Sırma: Türkiyeli Müslümanlar 80'li yıllardaki gibi kitap okumalı

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma on yıldır bulunduğu Viyana`dan geçtiğimiz yılın Temmuz ayında Türkiye`ye döndü. Gözlemlerini Özgün Duruş gazetesine aktaran Sırma, Müslümanların 80'li yıllardaki gibi kitap okumaya yönelmeleri gerektiğini belirtiyor.

28-11-2010


Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma on yıldır bulunduğu Viyana`dan geçtiğimiz yılın Temmuz ayında Türkiye`ye döndü. Gözlemlerini Özgün Duruş`a aktaran Sırma, Müslümanların 80'li yıllardaki gibi kitap okumaya yönelmeleri gerektiğini belirtiyor.

İşte İhsan Süreyya Sırma'nın görüşleri:

Türkiyeli Müslümanların hali hazırdaki durumunu nasıl görüyorsunuz?

80`li yıllarda Müslümanlar hakikaten güzel bir arayış içerisindeydiler. Okuyorlardı, toplumda var olduklarını gösteriyorlardı. Bir örnek vereyim. Mesela benim “Mekke Dönemi ve İşkence” diye bir kitabım var. Senede üç baskı yapıyordu. Ne demek istiyorum? Yani Müslümanlar kitap okuyorlardı. Fakat 12 Eylülden sonra özellikle 28 Şubat`tan sonra Müslümanlar okumayı bıraktılar. Tabi İmam Hatip okullarının kapanmasının da bunda bir payı var.

Kanaatime göre Müslümanlar hem “layt”, hem de “lakayt”  oldular. Yani “ben modernce yaşayayım, o arada namazı da kılarsam iyi olur” gibi düşünmeye, bu düşünceleri doğrultusunda, -yani inançları doğrultusunda değil- yaşamaya başladılar. Artık Müslümanlar için öncelik İslam değil, modern yaşam biçimidir. Oysa Müslümanların, dinlerini öncelemeleri gerekir. 

Sizin gördüğünüz kadarıyla öncelik nedir?

Öncelik, Allah’ın emrettiği ve Resûlullah (s.a.s)’in tebliğ ettiği doğrultuda bir yaşam sürdürmektir. Yani yaşamımızın gayesi modern bir yaşam sahibi olmak değil, Müslümanca bir yaşam sahibi olmaktır. Bir örnek vereyim; Değişik yayınevlerinden İslami kitaplar çıkıyor. Bu kitaplar diyelim ki 1. baskıda bin adet basıyor. Birkaç sene sonra kitabın baskı durumunu soruyorum; ilk baskıyı bile bitiremediklerini söylüyorlar. Ama bakıyorsunuz, magazin bir kitap basılıyor. Müslümanlar ona sarılıyor, okuyor. Hatta okumasalar bile gidip alıyor ve evdeki kütüphanesine koyuyor. Böylece hem kendisine, hem de başkalarına entelektüel olduğunu ispata çalışıyor. Üstelik bu hareketiyle entelektüel değil, “entel” olmaya çalıştığının farkında bile değil. Demem o ki, Müslümanlar entelektüel/münevver olma yerine, entel olma peşindeler. Çünkü entelektüel olan okur. Müslümanlar entelektüel olmadan, entel olmak istiyorlar. Yani bir şey okumadan okumuş gibi görünmek istiyorlar. Onun için İslami kitaplar satılmıyor. Fakat bunun dışında kalan “magazin kitaplar” baskı üzerine baskı yapıyor. Ve  Müslümanlar, bu kabil sansasyonel kitaplara  milyonlarca lira para veriyorlar.

Yani Müslümanların düşünsel olarak mı öncelikleri değişti?

