Rahmet limanına varanlar
"Doksanlı yıllarda tanışmıştık Cevdet kardeşimle. İşkenceli sorgulardan sonra kelepçeli bileklerimizle DGM ye doğru yol alırken ailelerimizden önce karşımıza çıkan sendin. Boynunda kamera, elinde not defterin ve kaleminle. Gazeteciydin. Ama sen bütün yüreğin ve sahipliğinle oradaydın. Kardeşlerinle karsılaşmanın onların sağlık haberlerini almanın mutluluğunu her zamanki tebessümünle gösteriyordun."
04-06-2010
Rahmet Limanına Varan Dostlar
Hüsnü Yazgan / Haksöz Haber
Bir gemi yola çıktı. Yükü rahmet, onur, erdem ve sıcak yürekler.
Can dostlarımız ve kardeşlerimiz zulmün ablukasını yarmaya, hakikati örten perdeleri kaldırmaya, insanlığın gözü ve kulağı olmaya karar vermiş ve tek yürek mavi yolculuğa başlamışlardı. Onlar mavi yolculardı. Özgürlüğün yolcularıydı. Cehennemi ateş ve kan kırmızısı yerine su ve gökyüzü maviliğinde özgür bir dünyanın müjdecisiydiler.
Kimi Rahmanin emri kimi de yaratılış fıtratını koruyarak “çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için koruyucu ve destek olmak” görevi ile binmişti insanlık gemisine.
Gazzelerin, Aksaların, Mekke ve Medinelerin özgürlüğü, insanlığın kurtuluşu için,
Adalet ve tevhidin şahitliği için yola çıkmışlardı.
Firavunları, Nemrutları ve onların çağdaş kopyalarını biliyor ve tanıyorlardı. Neler yapabileceklerini de göze almışlardı.
Onlar, Firavunun ölüm tehditleri karşısında, "Şüphesiz o takdirde biz Rabbimize döneceğiz. Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve canımızı Müslüman olarak al." teslimiyeti ile yola çıkan adalet gönüllüleri idiler.
Yeryüzünde zülüm estiren çağdaş egemenlere, son model silahlara ve donanımlı ordulara karşı iman ve cesur yürekleri ile zalimlerin karanlığını yok etmek için yola çıktılar.
Onlar dünyalıydılar. Ümmetin ve hatta insanlığın mozaiği idiler.
Dünya hayatinin çekiciliği, ben merkezli egoizmin rehaveti, nemelazımlık, korkaklık hastalıklarından hicret ederek denize açıldılar.
Azıkları; onur, erdem, adalet ve merhamet olan küçük ama seçkin bir topluluktu.
Ve kuşattı onları Siyonist çeteler.
Uluslararası sularda yol almakta olan yürek gemisi korsanlarca sarılmıştı. Somali, Yemen açıklarındaki korsanlıkla kıyası imkansız çete, uluslararası hukuku yazanların destekleri ile saldırıya geçmişti. Gemiye denizden çıkamayınca havadan indirme yaparak kan dökmeye başlamıştı.
Yürek gemisinin yolcuları onurluca direnmişti. Ama mertlikten nasipsiz katiller çetesi kurşun yağmuruna tutmuştu onları. Ve yine kan döküldü. Mavi Marmaradan akan kan Akdenizi kızıla boyamıştı. Siyonist çete kan deryasında yüzüyordu yine.
Yeni bir Deir Yasin, Sabra ve Şatilla, Cenin, El-Halil ve Gazze katliamı yaşanıyordu..
Henüz Şeyh İzzettin Kassam, Şeyh Ahmed Yasin, Rantisi, Şikaki’nin kanları kurumamıştı ki, İbrahim, Ali Haydar, Çetin, Necdet, Furkan, Fahri, iki Cengiz ve Cevdet’imizin şehadet haberleri ile söz boğazımızda düğümlendi. Yaralılarımız, kayıplarımız vardı. Bilgi karartması vardı. Doğru bilgi için zamana ihtiyaç vardı. Ama bütün dünya olup-biteni görmüştü.
Sessiz ama yüreklice, hayatini inancının şahitliğine adayan Cevdet Kılıçlar da şehitlerimiz arasında idi.
