Mustafa ÖMEROĞLU

18 Aralık 2010

BÜTÜN İDEOLOJİLERE MESAFE KOYMAK VAHYİN GEREĞİ DEĞİL MİDİR?

İlginç bir süreçte yaşıyoruz..
İslam ve ideolojiler barıştırılmak isteniyor, dışımızdan değil, içimizden birilerince..

Oysaki Din ilahi, ideolojiler ise beşeri ve onlar da iyi biliyor bunu..
Desek de şekil ortada, görüyor, okuyor, dinliyoruz her dem..
Alimimizle, aydın ve entelektüelimizle, onlara itibar eden ve kulak veren insanımızla..

İnsanlıktır, arayıştır, küresel şartlardır, aydınlanmadır, çağdaşlıktır derken Dinleri de ideolojileri de kendi arzu ve heveslerimize uyarlamaya koyuluverdik..

Güya özgürlükler söz konusu olunca liberalliği de demokratlığı da tabii ki laikliği de kimseye bırakmadık..Hatta Müslümanları demokrasinin ve özgürlüklerin önünde engel olarak gördük, pişmiş aşa su katacakları korkusuna kapıldık, iktidara, uygulamalarına eleştiri getirenleri ferasetsizlikle, basiretsizlikle suçlayıp durduk..
 
Zenginlik, mal mülk, makam mansıp, kariyer, statü söz konusu olunca da kapitalizm kaçınılmaz, kapitalist olmak olmazsa olmaz dedik..

Nereden geldiği belirsiz sermaye sahibi olunmasının, sermayenin korunumu için işçi sayısının azaltılmasının, öte yandan ücretleri indirip mesai saatlerinin artırılmasının..

İhalelerle, sözleşmelerle devletin, işverenin yükünün azaltılmasının, böylelikle yok paraya çalışacak insanların paraya doymak bilmez müteahhitlere, taşeronlara peşkeş çekilmesinin..

Zaten zar zor geçinenlerin bir vampir gibi kanını emmek için vergilerin çoğaltılmasının, o da yetmedi çalışanların maaşlarına enflasyondur, küresel krizdir derken kılıfına uydurularak hak edilen zammın yapılmamasının..

Boğaz tokluğuna vesile olamayacak para için bile tüketimin teşvik edilmesinin, tüketmeye alıştırılanlara bankaların kolay para satmasının, kolay kredi katlarının, tabii ki hacizlerin, iflasların.. Bu sebeplerle intiharların, boşanmaların, hırsızlığın; bu sebeplerle cinayetlerin olmasının doğallığına ikna oluverdik..
 
Her biri için ayet bulduk, hadis keşfettik, tek tek âlimleri, peşi sıra aydınları konuşturduk..

Global/küresel ekonomi, serbest ticaret, serbest rekabet derken ekonomistleri seferber ettik..

Faizdi, dövizdi, üretimdi, aşırı tüketimdi, gerekliydi, paranın dolaşımıydı, yastık altında tutulmamasıydı, daha çok çalışma, daha çok kazanç ama çalışana, emekliye, asgari ücretliye para, işsize iş yok filan derken de Müslümanlığımıza bir tek laf ettirmedik..
 
Kamu binalarının, makam odalarının gereksiz restorasyonu, festivalleri, bayramları, törenleri, merasimleri, kokteylleri..
Üstünden altına kadar v.ı.p/ protokol adamlarının yurt içi, yurt dışı seyahatlerinde güya korumak için dünya dolusu paraya mal olmuş zırhlı eskortlarla, korumalarla, özel uçak ve helikopterlerle güle güle, sonra hoş geldin demeleri..

Yatları, katları, villaları, konakları, tatil evleri, son model jeepleri, son model, en iyi marka, şahsa ve makama özel araçları..
Bankalarda hesapları, holdingleri, işletmeleri, helalinden çok eşleri, olmadı tazelenenleri, ihalelerden yüzdelikleri, ver Allah’ım ver, yakışır haspama deyiverdik ama yine Müslümanlığımıza toz kondurmadık..
 
Fakat öte yandan bütün bu sapmaları eleştireceğiz diye yola çıkarken, sair ideolojilere davetiye çıkarmaktan da hiç geri durmadık..
Muhammedi örnekliğin sürgünde vefat eden temsilcisi Ebu Zer gibi şahsiyeti, Kur’an’ın zaten neredeyse tümünde gerçekleşmesini istediği sosyal adaleti, eşitliği..

Paranın, malın mülkün, adil ölçülerle paylaşımını; lüksün, israfın, azgınlığın, şımarmaktan kaçınmanın imanın gereği olduğunu dile getirmeyi..

Sistemi, seçkin azınlıkları yani fakir fukara, garip guraba sınıfının sebebi olan iktidarı yani AKP’yi.. Yani gereğinden fazla mal mülk edinmeyi, yığdıkça yığmayı, Karunluğu, Ebu Leheb ve Ebu Cehil mantığını, öldüğünde yanında götüremeyecekleri üzerinde azgınlaşanları çok haklı olarak eleştirirken, sol jargonlara yaslamaktan hiç çekinmedik..
 
İyi, güzel hoş da yanlışlıkları, vahye rağmen olan gidişatı yani liberalizmin, kapitalizmin hayatımızın üzerindeki etkilerini eleştirirken karşı bir ideolojiye yaslanmak zorunda mıyız?

Hadi açıkça söylenmiyor diyelim, ima etmek gibi bir lükse kapılmak mecburiyetimiz mi var?
 
Doğrudur, AKP iktidara gelince suspus oldu insanımız, aydınımız, âlim ve münevverlerimiz..
Doğrudur, bütün sorunlarımız hallolmuş, bütün beklentilerimizin gereği yerine getirilmiş modunda takılı kalmış gibiler sanki..
Doğrudur âlim, aydın, entelektüel kavramlarının içi boşaltılmıştır adeta..

Doğrudur, alim ve aydınların ve dahi yeni moda aktivistlerin mağdur ve mazlumların, ezilen ve sömürülenlerin sesi olmaları gerekiyordu ve aslında adet böyleydi..

Ve yine doğrudur, yıllardır iktidarların sınırlarını çizdiği din ve ideolojilerle, ürettikleri vehimlerle endoktrinasyonun, asimile etmenin ve edilmenin, alinasyonun necesini yaşadığımızı görmemiz ve dahi dikkat etmemiz gerekiyordu..
 
Ama bütün bu zaafları göstereceğiz diye sahih gelenekle barışık olmayacak kavramları ihsas ettirmenin ne alemi var?
Bu da bir nevi endoktrinasyon/beyin yıkama yöntemi sayılmaz mı?

Bu tarz ameliyeler kendi değerlerimize, kendi geleneğimize karşı kendimizi yani insanımızı alinasyona/yabancılaşmaya tabi tutmak değil midir?
 
Her fırsatta, her konuşmasında Demokrasiyi yücelten bir Başbakan..
Laikliği din ve inanç özgürlüğünün teminatı olarak gören; muhalefet yetmezmiş gibi iktidarlarını Atatürkçülüğün ve laikliğin teminatı olarak ilan eden iktidar mensupları..

Biteviye fakir fukara edebiyatı yaptıkları halde işsizliğe çözüm üretemeyen, çalışanları da taşeronlar vasıtasıyla köleleştiren..
Keza emeklinin, asgari ücretlinin, sözleşmeli personelin, işçi ve memurun aldığı ücreti çok gören.. Kontrol edemedikleri petrol ve diğer tüketim piyasasındaki fahiş zam ve vergilerle verdiği ücreti fazlasıyla geri alan iktidarlar eleştiriyi çoktan hak ediyorlar..
 
Böylesi bir iktidar ve zihniyetten;
Yeni sınıf zenginleşmenin, adil olmayan paylaşımların, yoksulların, işsizlerin, yarına dair endişe duyanların hesabı mutlaka sorulmalı..
Kaderdir, tevekküldür diyerek sömürülen insana hallerine razı olmayı salık verenlere sitem etmeye de tabii ki hakkımız var..
Bütün bu olumsuzlara gereğince tepki göstermeyen alimlere, aydın ve entelektüellere kızmaya da..
 
