Ece Nur'un babası sitem dolu

Yeni eğitim-öğretim yılının başlangıcından bu yana okula başörtüsüyle giden ve bu sebeple de sürekli sürgün cezaları alan 6. sınıf öğrencisi 12 yaşındaki Ece Nur`un babası Murat Özel, Özgün Duruş`a konuştu. İşte baba Murat Özel`in dilinden 12 yaşındaki Ece Nur`un başörtüsü mücadelesi...

23-01-2010


Ece Nur Özel başörtü sorununu en derinden ve en küçük yaşta hisseden küçük bir kardeşimiz. Ailesiyle birlikte yürüttükleri bu mücadele sürecinde yalnız kalmanın inciten yanını vefalı Müslümanların birlikteliği ile hafifletmeye çalışıyorlar. Özel ailesinin yaşadıkları, bir mücadelenin getirdiklerinden fazlası değil. Onların mücadeleleri de yalnız bırakılmalar, tehditler, bedeller, gözyaşları, ihanet, sabır, şahitlik, hayal kırıklıkları biçiminde tezahür ediyor. Sabır ve inançla işlenmiş mücadelelerin ancak kazanımlar ile neticeleneceğini bizler biliyoruz ama Özel ailesi bunu şimdiden yaşıyor. Fazla söze ne hacet, Ecenur ve ailesinin yaşadıkları biz Müslümanlara dair pek çok şeyi izaha yetiyor. Bize düşen ise tavır almak. Neye mi, kime mi? Buyurun okumaya o zaman…

Kamuoyu Ecenur’un yaşadıklarına genel hatlarıyla vakıf. Bize şimdiki durumunu anlatabilir misiniz?  

Ecenur’un şu an gittiği okul Vali Nafiz Kayalı ilköğretim okulu. Okul evimizden 3 km. uzakta.  Gidiş güzergâhı çok kötü bir yol. Bir çocuğun hele bir kız çocuğunun gideceği bir yol değil. Bu yüzden sabahları ben götürüyorum. Öğleden sonra da işimi bırakıp tekrar eve ben götürüyorum. Bu bizim için büyük bir eziyet. Bu eziyet milli eğitimin de farkında olduğu büyük bir eziyet. Şu an okuduğu okun fiziki şartları çok iyi değil. Eğitim öğretim düzeyi de çok düşük. Ama öğretmenleri noktasında şu an bir sıkıntı yok. Bir önceki okulunda yaşadığı sıkıntıları bu okulda yaşamıyor, yaşatmıyorlar. Daha doğrusu bu da müdürün sayesinde oluyor. Müdür dirayetli ve baskın olması sayesinde hemen olaya müdahil oldu ve Ecenur daha sınıfa girmeden öğretmenleri uyardı. Ece şu anda öğretmenlerin baskısı noktasında rahat. Ama gidiş-geliş noktasında her gün sorun yaşıyoruz. Yaşadığımız bu sıkıntıları okul idaresi her gün görüyor ve muhtemelen milli eğitime haber veriyordur. Zannediyorum ki bunlar bizi sınıyorlar. Bu sıkıntıyı nereye kadar çekecekler? Gidebildiği kadar gitsin hesabı yapılıyor şu anda. Çünkü dün ben son milli eğitim müdürüyle görüşmemde böyle bir intibaya vardım. Milli eğitim müdürüne “ne olacak” dedim. Eğer verilecek bir ceza varsa Ecenur’u eski okuluna alalım, eski okulunda bekleyelim. Başını açmasını bekliyorsanız öyle bir şey yok, öyle bir şey olmayacak Allahın izniyle. Müdür de böyle bir durumun olmadığını ifade etti. Bende bizim açımızdan görünen o, sürekli okulda olmanın getirdiği yükü görüyorsunuz dedim. Hatta bir hafta boyunca hiç okuldan ayrılamadım. Ece tekrar aynı muamelelere uğrayabilir diye. Çünkü ilk gün okul müdürü ecenin durumuna bayağı şaşırdı. Çünkü ece titreyerek okula gitti. Bir öğretmen gördüğünde tedirgin oluyor adeta işkenceci görmüş gibi oluyordu. Ama şimdi alıştı. Artık okulda beklemiyoruz. Psikolojisinde bir düzelme var. Eskiden zil çaldığında beni kapının önünde görmesi gerekiyordu. Hatta sınıf kapısına kadar gidiyordum. Çünkü kapıyı açar açmaz beni görmesi gerekiyordu. Görmezse panik yapıyordu. Allahın izniyle bunu atlattık. İşte böyle bir zulmü bize reva gördüler.

Şimdi ben idarecilere bakıyorum içlerinde namaz kılan, oruç tutan, kuran okuyanlar yani muhafazakâr kişiler. Ama bunlar Ecenur`un bu durumunu, bu yaşta örtünmesini günah olarak addediyorlar.

Bunu yaşının küçüklüğüyle mi yoksa otoriteye karşı durma anlamında bir günah olarak mı görüyorlar?

Evet, bu günahı(!) otoriteye karşı durmayla ilintiliyorlar. Zamanı olmadığını, böylesi bir olayın iktidarı sıkıntıya düşüreceğini söylüyorlar.

Bu noktada bir şey sormak istiyorum. İktidarda AKP’nin olması sizin ve Ecenur’un durumunu zorlaştırdı mı yoksa kolaylaştırdı mı? Yoksa hiçbir etkisi olmadı mı?

Çok zorlaştırdı. Şu an benim mücadele ettiğim kesim muhafazakâr kesim. İslam düşmanı, İslam`a savaş açmış kişilerle mücadele etmiyorum.  Tamamen İslam`ı kendilerine yaşam biçimi kabul etmiş, İslam şeriatını getirmeye çalışanlara karşı mücadele ediyorum.

Bu insanları ileriki dönemlerde çok zor durumda bırakacağım onları. DTP’ye sorulan “PKK terör örgütü müdür?” sorusuna karşı “PKK terör örgütüdür” ibaresini onlardan alabildiniz mi? Hayır. Bende bunlara soracağım. İslam şeriatını istiyor musunuz? Allahın dininin Türkiye cumhuriyeti üzerinde hâkim olmasını istiyor musunuz? Evet veya hayır diyecekler. Onları inançlarıyla sözleri arasına sıkıştırıp bırakırım. Benim çocuğum daha kaç yaşındaki onu imtihan etmeye kalkıyorsunuz. Başkaları çocuklarını İslam’ı yaşamalarını öğütlerken ben kızımın başını açmamasının mücadelesini veriyorum. Ben neden çocuğumun inandığı değerleri muhafaza etmesi noktasında mücadele edeyim? Çocuğumun inancını ve akidesini korumaya çalışırken onlar çocuğumun başını açmaya çabalıyorlar. Benim bu muhafazakâr idareci ve bürokratlara “eşleriniz bikiniyle denize girsin” demem ne kadar ağır bir şeyse onlarında kızıma “başını aç” demeleri aynı şekilde ağırdır. Allah muhafaza ileriki dönemlerde kızımın içine düşebileceği kötü durumlar sizin bu zulümleriniz yüzünden olmayacağı ne malum? Ben bir baba olarak kızımın bu tercihini yaşaması ve bu tercihin muhafazası için çaba sarf ediyorum. Kızımın başı açık olsaydı bir başkası gelipte onu zorla da örtemezdi. Böyle bir zorlama yapamazdı. Ama başı örtülüyse kimse de zorla başını açamaz. Dolayısıyla verdiğimiz bu mücadele onların kimliğini ortaya koyacaktır.

AKP iktidarının mücadeleniz açısından olumsuz etkisini konuştuk. Peki, verdiğiniz bu mücadeleden dolayı AKP çevrelerinden “bizi yıpratıyorsunuz, zamanı değil, ne yapmak istiyorsunuz” tarzında eleştiriler aldınız mı?

Evet, bunu Milli Eğitim müdüründen aldım. Milliği Eğitim müdürü iktidar yanlısı, muhafazakâr biri. Müdür yardımcıları da hakeza öyle. İsmini vermeyeyim ama bir bürokrat odasında bana “murat bey iktidar şu anda büyük çalışmalar yapıyor. Büyük düşünceleri var. Geleceğe dönük büyük yatırımlar yapılıyor.  Bu konu şimdi gündeme getirilecek bir konu değil. Başörtüsüyle ilgili düzenlemeler yapacağız ama şimdi değil.” Yani kızımın başını açması noktasında beni ikna etmeye çalışıyor. Sizin plan ve projelerinizin, gizli açık faaliyetleriniz beni ne ilgilendirir. Hâsılı en büyük sorunu AKP milletvekillerinde görüyorum. Bu meseleden haberi olmayan Diyarbakır milletvekili yok. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’a dosyayı bizzat kendi elimle verdim.

Verdiğiniz dosya neydi?

Ecenur hakkındaki soruşturmalar, disiplin cezaları, kınamalar, benim hakkımdaki soruşturmalar yani elime geçen tüm resmi belgeler. Bunların tamamını verdim. Bülent Arınç tek kelime dahi etmedi bana. Bir kelime bile… Aldı dosyayı ve gitti. Oysa bu Ecenur’un şahsında tüm mümine kızlarımıza yapılan bir zulümdür. Allah karşınıza küçücük bir kızı çıkardı ve sizin gücünüzün bir hiç olduğunu gösterdi.

Bir Müslüman`ın iktidarda olması İslam`ın iktidarda olması anlamına gelmiyor. Böyle düşünmek polyannacılık oynamaktır, ahmaklıktır. Oysa sen sadece sistemi yürüten, işleten bir unsursun, ötesi değil. Hani bu sistemden ve bu uygulamalardan muzdariptiniz? Hani kapınıza gelen başörtülü öğrencilere duygusal konuşmalar yapıyordunuz. Bugünkü yasağı devam ettiren de sensin, bugünkü iktidar. Başbakanın belediyecilik döneminde kapısına giden genç kızları biliyorum. O duygusal konuşmalar, o cihat aşkıyla beklenen anlar… İktidara gelindiğinde yapılabilecekler… Ben her şeyi senden duydum, seninle aynı masada oturdum Tayyip Erdoğan. Nerde kaldı o günler, sen bunları nasıl unuttun? Şimdi yaptığınız şey Müslümanları kapitalistleştirmekten başka bir şey değil. Bu mantıkla başörtüsü hem gündeminizden hem de inisiyatifinizden çıkacak. Ve isteseniz de artık bu sorunu çözemeyeceksiniz.

Beni Bolu`dan, Samsun`dan, Adapazarı`ndan İstanbul`dan birçok Müslüman arıyor. Eşimle konuşan hanımefendiler ağlıyorlar. Genç kızlar “Ecenur`u duyduğumuzda ikna odaları, yaşadığımız zulümler aklımıza geliyor ve o zamanki tedirginliği tekrardan yaşamaya başladım” diyor. İktidarın bunları bize yaşatmaya ne hakkı var? Mücadeleye giriştiğimizde bizi hemen bir örgüte, cemaate bağlıyorlar. El insaf, bu kadar zanda bulunulmaz bu kadar septik davranılmaz. Bu bakış açısı bu fitne Müslümanlar arasında bile yaygın hale gelmiş durumda. Bir yanda hakkı her yerde söylememiz gerektiğini ifade ediyorlar, diğer yandan “bir tokat yedin mi diğer yanağını çevir” anlayışını kabullendirmeye çalışıyorlar. Bu akidevi yanlışlıkları düzeltmemiz gerekiyor. Ben İslam’ın şeriatına göre yaşamak mecburiyetindeyim başka bir inançla değil. Kısacası şu an yaşadıklarımız bu.

Şimdiki meclis başkanının daha önce  “başörtü meselesi yüzde iki buçuğun meselesidir” diye bir sözü vardı. Bu söz söylendiği zaman birçok kişi bu sözü M. Ali Şahin’in öznel bir yaklaşımıdır, şahsını bağlar diye yorumladılar. Ama anlattıklarınızdan yola çıkarsak bu görüşün AKP’nin genel bir politikasına dönüştüğünü söyleyebiliriz her halde?

Evet, aynen öyle. Bülent Arınç ve tüm Diyarbakır milletvekilleri -Osman Aslan’dan emin değilim- olaydan haberdarlar. Ama hiçbirisi aramadılar. Dindaşlık temelinde olmasa da hemşerilik temelinde de yaklaşabilirlerdi olaya. Ama hiç ilgilenmediler. Kızıma yapılan eziyetlerle ilgili meseleyi öğrenmek isteyen biri bile çıkmadı. Bu zulümleri yapanlar hakkında hiçbir soruşturma açılmadı.

Bakın ortada tehdit var. Kızıma “seni babanın elinden alacağız” diye tehdit ediyorlar. Bu ağır bir tehdittir. Bu çocuğu psikolojik olarak çökertecek bir şeydir. “babanı hapse atarlar kızım, işinden atarlar”. Bunlar çocuğun kaldıramayacağı meselelerdir.

Bütün bunlara rağmen bahsettiğiniz isimlerden hiçbir tepki yok.

Evet yok. Bunlar manşet olmasına, bas bas bağırılmasına rağmen hiçbir ses yok. Özellikle Özgür-Der’e ve Serdar Bülent beye teşekkür ediyorum. Olayın ilk gününden beri gerek istişareleriyle gerek yönlendirmeleriyle kendilerinden çok istifade ettim.

Trajik ve oldukça ilginç bir durum. Bahsettiğiniz isimler içinde İhsan Aslan gibi sivil toplum kökenli, insan hakları aktivisti olan, mazlum-derin kurucuları arasında yer almış şahsiyetler var. Bu tür şahsiyetlerin daha duyarlı olması beklenirken çokta müdahil olmuyorlar. Buradan başka bir soruya geçmek istiyorum. Genelde başörtü yasağıyla gençler üniversite düzeyinde yüzleşiyorlardı. Belli bir yaşa gelmiş belli bir olgunluğa erişmiş ve belli bir kimlik kazanmış genç bayanlar bu yasak ile yüzleşiliyordu. Ecenur ise daha ilköğretim düzeyinde. Bu kadar erken yaşata bu yasak ile tanışması, bu kadar erken bir dönemde başörtü mücadelesi içinde olması onda nasıl bir etki oluşturdu? Yasakla bu kadar erken yüzleşeceğinizi düşünüyor muydunuz?

Bunu aslında düşünüyor ve planlıyorduk. Ama çocuk olması bu planımızı ne kadar hayata geçirebilirizin kararını veremiyorduk. Ecenin bu tavrı ve başörtüsünü koruması özellikle kendisinde bu kararlılığı görmemiz bizi umutlandırdı. Mesela bu sabah okula gidecek, ağlıyor. Neden ağladığını sorduğumda “bu eşarp başımda durmuyor, şuradan saçım çıkacak” diyor. Annesi ben örttüm çıkmaz diyor ama ece “saçım çıkacak daha sıkı bağla” diyordu. Bu durum beni çok sevindiriyor ve memnun ediyor. Müslümanların bir eksikliği daha doğrusu acemilikleri var. Üniversiteye kadar gidip, direnişin ne olduğunu bilmeden, direniş eğitimi görmeden, kalkıpta başörtüsü direnişçisi olmak çok zordur. Daha siz onun eğitiminden geçeceksiniz. Ömür bitecek. Ama niye biz bunu ilkokula yapmayalım? Çocuklarımız altıncı sınıftan direnişe başlasınlar. Çünkü ilerde ciddi bir direniş ve engel söz konusu. Biz o engeli çocuk yaşta aşmayı öğrenelim. Çocuklarımızın hayatına onu indirgeyelim. Arkamıza dönüp baktığımızda bu mücadelede büyük fireler verdiğimizi görürüz. Küçükken bu eğitimden geçmemiş çocuklar büyüdüklerinde başlarını örtemiyorlar. Aile de örttüremiyor. Çünkü aile “çocuk büyüsün, liseye gelsin o zaman örttürürüm” diyordu. Ama çocuk o döneme geldiğinde örtünmedi. Artık aile ne yapabilir ki? Bunu zorla gerçekleştirme gibi bir şansınız yok. Başkaları Kemalist zihniyeti çocukların zihnine sokuyorsa, inandıkları liderin fotoğrafını alınlarına yapıştırıyorsa, daha çok küçük yaşlarda çocukları ideolojik bir biçimde yetiştiriyorlarsa bizimde en az onlar kadar kendi inancımızı çocuklarımıza aktarma hakkımız vardır. Bende çocuğumu kendi inancıma göre yetiştireceğim. Neslimi de böyle eğiteceğim. Bunu neden gizleyeceğim ki?

Ecenur’un bu tavrının bize birçok getirisi oldu. İslam’a olan bağlılığımız daha da arttı. Evimiz adeta bir medreseye dönüştü. Örneğin daha önceleri İslami meseleler evimizde üç gün konuşulurken şimdi her gün konuşulur oldu. Bu durum bizim için büyük bir tebliğ oldu. Evimiz aydınlandı. Küçük oğlum bile artık başörtü konusunda insanları değerlendirmeye başladı, bilinçleniyor. İşte bu İslami yaşam modelidir. Benim içinden geldiğim aile çokta İslami bir yaşantıya sahi değildi. Ama şimdi ben İslami bir yaşantıyı aileme hâkim kıldığıma inanıyorum.

Bu durumda İslam’ın en çok hayat içinde belirgin olması halinde anlaşılabileceğini de ortaya koyuyor herhalde?

Tabi, çok net. Bakın bir baba veya bir annenin aileyi belli bir şekle sokması çok zor oluyor. Ama bir çocuk ailenin çehresini tümden değiştirebiliyor. Düşünün on beş yaşındaki oğlunuz hergün İslam hakkında gelip sorular soruyor. Ve siz ebeveyn olarak o din üzerinde kendinizi yetiştirme ihtiyacı duyuyorsunuz. Çünkü çocuğuma cevap verme noktasında yetersiz kalma endişesini taşımaya başlıyorsunuz. Artık o çocuk sizi yönlendiriyor. Şimdi ecenin, küçük kardeşinin ve ağabeylerinin soruları var. Bunlar bizi araştırmaya sevk ediyor ve ailede İslami bir model orta çıkıyor.

Bir vakıadan yola çıkarak sorumu yöneltmek istiyorum. Başörtüsüyle ilgili bildiğimiz yaşanmış birçok vakıa var. Bu vakıalarda başörtüsünden dolayı okul idarelerince ve sistem tarafından baskılanan öğrenciler aynı zamanda ailelerinden de başörtülerini açmaları ve otoriteye itaat etmeleri hususunda baskı görüyorlardı. Sizin örnekliğinizde ise durum farklı. Siz Ecenur’a mücadelesinde destek veriyorsunuz. Bu bağlamda ailenin mücadele süreci boyunca desteğinin önemini nasıl görüyorsunuz? Ecenur bu anlamda şanslı bir çocuk mu?

