Cemil ARSLAN
GAZZE: CİHADIN VE DİRENİŞİN SEMBOLÜ
Gazze, geçtiğimiz günlerde insanlık tarihinin en şiddetli vahşet, barbarlık, hunharlık ve gaddarlıklarından birine tanıklık etti. Bu vahşeti durdurmak, Gazzelilere yardım elini uzatmak, ablukaları kaldırmak, sınır kapılarını açmak, açık cezaevine son vermek elbette sadece Filistin yahut HAMAS’ın meselesi değildir. Bu hadise, tüm ümmetin ve hatta bütün insanlığın en temel problemidir.
İnsanlık, çok ciddi, elim, vahim ve şiddetli bir sınavla karşı karşıyadır. İfade edilebilecek bir söylemin kalmadığı yani sözün bittiği yerde artık yoğun bir eylem sürecinin başlatılması gerekiyor. Sadece konuşmak, fikir üretmek, laf yapmak, hamasi nutuklar atmak, popülizm politikaları yürütmek, hümanist duygular sarf etmek, gözyaşı dökmek, pasif direniş göstermek tam bir çaresizliğin, bitkinliğin, miskinliğin ve çözümsüzlüğün göstergeleridir.
Yaşadığımız dönemde daha somut, üretken ve kalıcı adımlar atılmalıdır. İsrail işgali son bulana ve tüm abluka kaldırılana dek ciddi bir mücadele süreci yürütülmelidir. Maddi yardımların yanı sıra, bu şanlı, şerefli ve izzetli; tarihten silinmesi imkânsız olan bu mücadele can-ı gönülden desteklenmeli, her platformda yoğunlukla dile getirilmelidir. HAMAS’ın meşruiyeti tüm devletlerce mutlaka tanınmalı, Filistin halkını tümüyle temsil ettiği gerçeği kabul edilmeli ve katiyetle masada yer almalıdır. HAMAS’ın yer almadığı ve inisiyatif sahibi olmadığı hiç anlaşmanın, uzlaşmanın ve çözümün başarıya ulaşma şansı yoktur.
Aslında bu cihad; direnişin, yoklukla mücadelenin, açlığa karşı sabrın, azmin, kararlılığın, her türlü teknolojik imkânlara ve silahlara karşı cesaretin, metanetin ve en önemlisi sarsılmaz bir imanın örnekliğini bizlere gösterdi.
Bir Müslüman veya insan olarak hepimiz bu hadiseden mesul olduğumuzu, dersler ve ibretler çıkarmamız gerektiğini unutmamalıyız. Bu çirkin ve asla şartları eşit olmayan savaşı, şehid edilen kadınları, çocukları ve tüm direnişçileri kesinlikle aklımızdan çıkarmamalı, Gazze cihadını dua ve eylemlerimizle desteklemeli, zihinlerimize kazımalıyız.
Hani, nerede kanaat önderleri? Sürekli laf üreten ama asla meydanlara çıkmayan sözde cemaat liderleri? Gölgesinden korkan miskin insan müsveddeleri? Filistin’i yalnızca Arap meselesi olarak gören zavallılar? HAMAS’ın safında yer almaktan imtina edenler? Cebine dokunmaktan kaçınanlar? Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyenler? Sağırlar, körler ve dilsizler?
Neredesiniz? Bir gün benzer felaketler sizin de başınıza geldiğinde acaba kaçacak bir delik yahut sığınacak bir yer bulabilecek misiniz? Yarın için bir garantiniz var mı?
Elbette olamaz. Çünkü öyle bir dünya düzeni içinde yaşıyoruz ki, hemen her gün felaketler bir kâbus gibi üzerimizde dolaşmaktadır. Egemen güçler, dünyamızı mahvedip viraneye çevirmektedir. İşbirlikçi devletler olan bitenlere karşı seslerini çıkarmamaktadır.
Bu tarihi, psikolojik ve sosyolojik şahsiyetsizlik olgusu içerisinde yaşamını sürdüren, kimliksizlik/kişiliksizlik sendromu yaşayan devlet yahut toplumlardan, soytarı ve hoyrat kılıklı insanlardan büyük cesaret alan terörist, işgalci ve Siyonist İsrail devleti tüm hışmıyla, hırsıyla, akıl almaz öfkesiyle ve neticede ontolojik varlığıyla Filistin’i ve dolayısıyla HAMAS’ı haritadan silebilmek için var gücüyle çırpınıyor, masum insanları öldürüyor, yaralıyor, parçalıyor, bombalıyor, sarhoş edasıyla sağa-sola saldırıyor, adeta taş üstünde taş bırakmıyor.
Sonuç itibarıyla; HAMAS, insanlık tarihinde eşine ender rastlanabilen bir hayat/memat mücadelesi veriyor, sarsılmaz bir iman ve yılmaz bir direniş/cihad sergiliyor, tüm dünya milletlerine güzel bir örneklik teşkil ediyor, hepimizin gönlünde taht kuruyor. Her geçen gün daha da güçleniyor, gücüne güç katıyor, halkının güvenini pekiştiriyor.
İşbirlikçiler, zalimler, kâfirler, fasıklar ve münafıklar ise adeta hırslarından, öfkelerinden, korkularından, acımasızlıklarından ve sonuçta tarifi imkânsız saplantılarından dolayı en vahşi hayvanlar gibi azgınlaşıyorlar, kuduruyorlar, histeri nöbeti geçiriyorlar…