"Filistinlilerin Yahudilere toprak sattığı iddiası bir iftira"
İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Murat Kirişçi, İktibas Dergisi Kayseri Şubesi’nde Kudüs üzerine bir konferans verdi..
12-12-2012
9 Aralık Pazartesi günü İktibas dergisinin Kayseri Şubesi’nde “Kudüs’ün Dünü Bugünü” konulu bir söyleşi gerçekleşti. İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Murat Kirişçi’nin konuşmacı olarak yer aldığı programda Kudüs’ün tarihsel süreç içerisinde geçirdiği evreler anlatıldı.
Kirişçi, Kudüs’ün Müslümanlar açısından olduğu kadar Hıristiyanlar ve Yahudiler için de bir kent olmaktan çok daha fazla bir anlama sahip olduğunu vurguladığı konuşmasında; “Kudüs’ün bizim için önemini biliyoruz, Yahudiler için vaat edilmiş topraklar, Hıristiyanlar da orada H.z. İsa doğduğu için şehri kutlu saymaktadırlar. Yahudiler kentin ilk kez Tevrat’ta geçmesi dolayısıyla kentin kutlu olmasının Kral Davut ve Süleyman’ın yönetimiyle bağlantılı olduğuna inanıyorlar. Tevrat’ta Kudüs ile ilgili birçok tanımlamalar var. Kudüs’ün şiir gibi ince duygulu olduğuna dair tanımlamalar var. Yine tüm dünyanın sevinci olarak tanımlanıyor ve kusursuz güzellik adıyla veya kentlerin prensesi adıyla tanımlanıyor. Birçok değişik tanımlama Tevrat’ın değişik yerlerinde zikrediliyor. Bu anlamda Kudüs’ün kendileri açısından övgüye layık olduğuna inanıyorlar” dedi.
Müslümanların ilk kıblesi
Kudüs’ün özellikle milattan önce 950 yılında yapıldığı ve milattan önce 550 yıllarında Babiller tarafından yıkıldığı, Yahudilerin buraya tekrar dönmesiyle yaptırıldığını ve milattan sonra 70’li yıllarda Kudüs’ün Romalılara başkaldırmasından sonra yıkılan Süleyman Tapınağı olmak üzere kendileri için böyle çekici bir özelliğinin mevcut olduğunu dile getiren Kirişçi, günümüze değin Kudüs’ün tarihsel süreci içerisinde bölge halkının çektiği zulmü ve semavi dinler için şehrin kutsiyetini şu sözleriyle aktardı; “Yahudiler Kudüs’ü kendileri için Hz. İbrahim’e yapılan vaadin yerine getirilmesi olarak tanımlıyorlar. Çünkü bu inançla Filistin’in İbrahim’den olacaklara verileceğine dair kitaplarında açık ayetlerin olduğunu iddia ediyorlar. Bizim içinse çok önemli yeri olduğu gibi aynı zamanda bizim ilk kıblemiz olması dolayısıyla ayrı bir kutsiyeti var.
Bugün Kudüs her ne kadar hukuksal olarak Siyonistlerin işgali altında olsa da tarihte Kudüs çeşitli zamanlarda sürekli işgal altında olmuş. Müslümanların yönetimi haricinde, Kudüs’ün ve burada yaşayanların acı çektiklerini ve katliama uğradıklarını, evlerinin yakılıp yıkıldığını hatta birçok tarihî ve kutsal metinlerin yok edildiği bilinen bir gerçek. Aynı zamanda Kudüs hem şehirlerin anası denen bir yer olmasına rağmen aynı zamanda birçok katliama beşiklik etmiş bir yer.”
Kirişçi, yeni dönemde Siyonist işgalcilerin bu topraklara girmesinden itibaren sadece oradaki Müslümanların değil, Hıristiyanların da birçok köyde Siyonistlerin yaptıkları barbarlıktan nasibini almış olduklarını dile getirirken, “hatta bölgedeki iki Hıristiyan köyü 1948’de çok ciddi olarak tahrip edilmiş ve oradaki halka ‘birkaç günlüğüne evinizi terk edin, daha sonra biz sizlere evlerinizi geri vereceğiz’ demelerine rağmen 1949’dan sonra bu bölgelere Hıristiyan topluluklar bir daha girememiştir.” ifadelerini kullandı.
