaj bu) ve (tebliğ eden de) bir Arap (elçi)?" diyeceklerdi. De ki: "Bu (ilahî kelâm,) iman edenler için bir rehber ve bir şifa kaynağıdır; ona inanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir sağırlık var ve bundan dolayı (Kur’an) onlara kapalı, anlaşılmaz gelir: onlar çok uzaklardan seslenilen (insanlar gibi)ler.” (41/Fussilet, 44)
“Biz onu Arapça bir metin olarak indirdik ki, aklınızı kullanarak belki onu kavrayıp özümsersiniz.” (12/Yusuf,2) -Rabbimiz Arapça indirişinin hikmetini açıklamışken Arapça’ya başka hikmetler yüklemek insanları Vahyin yaşanmasından uzaklaştırmak‘tan başka birşey sağlamaz-
“Hâ-Mîm. DÜŞÜN özünde apaçık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren bu ilahî kelâmı!” (44/Duhan, 1-2)
“Rabbinizden size indirilen Kitab’a uyun; ondan başka velilere de uymayın. Pek az öğüt dinliyorsunuz. (7/A'râf, 3)
“(Ey Muhammed!) Sana indirdiğimiz bu kutsal ilahî kelâm(da her şeyi açıkladık ki) insanlar onun mesajı üzerinde iyice düşünsünler ve akıl-iz'ân sahipleri ondan ders alsınlar.” (38/Sad,29)
“GERÇEK ŞU Kİ, bu Kur’an o dosdoğru olan yolu göstermekte; dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan müminlere, ödüllerinin çok büyük olacağını müjdelemektedir;” (17/İsra, 9)
"Andolsun ki biz, Kur'an'ı anlaşılması; üzerinde düşünülmesi için kolaylaştırmışızdır. O halde bir düşünen (ibret alan) var mı?" (54/Kamer, 17)
“(EY İNSANLAR!) Gerçek şu ki, Biz size, akılda tutmanız gereken her şeyi kapsayan ilahî bir mesaj indirdik: hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (21/Enbiya ,10)
“(Ey Muhammed!) De ki: "Ben (Allah'ın) elçilerin(in) ilki değilim ve (onların tümü gibi) ben de, bana ve size ne olacağını bilemem, sadece bana vahyolunana uyuyorum: çünkü ben sadece açık bir uyarıcıyım". (46/ Ahkaf, 9)
“Öyleyse sana vahyedilmiş olan kitabın ayetlerine sımsıkı sarıl: çünkü sen dosdoğru bir yoldasın ve bu (vahiy) şüphesiz senin ve halkın için bir şeref ve itibar (kaynağı) olacaktır: ama zamanı gelince hepiniz ondan (içindeki hükümlere uyup uymadığınıza gore) hesaba çekileceksiniz.” (43/ZUHRUF:43,44)
"Böyleleri, Allah'ın gözden çıkardığı, (hakikatin sesine karşı) sağırlaştırdığı ve (ışığa karşı) gözlerini körleştirdiği kimselerdir! Öyleyse, onlar bu Kur’an üzerinde hiç düşünmezler mi? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?” (47/Muhammed, 23-24)
“Beri yandan, er geç Bizim karşımıza çıkacaklarına inanmayıp kendilerini bu dünya hayatıyla hoşnut kılmaya çalışanlara, onun ötesini gözetmeyenlere ve (böylece) Bizim ayetlerimizi umursamayanlara (onlardan gafil/habersiz olanlara) gelince: yapageldikleri (bütün o kötülüklerden) ötürü onların varacağı yer ateştir.” (10/Yunus, 7-8)
“Ama kim ki Beni anmaktan yüz çevirirse, bilsin ki, onun dar bir hayat alanı olacaktır; ve Kıyamet Günü onu kör olarak kaldıracağız".Rabbim, ben gören biriyken beni niçin kör olarak kaldırdın?" diye soracak. (Allah da ona:) "Şunun için," diye cevap verecek, "sana mesajlarımız gelmişti de sen onları gözardı etmiştin; ve bugün de aynen öyle gözardı edileceksin!"Çünkü, kendi elindekileri boşa harcayan ve Rabbinin mesajlarına inanmayan kimseleri Biz işte böyle cezalandıracağız; ve (böylelerinin) ahirette (çekeceği) azap, gerçekten de, (azapların) en zorlusu olacaktır! (20/Taha, 126-127)
Birkaç söz:
“Tâbiînin ileri gelenlerinden Ebu Abdurrahman es-Sülemî (öl. 74/693) şöyle demektedir: Sahabe’den Osman bin Affan, Abdullah bin Mes’ud ve Kur’an-ı Kerim’i bize öğreten diğerleri, Hz. Peygamber’den on ayet öğrendiklerinde o âyetlerdeki ilim ve ameli bellemeden, onları hayatlarına geçirmeden, başka âyetlere geçmediklerini anlatırlardı. Diyorlardı ki: “Kur’an’ı, ilim ve ameli birlikte öğrendik.” (Taberî, Câmiu’l-Beyan, I/35–36; İbn Teymiyye, Mecmûu’l-Fetâvâ, İkinci baskı, 1399 13/365; Suyûtî, el-Itkan fî Ulûmi’l Kur’an, Mısır 1978, II/226).
