Serdar EFE
SEN VE RABBİN GİDİP SAVAŞIN!
Son günlerin en sıcak gündemi “BAŞÖRTÜSÜ”
Anayasa Mahkemesinin kararı yasakları savunanları sevindirirken , “hiç değilse üniversitelerde başörtüsü serbest olacaktı” diye düşünenlerin ise üzülmesine neden oldu. Bu konuda bir Müslüman olarak taraf olmamak mümkün değil. Ama acaba bu tarafgirlik bazı gerçekleri görmemizi engelliyor mu?
İblis’in kandırmasıyla günah işleyen ve kovulup aşağılanan Adem ile eşi Rablerine şöyle yalvarıyorlardı:
“Rabbimiz! Kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan hüsrana uğrarız”
Aslında onları İblis kandırmıştı ama kesinlikle;
-Bizi İblis kandırdı asıl suçlu o.
-İblis olmasaydı biz bu durumda olmazdık.
-İblis İblislik yaptı gibi bahaneler üretmediler. Çünkü Rableri onları uyarmış ve İblis’i tanıtmıştı.
Nasıl diyeceklerdi.”Biz İblis’i melek zannettik” veya “Keşke şeytan şeytanlık yapmasaydı” diye. O zaman Rableri onlara demez miydi “Yoksa siz şeytana şeytanlık yaptığı için mi kızıyorsunuz? Yoksa siz ondan meleklik mi bekliyordunuz? “ diye.
Bizler de Anayasa mahkemesinden başka bir karar beklemiyorduk aslında. Ama İslam’ı yaşamamızın önündeki tek engel Anayasa mahkemesiymiş gibi hep bir ağızdan sistemin sahiplerini suçlayarak kurtulmak istedik.
Suçluyu ne kadar da çabuk bulduk.
Peki ya biz?
Biz mi? Bizler sütten çıkmış ak kaşığız. Böyle olsun biz mi istedik? Bu kararı biz mi verdirdik? Ne münasebet niye suçlu olalım ki?
Çorum’da biz de bir eylem yaptık. İslami değerler konusunda duruşumuzu göstermek ve demokrasiyi kullanarak adaleti tahsis edeceklerini söyleyenlerin kandırdıkları halkı uyandırmak için.
Yüzde doksan dokuzu Müslüman denilen, yüzde yetmişten fazlası başörtüsüne ‘evet’ diyen bir toplumda bizi meydanlar almadı falan zannetmeyin.
Sayıca görevli polisler kadar ya var ya yoktuk.
“Ama nasıl olur?” demeyin.
Evet herkes başörtüsünün serbest olmasını istiyor ama bedel ödemeden
Ya olay çıkarsa?
Ya mimlenirse?
Ya gözaltına alınırlarsa?
Ya işlerinden olurlarsa?
Çocuklarını askeriyeye, devlet memurluğuna almazlarsa….
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesine giden minibüsler durdurulup başörtülü bayanların başları açtırıldı, bunu kabul etmeyenler ise minibüslerden aşağı indirildi. Başörtülü kardeşleri bu muameleye maruz kalırken sesini çıkartmayan delikanlılar da bedel ödemek istemediler anlaşılan.
Üniversite lojmanlarına misafirliğe giderken indirilen başörtülü bayan ise neden indirildiğini soruyor, misafirliğe giderken uğradığı muameleye bir anlam veremiyordu. Ona niye bedel ödetiyorlardı ki? Yalnızca başörtülü öğrencileri indirselerdi ya!
Bedel ödemeden mirasa konan mirasyedilerin kendilerine kalan malın kıymetini bilmedikleri gibi okuma, düşünme, akletme, fıkhetme gibi çabalara girmeden, inançları uğrunda hiçbir fedakarlığa katlanmadan,mücadele etmeden dini hazır bulanlar da dinlerinin değerini bilmiyorlar.
Zannediyorlar ki onları bedelsiz bu dine kabul eden Allah, onlara dini yaşarlarken de hiçbir bedel ödetmeyecek. Zalim kişi veya toplumlarla karşılaştıklarında “Ya Rabbi! Filanı veya falan kavmi kahr-u perişan eyle” demeleri yeterli. Rableri gider savaşır. Ne kadar da Musa’nın kavmine benziyorlar. Allah onlara kutsal bir yer bağışlamış orada bulunan halkla savaşıp Allah’ın vadine ulaşmalarını istemişti. Onlar ise şöyle cevap verdiler;
“Ey Musa! Onlar orada oldukları sürece biz oraya asla girmeyiz. SEN VE RABBİN GİDİP SAVAŞIN. Biz burada oturacağız.”
Yani orayı istiyorlardı ancak bedelsiz. Eğer bir bedeli varsa da varsın onu başkaları ödesin. Onlar hazıra konsunlar.
Artık anlayalım!
Suçu sadece Amerika’ya, İsrail’e, mahkemeye, şuna buna atmakla olmuyor.
Asıl suçlu bizleriz.
Bedel ödemeyi göze alamayanlar.
İnandık demekle denenmeden salıverileceğini sananlar.
Bizden öncekilerin çektiklerini çekmeden cennete girmeyi umanlar.
Zulme ve zalime tavır almaktan korkanlar.
Belamların din diye anlattıkları hikayelere kanıp sorunların okus-pokusla halledilmesini bekleyenler.
Hiçbir şeyle uğraşmazsa sahip olduklarını kaybetmeyeceğini, canının teninde ebediyen kalacağını zannedenler…