Cemil ARSLAN

18 Ocak 2012

ALLAH'A TESLİM OLMAK!

Allah’ın rızasını kazanmak; her şeyden önce İslami olmayan tüm söylemleri, eylemleri, sistemleri, ideolojileri terk etmek ve Yüce Rabbimize gönülden teslim olmakla gerçekleşebilir.

Bütün kaygılarımız, korkularımız, fobilerimiz, saplantılarımızla tüm maddi/manevi gücümüzle mücadele etmek ve bu anlamsız ve olumsuz niteliklerimizi bertaraf etmek zorundayız. Daha kendi nefsi dürtülerini geri plana itemeyen, adeta gölgesinden korkan, maddi çıkarlarını her şeyin üstünde tutan, dünyada yaşanan olumsuzluklara karşı neredeyse kılını dahi kıpırdatmayan insanlarla İslami mücadele yürütmek, kardeşlik duygularını pekiştirmek, insani değerleri yaşatmak ve kutsal davamızı hedefine ulaştırmak imkânsızdır.

Bu bağlamda; suçu sadece başkalarına atmamalı, başımızı kuma gömmemeli, katiyetle böyle bir yanlışa düşmemeli, nihai olarak kendi özeleştirimizi de yapmak mecburiyetindeyiz. Burada hepimiz az veya çok mutlaka belirli bir ölçüde vebal sahibiyiz. Bunu göz ardı etmek, saklamak ya da yok saymak mümkün değildir.

Yüce Rabbimizin emir ve tavsiyelerine gereği gibi uyabiliyor muyuz? İnsanları yapmış oldukları yanlış davranış ve tutumlara karşı uyarabiliyor muyuz? Tebliği vazifemizi icap ettiği oranda yerine getirebiliyor muyuz? Kendi nefsi beklentilerimizi frenleyebiliyor muyuz? İlkel dürtülerimize pranga vurabiliyor muyuz? İnsani ilişkilerimizi usulüne uygun sürdürebiliyor muyuz? Komşularımızla ve yakın çevremizle bağlantılarımız var mı? Görüntümüzün veya beyan ettiklerimizin yanısıra acaba “içten başka bir hesabımız” var mı?

Küresel kapitalizm; dünya malına tapacak kadar sefilleşen, alçaklaşan ve rezilleşen, kişisel menfaati dışında hiçbir sosyal, dini, ahlaki, siyasi değeri benimsemeyen, ekonomik refah, sınırsız ve sorumsuz rahatlık dışında başka bir ilkeyi içselleştirmeyen bir insan/gayri insan modeli geliştirdi. Dolayısıyla dini, ahlaki, insani/sosyal ilkeler ikinci plana itildi, ayaklar altına alındı yahut yok sayıldı. Sudan bahanelerle savaşlar çıkartıldı, dünyanın yer altı ve yerüstü kaynakları acımasızca talan edildi. Ezen-ezilen, zalim-mazlum, mustazaf-müstekbir mücadelesi giderek belirginleşti. Nihayetinde yaşadığımız dünya tam bir uçurum, karmaşa, eşitsizlik, çatışma, çarpışma ve sınıf mücadelesinin merkezi haline dönüştü.

Yüce Rabbimizin hoşnutluğunu kazanmak ve O’na teslim olabilmek için elbette çok çalışmalı, gayret göstermeli, aile bireylerimizi eğitmeli, insani ilişkilerimizi sürdürmeli, ikiyüzlü olmaktan içtinap etmeli ve iyi niyetli olmalı, Allah’ın otoritesini tanımayan sistemleri, düzenleri, ilkeleri, modelleri hiçe saymalı ve bunlarla sonuna kadar çarpışmalıyız. Yeri geldiğinde meydanlara inebilmeli ve alanları doldurmalı, İslami/insani taleplerimizi korkusuzca haykırmalıyız.

Öğrencilere, yetimlere, kimsesizlere, borçlulara, darda kalanlara, sokakta yaşayanlara sahip çıkmalı, elimizi cebimize sokmaktan kaçınmamalıyız. Daha parasal varlığımızı ve diğer maddi kaynaklarımızı infak etmek amacıyla kullanamıyorsak ve hala maddiyata karşı korkunç bir hasletimiz, hassasiyetimiz varsa; “konuştuklarımızın hepsi yalan, boşuna çalışıyoruz ve çırpınıyoruz, kendi kendimizi kandırıyoruz, avutuyoruz ya da boşa kürek çekiyoruz” demektir.

Kısaca; okumayı, sorgulamayı, eylemi, kardeşliği, dirilişi, direnişi, çatışmayı, çarpışmayı, cihadı ve sonuçta şehadeti kendimize “en yüce gaye” edinelim. Allah’ın hor ve hakir gördüğü tüm ilkel düzenlere, yöntemlere, sistemlere karşı mücadele edelim. Açık yahut kapalı hiçbir hesabımız, beklentimiz olmadan tam bir teslimiyetle, tüm varlığımızla Yüce Rabbimize gönülden bağlanalım!..