Mustafa ATAV

20 Ocak 2011

BEYİN YIKAMA ENSTRÜMANLARI

Her zaman olduğu gibi “beyin yıkama” denilen operasyonlarla karşı karşıyayız..

Sık aralıklarla değiştirilen gündemler ve insanların kendi dertlerini, sıkıntılarını bir kenara koyup gündem konularıyla bile-isteye meşgul olmasının karşılığı başka ne olabilir ki?

Asırlardır bu böyledir: Kendi bekaları için, suni gündemlerle toplumları baskılamak iktidar ve yandaşlarının adetindendir. Tabii ki tabilerinin de...
 
Bakar mısınız, bir film ve bir dizide işlenen konular, bir heykelin ucubeliği, bir stat açılışında Başbakana yapılan protesto ve içki ile ilgili mevzuat değişikliği ne kadar da meşgul etti iktidarı, muhalefeti ve her konunun mütehassısı birçok aydınımızı?

Aslında bana göre iktidarı da muhalefeti de kayıkçı kavgası derdindeler.

Her iki tarafı mezkur meseleler yüzünden eleştiren yazar çizer takımlarına da - ki istisnalar elbette var - aldanmayalım; parayla tutulmuş amigo gibiler onlar.

Bana göre iktidar merkezli gelişen içki meselesi de heykel meselesi de bir takım hassasiyetler taşıyan kesimlerin gönlünü hoş tutmak, geleceğe, önümüzdeki seçimden sonrasına ümit vermek için üretilmiş sıradan konulardan başka bir şey değildi.

Varlık sebebi sorgulanması gereken, denildiği gibi kim bilir kaç öksüz ve yetimin, kaç fakir fukara ve garip gurebanın ihtiyacını karşılayacak, ev bark sahibi yapacak paraların harcandığı heykel nevinden şeyler memlekette mebzul miktarda ama nedense sadece Kars’taki ucube!

Bir de kerli ferli, akıllı mı akıllı geçinen içki ve heykel sevenler de balıklama atlamıyorlar mı mevzuların üstüne, hepten garip!

Bunlar mı entelektüel, bunlar mı aydın, bunlar mı okumuş yazmış çocuklar, bunlar mı memleketi kurtaracak, bunlar mı ülkeyi karanlıklardan aydınlığa, bunlar mı insanımızı yoksulluktan ferahlığa  kavuşturacak diye sorası  geliyor insanın!

Hani gündemi, iktidarların, iktidar gücünün aleyhine, insanlığın, birlikte yaşayıp durdukları insanların lehine yorumlasalar sözümüz olmayacak ama maalesef böyle değil..

***

İşçisine, memuruna, emeklisine güya zam adına verilen  üç kuruşun hesabını yapanların himmetiyle bilmem kaç trilyona mal olan stadın da hangi kesimleri memnun edeceği  belli.

Protesto sonrası iktidarın ve kulüp yöneticilerinin paslaşmaları, muhalefetin dostlar alışverişte görsün tarzı söylemleri de hep kandırmaca. Sanki iktidarda olsalar başka türlü davranacaklar... mış gibi yapan muhalefetin durumu da gerçekten içler acısı!

***

“Hür Adam” filmini seyretmedim, sadece birkaç fragmana denk geldik. O yüzden hakkında şöyle ya da böyle yorum yapmak işimiz değil ama tartışma sadedinde nelerin empoze edildiğine dikkat çekmek isterim!

“Muhteşem Yüzyıl” dizisini de seyretmedim, lakin haber ve tartışma programlarında gösterilen ve özellikle ahlaksız sahnelerden derlenen fragmanlar yüzünden bir kanaat sahibi olduk bile; ki ahlaksızlık, sanat adı altında çoktandır meşrulaştırıldı zaten.

Ve bahis mevzuu olan muhteşem(!) dizi sebebiyle de birtakım şeylerin dikte ettirildiğine de dikkat edelim derim! Osmanlı İmparatorluğu'nun (!) yönetim biçiminin, entrikaların, cinayetlerin, hile ve desiselerin devletin bekası için ve tabii ki siyasetin gereği şeran caiz olarak görülmesini nasıl yorumlamamız gerekir ki?

Hele şimdiki devlet kontrollü Diyanet Teşkilatı'nın işlevine tıpatıp benzer bir şekilde, saray kontrollü Din gerçekliğini nasıl yorumlamamız lazım?

***

Heykel konusu da ve son olarak GS kulübünün stadının açılışında gelişen protesto olayları da bir şeylerin empoze edildiği ve bilhassa insanları kendi gündemlerinden uzak tutmak yani yok paraya çalışmalarından dolayı oluşan geçim dertlerini ve işsizlik problemlerini ve daha bir dolu insani sıkıntılarını unutturmak için üretilmiş araçlardan başka bir şey değil.

Hepsi birer kandırmaca ve her zaman dediğim gibi hepsi birer gözbağcılık oyunu.

Dikkat edilirse protestonun neden yapıldığından, protestoya sebep olan şeylerden daha çok protestonun kendisi ve kime yapıldığı tartışılmaktadır.

Tamı tamına  altı yüz (600) trilyona stat yaptırmak iyilikse eğer hem de takaza ederek!

Öyle ya nasıl olsa; “Yap sen bir iyilik, at denize, balık bilmezse Hâlık bilir.” demişler.

Niye iyilikler başa kakılır ki?!

***

Esasta olan bir şeyler daha var ki o da Din ve tarih konusunun olması gerekenin dışında bir mecraya sürüklenmesi; yani yalanlarla dolu tarihin meşrulaştırılması ve Hz. Muhammed’in ilk nesle va’z ettiği Dinin hakiki anlamından uzaklaştırılmasıdır.

Laik, seküler, Kemalist vb. kafalara inat, filmin ve dizide konu edilen tarihi şahsiyetlerin, tarihteki misyonunun mübalağa edilerek savunulmaya çalışılması ve onların nezdinde Din adına neyin konulduğunun göz ardı edilmesi basite alınabilecek bir şey midir?

Hz. Muhammed’in en güzel örneklikle gösterdiği yönetim tarzının ne’liği meselesinin zaten gündemde olmadığı, gündeme getirenin de hadi Dine karşı mevzi alanlardan vazgeçtik, bilhassa İslamcı aydınlarla polemiğe girmek zorunda kalması bir başka çelişki.

***

Başta da ihsas ettirdiğim gibi yeni bir durumla karşı karşıya değiliz: İnsanlık varlık alanına ayak bastığından bu yana yaşanan bir süreç bu aslında. Vahye rağmen var olan kötülüğün remzi olan şeytana verilen mühletten anlaşılacağı üzre kıyamete kadar da sürecek ama konumuz itibariyle yakın tarihi baz alırsak, yürütülen tarz-ı siyasetle birlikte sinema ve televizyon hayatımıza girdiği andan beri mütemadiyen istismar edilen konular bunlar.

Yani batılılaşma, modernleşme adına ve özgürlük adı altında, İslam kültürüyle mezcolmuş yaşadığımız toplumun anlam dünyasının, geçmiş iktidarların yapıp etmeleri yetmezmiş gibi şimdikiler tarafından daha bir tahrif edilmeye çalışıldığı da birçoğumuzun yabancısı olduğu işlerden değildir.

Ki bu tahrifatın, aslında beyin yıkamanın enstrümanlarından olan ideolojiler, eğitim öğretim politikaları, sinema ve televizyon, spor yani özelde futbol, müzik, moda vs. birbirlerinin mütemmimidirler ve iktidarların ve kayıkçı kavgası yürüten muhalefetin vazgeçilmezleridir.

Ne yazık ki kendi adımıza söylersek, biz de bu kavganın bir tarafı oluyor, esas meseleleri ihmal edip, tali meselelerle ömrümüzü tüketiyoruz..

***

Sonuç olarak:

Konu edilen film ve dizi, heykel ve içki, Başbakana yapılan protesto ve daha bir dolu suni meseleler, sözüne itibar edilen, kalemi kuvvetli yazarlarımızın bana göre üzerinde durmaları gereken şeyler değildir; ki özellikle iktidarın yapıp etmelerini neredeyse meşrulaştıracak söylemlerde bulunurlarsa ve sahih İslam düşüncesine alternatif olarak inşa edilmeye çalışılan tüm ideolojilerle ve muharref dinlerle barışık uzlaşmacı, edilgen, bu dünyaya dair sözü olmayan bir dinin müdafiliğine soyunurlarsa oyunun bir parçası olmaktan öte bir iş yapmış olmayacaklardır.

Yaşadığımız toplumda, derin devlet algısının ve bu algıyla birlikte, AKP’nin de üstünde asıl iktidar olanların İslam'ın bizatihi kendisini sorun olarak gördüğü bir vakıa iken hakikaten ucube meselelerle iştigal olunması aydınların işi olmamalı.
 
Evet gündemi takip edip yorumlayalım ama iktidarın ve muhalefetin haksız uygulamalarının köküne inerek, nedenselliğini sorgulayarak...

İktidarın ve muhalefetin kaygılarını, korku ve endişelerini, iktidar hırslarını değil, insanların, insan gibi yaşamaya çalışanların insani ve İslami hassasiyetlerini merkeze alarak...

Yoksa tüm konuşmalar ve yazıp çizmeler, tuzu kurular mahallesinde çelik çomak oynamaktan öte bir anlam taşımayacaktır ki bu da zaten âlim ve aydın olmaya yakışan bir durum değildir.

Vesselam...