Düşünsel olarak değil, imanî olarak öncelikleri değişti. Önceliğimiz değişti. Önceliğimiz, her gün biraz daha modernleştirmeye çalıştığımız yaşam tarzımız oldu. 35 sene önce Erzurum`da bir makale yazdığım da fırtına kopmuştu. Bildiğiniz gibi, kimin uydurduğu belli olmayan ve hâlâ tedavülde olan, üstelik “hadis” diye öğretilmeye devam edilen bir söz vardır: "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi Ahrete çalış." Bu sözü hadis diye bize yutturdular. "Böyle bir hadis yok" diye bir makale yazdım. Hadis profesörleri bile itiraz ettiler. Dediler ki, "biz bu hadis’le vaaz ettik, kitaplarımıza koyduk." İyi de kardeşim yok böyle bir hadis, düzeltin o zaman, dedim; hiçbir hadis hocası bu konuya değinmedi. İşte Müslümanlar, “hadis” dedikleri bu kuralı dahi biraz değiştirerek, yani işin “ölüme taalluk eden” kısmını devreden çıkararak bu bugünkü seküler yaşamlarına kavuştular...

Bu, “hadis” denilen söz şu tehlikeyi getirdi; Müslümanlar dünya için yaşar oldular, ve ahiretlerini de unuttular. Zannettiler ki beş vakit namaz kılınca Müslümanlık tamam oluyor. Hâlbuki İslam, hayatımızın bütününü içeriyor. Öyle bir hal oldu ki, yani Müslümanlar dünyaya öylesine daldılar ki, bunları düşünmeye bile vakit bulamıyorlar. Hele bu pespaye tv dizileri var ya, bunlar Müslümanları iyice ellerine almış, onlara tv. ahlakını empoze edip duruyorlar. Bizdeki bu “dizi hastalığı” dünyanın hiçbir yerinde yok.

Biliyorsunuz bendeniz biraz fazla gezen bir insanım.  Gittiğim İslam ülkelerinde de maalesef bizim televizyonların dizileri izleniyor, bu dizilerle bizim çoluk-çocuğumuzun ahlakını bozdukları yetmiyormuş gibi, onların da ahlaklarını bozuyorlar… Bir erkek veya kadın eşini nasıl aldatır, böyle durumlarda, -bu fiilleri teşvik etmek için- zorda kalanlara nasıl yardım edilir, “metres hayatı”, flört çeşitleri, şiddet olayları vs. vs… Dizilerden hemen sonra internete koşup “çet” yaparlar; ve bu “çet”lerde, eşleriyle değil, başkalarının eşleriyle çetleşenler sayesinde binlerce aile yıkılır; çocuklar ortada kalır…

Bir de şunu söylemek istiyorum, Türk milleti çok fazla siyasallaşmış. Kardeşim, kahveye gidiyorsunuz kimse kitap okumuyor; herkes falan partinin programı nedir, falan parti başkanı konuşmasında ne dedi? Bunu konuşuyorlar. Okullara gidiyorsunuz aynı şey, Cemaatlere gidiyorsunuz, aynı şey... Herkes politika konuşuyor, kimse ilim konuşmuyor. Bütün insanlar politize olup gitmişler… Evlerde ömürlerinin son anlarını yaşayan dedeler, nineler bile, politikayla ilgileniyor!

Batı toplumu böyle değil mi?

Batıda öyle bir şey yok. Ben batıda yaşıyorum. Dört senede bir seçim geliyor geçiyor, haberim bile olmuyor. Niye? Dört senede bir millet gidip oyunu kullanıyor; o kadar! Bizdeki gibi vay böyledir, vay şöyledir dedikoduları orada yok. Gidin Anadolu’nun bir köyüne, köy kahvesinde bile başbakan konuşulur, onun yerine hükümet kurulur; muhalefetin yerine muhalefet konuşulur. Neden peki? Çünkü okumayı terk etmiş olan bu milletin yapacağı başka bir şey yok. Eskiden Osmanlı döneminde bu kahvelerin adı Kıraathane idi. Yani okuma salonu idi. Şimdi ise “siyasethane” oldu. 

Bu gidişatı değiştirmek için ne yapmak gerekir?

Vallahi benim elimde bir şey yok. Belki biraz ağır olacak ama Bakara suresinin başında şöyle bir ayet var. Diyor ki; Allah`ı ve müminleri kandırmaya çalışırlar. Yani Allah korusun, Müslümanlar biraz böyle bir duruma doğru gidiyorlar. Kendilerini kandırıyorlar, Müslümanları kandırıyorlar. Allah`a inanıyor gibi görünüyorlar fakat başka ilke ve ülkülerle yaşıyorlar!

Müslümanların Müslümanca yaşaması için ne yapması lazım?