Ece bu anlamda şanslı. Ecenin farklı bir yapısı var. Daha önceki yıllarda ara ara başörtüsü taktırırdık alışkanlık oluşsun diye. O ise tutar başörtüsünü fırlatırdı. Ona bunu neden yaptığını sorduğumda bana “sen kapatmayana kadar ben de kapatmam” diyordu.  Neden sadece ben ve annem kapatıyoruz, sende kapatacaksın diyordu. Bu durum beni ürkütmüş hem de sevindirmişti. Ama vardığım asıl kanat ecenin sorgulayıcı olmasıydı. Çok sorgulayan biriydi. Sorgulamak ise inancı sağlamlaştırıyordu. Ece’nin böylesi bir aileye sahip olması da bir nimet. Zira sadece anne ve baba değil abisi de tevhidi anlamda okuyan, sorgulayan ve çevresi olan biri ve daha on sekizinde. Bu anlamda abinin yapısının anne ve babadan daha etkili olacağına inanıyorum.  Abi bir model oluşturuyor ve kardeşler o modele göre kendilerini dizayn ediyorlar. Ece bu anlamda şanslı. Ama sizin bahsettiğiniz gibi aile çevresince baskı altına alınanların durumu içler acısı. Çünkü dışarıda gördüğü baskı evine gittiğinde aynen devam ediyor. Bu dehşet bir ortam ve bunu kendimden yola çıkarak anlayabiliyorum. Benim ailem, akrabalarım İslami bir yaşamları yoktu. Sosyetik, içki kullanan, kumar oynayan bir aile ortamında büyüdüm. Evimizde babama ait içkilerin konulduğu özel bar vardı. Jony walkerlar, malibular falan vardı mesela. Ben o dönemlerde odamdan çıkmazdım.  Amcam bana “seni kandırmışlar, bu ne rezalet, bu sakal ailemize yakışır mı?” derdi. Çektiğim baskıyı Allah biliyor. İslam’ı yaşamaya çalışırken çok korkunç bir baskı yaşadım. Bende hep “Rabbim benim çocuklarım İslam’ı yaşasınlar ben de onların daha rahat yaşayabilmeleri için her türlü ortamı hazırlayayım” şeklinde dua ettim.   Çünkü ben böyle bir ortam yaşamadım. Sürekli elimden kitaplar alındı ve yırtıldı. Dolayısıyla ailesinden baskı gören bacılarımın halini ciddi olarak anlayabiliyorum. Onların durumu eceden daha farklı ve daha zor. Sizden ricam bu sözümü ulaştırırsanız memnun olurum, “Müslümanlar üniversiteyi beklemesinler, üniversiteyi bekleyip mücadeleye girmesinler. Çocuklarını daha ilkokulda bu mücadeleye katsınlar.” Meçhul olan bir gelecekte onları böylesi bir mücadele içerisinde görmeyebiliriz. Onları küfrün ellerine teslim etmeyelim. Sizden ricam bunu Müslümanlara ulaştırın. Evlatlarımıza, kızlarımıza, neslimize sahip çıkalım.  Gücümüz yettiğince neslimizi muhafaza edelim. Çocuklarımızı Allaha adayalım ve Allahın istediği biçimi verelim onlara. Ama biz bunun gerçekleşmesini üniversiteye bekler ve endekslersek ciddi sıkıntılar yaşarız. Aslında üniversite dönemini beklemekte resmi ideolojinin istediği bir şey.

İslami çevrelerin, STK`ların, cemaatlerin desteğini yeterli buldunuz mu? Ecenur vakıasından yola çıkarak İslami camianın başörtüsü konusundaki tavırlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuda özellikle Özgür-Der`i görüyorum ön plana çıkan. Hatta Mazlum-Der`i bile o kadar söyleyemem. Meseleyi dert edinme anlamında Özgür-Der`in oldukça içten yaklaşımları oldu. Özellikle Özgür-Der Diyarbakır başkanı Serdar Bey bayağı yardımcı oldu. Örneğin bir meseleyi bir kuruma iletirsiniz. Onlar not alır ve haberdar olduklarını söylerler. İşte Özgür-Der bunu not almadı, bunu yaşadı ve içinde hissetti. Eceyi kendi kızları gibi gördüler. Bu derdi onarda sezinledim. Sadece Diyarbakır`da değil başka birçok ilde de Özgür-Der`in bu konuda çalışmaları var ve hala devam ediyor. Tepki gösteriyorlar, sisteme yönelik ağır söylemleri ve ciddi eleştirileri var. Bu eleştirileri ve ithamların görmezden gelinmesi de enteresan. Bakın ben Özgür-Der`de kayıtlı biri değilim. Onların içinde ve bünyesinde olan biri de değilim. Bu aslında işin güzel tarafı. Bana kimsin necisin diye sormadan meseleyi sahiplenmeleri benim için çok önemli. İşte İslami camianın bütün bu girişimlere ve söylemlere karşı duyarsız kalışlarını anlayamıyorum. Devam eden başörtü platformlarının rutin eylemleri var. Ama İslami kesim bunu adeta görmezden geliyor. Biz b duyarsızlıktayız ama karşımızdakiler daha aktifler ve böylece çocuklarımıza her türlü dayatmada bulunma gücünü bulabiliyorlar kendilerinde.

İslami kesimin bu duyarsızlığının temelinde sizce ne yatmakta?  İşte başörtü platformları ortada. Bu eylemlerde bir süreklilik var ama İslami kesimden buralara insan sirkülâsyonu yok. Bunu belli bir kesim üstlenmiş götürüyor. Sanki bu mesele sadece Özgür-Der’in meselesiymiş gibi… Oysa başörtüsü Müslümanların en önemli varoluş alanlarından birisidir. Buna rağmen bu duyarsızlık neyle açıklanabilir?

Mesele sürülerin çobanlarına itaati meselesi vardır. Sürüler kendi köylerinde varlıklarını devam ettirdikleri için diğer köyün sürüleri onları ilgilendirmiyor. Sürülerin birbirine karışması istenmiyor. Benim sürüm daha kaliteli postları daha kullanışlı, ama sizin köydeki sürüler cılız, hasta, iyi besleyememişsiniz. Ne diye kendi sürümü seninkine karıştırayım? Müslümanlar kimsenin koyunu veya sürüsü değildir. Kimsenin emrine amade yaratılmış insanlarda değiller. İslami cemaatleri sürü olarak görenlerin kendine gelmeleri, hadlerini bilmeleri lazım.

AKP`nin iktidarda olması, dindar bir hükümetin olmasının etkili midir bu durumda? CHP olsaydı iktidarda bu sayı onlarla yüzlerle sınırlı kalır mıydı?

AKP şu an emniyet supabı rolünü görüyor. Bir takım kitlesel patlamalar bu süpab sayesinde engellenmiştir. Toplumun gazı alınmış ve tepkiler sistem içine çekilmiştir. Bizler itaat edeceğimiz mercii çok iyi belirlemeliyiz. Bizler Allaha ve resulünü doğru olarak itaat edebilirsek bizi sürü olarak kullanma şansları kalmayacaktır. Fatır suresinde “sizi Allah ile aldatmasın” diyor ya. Demek ki Allahın adını kullanarak bizi kandırmaya çalışan kesimler var. Bu kesimler farklı dinlerin insanları değiller. İçimizden, Müslüman olduğunu iddia eden kişiler olacaklarıdır. Dolayısıyla bizler itaat edeceğimiz merciyi iyi belirleyeceğiz. Âlimlerimiz, aydınlarımız, idarecilerimiz ancak bizi bilgilendirme işlevini görebilirler. Bizi sindirme ve baskı altına alma veya gerçekleri çarpıtma gibi bir görevleri olamaz. Çıkıpta “başörtüsü teferruattır diyemezsin”. Tepkisizliğimiz had safhada. Milli eğitim müdürü bana diyor ki “kendinizi de bizi de sıkıntıya sokuyorsunuz”. Lafa bakın. Allahın hükmü için sıkıntıya girmeyecekmişiz.

Sürekli gıyabında konuştuğumuz Ecenur`dan pek bahsetmedik. Oysa olaylar onun etrafında dönüyor ve şekilleniyor. Ecenur’un halet-i ruhiyesi nasıl ve en başından beri yaşadıklarının psikolojisi üzerinde bıraktığı etkiler neler? Ve Ecenur’un başından geçen, hiç unutmadığı, çok etkilendiği bir olay var mıdır?

Yaşanılanların Ecenur’u olgunlaştırdığına inanıyorum. Ece aslında çok ürkek bir kızdır. Büyüklere karşı çekingen ve utangaçtır. Ama yaşıtları içinde oldukça girişken ve sosyal biridir. Konuşkandır ve meselesi gayet net ve açık anlatabilir. Süreç içinde karşılaştığı tepkiler sürekli büyüklerden geldiği için bir ara bayağı etkilenmişti. Eski okulunun müdürü yani ona eziyet eden müdür şimdi ecenin gittiği okulun lojmanında kalıyor. Haliyle onu ara ara görüyor. Ve bana “baba bu adamı görmek istemiyorum. Onu gördüğüm zaman rahatsız oluyorum” diyor. Çünkü namaz kılan birinin eceyi odaya alıp başını açmasını istemesi ecenin kafasını bayağı karıştırmış.

Namaz kılıyorsa niye başörtüme karışıyor?

Evet. Ayrıca başörtülü öğretmenlerin de eceye başını aç baskısını yapmaları da bu kafa karışıklığını arttırdı.

Başını dışarıda örtüpte okulda açan bu öğretmenler Ecenur`a bu baskıyı yaparlarken acaba kendi vicdanlarındaki yaralanmayı, iç çekişmeyi temizleme adına mı hareket ediyorlar? Ecenur onlara bir şeyleri mi hatırlatıyor?

İnanın buna bir anlam veremiyorum. Küçük oğlum bu çelişkiyi görebiliyor. Ecenur`a başını aç diyen öğretmenlerde başlarını örtüyorlar diyor bana. Gel de ayıkla pirincin taşını. Nasıl anlatabilirim bu durumu? Namaz kılan müdürle başörtülü öğretmenlerin bu baskısı Ecenur`da ikilem oluşturdu kısacası. Ecenur’u şimdilik bunları atlattı. Okuldan sürülmesi ve kendisine baskı yapan öğretmenlerden uzak düşüşü onu rahatlattı.

Yaşadıkları eceyi daha sorgulayıcı ve İslam’ı anlamaya daha gayret eden bir yapıya dönüştürdü. Biz bunu Allahın bir lütfu olarak görüyoruz. Bu durum vesilesiyle kendi eksiklerimizi ve kusurlarımızı daha iyi gördük ve bunların izalesi için adeta seferber olduk.

Ecenur’un unutamadığı olaya gelince. Türkçe öğretmeni kendisine “başındaki bir kıl parçası için örtünülür mü?” ve “bende imam hatip mezunuyum, kuranı okudum ve böyle bir şey yok” demesi eceyi çok etkilemişti. Okul müdürüne karşı ise aşırı bir tepkisi var. Okul müdürü onu ikna odasına almıştı. Ayrıca okuldan atıldığını sınıfta, toplum içinde söylemesi eceyi feci şekilde etkilemişti.  Bu iki olayı hiç unutamıyor ece. Hatta Ecenur için madde bağımlılarıyla ilgilenen uzmanlar dahi gönderilmişti.

Okuldan atıldığı gün daha evdeyken bana “baba müdürün odasına başörtümü çıkaracağım ve onun yüzüne fırlatacağım” demişti. Ama ben buna engel oldum. Hatta öğretmenlerinden nefret etmemesi için onu ikna odalarına alan öğretmenlerini kapıda yakalayıp Ecenur`a “öğretmenlerin seni ne kadar seviyorlar” diye yaklaşımlarda bulundum. Öğretmenler gününde karanfiller aldık hepsine. Ama öğretmenleri bu tavrımıza karşı “biz Ecenur’a baskı yapmadık, yapmış olsaydık bize bu çiçekleri getirmezdi” şeklinde bir söylem oluşturdular.

 Peki, bu kadar baskı uygulayan, şiddetli rezerv koyan hocaların ideolojik arka planları ne?

Eğitim-sen’li ve dindar hocalar. Eğitim-sen’li oluşlarından dolayı DTP il başkanı Fırat Anlı’nın yanına gittim. “Kürt doğan çocukları Türk yapma gibi bir şansınız var mı?” diye sert bir giriş yaptım. Hayır dedi. Problemin ne olduğunu sorunca ben de “Müslüman olan kızımı kâfir yapamazsınız” dedim. Eğitim-senliler bu müdahaleden vazgeçmelerini istedim ve çıktım.

Ecenur’un okuldan alınacağına dair bir duyumunuz vardı. O konuyu açabilir misiniz?

Biz Ecenur’un eski okuluna dönmesi için milli eğitim müdürü ile görüştük ama bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığı bize söylendi. O zaman son durumun ne olduğunu, bakanlığın ne düşündüğünü sorduk milli eğitim müdürüne. Çünkü eğer sorun yaşanmayacaksa eski okulunda okumaya devam etseydi. Yok eğer atılacaksa niye bekliyorsunuz? İki seçenekleri var. Okuyacaksa kendi okulunda okuyacak okumayacaksa atılacak. O zaman müdür bize ecenin evinde eğitim göreceğini söyledi. Açık öğretim yani. Ama Ece`nin yaşı açık öğretim için müsait değil. Bunun için de bakanlık yönetmeliği değiştirecekmiş. Bu sayede Ecenur okuldan uzaklaştırılmış olacak.

Yani Ecenur’un başörtüsüyle okumaması için bakanlık yönetmeliği değiştirecek öyle mi?

Evet, aynen öyle. Bu yönetmelik değişecek ve bu kız o okulda başörtüsüyle okumayacak. Bunu nasıl yaparlar bilemiyorum ama şu anki tutumları pekte ümit var olduğumuz bir tutum değil. AKP’nin sorunun haline dönük bir yaklaşımı yok, unutun bunu. Böyle bir cephe oluşturduklarını son ana kadar herkese anlatacağım. Ecenur`un başörtüsüyle okuması için değil okumaması için yönetmeliği değiştiriyorlar. Bu düşünce hayata geçmediği için çok fazla bir şey söyleyemiyoruz. Ama bu düşüncenin hayata geçmemesi adına çaba sarf edecek vaktimiz var.

Söylemek istediğiniz başka ir husus var mı?

Ecenur’a onur belgesi gönderen “özgür eğiti-sen”’e, Beytullah Emrah Önce’ye, Ahmet Örs abimize ve ismini hatırlayamadığım diğer kardeşlerime teşekkür ediyorum. Ecenur’u onurlandırmaları ailemiz için büyük bir şereftir. Müslümanların bizi onurlandırmaları muhteşem bir olay. Okulun, sistemin vereceği onur belgesi bizi böylesine sevindiremezdi. Buna devam etmelerini, şu ana kadar mağdur edilmiş tüm kardeşlerimize böylesi belgelerin gönderilmesi çok anlamlı olur. Kitaplar hediye edildi kendisine. Bütün bunların, gösterilen bütün bu ilginin başörtüsünden ve Allaha yönelmesinden kaynaklandığını öğrendi. Ayrıca yazılarıyla destek olanlar var. Örneğin Cihan Aktaş yazısında bayağı bir yer vermişti Ecenur’a. Sizin yazınızda öyle. Birkaç yere yolladım yazınızı. Bunlar göz nurudur, emektir, dert edinmedir. Bu destekler önemlidir çünkü sahiplenilmeme endişesiyle birçok insan çocuğunu okula başörtüsüyle yollayamıyor. Mesela bu konuda bir dernek kurulabilir. İlköğretim düzeyinde başını örten çocukları temel alan bir dernek kurulursa mesele daha da gündemleştirilebilir.

Ali Bulaç beyi aradım. Serzenişlerimi ilettim. Kendisi konudan haberdar olmadığını ve kendisini detaylı olarak bilgilendirmemi istedi. Zaman gazetesini yirmi beş defa aradım en son da bana yapabilecekleri bir şeyi olmadığını, yasal durumun ortada olduğunu söyleyip kapadılar. Dilipak hocayı aradım. Önce ulaşamadım. Sonra ulaştım ama müsait değildi ve döneceğini söyledi ama dönmedi. En son ben aradım tekrardan. Israrcıyım çünkü bulunulan konumların hakkı verilmeli diye düşünüyorum. Yıllardır bu zulmü anlatıyorsunuz. Alın işte size başka bir zulüm. Ama telefondaki tavrı hiçte samimi olmayan bir tavırdı. Adeta telefonu çabuk kapatmamı istiyor gibiydi. Mazlum-der’e dosyamı göndermemi istedi ve onların ilgileneceğini ifade etti. Teşekkürlerimi iletip kapadım telefonu. Ama bu tavırdan dolayı da bayağı incindim. Sonra doktor sefa saygılıyı aradım. Meselenin psikolojik boyutuyla ilgili destek almak istedim. Yanlış bir şeyler yapmamak adına… Ama orda da bir türlü görüşemedik, hep engeller… Ama konuyu anlatabildim bütün bu sorunlara rağmen. Hâsılı ortada ciddi bir bürokratik zihniyet var.

 

 

(Röportaj: Bilal Medeni / Özgün Duruş)

 

 

Etiketler : #Ece   #Nur'un   #babası   #sitem   #dolu   
YORUMLAR
  • ayşe   06-09-2013 00:33

    ben de ak parti hükümetinin iş başına yeni geldiği dönemlerde (2003-2004) ünv e başlamış bir tesettürlüyüm. üniversiteye kadar muhafazakar özel okullarda "muhafaza" edilmiştik. başka bir deyişle kaçak okumuştuk. ama üniversite mücadelenin artık birebir verileceği yer olmuştu benim için. başımı açmadım, okulu bitirmeyi de başaramadım. yarım kaldı.. artık da geri dönmem mümkün değil. benim gibi yüzlercesinin hikayesi yarım kaldı... kimininki ise hiç başlamadı. ama hiç bi zaman sizin kadar tepkisel olmadım hükümete karşı. bazen bazı şeylere aklınız erer ama eliniz ermez. hükümete geldi diye tüm ipler onların elinde mi? senelerin yasağı, yasakçılar, yasakçı zihniyeti, bir tek hükümetin değişmesiyle değişiverseydi iyiydi ama, olmuyor işte.. ergenekon davalarını hiç takip etmiyor musunuz, asıl ipler kimlerin elindeydi? olaylar sadece göründüğünden mi ibaret sanmaya devam edeceğiz? tamam mücadeleniz kutsal bir mücadele ve bunu birilerinin yapması gerek. halk içinden de kendine müslüman diyen herkesin desteklemesi gerek. ama devlet yönetmek başka birşey. sizin mücadeleniz devletin bu yasağı bir gün kaldırmak istemesine taban oluşturmaya yarayacaktır. aksi takdirde hiç kimse bunun mücadelesini vermezken, durup dururken devletin ilkokulda yahut ortaöğretimde tesettür serbestisi getirmek istemesi pek akla yakın değil. ama siz istediğiniz an bu serbestiyi getirmesini beklemeniz de pek akla yakın durmuyor. hele ki türkiye gibi senelerin tesettür yasağıyla mücadele eden bir ülke için konuşuyorsak... nitekim yıl 2013, ve hiç umurunda olmadığını zannettiğiniz akp artık ünv de yasağı kaldırmayı başardı. size bunca sene sonra ufak bi başarı gibi gelebilir, ama oralardaki yıkılmaz gibi görünen duvarları yakinen gören biri olarak bu başarıyı pek küçümseyemiyorum. ve eğitimdeki diğer açılımlarla artık çocuklarımız için daha farklı şeyler düşünebiliyoruz. tabi ki yeterli değil, ama en azından bir iyi niyet göstergesi bile olamaz mı?

  • beytike   26-02-2010 00:03

    Örtünmesinden dolayı mağdur edilen kızımızın bu olayını topluma ulaştırmış olmanızdan, gereken ilgiyi göstermenizden dolayı teşekkürlerimi size iletmek isterim. Allah yolunuzu aydınlık kılsın. Toplumu Islah etme görevi öncelikle bizim sorumluluğumuz.

İlginizi çekebilecek diğer haberler

Makaleler

Hava Durumu


VAN