Hikmet ERTÜRK

18 Kasım 2015

DOĞRU KAVRAYIŞLI BİR ADAM

"En uzak mesafe ne Afrika’dır ne Çin. Ne Hindistan Ne seyyaneler. Ne yıldızlar geceleri ışıldayan…En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini anlamayan…" demiş şair.  

Belki de o yüzden bizler birbirlerimizden bu kadar uzaktayız. Birbirlerimize çok yakın gibi fakat hep en uzak mesafede duruyoruz. Öyle anlaşılıyor ki aslında birbirlerimizi anlamak gibi bir niyete sahip değiliz. İş böyle olunca da öğrendiğimiz şeyleri kavramak sadece bizde saklı bir şey oluyor. Bu doğrular başkaları için bir anlama dönüşmüyor.

Belki doğru kavrayışlı biriyizdir. Fakat doğru kavrayışlı olarak tek kişi olmak bir şeyleri değiştirmiyor. Hele ki doğrular birileri tarafından kendi çıkarları uğruna belirleniyorsa. Bu hali ile bizler her zaman başkalarının belirlediği şehrin ortasında olan saat kulelerine bakarak saatlerimizi belirlemek zorunda kalıyoruz. Böylelikle hiç kimse sizin saatinizin doğruluğu ile ilgilenmiyor. 

Schopenhauer demiş ya; 

 “Aldanmışlar arasında, doğru kavrayışlı bir adam, tüm saat kuleleri yanlış zamanı gösteren bir kentte, kendi saati doğru olan bir adama benzer. Saatin gerçekte kaç olduğunu bir tek o bilmektedir; ama bu onun ne işine yarar? Tüm dünya yanlış zamanı gösteren kent saatlerine göre davranmaktadır; hatta bir tek onun saatinin doğru zamanı gösterdiğini bilenler bile.” (Schopenhauer - İnsanlar)

Schopenhaur çok güzel söylemiş. Bu söylediği söz içerisinde “Aldanmış” olan bir gurup çoğunluk, “doğru kavrayışlı” tek bir kişi azınlık, bir de Aldanmışlara yani çoğunluğa göre hareket eden bir topluluk var. Ve Can Yücel’in söylediği gibi farklılık kafalarda olunca her kesim birbirlerine en uzak mesafede duruyor. Çünkü mesele Afrika, Çin ya da yıldızların uzaklığı değil. Aynı şeye inandığını söyleyen kimselerin farklı kafalarının birbirlerine uzaklığı ve bu en uzak mesafe…

Her birimiz yaşadığımız yerlerde böylesi kişilere rastlıyoruzdur. Çünkü bizler de bu toplumun parçalarıyız. Bu hali ile görüyoruz ki gerçekten de bizlerin şehirlerinde de saatler yanlış zamanı gösteriyor ve bizler bu yanlış zamanı gösteren şehirlerde yaşıyoruz. Doğru zamanı biliyor olmanız size bir şey kazandırmıyor. Zaten yanı başımızda bizlerin bildiği gerçeklere inanan fakat çok olanın yanında durmayı tercih eden kardeşlerimiz var. 

Herhalde en kötüsü de bu olsa gerek.

Zaman tüm bu yanlışlıklar ile birlikte akıp gidiyor. Tüm şehirlerin saatleri yanlış zamanlara ayarlı. Ve hep birlikte aldatılanlar olarak bizler bu şehirlerde inandığımız değerlerin kavgasını verdiğimizi düşünüyoruz. Zamanı kendi doğrularını gösterecek şekilde değiştirenler kendi adlarına her hangi bir sorun ile karşılaşmıyorlar. Fakat aldatılanlar tüm hayatlarının birer yalan üzerine kurulduğunu gördüklerinde büyük bir sarsıntı geçirebilirler. Çünkü gerçek zannettikleri bu zamana sıkı sıkıya sarılmış durumdalar. İlk kez görmüş oldukları bu gerçekliği hiç sorgulamadan tek doğrular olarak kabul edip yaşamaya devam ediyorlar. Bir ömür boyu doğru bildikleri şeyleri, emek sarf ettikleri davranışlarını bir çırpıda sonlandıramıyorlar. Belki de tüm böylesi şeyler ilk kez giydikleri gömleklerinin ilk düğmesini yanlış iliklemelerinden de kaynaklanıyor olabilir. Dışarıdan bakan bizler yanlış iliklenmiş bu düğmeyi görmüş olsak ta hep düğmeleri kendisi gibi ilikli gömlekleri giyenleri gören bu kimseler bizim söylediğimiz şeklin doğru olup olmamasını kavrayamıyor. Çünkü geçmişlerinden edindiklerin ya da gördükleri bilgilerde böylesi bir şekil hiç yok ve aslında onlar için doğru olan şey yanlış olan şeydir. 

Ya bilenlerimiz, onlar tüm bu gerçeklerden haberdar iken ne yapıyorlar? Bu yanlış zaman içerisinde galiba yanlış ilişkiler içerisinde bulunmuşlar. Eğer doğru zamanı gösteren saate uyar iseler tüm bu çıkar ilişkileri, mevkileri kaybolacak. O yüzden de tüm gerçekleri bilseler bile susuyorlar.Öyle görünüyor ki uzun bir yol için hazırlık yapmamız lazım. Yol uzun ve zamanımız da çok kısa; böylesi bir zaman içerisinde bizlerin bir dolu aldanmışları ikna etmemiz zor görünüyor. Ve bu işe bir çözüm üretemez isek aldananlar içerisinde yapayalnız yaşayıp/yaşlanıp gideceğiz. Tek başımıza İslam adına doğruları biliyor olmamız bu aldanan kardeşlerimize yardım etmemize yetmiyor. Bizler de onlarla birlikte bir dolu yalnızlığı yaşıyoruz. Orta yerde İslam’ın hakikatleri öylece duruyor iken kimse bir türlü gerçek anlamda İslami bilgilere ulaşamıyor. Ulaşabileceği doğru bilgilerle doğru bir yolda yürüme şansına sahip değiller. Ve koskoca İslam denizinde susuz kalmaya mahkûm binlerce yığından sadece birkaç kişiyiz. 

Ve hali ile Allah ile varız fakat Allah’tan uzağız…

Ünlü tasavvufçu Celalettin Rumi demiş ya; "Yazık ki akşam oldu biz yine yalnız kaldık; bir kıyısı görünmez denize daldık. Bir gemiye binmişiz bulanık bir gecede; Allah’ın denizinde Allah’tan uzak kaldık."

Gerçekten de öyle. İlk bilgilerimizi değiştirmeye yanaşmadığımız zamanlar boyunca hep bulanık bir havada Allah’ın bu yeryüzünde hep O’ndan uzak kalacağız. İlk düğmeleri yanlış iliklediğimizden süre gelen davranışlarımız da haliyle yanlış oldu. Şehrimizde ki saatlerde zaten hep yanlış zamana kurulmuş. Bizler ne yaparsak yapalım doğru zaman içerisinde yolculuk yapamıyoruz. O yüzden şu ilk düşüncemizi sorgulamadan kabullenen bizlerin başa dönerek bu durumu düzeltmesi ve ilk saat kulelerinin saatlerini yanlış kuranlar ile hesaplaşması gerekmektedir. Yoksa hepimiz her dönem bulanık havalarda, kıyısı görünmez denizlerde kalacağız. 

Hiçbir zaman karayı göremeyecek, Allah’ın Kur’an’da yazmış olduğu gerçeklerden de habersiz kalacağız.Öyle görünüyor ki bir şeyler yapıyor gibi görünsek te hiçbir şey yapamayan bizler tüm saatleri, dini algıları yanlış olan şehirlerde yaşamaya mecbur kalacağız. Aldanmışların içerisinde yalnızız. Fakat eğer yanlış saatleri düzeltmek istiyorsak bu ancak bu saatlerin bulunduğu yerde mümkün olacaktır. Bu yüzden bu zor görevimizde Yüce Allah’a bolca dualarda bulunmalıyız. İslam adına gerçekleri biliyor olmamız bu aldananları kurtarmaya yetmeyecek. Yapmamız gereken şey bizler gibi düşünen ya da gerçekleri bilmelerine rağmen doğru zamanı gösteren bir dünyada yaşamaya cesaret edemeyen kardeşlerimizi ikna etmektir. Ancak bu şekilde yaşadığımız zamana adalet ve esenlik getirebiliriz.

Bu hali ile artık bu dünya geçimliğine verdiğimiz değer ölçülerini sorgulayabilir, Modernitenin, konformizmin karşısına dikilebiliriz. Çünkü bu yanlış zamanda yaşadığımız sürece yapmış olduğumuz amellerimiz de gerçek olmayacak. Kurmuş olduğumuz ilişkilerimizi ve yaşayışımızı doğru zaman diliminde yapıp yapmadığımızı kontrol etmeliyiz. Umulur ki bizler de aldananlardan olmayalım. Allah bizlerin doğru yolda olduğunu zannedip de aldananların durumuna düşürmesin.

Selam ve dua ile…