Müslümanların dinin gerektirdiği gibi yaşamaları için önce o dini öğrenmeleri lazım. Oysaki hiç kimsenin Müslümanlığı öğreneyim diye bir derdi yok. Hal böyle olunca da, Cağaloğlu`nda yayınlanmış, iki tane kitap okuyanlar, bakıyorsunuz müctehid kesilmiş. Allah aşkına böyle şey olur mu? Bir-iki kitap okumakla insan müctehid olur mu? Arapça kitap okumasını bilmezler, Türkçe bile hiç okumazlar; kalkıp peygamber efendimizi eleştirirler. Bu ne cüret, bu ne hayâsızlık!

Neden böyle yapıyorlar? Entel görünmek için, farklı görünmek için! Müslümanlar farklı, kendileri gibi değil, başkaları gibi görünmeye çalıştıkları müddetçe bu gemi yanlış gider. O halde Müslüman, İslâm’ı sadece öğrenmek için değil, fakat onu yaşamak için öğrenmelidir!

Temel problem bu mu?

Temel problemin bu olduğuna inanıyorum! Müslümanlar, annelerinden, babalarından, öğrendikleri gibi yaşıyorlar İslam`ı. Sorumlulukları kalmamış. “Ben bu dini yaşıyorum amma, acaba doğru mu yaşıyorum” diye hiçbir kaygıları kalmamış! Bir siyer hocası olarak birilerine bir şey anlatıyorum. O bana; Ama hoca diyor, ben öyle öğrenmedim, sen yanlış biliyorsun! diyor. Kardeşim ben sana Kur`an`dan ayet okuyorum, hadis okuyorum. Sen bırak annenden, babandan, hocandan öğrendiklerini! Bunu, Hocalara saygısızlık manasında söylemiyorum. Ama ben de bir hocayım ve Siret konusundaki uzmanlardan sayılırım.  Dolayısıyla bu konuyu senin hocandan daha iyi bilebilirim! diyorum. Yine de “bana böyle öğrettiler!” deyip duruyor… İslâm hakkında konuşan “entel” tv hocaları da işin cabası.

Tahkiki bir iman için asıl kaynaklara yönelmek lazım…

Evet! Asıl kaynakları veya asıl kaynakları anlatan kitapları okuyarak bilgilenmek lazım. Kimse gelip demiyor ki; hocam bu dini ben nasıl öğrenebilirim? Hocam falan parti ne olacak, diyorlar. Yahu bana ne, bana parti falan sormayın. Ben apolitik bir adamım. Bana deyin ki, ben İslam Tarihini nasıl öğrenebilirim, ben Fransız tarihini nasıl öğrenebilirim, ben İslam`ı nasıl öğrenirim, Yahudiliği nasıl öğrenebilirim? Bana bunları sorun. Müslümanların öğrenme gibi dertleri yok, okuma gibi dertleri yok.

Doktoranız, doçentliğiniz ve profesörlüğünüz, Sultan Abdülhamid ile ilgili. Abdülhamid’le ilgili üç teziniz var. Doktora teziniz; Abdülhamid ve Şeyhülislamlık Meselesi. Doçentlik teziniz; Yemen İsyanları, Profesörlük teziniz ise; Sultan Abdülhamid’in İslâm Birliği Siyaseti. Şunu sormak istiyorum; Neden Sultan Abdulhamid?

