Mahallemizden haberdar mıyız?
Kapitalizmin küresel bir nitelik kazanarak banka-borsa ikileminde üçkâğıt ekonomisi yoluyla insanlığın kanını emdiği günümüzde giderek artan mazlumiyet ve mahrumiyetler karşısında vahyin öngördüğü şekilde hem makro hem de mikro plandaki sorumluluklarımızı eşgüdümlü olarak yüklenmeliyiz. Söz konusu eşgüdümü ihmal ettiğimizde, ya salt makro iktidar mücadelesine yoğunlaşarak mazlum ve mahrumları sahipsiz bırakmış oluruz, yahut da salt mikro plandaki insani yardım çalışmalarına yoğunlaşarak kapitalizmin vicdanı olma durumuna düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.
13-03-2010
Serveti tekelleştiren, âlemlerin Rabbi yüce Allah’ın kullarına lutfettiği rızkı kapital sahipleri adına gasbedip derin uçurumlar meydana getiren kapitalist işleyişe karşı mahrum bırakılmışlar lehine yapılacak temel “insani yardım”, kapitalizmin zalim çarklarını paramparça edip sosyal adaleti gerçekleştirme mücadelesi vermektir kuşkusuz. Mazlumiyet ve mahrumiyetler karşısında sorumluluk bilincine sahip insanlara düşen makro sorumluluk, zulüm ve sömürünün iktidarını alaşağı etmeye ve adaleti makro planda tesis etmeye çalışmaktır. Aksi takdirde, zulüm ve sömürü çarkları varlığını sürdürdükçe, mikro plandaki insani yardım çabaları sadra şifa olmaya yetmeyecek, sosyal adaleti sağlamada etkili olamayacaktır.
Tefeciliğin, zulüm ve sömürünün hüküm sürdüğü cahiliye Mekkesine, kuraklıktan çatlayan bir toprağa yağan yağmur gibi hayat kaynağı mesajlarıyla inmeye başlayan Kur’an vahyinin inzal sürecini takip ettiğimizde, toplumdaki sömürüye dayalı işleyiş ve sosyal adaletsizlik karşısında ilk Müslümanların hem makro hem de mikro planda göreve davet edildiğini görürüz. Bir yandan serveti tekelleştiren faizci işleyişin ve bu işleyişin köşe başlarını tutmuş olup malı yığan, terazide/ölçüde hile yaparak haksız kazanç sağlayan, yetimin, yoksulun hakkını gasbeden oligarşik ağaların iktidarına karşı mücadele çağrısı yapılırken, diğer yandan da Müslümanlar mikro planda yoksula, yolda kalmışa, yetime yardım çalışmalarına yönlendirilmektedir. Kısacası ne salt zulüm ve sömürü çarklarını alaşağı etmeye yönelik makro plandaki iktidar mücadelesi yeterli görülerek toplumdaki mazlumiyet ve mahrumiyetlere yönelik mikro iyileştirme çabaları terk edilmekte, ne de salt “insani yardım” çalışmalarına yoğunlaşılarak zulmü ve sömürüyü kökünden söküp atacak makro mücadele çizgisi ihmal edilmektedir.
Kur’an vahyinin zulme ve sömürüye karşı kendisine tabi olanlara yüklediği ve Hz. Peygamber ve arkadaşlarının cahiliye Mekkesinde omuzlayıp en güzel şekilde örneklendirdikleri bu sorumlulukları, bizler de bugünün sömürü çarklarına karşı omuzlamak zorundayız. Kapitalizmin küresel bir nitelik kazanarak banka-borsa ikileminde üçkâğıt ekonomisi yoluyla insanlığın kanını emdiği günümüzde giderek artan mazlumiyet ve mahrumiyetler karşısında vahyin öngördüğü şekilde hem makro hem de mikro plandaki sorumluluklarımızı eşgüdümlü olarak yüklenmeliyiz. Söz konusu eşgüdümü ihmal ettiğimizde, ya salt makro iktidar mücadelesine yoğunlaşarak mazlum ve mahrumları sahipsiz bırakmış oluruz, yahut da salt mikro plandaki insani yardım çalışmalarına yoğunlaşarak kapitalizmin vicdanı olma durumuna düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız.
Mahallede ne var ne yok?
Türkiyeli Müslümanlar olarak Rabbimizin bize yüklediği yetimi, yoksulu, yolda kalmışı gözetme ve imkânlarımızı mahrumlarla paylaşma konusunda önemli işler başardığımızı söyleyebiliriz. Özellikle de son 20 yıldır bu alanda önemli hizmetlere imza atan kurumlar vücuda getirdik ve bu kurumlar gerek Türkiye’de gerekse yeryüzünün hemen tüm coğrafyalarında mahrum ve mazlumlara sahip çıkıyor, onlara zor günlerinde yardımcı oluyor. En başta İHH İnsani Yardım Vakfı olmak üzere bu kurumların varlığı insani yardım çalışmalarının hem bir insicam içinde yapılmasını hem de daha kuşatıcı olmasını sağlıyor. Bununla birlikte bu kurumların bizim üzerimizde “Her şeyi İHH’dan beklemek” cümlesiyle formüle edebileceğimiz bir yan etkisinin olduğunu da kabul etmek zorundayız. Belli kriz dönemlerinde yahut aylık olarak bu kurumlardan birine bağış yaparak mahrum ve mazlumlara karşı insani yardım sorumluluğumuzu yerine getirmiş olduğumuzu düşünmeye başladık sanki. “Nasıl olsa bu alanda güzel çalışmalar yapan kurumlarımız var, onlar yetimi, yoksulu bizim adımıza bulup bizim adımıza gereğini yapar” şeklinde bir rehavete kapıldık gibi geliyor. Bu yüzden de mahallelerimizdeki mahrumları arayıp sormaz olduk. Varoşlarla, gecekondularla bağımızı kopardık. Bu alandaki sorumluluklarımızı profesyonel olarak gördüğümüz omuzlara yükleyip biz aradan çekiliverdik. Artık ne yoksul ve yetim bizi görüyor, ne biz yoksulu, yetimi. Bu işe para ayırıyoruz ya! Yardım yaptığımız kurumlara gitmemize de gerek yok üstelik, kredi kartıyla her ay belli bir miktar para ödersin olur biter!
Yeniden varoşlara!
Bu yazıyı yazmaya beni sevk eden, bu alanda tanık olduğum bir hadise oldu. Bir insani yardım kurumumuzun yetimlerle ilgili buluşma gecesi tertiplediği günün üç dört gün öncesinde İstanbul’un varoşlarından birinde bir gecekonduya freni boşalan bir kamyon girmiş, anne baba olayda hayatını kaybederken 4 çocuk yetim kalmıştı. O çocuklar o yetim buluşmasının ana konusu, baş aktörü olmalıydı. Fakat öncelikle fert fert Müslümanlar olarak varoşlarla, gecekondularla bağımızı kopardığımız için kim o çocukların elinden tutup ilgili kurumla bu çocuklar arasında bir bağ kuracaktı?
Her şeyi ilgili kurumlardan beklemek yerine, sorumluluk sahibi Müslümanlar olarak mahallelerimizde, çevremizde aç ve açıkta olan var mı duyarlılığını yeniden diriltirsek şehirlerin, kasabaların ve köylerin varoşlarında, mezralarında unutulmuş olan nice mahrum bırakılmışlara ulaşabilir, yoksullarla, yetimlerle yeniden buluşma imkânına kavuşmuş oluruz. Üstelik mazlumiyet ve mahrumiyetlerle birebir ilgilenmek, yeniden varoşlara, mahallelerimizdeki yoksul ocaklara yönelmek, bizleri, hayır yapmayı zihinlere salt para yardımı ile sınırlı olarak kodlayan modern algıdan da kurtaracak, “Selam vermek sadakadır” Nebevi öğretisinde karşılığını bulduğu üzere bir yoksulla dertleşmenin, bir yetimin başını okşamanın güzelliğiyle bizleri yeniden buluşturacaktır.
Kısacası varoşlar, yetimi ve yoksulu gözetmeyi, yolda kalmışın elinden tutmayı ilk inzal olunan mesajları içinde bulunduran vahyin şahitlerini beklemektedir.
(Şükrü Hüseyinoğlu / Özgün Duruş)
- Müslümanlar Olarak Bir “Bayburt Dâvâmız” Olmalı
- Mallar ve canlarla imtihan
- "Türk-İslam sentezi" nedir, İslami açıdan meşruiyeti var mıdır?
- Kur'an'la Hükmetmeyip Onu Mehcur Bırakanların, Onun Yırtılmasını Kınama Hakkı Var mı?
- Kurumsallaşmakla imtihanımız
- Feminizm bir sonuçtur
- Müslüman, Sistemin İçinde mi Olmalı, Dışında mı?
- Selamun Aleykum Arapça, Günaydın Türkçe mi?
Makaleler
Hava Durumu