Beytullah Emrah ÖNCE
BİR SORUN NASIL ÇÖZÜLMEZ?
Eski kafaya yeni gövde takmanın adını değişim koyunca vesikalık fotoğrafta pek bir şey fark etmiyor.
Ya da şöyle diyelim:
Hiçbir sorun, onu çıkaran akılla çözülmüyor.
Bunu onlarca yıldır defalarca tecrübe etmiş bir ülkede yaşıyoruz.
Ama gelin görün ki, her defasında “bu kez farklı” deniliyor ve aynı hata bir kez de farklı bir şekilde tekrarlanıyor.
Kanlı bir çark dönüp duruyor.
Şiddet sarmalına dolanıp çıkıyoruz.
Geldiğimiz noktada sorun yine yerli yerinde…
Geride kalan ise kaçırılan fırsatlar ve biraz daha azalan umutlar oluyor.
Kürt sorunundan bahsediyorum.
Söylenenlerin sanki yeniymiş gibi kaçıncı kez tekrarlandığı, bu kez yapılanların geçmişten çok farklıymış gibi anlatıldığı sorunumuzdan…
Oysa biraz hafıza, olmadı arşiv yeterli sayılacaktır.
Geçmişi hatırlayın ve bugün yaşananlara bakın:
Bundan önceki tüm başbakanların söylediği gibi bıçak bir kez daha kemiğe dayandı.
Tüm MGK kararlarında sorunun askeri, siyasi ekonomik boyutlarının olduğu bir kez daha vurgulandı.
Tüm harekâtlarda olduğu gibi Kandil’e bir kez daha operasyon yapıldı.
Her defasında “bu kez farklı, bu kez son” denildi.
Peki, ne oldu?
Her şey yerli yerinde duruyor.
Üstelik çarkın her dönüşü daha çok can yakıyor.
Her turun sonunda sorun daha karmaşık bir hal alıyor.
Kalıcı çözüm, toplumsal barış ve bir arada kardeşçe/eşitçe yaşama umudu öğütülüyor.
Bugün de ortada aslında yeni ve farklı bir durum yok.
Tam çözüm derken çatışma, her şey bitti derken yeniden çözüm umudu…
Bu sarkaç kaç defa böyle gitti geldi.
Son yıllarda galiba daha hızlı gidip gelmeye başladı.
Lakin bu savrulmaların şiddeti arttıkça hayal kırıklıklarının sesi de daha çok çıkıyor.
Bilmem, tehlikenin farkında mısınız?
* * *
Tekrar edelim, sorunu çıkaran zihniyet dünyasından kopmadıkça çözüme doğru yol alamayız.
Sorunun adını bile doğru koyamadan, neden kaynaklandığını kavrayamadan bu kanlı çarkı durduramayız.
Dar açılı açılımlarla aralanan eski kapıdan devasa bir sorunu çözüm odasına taşıyamayız.
Soruna yaklaşımdaki klasik davranış modelini yeni jest ve mimiklerle tekrar edince ortaya yeni bir durum çıkaramayız.
Kaç yıldır sorunu nasıl çözemeyeceğimize dair yeterince acı tecrübe kazanmış sayılırız.
O halde eski kabulleri bir kenara bırakmak lazım değil mi?
Çok mu zor bunu anlamak?
Hayır…
Peki, gereğini yapmak çok mu kolay?
Yine hayır…
İyi ama başka bir şansımız var mı?
Akan kanı durdurmak, adil ve özgür bir geleceği birlikte inşa etmek için başka bir yol var mı?
Hep birlikte kaybetmek yerine hep birlikte kazanabilmek için eski paradigmadan kurtulmak dışında başka yapacak bir şey var mı?
Hayır, hayır, hayır…
O halde, başkalarının evlatları üzerinden nutuk atmayı kesip, hep birlikte durup düşüneceğiz:
Sebepleri ortada yerde dururken hangi sorun ortadan kalkmış?
Sonuçları ortadan kaldırıldı diye hangi sorun çözülmüş?