Gençlik yıllarımda, yani üniversitede okuduğum yıllarda Üstad Necip Fazıl’ın “Ulu Hakan Sultan Abdülhamid” adlı eseri bana ve o dönemde yetişen birçok kimseye büyük bir tesir etmişti. Doktora yapmak üzere Paris’e gidince Sultan Abdulhamid’i araştırmak istedim. Sultan Abdülhamid Kızıl Sultan mıdır? Ulu Hakan mıdır diye?.. Ben o merakla girdim bu işe. Doktorayı onun için aldım. Doktorayı aldıktan sonra da Türkiye’de aynı dönem üzerinde çalışmaya devam ettim. Doğrusu doçentliği Endülüs üzerinde çalışmak istemiştim. Fakat Türkiye’deki hiçbir tarihçi kabul etmedi. Dediler ki, yapacağın araştırma, mutlaka Anadolu’yla ilgili olacak. Hatta rahmetli Cengiz Orhonlu hoca bana; “Oğlum ben Habeşistan`ı tez konusu yaptım, sen de Osmanlı-Yemen ilişkileri olarak Yemen`i tez konusu yap. Abdülhamid konusu ile uğraşmışsın, kaynakları biliyorsun, o dönemle ilgilen dedi. Yemen konusunu o şekilde seçtim. Sultan Abdülhamid`in en büyük özelliği Panislamizm, yani İttihad-ı İslam Birliği olduğundan dedim ki bu konuyu da yapayım. Türkiye`de bunu profesörlük tezi olarak kabul ettirebilir miyim diye tereddüt etmeme rağmen devam ettim. Çünkü herkes Kızıl Sultan diyor. Gerçekten profesörlüğümü YÖK denen ucube makam, beş-altı sene beklettikten sonra onayladı.

Bütün araştırmalarımı dokümanlara, arşiv belgelerine dayandırdım. Sultan Abdülhamid`in gayesi Müslümanların birliğini sağlamak, batıya karşı kendisini korumaktı. Ama Abdülhamid düşmanları bunu sevmediği için, bunu istemediği için Abdülhamid düşmanlığı yaptılar ve hâlâ da yapıyorlar. Abdülhamid hakkında biraz kanaat sahibi olduktan sonra şunu diyebilirim; Osmanlı devletinin birincisi olmasa da ikinci veya üçüncü büyük sultanıdır! Hatası yok muydu? Benim binlerce hatam olduğu gibi, onun da vardı elbet. Ama Allahu Te’âlâ Kur`an-ı Kerim`de herkes için kurulacak olan bir teraziden bahsediyor. O terazinin kefelerinin durumuna göre muamele göreceğiz… İnsanların hatası da var, sevabı da var. Hatasız kul olmaz.

Müslümanların Tarihi diye 6 ciltlik bir kitap çıkaracağınızı duyduk. Bu çalışmanızdan bahseder misiniz?

Ben şunu söylüyorum, İslam âleminde de bunun münakaşasını yaptım. Mesela, en büyük kitaplardan birisi İmam Zehebi’nin Tarihul İslam’ıdır. Arapça kitaplarda da Tarihul İslam geçer. Türkçe`de İslam Tarihi geçer. Farsça`da da Tarih-i İslam`dır. Ben bu kadar senedir bu işlerle uğraşıyorum. Düşündüm ki, “İslam Tarihi” tabiri yanlış bir tabirdir.

Neden?

Çünkü ortada olan tarih, İslam dininin tarihi değil! Ortada olan, yani okumakta olduğumuz tarih, İslam`ın tarihi değil, Müslümanların tarihidir. Açın bu kitapları bakın, İslam dini böyledir, İslam dini şöyledir diye anlatmaz. Müslümanlar şöyle şöyle yaptı, Müslümanlar şu, şu savaşları yaptılar... Yani anlatılan Müslümanların yaşamlarıdır. Böyle olduğu için ben diyorum ki, bu isim değişmelidir. Muhtemelen bunu yine bu fakir düşündü. Yazmakta olduğum kitabın adını Müslümanların Tarihi koydum.

Kitabımı beş veya altı cilt olarak düşünüyorum. Allah bilir. Her gün yeni bir şeyler buluyorum, kolay olmuyor yazmak. Şu anda tamamen bu kitaba yoğunlaştım. Onun için birçok röportajı ve konferansı reddediyorum. Hatta televizyon programlarını ve röportajlarını da reddediyorum ki bu kitap bitsin. Bu kitaptan dolayı evden de tecrit olup bu büroya kapandım. Evden de uzakta oluyorum ki bir meşguliyetim olmasın. Allah ömür verirse bitirmeye çalışacağım.

Son olarak ne eklemek istersiniz.

Müslümanlar 80`li yıllarda olduğu gibi okumaya yönelsinler, tekrar kitaba yönelsinler. Biz sizin gibi gençken, üniversitedeyken okuyacak kitabımız yoktu.  Piyasada kitap yoktu. Şimdi binlerce kitap çıkıyor elhamdülillah, okuyacak adam yok. Okumuyorlar. Okumak çok önemli. Okunacak binlerce kitap var. Büyük Müslüman alim Câhız`ın dediği gibi; akıllı olan ne okuyacağına karar verendir. Hepsini okuyamayız, o halde bizi ilgilendiren, bizi kurtaracak olan kitapları okumamız lazım. 