“Bizim için anlamına gelince de Mekke ve Medine’den sonra en kutlu üçüncü şehirdir. Hz. Peygamber kıble Mekke olana kadar, Kudüs’ü kıble olarak kabul etmişlerdir. Ve buraya dönerek namaz kılmıştır.” sözlerine yer veren Kirişçi, şunları aktardı: “Bizim bugün yaşadığımız olaylara dünya Müslümanları gözünden baktığımızda Kudüs bizim için ideolojik köklerimizin olduğu özel bir yer. Şehrin geçmişine gidecek olursak milattan önce üç binli yıllarda Kenanlılar diye bilinen, şu anda da ne kadar Siyonist işgalciler oraya İsrail adını veriyor da olsa dünyada Kenan ili olarak bilinen bir bölge. Kenanlıların Arabistan çöllerinden çıkarılıp uzaklaştırıldıkları bir bölge olarak ifade edilir.”
Pers imparatoru Kiros Yahudi kaynaklarında övülen bir kişilik
Kirişçi, bazı dönemlerde şehrin ezilip yok edildiği ve Babil dönemini bu aşamada en büyük tahriplerin yaşandığı dönem olarak niteleyerek “Bu dönemde Süleyman tapınağı dahil bir çok yerin harap edildiği söylenmektedir. Bunlardan hayatta kalan İsraillilerin de başka yerlere götürülüp köle yapıldıkları tarihte anlatılıyor. Bu hem Yahudi tarihçilerin hem de Yahudi olmayan tarihçilerin ortak kanaati. Daha sonra Pers krallığının milattan 500 yıl önce bölgede hakimiyet sürdüğünde Yahudilerin bölgeye girişlerine ve yerleşmelerine izin verildiği anlatılıyor. Dolayısıyla Pers imparatoru Kiros Yahudi kaynaklarında övülen bir kişilik olarak tanınıyor. Kenanlılarından sonra Hititlerin de burayı ele geçirdikleri tarihte görülüyor. Tam bir medeniyetler beşiği, sürekli birileri gidip geliyor. Sürekli yönetimi değişen bir bölge… Büyük İskender de Kudüs’e en yakın olarak Mısır’a kadar geliyor ve o dönemde Kudüs’ün Helenleştirilme politikaları ile karşılaştığını görüyoruz. Bu dönemde bir huzur döneminin yaşandığı görülse de, bölgede Batı tesirine ve Helenleştirme politikalarının izlendiğine rastlamaktayız. Daha sonra Pompei’nin Filistin’e ulaşması var. Bu dönemde bir Yahudi katliamı yaşanmasa da saray entrikalarının hayata yansımalarından dolayı Kudüs’te birçok sıkıntının vuku bulduğu ve yine bazı Yahudi yazılı kaynaklarının bu dönemde yok edildiği söylenmektedir” dedi.
Kirişçi, daha sonra şehrin Bizans imparatoru Konstantin tarafından 325 yılında hakimiyet altına alınmasından sonra, Konstantin’in buradaki halkı yaptığı işlere ikna edebilmek için Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği iddia edilen yere büyük bir kilise yaptırdığını ve o kilisenin şu anda aynı yerde mevcut olduğunu belirtti.
Hz. peygamberin (sav) vefatından sonra, Hz. Ömer’in hilafeti döneminde milattan sonra 638 yıllarında Müslümanların Kudüs çevresine ilk çadırlarını yerleştirip fethin yaklaştığını gösterdiklerini ve Allah’ın izniyle fethin Hz. Ömer’e nasip olduğunu açıklayan Kirişçi, “Kuşatma sırasında Kudüslüler Hz. Ömer’e Kudüs’ün anahtarını teslim edeceklerini söylüyorlar ve Allah’ın izniyle Hz. Ömer burada şehri teslim alıyor. Burada bilinen bazı olaylar var. Orada bir kilise var. Hz. Ömer’den orada namaz kılınması ve dua edilmesi isteniyor ama, bunun ileride büyük sıkıntılara yol açacağını düşünerek boş bir arazide namaz kılıyor. Bugün Kudüs’te Hz. Ömer Camii’nin yükseldiği yer, Hz. Ömer’in namaz kıldığı yer olarak ifade ediliyor. Hz. Ömer’den sonra Hıristiyanlarla yapılan anlaşma ile İslam’ın hayata verdiği nizam dolayısıyla orada insanlar 1099 yılına kadar rahat ve huzur içerisinde yaşıyorlar. 1099 yılında haçlıların Kudüs’e saldırdıkları ve birçok kanlı katliamın yaşandığını görüyoruz. Hatta Hıristiyanlara ve Müslümanlara ait birçok tarihî binayı tahrip ettiklerine şahit oluyoruz. Bu dönemde El Aksa Mescidi’nin tepesine bir haç dikilerek kiliseye çevriliyor. Kudüs bu manada Selahaddin Eyubbi’ye kadar zulüm görmüştür” dedi.
Selahaddin Eyyubi’nin 1187 yılında Kudüs’ü tekrar geri almasının ardından tekrar Haçlı seferleri sonucunda Kudüs’ün haçlıların eline geçtiğini belirten Kirişçi, konuşmasına şöyle devam etti: “Daha Sonra Baybars şehri tekrar geri almıştır. Bu arada kentin merkezî konumu ve kutsiyeti nedeniyle cazibe haline gelmiş ve bu arada el değiştirmeye devam etmiştir. Osmanlılarda Kanuni döneminde tekrar Kudüs Müslümanların eline geçiyor. Ve bu şehrin en şatafatlı dönemi oluyor. Bu şekilde Osmanlıların son dönemine kadar Kudüs elimizde kalmıştır. Yani kısacası buradan çıkacak sonuç; çeşitli yönetimler olduğu gibi Hıristiyanlar, Yahudiler çeşitli dönemlerde bu şehri yönetmişlerdir. Ama doğal bir sonuç olarak Müslümanların yönetimi altında oradaki insanlar huzur içerisinde yaşamışlardır.”
Kirişçi, yukarıda anlattıklarının tarihin çeşitli karanlık ve aydınlık dönemleri olduğu ifadelerini kullanırken, bizim için en önemli olan tarihin o geçmişinden ziyade Kudüs’ün bugünkü hale nasıl geldiği olduğunu dile getirdi.
Filistin’deki İngiliz oyunu
Siyonist işgalcilerinin 1800 yıllarında devletleşme işinin artık yapılacağına inandıklarını ve bunun kurgularını yapmaları ile başladığını söyleyen Kirişçi; “Yüzyıllar boyunca bunun hesabını yürütüyorlar. Ve ne zaman orada bir zayıflama görseler bir hesap yaparak bu işe başlıyorlar ve bu işi çok kısa sürede olabileceğine inanarak çalışmalar yapıyorlar” dedi.
Kirişçi bu önemli aşamalarını anlattığı süreç sonrasında Kudüs’ün 19. yüzyıl sonrası ve günümüze gelinene kadar geçen aşamaları anlattı: “1917 tarihli Balfour bildirisine baktığımız zaman bu dönemde İngilizlerin şehirde bir manda yönetimini kurma girişimleri var. Kendi koydukları manda yönetiminin kendi koydukları maddelerde özel bir yer olduğu tüm topraklardan farklı olarak, uluslararası bir statüsünün olduğu çeşitli dinler ve insanlık için merkez olarak iddia edilip, Kudüs’ün farklılaştırıldığı ve yönetiminin de farklı olduğu belirtilmektedir. Hatta birinci dünya savaşından sonra bu toplumların kendi geleceklerini kendileri belirleyecek (Self determinasyon) bir sistem içerisinde yine Kudüs tüm ülkelerden bağımsız olarak kendine ait özel bir yerini olması gerektiği, bu self determinasyon dışında kendi tanımını kendi koyması gerektiği ve bunun tarihten geldiği yönünde çok ciddi bir tanımlama var.”
