Mustafa ATAV

06 Ağustos 2012

ENDOKTRİNASYON / TOPLUM MÜHENDİSLİĞİ ÜZERİNE

 

Akletmek ve Düşünmek

Karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme, şekilleri kavrama yetisine düşünme; insanda var olan anlama kabiliyetine, iki farklı şeyi birbirinden ayırmaya, benzer iki şey arasındaki bağlantıyı kurma, eşya ve olayları düşünüp değerlendirerek hüküm çıkarma kabiliyetine de akletmek denir…

Akıl ve düşünme, sözlük anlamlarından da anlaşılacağı gibi birbirlerine bağımlı kavramlar. Aslında bireyseldirler ama insanı kuşatmaya namzet her ne varsa onlardan etkilenme sebebi ile bireysellikten çıkarlar. Yani öyle ya da böyle güdülenirler ve böylelikle insanın kendisine ait olma özelliğini kaybederler. İşte bu sebepledir ki vahiy, onlarca ayette akletmenin, düşünme melekesinin hakkının verilmesinden bahseder durur…

Peki, insanı kuşatan şeyleri üreten ve malum melekelerin işlevsiz kılınmasını isteyenler kimlerdir?

Tabidir ki vahyin işaret ettiği üzre şeytani özellikleri vazgeçilmez birer vasıfmış gibi sahiplenmiş insanlar ve bu tür insanların teşekkül ettirdiği devlet, toplum gibi siyasal ve sosyal yapılardır.

İnsanı kuşatmanın, kuşatarak kendi özbenliğinden uzaklaştırmanın yolu da malum yapıların ve o yapılarda bile isteye görev alan insanların endoktirinasyon yöntemlerini işletmeleridir.

Endoktirinasyon-Toplum Mühendisliği ve Komplo teorisi

Komplo teorilerinin artık iflas ettiğinin söylendiği bir vasatta yaşıyoruz…

Lakin Bakara 2-14:” “İman edenlerle karşılaşınca 'inandık" derler, şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise "Biz sizinleyiz, biz yalnızca alay etmekteyiz" derler.”

Enam-6.112; “Biz böylece, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar birbirini aldatmak için süslü sözlerle vesvese verirler. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları iftiraları ile başbaşa bırak.”;  “Nisa-4.119; ”Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah'ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse kuşkusuz o apaçık bir hüsrana uğramıştır  “; ”Araf -7.16; ”Beni saptırmana karşılık, onlar için senin dosdoğru yolun üzerine sinsice oturacağım.” vs. gibi daha onlarca ayete baktığımızda gerçekte şeytanın yeryüzü temsilcisi olan insanların, kendilerine rağmen düşünen ve yaşayanlar için sürekli hile ve desise peşinde koşturacaklarını görmemiz gerektiği de ortadadır…

Nitekim on yıllardır Türkiye’de ama devlet erkinin ama bu erkin siyasetinden memnun olan kesimlerce yapılmaya çalışılan da budur…

Anlaşılacağı üzere insan ve onun tabiatında mündemiç olan ve vahyi uyarıda şeytanla tesmiye edilmiş kötülüğe kıyamete kadar mühlet verildiği için, insanın insana, devlet erkinin toplum ve bireylerine türlü şekil ve yöntemlerle komplo kurma çabası, insanların bütün bu iş ve oluşlar için komplo teorisi üretmeleri ilânihaye devam edecektir. Devlet soyut bir kavram, onu somutlaştıranlar da insan olduğuna göre sonuçta muhatap aklı olduğunu, düşünebildiğini söyleyen insanın bizatihi kendisidir…

Burada esas olan, Müslümanlar olarak mücadeleden kaçmadan, vesvese ve şekil baskıları mübalağa etmeden bu vesveselerin yani komplo teorilerinin yani bir anlamda onun kardeşi, dostu sayılabilecek endoktirinasyon ameliyelerinin üstesinden gelmeye çalışmaktır…

Endoktirinasyon ise teknik anlamda bir toplum mühendisliğidir; aynı zamanda ama devlet ama kötülüğü kendine meslek edinmiş insanlar açısından beyin yıkama faaliyetlerinin tümü demektir…