(Söyleşi: Yaşar Yeşil / Özgün Duruş)

Etiketler : #Sırma:   #Türkiyeli   #Müslümanlar   #80'li   #yıllardaki   #gibi   #kitap   #okumalı   
YORUMLAR
  • ömer bitlis   28-11-2010 23:24

    "Batıda öyle bir şey yok. Ben batıda yaşıyorum. Dört senede bir seçim geliyor geçiyor, haberim bile olmuyor. Niye? Dört senede bir millet gidip oyunu kullanıyor; o kadar! Bizdeki gibi vay böyledir, vay şöyledir dedikoduları orada yok. Gidin Anadolu’nun bir köyüne, köy kahvesinde bile başbakan konuşulur, onun yerine hükümet kurulur; muhalefetin yerine muhalefet konuşulur. Neden peki? Çünkü okumayı terk etmiş olan bu milletin yapacağı başka bir şey yok. Eskiden Osmanlı döneminde bu kahvelerin adı Kıraathane idi. Yani okuma salonu idi. Şimdi ise “siyasethane” oldu." Bu eleştirilecek bir şey değilki, batının halkının tuzu kuru politize olmaya ya da siyasallaşmaya ihtiyacı yok ki. Türkiyede keşke herkes kurtuluş için siyaset konuşsa, keşke tüm haneler siyasethane olsa. "Bu gidişatı değiştirmek için ne yapmak gerekir? Vallahi benim elimde bir şey yok. Belki biraz ağır olacak ama Bakara suresinin başında şöyle bir ayet var. Diyor ki; Allah`ı ve müminleri kandırmaya çalışırlar. Yani Allah korusun, Müslümanlar biraz böyle bir duruma doğru gidiyorlar. Kendilerini kandırıyorlar, Müslümanları kandırıyorlar. Allah`a inanıyor gibi görünüyorlar fakat başka ilke ve ülkülerle yaşıyorlar! "Hocam falan parti ne olacak, diyorlar. Yahu bana ne, bana parti falan sormayın. Ben apolitik bir adamım. Bana deyin ki, ben İslam Tarihini nasıl öğrenebilirim, ben Fransız tarihini nasıl öğrenebilirim, ben İslam`ı nasıl öğrenirim, Yahudiliği nasıl öğrenebilirim?" Hocama yakıştıramadım bu cevapları, gerçekten apolitik olmuş ama biraz daha zorlarsa laik (Siyaset(Din) ile diğer işleri ayıran manasına...) olacak Allah muhafaza... "İslam dininin tarihi değil! Ortada olan, yani okumakta olduğumuz tarih, İslam`ın tarihi değil, Müslümanların tarihidir. Açın bu kitapları bakın, İslam dini böyledir, İslam dini şöyledir diye anlatmaz. Müslümanlar şöyle şöyle yaptı, Müslümanlar şu, şu savaşları yaptılar... Yani anlatılan Müslümanların yaşamlarıdır. Böyle olduğu için ben diyorum ki, bu isim değişmelidir. Muhtemelen bunu yine bu fakir düşündü. Yazmakta olduğum kitabın adını Müslümanların Tarihi koydum." Kitaba isim seçme mantığı güzel, ama Abdulhamite yaklaştığı gibi tarihe yaklaşırsa sıkıntılı... Genel olarak beklentilerimi karşılamadı hocanın dedikleri...

  • ademoğlu   28-11-2010 21:34

    Sayın hocam hoş geldiniz gelişiniz ve duruşunuz aydın olsun işte konuşma dili dilini dinini unutanlar söylemini gündemini değiştirenler izleyin ve feyz alın. Sayın hocam herzaman yazılarınızı okumak zevk ve iman gücü veriyor. NOT: Sayın site yetkilileri hocamı istede söyleşi vemakale yazmaya davet ediniz. Allah razı olsun okumayı unutmayan ve okumadanasla diyenlerdenim.

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN