Mustafa ATAV

24 Mayıs 2011

BİR DE BÖYLE DÜŞÜNENLER VAR

Yakın akraba..

Dile kolay, yirmi beş yıl asgari ücrete talim etti..

Yüzmüş yüzmüş kuyruğuna gelmişti ama yaş haddi mi nedir, o sebepten mülhem geride kalan günlerin primlerini sağdan soldan borç bularak ödedi ve emekli oldu. Bu kadar yıl asgari ücretle çalışmasının karşılığında belirlenen emekli maaşı şimdi aldığından bir miktar fazla çünkü..Emekli olana kadar, bir çocuğunu ek işler yaparak, yaşlı annesinin emekli aylığından sağladığı destekle zar zor okutmuştu. Şimdi ise emekli maaşı ile ikinci çocuğunu okutmanın derdine düşmüş!

Yani ekonomik anlamda şartlar zor ve bu zorluklarla elliye yaklaşmış, haliyle yılların öfkesini taşıyor vücudunun her zerresinde; kendisine bunu reva görenlere duyduğu nefret de işin cabası..

Bu gerilimle, bir sohbet sırasında gündemi yani referandum sonrasının Türkiye’sini ve şimdinin seçimlerini değerlendiriyor.. Karşısında kendi çocukları ve diğer akrabalar.. Kulak misafiri olarak bir kısmını dinleyebildim..

Dediklerini düşündüm şöyle bir ve empati kurmaya çalıştım; kaldı ki ben de emekliyim, aynı dertlerden ben de muzdaripim ama biz okumuş çocuklarız ya, farklı bakıyoruz olaylara!..

Küresel hesaplar, Türkiye, Anayasa, Devlet, iktidar, birbirlerini tüketir gibi görünen partiler, seçilmişlere meydanı bırakmak istemeyen atanmış güç sahipleri; yani TSK; yani Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay, Danıştay, barolar vs..

Keza sermaye sahipleri TÜSİAD, işçi ve işveren Sendikaları; sağcı, solcu, milliyetçi, İslamcı, şu, bu cinsinden sivil toplum kuruluşları ve en ciddisinden PKK, terör daha bir dolu başlıklar altında gelişen tartışmaların insanıyız biz efendim!..

Kıytırık bir yeni emeklinin, kendi durduğu yerden sürece dair getirdiği ilgisiz yorumlarının ne kıymet-i harbiyesi olabilirdi ki bizim gibi okumuşların yanında, değil mi?

***

Sevsinler!

Ne yaparsınız ki sürece dair tartışmalar hep tepeden tepeden..

Entelektüel ağızlar, beylik laflar!

Hep geçmişin intikamı ve hep gelecek kurguları, hep gelecek vaatleri ama işsizleri, yoksulları, asgari ücretlileri, henüz yeni emekli olmuş akrabayı doğrudan ilgilendirmeyen cinsten..

“Nedir yahu takıldığın yerler, hiç mi güzellikler olmadı dokuz yıllık AKP iktidarında?
Bu değişiklikler hiç mi seni ilgilendirmiyor?” diyerek kaşıyorum meseleyi..

Dedikleriyle ne yakın geçmişte gerçekleşmiş referandumun ne de şu an gündemde olan seçimlerin alakasının olmadığı ispat etmeye koyuluyorum kendimce ama ne gezer!

O takılmış bozuk plak gibi, asgari ücretli ve emekliye verilen zammın ne kadar komik olduğundan, tükettiklerini artık alamayacak duruma geldiğinden ve tabi ikinci çocuğunu hangi şartlarda, nasıl okutacağından ve sonrasında nasıl iş bulacağından bahsediyor biteviye..
Ne diyebilirim ki kendi zaviyesinden haklı mı haklı!

Başbakan Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanının oturdukları villaların kiraları, aile bireylerinin, özelde çocuklarının sahip oldukları imkân ve imtiyazlar; diğer Bakan ve milletvekillerinin yaşam standartları; partinin il, ilçe ve belde teşkilatlarında yer tutmuşların sosyal statülerinin değişmesi ve ekonomik şartlarının sürekli iyiye gitmesi ve tabii ki bu doğrultuda gelişmiş şehir efsaneleri; AKP döneminde İslamcı olup da bürokrasiden olabildiğince faydalanan, makam mansıp sahibi olan insanların; yani ona göre tuzu kuru olanların durumunu kendi imkânlarıyla mukayese yapması halinde nasıl bir sonuç çıkmasını bekliyoruz ki biz?

Asker ve Hukuk vesayeti daha bir kalkacakmış, darbecilere, aha yargı yolu açılmışmış, memurlara sözleşme hakkıymış, fişleme önlenmişmiş, seyahat engeli kalkmışmış, memurlara toplu sözleşme hakkıymış, YAŞ’a yargı yolu açılmışmış vs. vs. hangisi ilgilendiriyor hayatın sorunlarını hemen şimdi yaşayan, hemen şimdi sorunlar yumağının üstesinden gelme derdi yaşayan hısım akrabamı?

Saymaya çalışıyoruz tek tek, şimdiye dek yapılmış diğer güzel mi güzel işleri, objektiflik kriteri adına: En ilinenlerden duble yolların yapımı, sağlıkla ilgili düzenlemeler, enflasyonun düşmesi, iç ve dış borçların azalması, işsizlik oranın düşmesi, Türkiye’nin saygın devletler silsilesine katılması, itibarının artması filan derken, ”Geç efendim geç, zaten olması gerekenler bunlar. AB iddiasının peşine düşenlerin ayıbı olmaz mı duble yolsuz, işsizliğin çok olduğu, istihdam sorununun üstesinden gelinmediği ve sağlık problemlerini çözememiş bir Türkiye? Küresel baskıların gereği hepsi, biz istiyoruz diye mi oluyor sanıyoruz ki bütün bunları?

“Sen bana, benim ve annemin maaşına gelecek zamdan, verilecek 5-10 liralık zammın aldatmacasından; insan olmamın gereği olan tükettiklerimi almakta daha bir zorlanmama vesile olan artışlardan, maaşa verilen üç beş kuruşluk zammın misliyle elimizden alınmasının sosyal adaletteki karşılığından bahset!” şeklinde ki tepki içeren sözleri, alesta bekleşiyormuşlar gibi dilinin ucunda boca ediveriyor tartışmanın içine, eksiği çok fazlası yok kabilinden..

Sanki siyaset ve ekonomiye dair olumsuz anlamda her ne yazılmışsa yiyip yutmuşçasına mübarek!

"Zorlamayın efendim, sevdirmeye çalışmayın mevcut iktidarı ; geçmişin su-i misallerinden ve şimdinin alternatifsizliğinden yola çıkarak aba altından sopa göstermeye kalkmayın bana; gözümüz açık, çok şükür aklımız eriyor sizin dediklerinize!" diye söylenerek..

***

Basit ve sıradan değil mi?

İslami ve siyasi basiretten yoksun, sosyal sorumluluktan nasibini alamamış, hayata hep kendi zaviyesinden bakanların yaklaşımları bunlar, öyle mi?

Öyle ya, darbecilere, Ergenekonculara, ikide bir seçilmişlerin siyasetine müdahale eden askere, hukukçulara, medyaya, sermaye sahiplerine, kendi iktidarları için toplumu gerenlere ve suikastlarla, bomba ve mayınlarla insan harcamaktan çekinmeyenlere bir tek sözü olmaz mı insanın?

Diyeceğim amma…

Var üç beş birşey..

Sıralanıyor bir bir haznede olanlar; zülf-i yare dokundukça, dil döndükçe..

Fakaaat!

İş asgari ücrete, şuna buna gelince yine kahrolsun iktidar!

“Üstüme gelmeyin beyler, ben şimdiyi yaşıyorum; peşin istiyorum her şeyi! Siz hiç borçlanmak nedir bilir misiniz? Asgari ücretle, emekli maaşıyla borç mu ödenir? Çocuk okutmak, evlendirmek, ev bark sahibi yapmak; Allah korusun, ağır vaka hastalıkla mücadele etmek mümkün mü malum ücretlendirme politikalarıyla? Neresi sosyal adalet, neresi kalkınma bu durumun? Ayağını yorganına göre uzat mı, diyeceksiniz şimdi? Ne için iktidardalar, Müslümanlıklarını kimseye bırakmayanlar?”..

***

Olacağı budur elbette..

Meydanlarda bol keseden sallayacaksınız, sosyal adalet, sosyal paylaşımdan bahsedeceksiniz; sömürüye, zulme, haksızlığa son diyecek ve fakir fukara, garip guraba edebiyatı yapacaksınız; sonra dokuz yıllık iktidarınızda, hayatı şimdi yaşayanların dertlerine çare üretmeden, anlamadıkları ve onlara göre çok da lazım olmayacak meseleler için referandumda aldığınız desteğin bu seçimlerde de devamını isteyeceksiniz..

“Hadi ordan, git işine kardeşim!” deyiverirler adama..

Zaten tuzu kuru olanların pasta paylaşımından, şekil iktidar ve derin iktidar arasındaki güç kavgalarından ona ne?

***

Empatiden bahsetmiştim..

E, ben de emekliyim yani!

Haliyle ben de boykot ediyorum bütün bu gelişmeleri..

Ama sadece maaşıma zam yapmadıklarından filan değil..

Az buçuk İslam düşüncesinden, kavramlar dünyasından haberimiz var..

Uymuyor bütün bu tartışmalar, tüm bu atraksiyonlar, İslam düşün dünyasından öğrendiklerimize; binlerce örneği olan akrabamın değer yargılarına ve dahi benimkilere..

Hadi buyurun, çekinmesin hiç kimse, şöyle bir  koyuluverin empatik düşünmeye..

Farklı bakış açılarının neliğini görüverelim beraberce..

Ve hemen yakınımızda, hayatın içinde bu tür örnekler, tabii ki fildişi kulelerin rehavetinden başını kaldırıp görmek isteyenlere..

Hep sosyal alanlarda,  insanlarla iç içe olduklarını söyleyenlere ilanen duyurulur!