Yani egemenlerin, insanların akli melekelerini kullanmalarını engelleyecek şekilde türlü yöntemlerle kendi inanç ve ideolojilerini aşılamaları, bir anlamda dayatmalarıdır. Bu işlerin gerçekte bir okulu yoktur ama siyasal erk ve türevleri istihbarat kurumlarıyla okulları aratmayacak bir şekilde illegal anlamda öğrenim, öğretim, telkin merkezlerini oluşturmuştan geri durmamışlardır. Nitekim M. Kemal, Kütahya-Dumlupınar(1924) konuşmasında, “Bir memleketi ele geçirmek; O memleketin sahiplerine egemen olmak için yeterli değildir. Bir milletin ruhu ele geçirilmedikçe, azmi ve iradesi kırılmadıkça, egemen olmanın imkânı yoktur.” diyerek devlet erki açısından endoktrinasyonun yani beyin yıkama operasyonlarının; dahası bu işlerin teori ve pratiğini ortaya koyacak gizli kurumların varlığının bir nevi zorunluluğuna işaret etmiştir. Sonraki nesil, bu sözleri bir karine, bir ilahi mesaj olarak görmüş olmalıdır ki yıllardır zalimce yürürlükte tutulmaktadır. Şimdilerde hizaya çekildiği varsayılan, gizlisinden Ergenekon, Gladyo, kontrgerilla, JİTEM, BÇG; açığından MİT gibi isimlendirmelerin neyi çağrıştırdığı erbabının yabancısı olmadığı işlerden değil midir zaten?

Herkesin malumudur, insan psikolojisi manipülasyona çok açıktır… O yüzdendir ki insan kendisini yöneten devlet ve içinde bulunduğu toplumca endoktrinasyon yöntemleriyle kolayca şekillendirilebilen bir varlıktır. Bu şekillenme devletin güdülediği eğitim ve öğrenim alanlarında olduğu gibi, toplum içinde var olan cemaatler, tarikatlar, dernek ve vakıflar, sendikalar, sair STK’lar vasıtasıyla da gerçekleştirilen bir ameliyedir. Aslında Endoktrinasyon yani beyin yıkama yöntemleri insanların kişiliklerini, özgür iradelerini ve düşüncelerini yok ederek, iktidarların ve aynı zamanda cemaatlerin, klik ve fraksiyonların kendi doğrularını ve zihinsel kodlarını insanların zihinlerine yerleştirme gayretinden başka bir şey değildir. Amaç, insanı inandığı vahyi değerlerden, Yaratıcısından uzaklaştırıp ama devlete ama cemaate ama sair STK’lara yani onların empoze etmeye çalıştığı düşünce biçimlerine kul yapmaktır…

Beyin yıkama faaliyetlerinin en önemli aracı da aynen Türkiye’de de olduğu gibi maarif yani eğitim ve öğretim sistemidir ve ulus devletler de zorunlu eğitim yoluyla kendi oluşturduğu ulusal kültürü ve bu kültüre özgü geliştirilmiş davranış kalıplarını hükümleri, yönetimleri altındaki insanlara benimsetmek için uğraşırlar. Eğitimde kullanılan usul ve yöntemler, ders kitaplarına varıncaya kadar oluşturulan lider kültü, buna bağlı geliştirilmiş dogmalar, devleti ve sınırları belli ulusu kutsallaştıran anlatılar ve bilhassa efsanelerle doldurulmuş tarih kitapları neredeyse bu işler için üretilmiş gibidirler. Garip ama gerçek, bir araştırmaya göre, bu maarif sisteminden mezun olmuş eğitim düzeyi yüksek kişilerin, beyin yıkama atraksiyonlarına daha çabuk teslim oldukları tespit edilmiş ki bu kesim devlet erkinin ideolojisini sahiplenme konusunda da başı çekenlerden…

Yine Milliyetçiliğin, askeri zihniyetin yani militarizmin toplumda nasıl yayıldığına; insanlarda bir grup psikolojisinin nasıl oluşturulduğuna ve bu psikolojiden hareketle bir ulusa, bir millete aidiyet duygusunun nasıl yaratıldığına dair kafa yorduğumuzda sonuçta göreceğimiz şey, insanın devlet, cemaat, tarikat ve diğer STK’ların hiyerarşik yapısının sahip olduğu kabuller istikametinde düşünmesi ve eylem geliştirmesinin istendiğidir…

Endoktrinasyonun en etkili silahı olarak kitle iletişim araçlarını, yazılı ve görsel medyayı görmezden gelmek olmaz tabii ki. Haberlerin ama devlet ama sermaye güdümlü ajanslar tarafından dezenformasyona tabi tutularak servis edilmesi; hem sözel hem de görsel anlamda insanların zihnini, anlam dünyalarını kirletecek sinema, dizi gibi enstrümanların belli ve maksatlı bir seyir içinde ve sanat adı altında sürekli gündemde tutulması; buralarda rol kesenlerin yaşam biçimlerinin, üstelik İslami diye bilinen isimlerle moda adı altında reklamlarının yapılması; özellikle futbol olmak üzere sporun çeşitli dallarının, kitleleri sokağa dökecek şekilde abartılarak tartışılması ve daha bir dolu alet ve edavatların arkaplanındaki kirlilik nasıl görmezden gelinir?

