Tesettür konusuna başlamadan önce, insanın yaratılış gayesinden bahseden yazar, “İnsan niçin yaratılmıştır?” sorusunun cevabı olarak şu sözleri sarf ediyor: “Hepimizin iyiyiz diye düşündüğü fakat uygulama konusunda çağımız Müslümanlarının sınıfta kaldığını düşündüğüm ayeti hatırlatmak istiyorum. Zariyat suresi 56. ayet:
“Ben, cinleri ve insanları, yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım.”
Maalesef çağın müminleri olarak notumuz zayıf, önce bunu kabul etmemiz gerekiyor. Biz Allah'ın bize gönderdiği ayetlere, yaşam tarzına boyun eğip teslim olacağımıza, Allah’ın gönderdiğini kendimize uydurmak konusunda epey mahir bir topluluk olduk… Biz Kitaba uyacağımıza, birçok konuda kitabına uyduruyoruz. Tesettür de maalesef bunlardan bir tanesi…
Sabiha Hanım dinleyenlere şu soruyu yöneltti: ‘Biz gerçekten yalnızca Allah’a mı kulluk ediyoruz?” Kulluk kavramı ‘itirazsız itaat etmek’ anlamına gelmektedir. Fatiha suresi her gün en az kırk kez bu ‘yalnızca Allah'a kulluğu’ ilan ettiğimizi bizlere hatırlatıyor.
Alpat, İslam’ın tüm yaşam tarzını kapsayan bir din ve tesettürün de bu yaşam tarzının sadece bir parçası olarak, Allah tarafından gönderilen bir hüküm olduğunu vurguladı. Tesettür bir ibadettir diyerek şöyle devam etti: Bir şeyin ibadet olması için üç şart vardır.
1) Allah’ın emri olacak
2) Niyet Allah için olacak
3) Allah’ın istediği şekilde-ölçüde olacak
Tesettür sadece kadına değildir. Ölçü faklılığıyla hem kadına hem erkeğe vardır diyen Sabiha Hanım, çağımızın tesettür anlayışını eleştirerek şöyle diyor: “Kardeşlerim tesettürde sence, bence yok Allahca, İslamca vardır! Sekülerizmin etkisiyle ölçü kayması, zihin sapması yaşıyoruz. Vahye seküler algılarla yorum getiriyoruz. Kıyamette algılarımızla değil, Allah’ın ölçüleriyle hesaba çekileceğiz. İman etmiş kimsenin tek bir rengi vardır o da Allah’ın rengi, Allah’ın boyasıdır. Kıyafete modernist boya sürülmüştür.”
Konuşmacı sonra şu can alıcı sorularını sıraladı. “Kardeşlerim neden karnemiz bu kadar zayıf?”
“Neden asra şahitlik etmekte bu kadar acizlik içerisindeyiz?”
“Bizim gençlerimiz neden Kur’an’ın anlattığı gençleri resmedemiyor, modelleyemiyor?”
“Neden kadınlarımız Kur’an’ın bize söylediği dik duran kadınları resmedemiyor, modelleyemiyor?”
“Ve peki, neden erkeklerimiz İbrahim değil?!!!!”
Batı bizleri üç şey üzerinden vahiyden uzaklaştırmıştır.
1) Kadın erkek eşittir diyerek;
2) Kadına da ekonomik özgürlük lazımdır diyerek;
3) Kadın ikinci Sınıf vatandaş sayılmasın diye her ortamda erkeklerle serbest diyalog zemininin hazırlanmasıyla bunu gerçekleştirmiştir.
Tesettür emri sadece bireysel faydayı getiren bir emir değildir. Tesettür emri -ki bunun adı aslında hicab olmalıdır-; çünkü tesettür dersek tek elbiseye indirgemiş oluruz. Ama hicab bir kimliktir. Allah’a inanmış, ilah olarak Allah’tan başkasını kabul etmemiş erkek veya kadınının kimliğidir. Bu kimliğin toplumsal hikmetleri çoktur. En önemli hikmeti ise kadın veya erkekte cinsî sapmaların önüne geçmektir. Bu yüzden tesettürün cazibeyi örtüp örtmediğini sorgulamamız gerekiyor. Tesettür giyinmek anlamındadır ama hicab toplumsal ve soysal hayatın tamamını kapsayan bir emirdir. Sadece bedene giyilen bir örtü değildir.
Alpat, bu sözünün dayanağı anlamında Nur suresi, 31 ve Ahzab suresi 32. ayetlerini okuyarak hicabın bakmakla, yürümekle ve konuşmakla alakalı olduğunu ifade etti. “Harama bakma!” emriyle muhatap olan kadın veya erkeğin hiçbir şekilde bu hüküm konusunda taviz veremeyeceğini vurguladı.
Alpat, televizyon kültürüyle büyüyen çocuklarımızın bu konuda çok zayıf olduklarını dile getirerek, “Neredesin ey mü’min kadın!” nidasıyla çocuklarımızı Kur’an ve sünnet kültürüyle büyütmemiz temennisini dile getirdi.
Son olarak Alpat, 3N kuralını (Niçin hicab? Nasıl hicab? Ne zaman hicab?) açıkladı. Hanım kardeşlerimizden gelen sorulara verdiği cevaplarla program sona erdi.
SABİHA ATEŞ ALPAT’IN HAYATI
1964 yılında Kars’ın Digor ilçesinde dünyaya gelen, İlk ve orta öğrenimini Karst'a tamamlayan yazar, ailesiyle birlikte, 1980 ihtilalinden önce ülkede ve özellikle Doğu’da olan karmaşa nedeniyle Kocaeli’ne yerleşmiştir.
Kocaeli'de çalışma hayatına atılan Alpat 18-20 yaşlarında İslam’ın hakikati ile tanışmış, işten ayrılarak İslami ilimleri tahsil etmeye başlamıştır.
Tevhid'in manasını anlayınca yeniden dönüş yaptım diyen yazar karar verir: Roman yazacak ve romanla başlayanların Tevhidin manasını anlamalarına katkı sağlayacaktır... ‘Ana Yüreği’, ilk romanıdır. Çok beğenilir ve arkası gelir.
Bir yandan hanımlara yönelik ders halkalarıyla çalışmalarını yürütürken, diğer yandan da arkadaşları bir avuç mümine hanım, Sabiha Ateş Alpat’ın öncülüğünde "Zamanlarını Zeynepleştiremeyenlerin Zamanın Zeyneb’i olamayacakları farkındalığıyla” çıkarlar yola ve 12 Nisan 2006 tarihinde "Zamanın Zeynebi" derneğini kurarlar...
(Haber: Sümeyra Durmuş / Venhar Haber)