Ve ne yazık ki ailesini, çoluk çocuğunu günün on iki saatini asgari ücret gibi zalimane, kölevari bir maaşla çalışarak geçindirme gayreti güden, sosyal şart ve baskılar nedeniyle komplekse kapılıp tüketim müptelası olan ve bu sebeplerle dara düşenlerden borç isteyenler aramızda..

Küresel krizdir, enflasyondur gibi tecrübe edilmiş ekonomik atraksiyonlar nedeniyle borç versek de dövizdi, altındı, çekti, senetti, taahhüttü derken, önce paramızı garanti altına almaya çalışanlar da aramızda yani yabancı değil yani biziz hepimiziz..
 
Vaktinde veremediler mi başlarına kakıyor, üç kuruşluk iyiliği yüzlerine vuruyoruz!..
Naçar bankalara koştuklarında, tefecilere teslim olduklarında fetvalar uçuşturup duruyoruz!..
Sonra iflaslar, sonra hacizlerle, sonra intiharlarla, sonra boşanmalarla, sağlıklı neslin kaynağı olması gereken aile içi bir dolu problemler ile boğuşup duruyoruz!.

Hal böyleyken bütün bunların sebebi olan ideolojileri ve mensuplarını kıyasıya eleştirmek zaten vahyin gerektirdiği sorumluluklardandır, hakkımızdır, olmazsa olmazlardandır...
 
Doğaldır ki bu gibi durumlarda devletin varlığı ve meşruluğu tartışmalıdır, ne için var olduğu da her fırsatta sorgulanmalıdır..
 
Şahit oluyoruz işte..
Dile getirmeye çalıştığımız sıkıntılar İslamcı olduğu söylenen bu iktidar döneminde azalmış değil..

Bunların işaretlerini gazetelerde okuyor, televizyonlarda seyrediyor, saymaya çalıştığımız olumsuzların hallini pişkin pişkin gelecek bahara erteleyenlerin söylemlerini de dinleyip duruyoruz..

Meydanlarda, mecliste, grup toplantılarında dile getirilenler de zaten başka şeyler değil..

Ama anayasadır, ama başörtüsüdür,ama Ergenekon’dur filan derken  daha şimdiden gelecek seçimin garantisini aldılar bile bizden..

O yüzden gidişata, İslami ve insani hassalar merkezli eleştiri getirenlere tahammül edelim diyorum ben ama vahye rağmen şekillenmiş ideolojileri ima dahi etmelerine rezerv koyarak..
 
Evet hep beraber eleştirelim İslam’ın malk mülk konusundaki hassasiyetlerini yok sayanları ve bu zafiyete eleştiri getiriyorum derken sol söyleme yaslananları ve kavramların hakkını vermeyenleri ama bir yandan iktidarı da onun yaslandığı hâkim iradeyi ve ideolojilerini de vuralım hakkınca yerden yere..
 
Hülasa..
Ne Kapitalizm, ne liberalizm, ne demokrasi, ne laiklik vs. ölçüm değil benim..
Okuduğum Kur’an’dan, tabi olduğum Din ve Muhammedi örneklikten bunu anlıyorum ben..
Keza Sosyalizm ve komünizm için de öyle..

Demokrasi ve liberalizmin özgürlük vaadi, sosyalizmin sosyal adalet tezleri şirin gelse de böyle..
 
Ve her şeyiyle kapitalizmi ve dahi liberalizmi öngörenlere, demokrasiyi yüceltmekten bahsedenlere, laikliği olmazsa olmazlardan görenlere eleştiri niyetine sözümüz var, Kur’an’dan aldıkları ilhamı sol söylemler eşliğinde dile getirenlere de..
Ama dostane, ama kardeşçe..

Ki eleştireceksek şayet adalet zemininde olmalı bu..
Kur’an ve sahih gelenek bunu söylüyor çünkü..
 
Bütün bu dediklerim üstüme vazifemiydi bilmem..
Takdiri dostlara kalmış..
 
Selam ve muhabbetle..