Üzülerek söylemek durumundayım ki üzerinde yaşadığımız topraklar itibariyle kadim bir İslam kültürüne sahip olmamıza rağmen, insanların akletme ve düşünme melekelerini manipüle etmeye çalışan, anlam dünyalarının kaynağı olan bilgiyi yani İslam kaynaklarını dezenformasyona tabi tutan, kendi değerlerine, inançlarına karşı alinasyon(yabancılaşma) sürecinin yaşanmasına sebep olan da yine kendi içimizdeki insanlardır. Yani kendilerinin Müslüman olduklarını söyleyen bazı âlim, aydın, entelektüel diye bilinenler ve yine o paralelde oluşturulmuş cemaat, tarikat gibi yapılanmalardır. Durumu yine Türkiye ekseninde değerlendirdiğimizde, iktidar bağlamında başı çekenlerin sürekli zalimlik yapmalarını, insanları din ve inanç bağlamında kaderciliğe mahkûm edip sömürüye tabi tutmalarını, üç beş görece değişikliklerle kitleleri uyutmaya çalışmalarını başka türlü yorumlamak mümkün olmasa gerek. Görece değişiklerin de aslında kitleleri endoktrine etmenin birer aracı olduğunu söylemek herhalde mübalağa sayılmaz?

Öze, esasa müteallik olmayan rehavet sağlayıcı işler yani palyatif değişiklikler kitlelerin elbette hoşuna giden, onları elbette rahatlatan işlerdendir ve her zaman dediğimiz gibi bu anlamda olan biteni yok saymak, görmezden gelmek vakıayı inkar etmektir ama bu işlere az çok kafa yoranlar iyi bilirler ki vahyin muradı, Hz. Muhammed’in mücadelesinden çıkarılabilecek örneklik asla bu değildir.

Bu tür değerlendirmeler de ne yazıktır ki artık birer slogan, artık gerçekle bağdaşmayan yani reel politiğe uymayan ucuz birer yorum olarak görülmektedir.

Buraya kadar dile getirdiklerimiz Serdar Kaya’nın kaleme aldığı  “Endoktrinasyon” kitabından mülhemdir. Orada yazıldığı şekliyle de Zimbardo, Miligram ve Asch, beş maymun gibi türlü deneylerle insanın aynen su misali içinde bulunduğu kaba göre şekillendiği ispat edilmeye çalışılmıştır. Gerçekte vaki olmuş mudur bilemem ama hele Stalin’in tavuğu terbiye ettiği bir hikâye iktibas edilmiş ki evlere şenlik!  İşin garibi, deneye tabi tutulduğunu bilen insanların, kendi üzerlerinde uygulana gelen endoktrinasyon ameliyelerinin sonucunun farkına varamamaları, varsalar bile kendilerini değiştirmek için çaba göstermemeleri, birçoğunun da sonunda psikolojik bunalımlara girmeleridir.

Laboratuar ortamlarının dışında bireylerin endoktrinasyona tabi tutulması ise ailede başlar, mahalle, okul, iş ortamları gibi sosyal çevrelerde geliştirilir; eğitim, öğrenim, yazılı ve görsel medya, teknolojik araçlar, bilgisayar/internet, cep telefonu, tablet bilgisayarlar, reklamlar; kapitalizm, liberalizm, sosyalizm gibi ideolojilerle pekiştirilir; Yahudilik, Hıristiyanlık gibi dinlerle, İslam dinine özgü geliştirildiği söylenen ama esas kaynaktan uzak şekillenmiş cemaat, tarikatlar aracılığıyla kutsallık kazandırılır; iktidar da bütün bunları güç kullanarak içselleştirir. Ki anayasalar, kanun ve yönetmelikler, TSK ve emniyet teşkilatı da zaten bu işlerin güç tarafını temsil ederler…

Aidiyet, mensubiyet, yönlendirilmiş, kirletilmiş enformasyon; kötü niyetli insanların ve kurumların olumsuz sufleleri; devlet erki tarafından kullanılan psikiyatrik, psikolojik yöntemler, psikolojik harekât dairesi, hipnoz, parapsikoloji*, paranormal** kavramları istikametinde asker,  polis, istihbarat ajanlarının şartlandırılması; dışarıda CIA, FBI, KGB, MOSSAD ve içeride onlarla işbirliği içinde olduğu varsayılan MİT gibi istihbarat teşkilatlarının bu yöntemlerle birey ve kitleleri manipüle etmesi de işin cabasıdır.