“Geceleyerek Kur’an okuyanlar sizi aldatmasın, Siz O’ndan neyi anlayıp neyi hayatlarına koyduklarına bakın.” (Hz. Ömer)
“...Korkarım ki insanlar, kendilerini Kur’an’ı ezberleme işine kaptırır ve onu anlama işini ihmal ederler.” (Hz. Ömer, Kettani, a.g.e. , II/279)
“Kur’an’dan öğüt alanlar, O’na uyup yol almışlardır; O’nu unutmaya kapılanlar yolda kalakalmışlardır.” (Hz. Ali)
"Kur’an’ı okuyup sonra da onu tefsir etmeyen kişi, kör -veya bedevî- gibidir” demiştir. (Tabiînden Said bin Cübeyr (öl. 95/713): Taberî, Câmiu’l-Beyan, I/36)
"Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.” (Mehmed Akif)
"İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de.
Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?
Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kuran'ın;
Çünkü kaydında değil,hiç birimiz mananın.
Ya açar Nazm-ı Celil'in bakarız yaprağına,
Yahud üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için..." (M. Akif/Safahat, sh: 158)
“Kur’an, edebiyat değil hayattır. Dolayısıyla O’na bir düşünce tarzı değil bir yaşama tarzı olarak bakmaya başlanır başlanmaz, O’nu anlama noktasındaki güçlükler ortadan kalkar ve Kur’an hakkındaki yanlış intibalar da anlamını kaybeder.” (Aliya İzzetbegoviç: Doğu ve Batı Arasında İslam; sh.22)
“Kur’an’ı anlamadan ezberleyenler yük taşıyan eşeklerdir.” (İmam Kurtubi, Ayrıca Bkz.62/Cuma, 5. Ayet)
“Anlaşılmayan Kur’an, Kur’an değildir.” (Şehid Ali Şeriati)
“Anlamadan Kur’an okumak mekruhtur.” (İmam Zerkeşi)
“Eğer aklımız başımızda ise... bu Kitabı anlayabileceğiz demektir; çünkü bu Kitap insana inmiştir, yeter ki aklımızı kullanıp hurafe anlayışlardan kurtulalım.” (Müfessir Ali Küçük)
Bir yorum:
Allah rızası için söyleyin; sayıları sekiz yüzü bulan “Kur’an’ı nasıl okumamız gerektiği” konusundaki ayetleri, yüzlerce hadisi, sahabe ve tabiin sözlerini ve tüm Peygamberleri (Allah hepsinden razı olsun) örnek alan gerçek alimlerin birçok sözlerini yazmadığım halde, sadece yukarıdaki ayet/hadis/sözler Kur’an’ın, Müttaki (takva sahibi) olmak isteyen tüm insanlar için kolay kılınmış, apaçık, Hak’la Batıl’ı ayırt eden (Furkan), insanları karanlıklardan aydınlığa götüren, anlaşılması, düşünülmesi, öğüt alınıp hayata geçirilmesi, tebliğ edilmesi gereken (Bkz.6/En’am, 69), ağır ağır/üzerinde düşünerek okunması (Bkz.73/ Müzzemmil, 3-4) Rabb’lerinin rızasını kazanmak isteyen tüm insanlar için farz olan, yüce Allah tarafından Beyyine kılınmış, açıklanmış ve ayetlerin bir kısmı diğer ayetlerin müfessiri (tefsir edeni) olan, tüm ayetlerine iman edilmesi ve küfredilmemesi/manasının örtülmemesi yani gizlenmemesi gereken evrensel mesajlara ve en güzel misallere sahip (Bkz.12/Yusuf, 3) mübarek, gönüllerdeki, zihinlerdeki ve amellerdeki hastalıklara şifa ve rehber bir kitap olduğu kolaylıkla anlaşılmıyor mu?
Gayret bizden başarı yüce Allah’tandır. Doğrular O’ndan, hata ise bizdendir. Samimi olan tüm (olumlu/olumsuz) yapıcı eleştirilerinizi beklerim.
e-mail: [email protected]