Yola çıkarken bir burukluk yaşıyordu. O burukluğunu bir dua ile bitiriyordu mavi sularda kameralar karşısında:
"İnşallah Afganistan'da düşen uçakta şehit olan Faruk Aktaş kardeşimizle Bahattin Yıldız abimizin gıyabi cenaze namazını kıldık. Fatih'te arkadaşlarımız gıyabi cenaze namazlarını kılarken biz yanında değildik. Ne yazık ki gemiyle Gazze'ye doğru yola çıkmıştık. Biz de o görevimizi buradaki kardeşlerimizle yerine getirdik. Allah rahmet etsin. İnşallah Allah bize de onlar gibi bir son nasib etsin."Allah, duasını kabul etmiş ve onu katına almıştı onu.
Bu gün de Fatih camisinde onun ve diğer şehitlerimizin cenaze namazları vardı. Ne çabuk yetiştin dostlarına. Yürekten duanın kabulü bu. Gelemedim ama çok uzaklarda canlı yayında izledim cenaze namazını ve törenini. Derin bir burukluk yaşadım. Devlet töreni ile kılınan cenaze namazını istemezdi Cevdet kardeşimiz ve belki de diğer kardeşlerimiz de. İnşallah onun arzusuna uygun bir cenaze namazı kılınır Cuma günü. Hem de onun arzuladığı Beyazıt meydanında ve Cuma namazı sonrasında. Dostlarımızın ona borcudur bu.
Doksanlı yıllarda tanışmıştık Cevdet kardeşimle. İşkenceli sorgulardan sonra kelepçeli bileklerimizle DGM ye doğru yol alırken ailelerimizden önce karşımıza çıkan sendin. Boynunda kamera, elinde not defterin ve kaleminle. Gazeteciydin. Ama sen bütün yüreğin ve sahipliğinle oradaydın. Kardeşlerinle karsılaşmanın onların sağlık haberlerini almanın mutluluğunu her zamanki tebessümünle gösteriyordun. Sen DGM’lerdeki duruşmalarda muhabir sıralarında ama kardeşlerinin yakını olarak bulunuyordun. Bayrampaşa, Metris, Ümraniye, Bandırma, Bursa zindanlarındaki Müslümanların ziyaretçisi idin. Demir parmaklıklar arkasında kardeşlerinin bir yakını olarak bulunuyordun. Jandarmaların arasında kelepçeli kardeşlerinin gülümseyen karelerini yakalayıp ümit ve moral taşıyordun Müslümanlara. Ağır işkencelerde komalık olan, yıllarca felçli bir halde zindanda tutulan ve sonunda Rabbine yürüyen Cengiz `in en yakın takipçisi sendin. Sen hicret diyarında da kardeşlerinle irtibat, dostluğu, kardeşliği sürdürdün.
Sen yetimin, mazlumun, kimsesizin yanında oldun.
Sen adalet ve tevhidin sabırlı, istikrarlı ve dirayetli savunucusuydun. Yoklu ve yoksulluklar çektin. Ailenden, dostlarından uzaklarda kaldın.
Ama hep mütevazı, sakin, samimi ve merhametli oldun. Sen, benliği mahkum eden, ümmetin derdi ile dertlenen, yüreklice bir dost idin. Allah’tan şehadeti istedin. Hak ettin ve elde ettin.
Mermi yağmuru altında kameranla şahid oldun
Sen, kurşunlara karşı gülümseyerek ürküttün onları.
Acizleştiler, alçaldıkça alçaldılar
Öpülesi alnından vuruldular.
Pak kanınla insanlık gemisi
Ve
Akdenizin mavi suları kızıllaştı,
Senin kanında cehennemi ateşlerini gördü katiller.
Korktular, ürktüler, acizleştiler,
Panik içinde sana kıydılar.
Sen bir şahid olarak yaşadın,
Şehidlik arzusu ile yola çıktın.
Belki hedef Gazze limanı idi
Ama sen Rahmet limanına vardın.
Sana sözümüz, Allaha verdiğimiz söz olsun;
Yolun yolumuz, Rahmet limanı hedefimiz olacaktır!
Makaleler
Hava Durumu