Filistin, İngiliz mandasına verildikten sonra oyuna getirildiklerini kaydeden Kirişçi, “İngiliz mandater yönetimi çeşitli yerlerden gelen Siyonist Yahudilerin bu bölgelerde ev, toprak satın almasını ve yerleşmesini destekliyor. 1925 yılında Kudüs ve çevresinde 100 bine yakın Arap bulunurken (bunların içerisinde Müslüman ve Hıristiyanlar da mevcut) gelen yeni yerleşimcilerle 105 bin Yahudi nüfusundan bahsediliyor. Yahudi nüfusu ağırlıklı olduktan sonra self determinasyon denilen tanımı ortaya koyup bölge üzerine bir tanımlama konuluyor.
İngiliz mandater yönetimi ve askerleri çeşitli şekillerde Kudüs’te toprak alarak dışarıdan gelen Yahudi yerleşimcilere satıyor. Yahudi nüfusun artması bölgede ciddi huzursuzluklara neden oluyor. Sürekli toprak çatışması yaşanıyor. Bu toprak çatışması mandater yönetimin işine geliyor. Manda yönetimi bu çatışmalarda Arapları zalim, kavgacı ve barbar olarak, dışarıdan gelen yerleşimcileri ise mazlum olarak gösteriyor. Müslümanların o dönemdeki birçok hakkı gasp ediliyor. Bu nedenle Müslümanlar arasında yeni bir tartışma baş gösteriyor. Valiye kadar yürüyecek bir isyan ortaya çıkıyor. Milletler cemiyeti bir uluslar arası komisyon kuruyor. Yaptıkları ahlaksızlığı uluslar arası kamuoyunda örtmek için başka bir çare bulamıyorlar. Bu komisyonun 1929 yılında kurulması planlanıyor. 1930 yılında komisyonun Kudüs’e gitmesi planlanıyor. Birçok tanık dinliyorlar ama dinledikleri tanıklar genel itibariyle Hıristiyan Araplar oluyor. Buna rağmen Yahudilerin anlamsız tavırlarını gördükçe çok güçlü bir karar alıyorlar. Ama bunu isteyerek değil, mecbur oldukları için alıyorlar. Manda yönetimi aradan çekildikten sonra 2. dünya savaşına kadar Kudüs’te bir rahatlama yaşanıyor.
Yahudiler 2. Dünya savaşından çok iyi faydalanıyorlar. Almanların soykırımlarını bahane eden Polonya, Macaristan ve Rusya’daki Yahudiler benzer kıyımların burada da olacağını bahane ederek Filistin’e göç ediyorlar. Bu nedenle güvenli bir bölge oluşturma talebinde bulunuyorlar” dedi.
Araplar hiçbir zaman Yahudileri sevmemiştir
2. Dünya Savaşından sonra Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler diye ikiye ayrılmasını, Kudüs’ün de benzer bir biçimde eski ve yeni diye ayrılarak, eski bölgede yani Kudüs’ün asli bölgesinde Müslümanların diğer bölgede de Yahudilerin yerleşmesi için bir hareket başlattıklarını aktaran Kirişçi; “Yahudiler ilginç bir şekilde şehrin uluslar arası bir statüsünün olmadığını, bu statüyü tekrar kazanmaları için önemli olduklarını iddia ediyorlar ve adalet istediklerini söylüyorlar. Birleşmiş Milletler 29 Kasım 1947’de bir kararla uluslar arası Kudüs’ü bir rejime sokup ikili yönetime devretmek istiyor. Fakat Arapların tümü, Hıristiyanlar da dahil olmak üzere, Birleşmiş Milletlerin yetkisini aştığını söylüyorlar. Buna neden olarak ise dışarıdan gelen bir milletin toprakları üzerinde hak idea edemeyeceklerini belirtiyorlar. Birleşmiş milletlerin orada aldığı karar bir tavsiye niteliğindedir. Yaptırımı olacak bir güce sahip değildir” ifadelerini kullandı.
