Mustafa ATAV

23 Ocak 2012

BÂTIL İDEOLOJİLERE ÖYKÜNMEK DE NE OLUYOR?

Birileri, özellikle Kur’an’dan mülhem yola çıkıldığını söyleyerek güç sahibi olmayı, güce tapınmayı, mal mülk edinmeyi, paylaşmamayı yani tamahkârlığı, para pul yığmayı, bu bağlamda gelişen sömürüyü vs. sorgulayıp duruyorlar. İslam nokta-i nazarından ele alınan meseleler bağlamında şöyle bir bakınca haklılar; bilhassa Mekki olanlardan onlarca ayet ve Hz. Muhammed örnekliği de önümüzde işte, kim ne diyebilir ki?

Ne yazıktır ki doğrudur, hakikaten böyle gelişiyor işler yani servet yığıcıları, makam mansıp arsızları, iktidardakiler ve onlardan beslenen tufeyli güruhu hiç ölmeyecekmişçesine sömürüyorlar insanları. Bu sebepledir ki bir sosyal adaletsizliktir, bir sosyal sınıflaşmadır, bir seçkinciliktir, dahası bir zulüm ve sömürü düzenidir almış başını  gidiyor… 

Ama bütün bunları, sanki Kur’an’da bir nakısa varmış gibi, sanki Hz. Resulün sahih örnekliğinde karşılığı yokmuş gibi, sosyal İslam adı altında sosyalizm ve türevlerini meşrulaştırmak için ve üstelik binlerce müslümanın kanı ve canına kastederek inşa edilmiş Cumhuriyetin kurucu iradesini ve tarihsel şahsiyetini payanda yaparak dile getirmeleri anlaşılabilir ve dahi bana göre asla kabul edilebilir değildir; ayrıca bizatihi güçsüzlüğün, acziyetin ta kendisidir.

Daha da açarsak, İslam düşüncesi adına kişiler üzerinden asırlardır otorite ve baskı kurulmasını, ilahlaştırılıp tapılacak fenomenler üretilmesini şiddetle eleştirenlerin, bunun yanında bir başka güce, bir başka fenomene ve ideolojisine davetiye çıkarmalarının, bir anlamda ona sığınıp kutsamalarının; yine kurucu iradeye ve cahili değerleri içselleştirmiş kesimlere şirin görünmek adına başörtüsü gibi farz olduğu şüphe götürmeyen bir ameliyeyi boşa çıkarmalarının Allah aşkına, neresi devrimciliktir, neresi inkılâp ve neresi eleştirel düşünce geliştirmektir? Olsa olsa tahrip ve tahrif etmektir, devirmektir.

Oysaki eleştiri, Kur’an’ın va’z ettiği şekliyle eşyanın hakkını teslim etmektir ve Allah’tan başkasının hükmünü arayanlara yani cahiliyyenin egemenliğine, düşünce biçimlerinin tümüne bir reddiyedir. 

Bir başka birileri de yine “İslamın, sadece mal-mülk paylaşımı gibi bir kaç konuya indirgenmesinin zımnında sosyalizmin pazarlanma çabasını sorguluyorlar ki yine Kur’an merkezli olarak şöyle bir bakınca onlar da haklılar, işin bu boyutuna da durduk yere itiraz edecek halimiz yok elbette…

Fakat bütün bu kaygıları aynen sosyalizm için olduğu gibi kapitalizmi ve onun ayrılmaz bir parçası olan liberalizmi yani serbest piyasayı, haksız rekabeti ve kazancı; aslında sömürünün dik alasını meşrulaştırmak için ve yine Cumhuriyetin kurucu iradesine ve tarihsel şahsiyetine yaslanarak dile getirmek de yine ayniyle vaki acziyetin kendisinden başka bir şey değildir…  

Açıkça ifade edelim ki İslam, öyle birilerinin canı istediği gibi sağa da sola da çekilecek bir Din asla değildir. Aksini iddia edenler, nedendir bilinmez durduk yerde bu tür arayışlar içine girenler hiç kusura bakmasınlar, onların da her daim dillerinden düşürmedikleri şekliyle vahiy gerçekliğine ve Hz. Muhammed örnekliğine kendi zanlarını eklemlemiş  olurlar ki bunun vebali de mutlaka ağırdır… 

Şimdi adetimiz veçhiyle soralım yine: Kur’an’ı anlamlandırmada bütünlük esastır diyenler, ne zamandır parçacı düşünmeye başladılar da sıralamaya çalıştığımız bu hakikatlerin birinden yola çıkarak yeni bir Din algısı, yeni bir düşünce, yeni bir konsept oluşturmaya ve bu bağlamda mezkur ideolojileri meşrulaştırma derdine düşüyorlar? Başka hiçbir işimiz mi kalmadı da Kur’an ayetlerinde ve Hz. Muhammed örnekliğinde acaba sosyalizm, laisizm, kapitalizm, liberalizm gibi Allah’ın hükmüne rağmen gelişen ideolojiler var mı yok mu diye arayış içine gireceğiz?   

Ne menem iştir bu Allah aşkınıza? Ama küresel ama yerel egemen zihniyetin şuradır, istişaredir, Dinde zorlama yoktur gibi hakikatleri ters yüz ederek meşrulaştırdığı Demokrasi ve laiklik belası az mı geldi bize de güya iktidarı eleştirmek için “İslami sol” belası üzerinden tartışma geliştirmeye çalışıyoruz? Onun, Müslümanlara zorla giydirilmeye çalışılan deli gömleği olduğu gerçeği niye görmezden gelinir; geçmişte de çok tartışıldı, niye unutulur?

Yahu, abdestli kapitalizmi yerden yere vurmak için, öyle ya da böyle Kuran’dan sosyalizm çıkarmak şart mıdır? Mademki bu işlerin yöntemi budur, bir başka birileri de oynar Kur’an ayetlerinin anlamlarıyla, sallayıverir kapitalizmi üzerimize, üstelik Müslümanların yitik malıdır notunu da düşerek! Ve deyiverirler, doğrudur, Kur’an’dan abdestli kapitalizm çıkmaz ama abdestli sosyalizm de çıkmaz diye. Hem Milliyetçilik, vatancılık, ulusalcılık gibi vahyin şeksiz şüphesiz doğrudan karşı çıktığı uyduruk her ne varsa içselleştirmiş insanlara da fırsat verilmiş olunmuyor mu bu tür atraksiyonlarla? 

E haklılar muhteremler, şaşırmamıza hiç gerek yok, mübarek kadim kültürümüz zengin mi zengin nasıl olsa, içine dalan kendine ne lazımsa bulup çıkarıveriyor sonuçta! Ve şaşırmadığım gibi kızamıyorum da onlara, geçmişte olduğu gibi şimdiki iktidarlar da sömürüyorlar insanları  arsızca; hem de İslami kişilik ve namaz ve başörtüsü gibi görünürlüklerini gözümüze gözümüze sokarcasına. Hal böyle olunca yeni yetmeler geri mi dursunlar yani; işte Kur’an, işte İslam diyerek ve Müslümanlıklarını da merkeze koyarak bir başka ideolojilere, dahası Cumhuriyetin hâkim iradesine selam çakarak garip bir eleştiri dili geliştirmesinler mi; eksik mi kalsınlar eleştirip durduklarından? 

Gelelim sadede… 

Olamaz böyle bir şey, Kur’an, her aklı esenin kendi zanlarını vahiyle eşitleyebileceği bir kitap değildir. O’ndan ne sosyalizm çıkar ne kapitalizm ve ne de diğerleri. Zaten çıkarılmaya çalışılanlar da yeryüzünde beşer iradesini tahkim etmenin doğrudan karşılıklarıdır ki Müslümanların, şimdi maalesef zaaf içinde olmalarının sebebi de bu iradelerden birine teslim olmalarından başka bir şey değildir.  

Şunu iyi bilelim artık, haklı gerekçelerle de olsa iktidar-lar-a, sömürü düzen-ler-ine muhalif tavır geliştirmek mezkûr söylemleri asla ve kat’a meşrulaştıramaz.

Kur’an’ın münzir olması bunun içindir. Allah’ın egemenliğini, krallığını, içinde canlı cansız her ne varsa kâinat denilen mülkün sahibi olduğunu, iradesiyle yarattığı eşyanın tabiatına kendi kanun ve kurallarını yüklediğini;  hiçbir yaratılmışın bu gerçekliği değiştiremeyeceğini, deneseler bile güçlerinin asla yetmeyeceğini; şirke, küfre, zulme, sömürüye karşı ancak ve ancak vahyi ilkeler bağlamında mücadele edilmesi gerektiğini söylemesi bundandır. 

Öyleyse bize ne oluyor ki başımıza musallat olmuş belaların birinden kaçmaya çalışırken, bir başka belaya kucak açıp koşturuyoruz? Sağcılık ve türevleri bir belaysa şayet- ki öyle, solculuk ve türevleri Allah’ın birer rahmeti midirler ki zulüm ve sömürüye karşı onu gündeme oturtmaya çalışıyoruz? Mecbur muyuz, sisteme muhalif olacağız, iktidarı eleştireceğiz diye, sağcılığa alternatif solculuğa ve onun düşün adamların öykünmeye?

Her fırsatta soruyoruz, yine tekrarlayalım: Kur’an, sahih gelenek, Müslümanlık, Mü’min olmak neyimize yetmiyor? Kabul edelim artık, Kur’an mesajında ve Allah resulünün örnekliğinde her derde deva vardır. Düşünce ve eylemlerini sadece vahiy merkezli geliştirmeye ve savunmaya çalışanlar Allah’ın rahmetine mutlaka kavuşacaklardır. Vahyin rağmına karşı geliştirildiğinde hiçbir şüphe olmayan ideolojilerden medet ummaya kalkanlar, o ideolojiler ekseninde iktidara koşturanlar ise hüsrana uğrayacaklardır. Âcizane tavsiyem şudur ki; hazır İslam düşüncesi merkezli kazanılmış müktesebat varken, vazgeçelim ideolojilerden; uzak duralım onların esintilerinden ki çarpmaları halinde hem iman hem de amel açısından zaafiyete düçar olacağımız kesindir… 

Ve sonuna kadar mücadele edelim elbette zalim, sömürü düzeninin tahkim edicisi iktidar-lar-la. Yapıp etmelerinin Allah’ın iradesine, vahyine ters olduğunu ispat edelim bir bir. Sorulduğunda örnek aldıklarını söyledikleri Hz. Muhammed gerçekliğinin hilafına davrandıklarını yüzlerine vuralım olanca gücümüzle, beraberce. Yirmi üç yıllık gibi bir süreçte sahabelere neden kıyıldığını, müşriklerin, Yahudi ve Hristiyanların ne için vahye karşı geldiklerini hatırlatalım tüm gerçekliğiyle. Mevcut iktidarın, Cumhuriyetin kurucu iradesine hizmet ettiğini, bu kurucu iradenin de razı olduğu bir takım iyileştirmelerle gözbağcılığa soyunduğunu; âlim, aydın diye bilenen bazı zevatın da aynen Firavun’un sihirbazlarının yaptığı gibi gerçekleri çarpıttıklarını; insanları, bilhassa Müslümanları sisteme entegre etmeyi üstlerine vazife edindiklerini; yani iktidardakilerin yani iktidardan nemalananların on yıldır vahye rağmen her ne varsa daha bir tahkim ettiklerini dile getirelim; tabidir ki yine vahye dair tüm bildiklerimizle. Ama ne sağdan ne de soldan rüzgârlar estirmeden; sadece ve sadece Kur’an’dan olmak koşuluyla ve parçadan hareketle değil bütünden yola çıkarak… 

Hani bir fıkra anlatılır ya; onun kahramanı Bektaşi gibi olmak isteyen varsa buyursun…

Nasıl olsa namaza yaklaşmayın diyormuş ayet!

Fesuphanallah! 

(Not: Bu yazı İktibas Dergisi'nin 2011 Aralık sayısında yayınlanmıştır.)