Beytullah Emrah ÖNCE
İSLAMCILIK, SİYASAL BİR ALTERNATİF OLARAK KALABİLECEK Mİ?
AK Parti kadrolarının geldiği siyasal ve kültürel gelenek, İslamcılık gibi değerlendiriliyor. Her ne kadar AK Parti, kimliğini muhafazakâr-demokrat olarak tarif etse de, nihai tahlilde Türkiye ve dünya kamuoyunda algılanma biçimi öyle değil. Bunda hayat tarzları kadar kullandıkları dilin payı da malum.
İşte bu durum, önümüzdeki süreçte muhalif İslami hareketlerin önündeki ciddi risk alanlarından biri gibi duruyor. AK Parti'ye karşı net bir tavır alamayan ya da kritik süreçlerde ikirciklikten kurtulamayan ve resmin geneline bakınca parti politikalarına ilişkilendirilmiş gibi duran yapılar, Hükümet politikalarının eleştirilmeye başlandığı süreçte maalesef istemesek de payına düşeni almak zorunda kalabilir.
Bu riski bugün tartışmaya açıp, AK Parti'nin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal politikalarına karşı eleştirel bir muhalefeti net olarak yükseltmek, doldurulması gereken bir boşluk gibi duruyor. Görülmeli ki, AK Parti'nin statükoyla verdiği mücadelenin koltuk kavgasından öteye geçmediği anlaşıldığında bugünkü tablo hızla değişebilecektir.
Hükümetin kavgasının halkın temel sorunlarına kalıcı çareler üretmekten ziyade günü kurtarmaya yöneldiği; asıl siyasetin ise kazanımları ve ele geçirilen pozisyonu korumak olduğu anlaşılınca, bağımsız ya da diğer sivil yapılar için İslamcılığı alternatif gibi sunmak da zorlaşacaktır. Çünkü potansiyel hızla tüketiliyor!
Açılım politikaları ve referandum tartışmaları, bu rant ve koltuk kavgasının iyice somutlaştığı bir dönemeç oldu. Hükümet, açılım sürecinde gündeme getirdiği ve tartışmaya açtığı toplumsal sorunları önceleyen bir paket yerine; salt pozisyonunu sağlama almaya dönük maddeleri gündeme getirdi. Desteğini ise haklılığından ziyade karşıtlarının halk nezdindeki algısından sağladı. Ve kurgu, daha çok seçimlere endekslenmiş gibi görünüyor...
Yakıcı sorunlar ise hâlâ önümüzde aynı sıcaklığıyla çözüm bekliyor. Kürt sorunu yıkıcı bir kaosun eşiğine geldi dayandı. Proje yerine süreç söylemi, sürecin tavsamasıyla ve statüko karşısındaki uzlaşmacı tutumlarla daha da yaralayıcı oldu.
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar birçok yere başörtülü eşleriyle gidebilirken, milyonlarca insanın kapıların arkasında beklemek ya da arka kapıları zorlamak zorunda kalması, başörtüsü sorununda çözümsüzlüğü beslemeye devam ediyor.
Emek sorunu da yine başka bir yakıcı alan. İşsizlik ve yoksullukla birleşince daha da sıkıntılı bir hal alan emek sorunu karşısında, Hükümet'in asgari ücret, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma politikaları, insanları sosyal yardımlara muhtaç hale getiriyor. Devlet yardımına ayrılan bütçe her yıl artarken; Hükümet ise maalesef, maden faciası sonrasında bir kez daha tanık olduğumuz gibi, insanlarda ciddi bir tepki toplayan "kader" söylemiyle sorunun üzerini örtmeyi tercih edebiliyor!
Tüm bu sorunların ve süreçlerin ortasında Hükümet'e yüklenen algılar ve değerler, maalesef İslamcılıktan ayrıştırılamadığı için geleceğe dair önümüzdeki duvarı hızla yükseltiyor. İşte tam da bu duvara çarpmamak ve başka bir düzenin mümkün olabileceğini insanlara anlatabilmek için, önce AK Parti ile aramızdaki safların başkalığını netleştirmemiz ve bunu anlatabilmemiz şart! Aksi takdirde, İslamcı yapılar ayaklarının altından hızla kayan zeminle birlikte sürüklenmiş olacak. Bu riski bertaraf etmek için daha fazla zaman kaybetmeden harekete geçmek kaçınılmaz gibi duruyor...