Mustafa ATAV

16 Ekim 2011

İŞTE ADAMI BÖYLE BENZETİVERİRLER!

Sözlüklerde entegrasyon; “Farklı parçaların, özelliklerini kaybetmeden yeni bir bütün haline getirilmesi; bir anlamda da azınlığın çoğunluğa uyum sağlaması; fakat kendi değerlerini kaybetmemesi..”

Asimilasyon da; “Zorunlu olarak bir parçanın özelliklerini yok edip büyük bir parçaya ilave edilmesi; yani sosyal anlamda ve dahi siyasal anlamda (M.A) azınlığın, kendi kültürel farklarını ortadan kaldırıp çoğunluğun kültürünü benimsemesi, çoğunluktan biri haline gelmesi..” şeklinde tanımlanmaktadır..

Bu iki kavramdan bahsetmemin sebebi, mevcut iktidar döneminde ve tağut olarak tanımlanmasından hareketle yıllardır rıza gösterilmeyen sistemin enstrümanları sayesinde Müslümanların ve tabii ki İslam düşüncesinin önünün açıldığı iddiasının neliğini kritik etmeye çalışmaktır..

Daha ileri bir demokrasiye yönelik söylemlerin; gelecekte değiştirileceği sözü verilen Anayasanın bu iddiayı tetiklediği bir vakıadır..

Keza Ergenekon dosyası  sayesinde darbecilerin ve darbe severliğin mahkûm edilmesi; gelecekte darbe girişimlerinin artık olmayacağı kabulü...

Hakeza Ortadoğu’daki zalim ve despotların tasfiye süreciyle birlikte yeniden gündeme gelen ve özellikle oralardaki İslami Hareketlerin liderleri tarafından Türkiye’nin mevcut yapısının rol model olarak alınacağının söylenmesi de.. 

O yüzdendir ki İslami hassasiyetleriyle temayüz etmiş çoğu şahsiyetlerin makalelerinde ve onların adına düzenlenen tv programlarında biteviye demokrasinin iyiliğinden dem vurulmakta, geçmişte olduğu gibi önümüzdeki seçimlerde de zımnen bile değil, açıkça iktidar partisinin desteklenmesi istenmektedir. Aksi bir tutum sergilenmesi halinde de sürecin tersine çevrileceği ve değiştirileceği sözü verilen Anayasa çalışmalarının akamete uğrayacağı korkusu verilmektedir..

Tabii ki çoktandır adet olmuş şekliyle Ergenekonculuk, darbecilik, darbe severlik, ulusalcılık sopaları ve yakıştırmaları eşliğinde! 

Şimdi bütün bu gelişmeleri entegrasyonla mı, yoksa asimilasyon kavramıyla mı tavsif edelim?

Entegrasyon olayında kimine göre iyi niyetle yorumlandığı şekliyle parça, bütünün kendisi ve değerleriyle uyumlu ama kendi evsafından kesinlikle bir şey kaybetmediği sanısı var.. Sanısı var dememin sebebi de gidiş o gidişin bana göre asimilasyon istikametinde olduğundandır..

Çünkü şu an ki iktidar döneminde geçmişte olduğundan daha fazla demokrasiye öykünenlerin; “Bu süreci değerlendirememenin karşılığı ancak basiretsizlik, ferasetsizliktir; yani geçmişe takılıp kalarak bugünün fıkhını okuyamamaktır.” şeklinde gösterdikleri adres ondan başka bir şey değildir..

Her ne kadar “İslami kimlikli şahsiyetler için, sistem içi araçları kullanmanın karşılığı demokrasiye, liberalizme, sosyal demokrasiye biat etmek olmamalıdır.” denilse de.. 

Ben derim ki; entegrasyon, parça olarak bütüne bağlı ama değerleriyle bağımsızlığın karşılığı olsa da eninde sonunda yerini asimilasyona terk edecektir..Yani aslında her iki kavram da bana göre birbirinin mütemmimi gibidir..Bu kanaatime sebep de kadim tarihin ve günümüzdeki din ve ideolojilerin bilhassa siyasi baskılar nedeniyle başka formatlarla yani tahrif edilmiş halleriyle insanlara takdim edilmeye çalışılmasıdır..İslam açısından söylersek, iktidar bağlamında görev alan ve geçmişleri itibariyle İslami hassasiyetleriyle bilinen, yazdıkları makalelerde toplumlara hakim olacak yasaların İslam vahyinden mülhem ilke ve prensiplerle biçimlenmesi gerektiğini dile getiren çoğu insanımızın, artık sadece demokrasi ve daha ilerisinden bahsedip durmaları da iddiamız açısından delildir.. 

Dün olumlu anlamda Kur’an’dır, Vahiydir, İslamdır, Dindir, Tevhittir, iman ve hakikattir, sosyal adalet ve eşitliktir, kıyamdır, cihaddır, mücadeledir, Allah’ın va’z ettiği hükümlerdir, İslami yönetim biçimidir, şeriattir; olumsuz anlamda da şirktir, müşriktir, münafıktır, küfürdür, günahtır, haramdır,  gavurdur, tağuttur, belamdır, müstekbirdir, Firavun’dur ve daha bir dolu İslam literatürüne ve tevhid mücadelesine ait kavramları dilinden düşürmeyen insanımız, bugün garip bir şekilde insan hakları evrensel beyannamesinden, batı medeniyetinden, demokrasiden ve daha ilerisinden, liberalizmden, sosyalizmden, vahiyden nasip almamış özgürlükten, şundan bundan hava çalıp durmaktadır.. 

Bütün bunlar, bıraktık pratize edilmesini, inandığımız değerlerin ve düşüncelerimizin dilimize bile yansımaması açısından; konjoktürdür, günümüz fıkhıdır ayağına dilimizin sekülerize edilmesi yani profanlaştırılması; yani “Hiçbir zaman kendi değerlerimizden vazgeçmiş değiliz..” denilse de asimilasyona işlevsellik kazandırılmasından başka bir şey değildir.. 

Yine her vasatta, yaşanan zeminin öncesine kıyasla daha rahat hareket etme imkanı verdiğinden ve bunun sebebinin de kötünün iyisi demokrasi olduğundan; yakın gelecek itibariyle de daha ilerisinin tahkim edileceği söz verildiğinden açıkça iktidarın desteklenmesinin talep edilmesi, kimse kusura bakmasın bile isteye asimilasyona razı olmanın tam karşılığıdır.. 

Buraya kadar yazdıklarımızdan entegrasyondan ve entegrizmden razı olduğumuz anlamı da çıkarılmamalı. Kadim kültüre ait olumlu olumsuz her ne varsa sorgusuz sualsiz onu içselleştirmek, o sebeple yaşadığımız sisteme hem dahil hem de muhalif olmak gibi bir basiretsizliğin; yani aymazlığın tarafı değiliz çünkü..

Ve kabulümüz odur ki Kur’an merkezli sahih İslam düşüncesi, Tevhidi hakikat neyi öngörüyorsa bugünün Müslümanı hayatın her deminde onu dillendirmeli; tağuti nizam olarak niteleye geldiği sistemi de yine o dille eleştirmelidir.. 

Bu söylemi slogan olarak gören ve reel-politikle bağdaşmadığını söyleyenlere vermemiz gereken karşılık da şudur; İşte adamı böyle benzetiverirler!

Köklü sistem eleştirisini özgürlük tandanslı gelecek vaatleri sebebiyle ertelemek; her şeyiyle profanlaşmış, biteviye seküler bir yaşam öngören, anayasasını ladini bir formda biçimlendireceği açıkça belli olan; vahyi öngörüleri teokrasi korkusu ve bahanesi ile görmezden gelen iktidarların sağlayacağı görece rahatlık, Müslümanları seküler zihniyet sahiplerine benzetmez de ne yapar?

Kur’an’da da yer aldığı gibi iktidar iddiasında bulunanların, şeytanla tesmiye edilen gayr-i vahyi tüm eylemlerini, Yaratıcının güç ve kudretini bilmelerine rağmen yine Allah’ın tarif ettiği doğru yolun üstüne oturtup vesveseler halinde sağdan soldan, önden arkadan fısıldaması insanı kendisine benzetmeye çalışması, onu fıtratına ihanet ettirme, kendi tabiatına yabancılaştırma çabası değil midir?.

İçinde yaşadığımız sistem kanun ve yasaları ile eğitim ve öğretimi ile kolluk kuvvetleriyle, bütün bunları sahiplenip kendi cinsinden varlıklara zulmetmeyi üstüne vazife almış kuklaları ile yıllardır va’z ve inşa ettikleriyle hükmettiği insanı kendisiyle bütünleştirmekten; tepkiselliğini, isyan ruhunu bastırmaktan, görece bir takım güzellik ve iyiliklerle kuşatarak kontrol altına almaktan; hülasası kolaycana güdülecek bir varlığa dönüştürmekten, her şeyiyle kendisiyle özdeşleştirmeye çalışmaktan başka bir şey mi yapıyor?. 

Artık adetten olmuş;  “Sistemi eleştiriyorsunuz ama dernek ve vakıflarını kullanıyor, mevcut kanunlara riayet ediyor; her olumlu gelişmeden faydalanmaktan da eşyanın her türlüsünü kullanmaktan da vazgeçmiyorsunuz..” filan demek..İşte bu sözler de ne yazık ki sisteme entegre edilmişliğin ve tabii ki sonrasında asimilasyona razı olunmuşluğun doğrudan karşılığıdır...

Yerleşik hukuk, örfi koşullar eşliğinde canına kastedilene kadar Mekke’de ve amcasının himayesinde yaşayan ama vahyi mesajı tebliğ etmeyi de hiçbir şekilde ihmal etmeyen Hz. Resul örnekliği bilinip durulurken, bu tarz bahanelerin ileri sürülmesi açıkçası düşündürücü ve de üzücüdür..

Üstelik müşriklerin çeşitli pazarlıkları karşısında gevşemeye* yüz tutan davranışı sebebiyle olsun; yine Yahudi ve Hıristiyanların arzularına** tabi olmaması konusunda olsun vahiyle uyarılması gerçeği ve daha bir dolu örneklikler bilinip durulurken! 

Temennimiz odur ki ne geçmişin yanlışlarını İslami addedip sisteme entegre olalım ne de malum kandırmacalar eşliğinde asimilasyona maruz kalalım..

Ve sakın ola ki görece rehavet sağlıyorlar ve dahası türlü vaatler veriyorlar diye sahih İslam düşüncesi yani Tevhidi hakikatler eşliğinde  sistem eleştirisinden de hiçbir şekilde geri durmayalım..

Çünkü Rabbimizin vahyi gereğince teyakkuz sahibi olmazsak gayr-i vahyi unsurlara meyletmemiz işten bile değildir. Zaten onlara tabi olmadığımız sürece bizden razı olacak da değillerdir ; ki onların arzularına uyacak olursak Rabbimizin dostluğu ve rahmetinden, yardım ve şefkatinden nasibimizin kesileceği de gün gibi aşikardır.. 

*   İsra 17/74     : ”Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin.”

** Bakara 2/120: ” Dinlerine uymadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.” 

(Not: Bu yazı, İktibas Dergisi Mayıs 2011 sayısında yayınlanmıştır.)