Beytullah Emrah ÖNCE
ROTAMIZ KÜRT SORUNU, YÜKÜMÜZ AĞIR
Yazının hemen başında şu tespiti yapalım: Filistin’in özgürlüğünü hepimizin kurtuluşuna kardeş kılabilmemiz için öncelikle kendi İntifada’mızı gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Ve bu tespitten hareketle şu özeleştiriyi acilen gündeme alalım: Kendi yerelimizdeki İntifada’yı başaramadığımız sürece; bizim Filistin’i kurtarmamız gerekirken, Filistin bizi kurtarmaya devam eder.
Bu tespit ve özeleştiriden çıkarmamız gereken sonuç da şu olabilir: Türkiye Müslümanları, kendi onurlarını ayaklar altına alan Kemalist statükoyla ciddi bir hesaplaşma içine girmeden, Filistin’in kurtuluşunda hiçbir ciddi rol oynayamaz.
O zaman karar verelim: Günü kurtarmaya dönük faaliyetlerle oyalanmaya devam mı edeceğiz? Yoksa başka bir düzenin ancak vahyin perspektifinden yaklaştığımızda mümkün olabileceği iddiasını gerçekleştirebilmek için daha sahici bir tevhidi mücadeleyi zamanın ruhuna uygun olarak başlatacak mıyız?
Şayet başlatacaksak, o zaman iç tutarlılığımızı da sağlamamız gerekir. Gazze’deki kardeşlerimize haklı olarak uzattığımız el, şayet kendi yerelimizdeki Kürt kardeşlerimizin elini havada bırakırsa bu vebali ödeyemeyiz.
Kaldı ki; yıllardır Müslüman mahallesinin bu sorun karşısında içi boş bir kardeşlik söyleminden öte geçemeyen ciddi bir inisiyatif eksiliği olduğu malum. Bu eksikliği bugün İslami olmayan yapıların kendi ideolojileriyle ve örgütlülükleriyle doldurmalarındaki payımızı unutmayalım. Kimseye kızmaya hakkımız yok; bu tabloda bizim payımız büyük!
Tam da bu noktada belki Müfid Yüksel’e kulak vermek gerekiyor. Yüksel, şöyle diyor: “1992 Nisan ayında yayınlanan “Kürd Soruşturması” adlı çalışma içinde yayınlanan “Dünden Yarına Kürtler ve İslamiyet” başlıklı makalemizde, İslamiyet’in Marxist-Stalinist kökenli laik-seküler gruplarca Kürdistan’dan kovulmak istendiğini, İslamiyet’in Kürdistan’ı kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu ve en büyük endişemin 25-30 yıl sonra Kürtlerin “Müslümanız” deyip demeyeceği olduğunu belirtmiştim. Bu konuda dindar Müslümanları uyarmıştım.
O günden bu yana 18 yılı aşkın bir zaman geçti. Hiçbir İslamcı bize kulak asmadı. Bu zaman zarfında durum sürekli vahamet arz etti. Bölgedeki tüm dini grup ve organizasyonlar çöktü.”*
Ne üzüntü vericidir ki, bu çöküşteki payın muhasebesini yaparak geçmişin hatalarını telafi edecek ve geleceğe dönük ümidimizi korumamızı sağlayacak doğru adımlar atmak yerine hâlâ anlamsız tavırlarla ve saçma sapan yorumlarla zaman kaybediyoruz.
Kürt halkının başta anadilde eğitim olmak üzere gasp edilen tüm haklarının ve özgürlüklerinin iadesi noktasında taban baskısı oluşturmak için Müslümanlar, hükümetten gerçekten bağımsız bir sivil inisiyatif geliştirmek zorundadır.
Sorunun çözümü noktasında ipleri uzun zaman önce kaçırdığımız belli… Bu yüzden yükümüz gerçekten ağır belki ama umudumuzu ve onurumuzu koruyup, en azından tarihe not düşebilmek adına elimizden gelen tüm gayreti göstermek şu günlerde önemli bir sorumluluğumuzdur.
Yeniden şiddet parantezine sıkışıp kalan bu sorunun adil bir çözümünde Müslümanlar da kendi tavırlarını ortaya koymalıdır.
Tokat’tan yapılan çağrıda da vurgulandığı gibi:
“Kaybettiğimiz sadece zaman değil…”
* Müfid Yüksel, "İslâmiyet Kürdistan’ı Kaybediyor", Özgün Duruşhttp://www.ozgundurus.com/Yazar/Mufid-Yuksel/Islamiyet-Kurdistani-Kaybediyor.php