Hikmet ERTÜRK

26 Mayıs 2010

AZ KALSIN MÜSLÜMAN KALAMAYACAKLARDI…

Hz. Musa’nın toplumu olan Yahudilere, etraflarındaki putperest halklardan etkilenerek edindikleri ineğe tapma ve ineğin kutsiyeti inancını kırmak için bir inek kurban etmeleri emrediliyor. İsterseniz Hz. Musa ile halkı arasında Kur’an'da bahsi geçen konuşmalara kulak verelim.

HANİ, O ZAMAN Musa, halkına: “Dinleyin! Allah bir sığır kurban etmenizi emrediyor” demişti. Onlar: “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediler. O: “Bu kadar cahil olmaktan Allah'a sığınırım!” diye cevap verdi.( Bakara–67 )

İşte bu onların imanlarının sınanmasıydı. Eğer gerçekten Allah’ın birliğine inanıyor ve ibadette başka hiçbir şeyi O’na ortak koşmuyorlarsa, daha önceden taptıkları putu kendi elleriyle kırmalıydılar. Bu gerçekten de çok zor bir sınavdı. Onlar inek kesmekten kaçınmaya çalıştılar. Gereksiz sorularla bu görevden uzaklaşmak için çaba gösterdiler. Dediler ki; Onlar: “(Madem öyle,) Rabbine bizim için dua et de bunun nasıl bir kurban olacağını bize açıklasın” dediler.[Musa] “Bakın!” dedi, “O, ne yaşlı ne körpe, ama ikisi arasında orta yaşta bir sığır olmasını istiyor. O halde size verilen emri yerine getirin!”( Bakara–68)

Burada aktarılan hadise ile zaten yaşantımızda sık sık karşılaşıyoruz. Uyarıcıların bizlere teklif ettiği Allah’a kul olma şartı karşısında sürekli gereksiz mazeret ve sorularla onları oyalıyoruz. Çünkü içerisinde bulunduğumuz hayattan kopma cesaretini gösteremiyoruz. Fakat bu şekilde de olsa Allah’ın yanında / O'nun tarafında olduğumuzun kabul edilmesini arzuluyoruz. Hatta sorularımız tıpkı Rabbimizin bizlere uyarı olsun diye örneklendirdiği Yahudi toplumunun sorularına çok benziyor. Anlaşılan o ki, İslam'ı Allah’ın istediği gibi hayatımıza yansıtmaya yanaşmıyoruz. Bu sorumluluktan kaçmak için Musa’nın halkı da onu şu şekilde vazgeçirmeye çalışıyordu; Onlar: “Rabbine bizim için dua et de onun renginin nasıl olacağını bize açıklasın” dediler.[Musa'nın] cevabı şu oldu: “O, kurbanın sarı renkte, parlak tonda, görenlere zevk veren bir sığır olmasını istiyor”. ( Bakara–69)

Onun renginin nasıl olacağını soruyorlar. Çünkü bir kez iman ediyoruz iddiasında bulunmuşlar. İmanlarının ispatı istenince tıpkı bizler gibi açıkça "Biz inanmıyoruz" diyemiyorlar. Bahaneler ileri sürerek Hz. Musa’nın kendi isteğiyle söz konusu emirden vazgeçmesini, bu şekliyle kabul görülmeyi arzu ediyorlar. Bu şekildeki yaklaşımlarında ısrar etmeyi de sürdürüyorlar. Onlar: “Rabbine bizim için dua et de onun nasıl olacağını bize (daha açık) bildirsin, (çünkü) bize göre tüm sığırlar birbirlerine benzer ve sonra, Allah arzu ederse biz elbette doğru yola yöneliriz!” dediler. (Bakara–70) Kur’an'ı anlamak ve yaşamak maksadıyla okursak, aslında burada ‘’gerçekten inanıyorsanız’’ hitabının bizleri de içerisine aldığını görürüz. Kur'an'ı kendi dilimizde okumadığımız için belki de sınandığımız şeylerden haberimiz dahi yok. En azından bu hükümlerden haberdar edildiğimizde kullandığımız dil, Hz. Musa’nın kavminin kullandığı pazarlıklı dille aynı olmamalıdır. Bizler aynı tarz mazeretleri öne sürer, pazarlıklı bir dil kullanırsak alacağımız cevap da aynı şekilde olacaktır. İstenilen şey kölesi durumuna düştüğümüz, en çok sevdiğimiz, bağlandığımız batıl yaşantımızı Allah adına kurban etmemiz olacaktır.

Musa'nın] cevabı şu oldu: “O, bu kurbanın ekinleri sulamak veya toprağı sürmek için hiç koşulmamış, kusursuz, alacasız bir sığır olmasını istiyor”.(Bakara–71)

Dikkat edilirse aslında Yahudilerin bu kadar çok soru sormaları tek Allah inançlarının henüz tam olarak sağlamlaşmadığını göstermektedir. Bu sorumluluktan kaçmak için hiç alakası olmayan sorular soruyorlar. Tabii bu şekildeki yaklaşımlarından ötürü daha da zor durumda kalıyorlar. Çünkü muhatapları gizli ve saklı her şeyi bilen Allah’tır. Bu ayrıntılı, gereksiz sorulardan ötürü ortaya çıkan tablo daha da şaşırtıcıdır. Allah onları daha çetin bir şeyle yüz yüze getiriyor. Öyle ki, soru sordukça kesmeleri söylenen inek tıpkı daha önceki dönemde özellikle tapmak için seçtikleri altın renkli ineğin tıpkı kendisine benziyor. Ve Allah en sonunda bu tarz bir ineği kurban etmelerini söylüyor. Kendilerine, sıradan, daha önceki tapındıkları ineğe benzemeyen herhangi bir inek kesmeleri söylenmişken bu sınavdan kaçmak istemeleri, inançlarında net bir tavır sergilememeleri nedeniyle alışkanlıklarını anımsatan daha zor bir sınavla karşı karşıya getiriliyorlar. Tabii bizler bunu sadece somut anlamda inek kesmek olarak algılamamalıyız. Burada anlatılan şey, Allah’ın emir ve yasaklarından yüz çevirerek kendisine bile hiçbir faydası olmayan ineğe tapınma, onu put edinme olayıdır. Buradaki inek bir başka düşüncenin simgesidir. Hz Musa'nın uyarılarına uyulması bir başka kesimin çıkarlarının yok olması anlamını taşımaktadır. İşte bizim putlarımız bu noktada farklılıklar gösterebilir. Eğer Allah’a kul olmaya, O'nun emir ve yasaklarına riayet etmeye çağrıldığımızda tıpkı Yahudiler gibi, uyarıcılar karşısında geçersiz, anlamsız mazeretler ileri sürüyorsak, bu sorumluluktan kaçmaya çalışıyorsak, bizlere bunları söyletmemize sebep olan ayartıcılar her kim ya da neyse kesmemiz / kurban etmemiz gereken inek de (putumuz) odur. Öyle ki bu düşüncemiz( Allah’a kurban etmekten kaçındığımız putlarımız) Allah'a isyan edenlerin güçlenmesine sebebiyet vermektedir. Ve biz bu putlarımızı Allah için kurban etmek zorundayız. Daha önce yapmamız gereken şey çok basitken her kaçışımızda yapmamız gereken şeyler daha da zorlaşacaktır. Çünkü bu kaçış dönemi içerisinde bağımlısı haline geldiğimiz araçlar çoğalacak ve belki de İslam'ı yaşamak bizlere bir daha hiç nasip olmayacaktır. O halde gereksiz mazeret ve sorularla, Rabbimizin bizlerden yapmamızı istediği şeylere ertelemeci bir anlayışla yaklaşmamalıyız. Bu yukarıda anlatılan hadisede olduğu gibi bizlerdeki tek Allah inancının tam anlamıyla oluşmadığını gösterir. Yani inandığımız şeylerin ispatı istendiğinde bunları yerine getiremiyoruz. Bu ise bizim tam olarak Kur’an'ın belirttiği şekilde Allah’ın varlığına ve öteki dünyada hesaba çekileceğimize inanmadığımız anlamını taşımaktadır. Eğer bizlere yöneltilen emirlere bu tarz bir anlayışla yaklaşırsak sonunda Müslüman olarak hayatımızı sonlandırma şansımız hiçbir zaman olmayabilir. Çünkü Rabbimiz sınanan bu topluluğa ‘’Halbuki neredeyse hiçbir şey yapmadan kalacaklardı’’ yani az kalsın Müslüman kalamayacaklardı diyor. Onlar: “İşte, sonunda gerçeği bildirdin!” dediler; ve hemen (onu) kurban ettiler, halbuki neredeyse hiçbir şey yapmadan kalacaklardı.

Anlaşılan bunca açık mesajları okuduktan sonra bile umursamaz, bir o kadar da cesaret içeren davranışlarımızın sürmesinde farklı ama hatalı bir inanış biçimine sahip olmamızın etkileri var. Nasıl bir yol üzerinde yürürsek yürüyelim sonunda Müslüman etiketimizden dolayı cennete gideceğimiz şeklinde yanlış bir anlayışa sahibiz. Bu anlayış Yahudi toplumunda da var. Dolayısıyla Yahudiler bu yanlış inanışları nedeniyle, bizleri de kapsayacak şekilde Allah’ın sözleriyle uyarılıyorlar.

Şüphesiz iman edenler(le) Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiî'ler(den kim) Allah'a ve ahiret gününe iman eder, salih amellerde bulunursa, artık onların Allah katında ecirleri vardır. Ve onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.( Bakara–62 )

Mevdudi, yukarıdaki ayeti açıklarken diyor ki; "Bu ayet Yahudilerin iman ve amelleri ne olursa olsun, ebedî kurtuluşun kendi tekellerinde olduğu konusundaki yanlış zanlarını ortadan kaldırmak için burada yer almıştır. Onlar, kendilerinin Allah'la özel bir ilişkileri olduğunu, inançları ne olursa olsun sadece İsrailoğulları'ndan olmaları nedeniyle doğruca Cennet'e gideceklerini ve diğer insanların Cehennem'e gideceklerini sanıyorlardı. Bu ayette bu yanlış anlama ortadan kaldırılıyor. Allah, ebedî kurtuluşun, kişinin bir gruba mensup olmasına dayanmadığını, bilakis kişinin imanına ve salih amellerine bağlı olduğunu bildiriyor. Allah'ın hükmü bu dünyadaki genel kanaat ve kayıtlara değil, kişinin gerçek değerine dayanacaktır."

Öyleyse unutmamalıdır ki, her insan kendi yaşadığı çevre ve zaman dilimi ile kendi kapasitesi ve konumu ile imtihandadır! Bulunduğumuz konumda Rabbimizin emir ve yasaklarına uymak zorundayız. Bunlar bazen onur ve şerefimiz adına cihad etmek, bazen malımızdan, çocuklarımızdan, evimizden vazgeçmek, bazen de bulunduğumuz diyarlardan hicret ederek ellerimizi fakir kardeşlerimizle bir araya getirmek şeklinde olabilir. Tabii şunu da unutmamalı ki, namaz kılmamak gibi, kumar, içki, zina v.b. kötü alışkanlıkların Rabbimiz katında mazereti bulunmamaktadır. Bütün bu ve benzeri mazeretler, uyarıcılara karşı verdiğimiz cevaplar, Yahudilerin Hz. Musa’ya verdikleri inanç çürümüşlüğü temelindeki, pazarlıklı cevaplarla aynı olmamalıdır.

Hz Musa’nın Allah’ın emirlerini muhataplarına bildirirken takındığı net tavır da çok dikkat çekicidir. “Dinleyin! Allah bir sığır kurban etmenizi emrediyor” demişti. Onlar: “Sen bizimle alay mı ediyorsun?” dediler. O: “Bu kadar cahil olmaktan Allah'a sığınırım!” diye cevap verdi. (Bakara–67) Allah’ın emirlerini eğip bükmüyor, kişilere göre cevaplar vermiyor. Muhataplarını Allah’ın sözleriyle yüzleştiriyor, ondan gelen mesajları olduğu gibi aktarıyor. Öyle ki yapılması istenen sözler bizlerin değil Allah’ın sözleridir. Bu sözler bizlerin bu dünyadaki rahat yaşamımız için aslından farklı bir şekilde yorumlanamaz.  Unutmayalım ki korkularımız sebebiyle açık bir şekilde söyleyemediğimiz sözler için öteki dünyada korkunç bir cezayla yüz yüze bırakılacağız. Umulur ki Hz Musa’nın halkını uyarısındaki net tavrını hayatımıza taşıyabiliriz.

Yine unutmayalım ki, içimizde sakladıklarımızdan Rabbimiz haberdardır. Bir şeyler söylerken ya da cevap verirken bu bilinci kuşanmalıyız. O göklerin de Allah'ıdır, yeryüzünün de Allah'ındır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve yaptığınız her şeyi bilir. (En’am-3) Aksi halde Rabbimizin bu sıfatına inandığımızı ifade eden bizler ondan bir şeyleri gizlemeye çalışmakla çok komik duruma düşeriz. Verdiğimiz cevaplar bu bilinçle verilmiş cevaplar olmalıdır. O an sizleri uyaran arkadaşlarınıza kendinizi olduğunuz gibi kabul ettirmeniz öteki dünyada hiçbir şeyi düzeltmeyecektir. Önemli olan şey kendinizi Allah’ın istediği gibi düzeltmenizdir. Bizlere iletilen tekliflere şüpheyle bakmamalıyız. Sonuçta bu mesajların, iletilen tekliflerin sağlamasını yapacağınız Kur’an elinizin altındadır ve o sözlerin aslında Allah’ın yerine getirmenizi istediği emirler olduğunu görebilirsiniz. Rabbimiz Kıyamet suresinde kendi kendimize şahid olacağımız bir günden bahsetmekte:

O Gün bütün yolların varış yeri, Rabbinin katı olacak!  O Gün insana, yaptığı ve yapmadığı her şey bildirilecek:  hayır, aslında insan, kendi aleyhine şahitlik yapacak,  mazeretler bulup kendi (yaptıkları)nı gizlemeye çalışsa bile. (12–13–14–15)

Evet, varacağımız yer Rabbimizin katı. Mazeretler bulsak bile, gizlemeye çalışsak bile bu bizden asla kabul edilmeyecektir. Çünkü bu tarz gizli-saklı şeyleri ancak iç yüzümüzü bilmeyen, bizler gibi birer insan olan arkadaşlarımıza karşı bir sır olarak tutabiliriz. Rabbimiz bizlere Yahudilerin pazarlıklı dilinden bahsetmiş ve kendi mesajlarına karşı nasıl bir cevap vermemiz gerektiğini de bize bildirmiştir.

"Allah ve Resulü, bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir dalalete düşmüş olur." (Ahzab-36)

Bu cevaptan başkası Allah katında kabul görmeyecektir. Allah’ın mesajlarına gereken şekilde düşünerek doğru cevaplar vermeye çalışalım. Umulur ki, Allah bizleri geçmişte yaptığımız günahlardan dolayı affeder.

Selam ve dua ile…