Daha sonra yaşanan gelişmelerin Arapların ırkçılık ve saldırganlık yaptığı bahanesiyle Yahudi devletinin kurulacağı ile ilgili çeşitli tanımlamalar ortaya konulduğunu kaydeden Kirişçi şunları aktarıyorlar; “Şehirde bir vesayet rejimi kuruluyor ve şehir Birleşmiş Milletler yönetimine giriyor. Araplar buna itiraz ediyor. Ama karşılık bulmuyor.
1948’den sonra, İsrail devlet olduktan sonra kendi ordularını kuruyorlar ve Arap halkı ile çatışıyorlar. Kudüs vesayet yönetimi kurulduktan sonra hiçbir yönetim erkinden bulunmayacağı söyleniyordu. Ancak 1948 Mayısın da İsrail devlet olarak kurulduğunu idea ettikten sonra Eylül 1948’de Kudüs’e kendi mahkemesini getiriyor. Bundan sonra İsrail hiçbir hukuki uygulamaya uymuyor.”
Yaşanan bu önemli gelişmeler sonucunda İsrail’in hiçbir ülkenin elde edemeyeceği bir statü elde ettiğini ifade eden Kirişçi; Kudüs’ün Yahudi kenti yapılması tasarısının çok hızla uygulandığını aktardıktan sonra şu ifadelere yer verdi; “Aynı zamanda Doğu Kudüs’ü işgal eden İsrail askeri birliklerinin Müslümanlara çeşitli iftiralar attıklarını görüyoruz. Müslümanların havralara ateş ettiği ve havraları yıktığı iddia ediliyor. Bu konuyla ilgili Müslümanların açıklamaları çok daha net: ‘Biz uzun zamandır havralardan gelen ateşin kesilmesi için Yahudilere ısrarla bilgi verdik. Bunu yapmalarına devam ettikleri sürece biz de havralara ateş edeceğimizi söyledik’ ve 48 saat Müslümanlar havralardan gelen ateşe karşılık vermiyorlar. Ancak ateş devam edince doğal olarak Müslümanlar da ateş ediyor.
Bugün Yahudi Siyonist işgalciler Doğu Kudüs’e giderken Yahudilerin tapınaklarına Müslümanlar tarafından ateş edildiğini söylüyorlar. Silah mermilerinin deliklerini kapatmıyorlar ve bunu bir propaganda aracı olarak kullanıyorlar.
Kirişçi, genelgeçer bir kanı olarak yer alan Siyonistlere toprak satımının Filistinliler tarafından gerçekleştirildiğine dair söylemin tamamen yanlış olduğunu dile getirirken, “Araplar ne kadar hatalı, eksik ve sorunlu da olsalar hiçbir zaman Yahudileri sevmemişlerdir ve asla toprak satmamışlardır. Toprak satın alanlar genellikle manda yönetimi devrinde İngilizlerdir. Ama daha sonra nasıl bir ticari hukukla yapmışlardır bilmiyorum ama daha sonra bu toprakları Yahudilere devretmişlerdir” dedi.
(Haber: Bünyamin Gültekin / Dünya Bizim)
- Siyonazi çetesi, Gazze'de gıda yardımı bekleyen sivillere saldırdı: 150 maktul 1000 yaralı
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesine Dâvet
- Gazze İle Dayanışma ve Şehadet Gecesi'ne dâvet
- İktibas’a bu cumartesi Ali Kaçar konuk oluyor
- Gazze’ye Yardım Kampanyası
- Siyonist vahşet: İnfaz edip çöpe atmışlar
- Adana ve Mersin seyahatinden sadra düşenler
- Kur'an Nesli İlim Merkezi'nin çadır yardımları Gazze'ye ulaştı
Makaleler
Hava Durumu