İstihbarat teşkilatları bağlamında birkaç hatırlatma daha yapmakta fayda var:

Faruk Bildirici***, Türkiye’de iktidarın başına geçmiş, muhalefet rolünü üstlenmiş, askeri ve sivil bürokraside en üst düzeyde görev almış insanların birçoğunun, Eisenhower Vakfının sağladığı burslarla bir dizi eğitime tabi tutulduklarını söyler… Asker kanadının Nato-Pentagon istikametinde eğitildiği de yine satır aralarında dile getirilenlerden. En seçkin kolej ve en seçkin özel üniversitelerde yine malum yerlerin burslarıyla tahsil gördürülen ve sonra yurtdışında yüksel lisans yaptırılan ve sonra da ülkeye geri dönüp resmi ve özel kurumlarda en üst düzeyde görevlendirilmelerinin temel sebebi yine endoktrinasyonla ilintilendirilecek bir durumdur. Türkiye iç ve dış ilişkilerini biçimlendiren bürokrasi merkezlerinin, bu tarz öğrenime maruz kalmış insanlar tarafından aşılamaz duvarlarla örüldüğüne dair hikâyeleri herhalde bilmeyenimiz yoktur.

Özet itibariyle söylersek, resmi anlamda devletlerin uygulaya geldikleri endoktrinasyon yöntemleriyle istenen şey, toplum yani bireyleri Dinden, kitleleri sisteme karşı çıkartma ihtimali olan her türlü inanç ve düşüncelerden uzak tutmak ve bu sayede iktidarlarını, sermayelerini, oralarda edindikleri makam mevki nevinden kazanımlarını elde tutmak, daha ilerisi muhkem kılmaktır.

İşin sivil ayağı için de söylersek, bazı cemaat ve tarikat nevinden sivil yapıların endoktrinasyondan amacı ise, bireyler liderliklerine, kendi kabullerine ram olmalarını istemek, akıllarını kullanmalarının ve düşünmelerinin önüne geçmektir. Geçmişte ve bugün olduğu gibi müntesiplerini razı oldukları iktidar veya muhalefet partilerini desteklemeye zorlamak, siyasi anlamda sisteme zarar verecek ve nihayetinde tepkiye dönüşecek sorgulamaların önüne geçmektir.

Bunun en kolay yolu da ne yazık ki İslamı kendi zan ve kuruntuları eşliğinde yorumlamaktır.

Olumsuz bir tablonun ortaya çıkarıldığını itiraf etmek durumundayım lakin Allah’a inanan, O’nun vahyinin karşılığı olan İslama tabi olmuş Müslümanların şeytani vesveselere, hile ve desiselere itibar etmemesi gerektiği de izahtan varestedir. Çünkü şeytani vesveselere itibar edecek olanlar da şeytanlaşmış insanlardır, Mü’minler ise asla kulak vermezler…****

Ve bu mantaliteye, inanca sahip Müslümanlarla aşılamaz gibi görülen duvarları aşmak pekâlâ mümkündür.

Maksadımız, yaşadığımız vasatta işlerin sanıldığı gibi masum şekilde yürütülmediğini, sistemin, rejim mensuplarının, kendilerine rağmen akletmeye ve düşünmeye çalışan insanların, başlıklarla ihsas ettirdiğimiz yöntemler dahilinde beyinlerini yıkamaya çalıştıklarını, bu sebeple Müslümanların müteyakkız olmaları gerektiğinin altını çizmektir.

Şunu iyi bilelim ki hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Önemli olan olayların nasıl gösterildiğidir.*****

Notlar:

Parapsikoloji*: duyular-dışı algılama, psikokinezi, ‘ölümden sonra yaşam’ gibi konuların adı…

Paranormal**: ‘Normal dışı’, ‘normal ötesi’ anlamına gelmekte olup telepatipsikokinezi gibpsişik fenomenleri, bilinen fizikokimyasal yasalarla açıklanamayan olayları ve bu olayları kapsar.

 

HİCR 15/39-40. "Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların hepsini saptıracağım" dedi.***

Faruk Bildirici-Silüetini Sevdiğimin Türkiye’si**** 

Mel Gibson-İntikam Peşinde-film repliği*****: