Mustafa ÖMEROĞLU

03 Eylül 2010

(K)OYVERİN GİTSİN!

Kur’an diline, Arapçaya vakıf bir hayli alim, aydın nevinden insanlar var aramızda..

Kimisi mektepli, kimisi alaylı..

Kur’an tefsiri ve meal yazma hususunda da birbirleriyle rekabet halindeler..

Ama her şey Allah için, aksini iddia edecek değiliz ya..

Biz ise gariban takımındanız, bıraktık Arapçayı konuştuğunuz dile dahi yabancıyız ..

Haliyle, kadim kültürden miras kalanlar öncelikli olmak üzre, bilirkişidir diye kime güvendiysek  gücümüz yettiğince eserlerini alıp okuduk yıllarca..

O yüzden hangi birimizin evinde birkaç tefsir, birkaç meal yoktur ki?

Onlarca incesi, kalını; irili ufaklı telif ve tercüme kitaplar da cabası..

Şerhleriyle zenginleştirdikleri hadis ve fıkıh külliyatlarının hepsine sahip olmaya ve okumaya kalksak ne paramız yeter ne de zamanımız; kuşatılmışız, başka işlerimiz de var çünkü..

Mesela benim kütüphanemde sekiz adet tefsir, ondan fazla da meal üst mevkilerde..

Buhari, Muvatta, Sünen-i İbn-i Mace, Sahih-i Müslüm ve onlara bugünden bakarak şerh düşen bir dolu çalışmalardan kısmen de olsa nasiplendik biz...

Sanal âlemi de işin içine katarsak değme keyfine, kütüphanemizin maşallahı var yani..

Ama bir problem var,bir değil aslında bir çok problem var..

Eskiler neyse ama onların fevkinde şeyler söyleme iddiası güden yeni yetme bilirkişiler kafa karıştırıyorlar  her daim..

Kitaplarından, tefsirlerinden, aylık dergilerinden, TV programlarından müstefid olduğumuz bu zevat-ı kiramın bazıları sükûtu hayale uğratıyor bizleri, bizim gibi gariban okuyucuları!

Ve bizi birbirimize durduruyorlar, “Edille-i Erbaa”dan mülhem mevcut iktidarın politikalarını “Siyaseti şer'iyye”den gösterme adına..

Maslahat-ı şeriyye, hile-i şeriyye gibi daha ne kadar  kavram varsa üç beş görece özgürlüğe feda edilmek üzere bilirkişi lügatlerinde  sıralarını beklemekteler, hepsi “makasıdü'ş-şerîa” ya, Rıza-i Bari”ye hizmet için..

Sanki bu gayretkeş dost ve üstadlarımızı muhatap alan bir siyasi irade varmış gibi!..

Sanki “Buyurun, arzu ve istekleriniz nedir efendim? “ diye soranlar varmış gibi!

Ama buna rağmen fetvalar, basın açıklamaları birbiri üstüne, ortalık yerlerde, mal bulmuş mağribi gibi sürecin desteklenmesi adına..

Akideden sayılmayan böylesi  hazır siyasi içtihatları tadından yiyebilir mi siyasi irade?

Konuşmasaydılar keşke, konuşmuyorsalar vardır bir hikmeti deyiverseydik biz yine safiyane, tüm iyi niyetimizle, nasıl olsa var diye geleneğimizde..

Bozmasalardı tılsımlarını, yine merak etseydik gizemli hallerinin ne’liğini..

Güvenseydiler bize ve zihnimize, dağarcığımıza sahihtir diye boca ettikleri bilgilerin böylesi bir durumda nasıl tepkiye dönüşeceği hususunda endişeye kapılmasalardı hiç..

Kendi adıma şaşkınım;gördüğümüz med cezir manzaraları, dinlediğimiz ise güftesi kerameti hocalarımızdan menkul fetvalarla yazılmış mehter marşı..

Ve ne yazık ki üzgünüm, çıkan ses kakofoni, kafa karıştırıcı, sinir bozucu!

Tefrik edici, niza çıkarıcı, ümmetin tevhidinden ziyade çokluğuna hizmet edici..

Madem öyle, mademki bu  işler akideden,itikada müteallik eylemlerden değil, bilakis siyaseten, fıkhen, içtihaden tavır sayılıyor; öyleyse çıksınlar meydana,yıllardır şirk düzeni diye tesmiye ettikleri parlamenter sistemde Müslümanlara hizmet etmek üzre yeni bir parti kursunlar, ”yetmez ama evet” dedikleri değişiklikleri daha bir ileriye götürmek, hatta anayasadan değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri kaldırmak niyetine..

Girişmiyorlarsa öyle bir şeye,kalkışmıyorlarsa fiili siyasete bir atımlık oyla tefrik etmesinler insanları,yıllardır onları takip eden canım, güzelim Müslümanları....

Kanaatim odur ki: Durduk yerde, hem de hitap ettikleri Müslümanların ya davulcuya ya zurnacıya kaçacağı endişesini su yüzüne çıkarırcasına siyaseten içtihatta bulunmasalardı bu denli girmezlerdi Müslümanlar birbirlerine..

Ne hale geldik,görsünler artık: O ona Ergenekoncu, bu şuna darbeci, öteki diğerine müşrik, kafir, aymaz, tabansız, basiretsiz vs.vs. de babam gitsin, sallayan sallayana; çuval değil ki ağızlar büzülsün..

Herhalde mutludur şimdi üstatlar, ağabeyler, kardeşler; mesut ve bahtiyardırlar verdikleri fetvalardan, yaptıkları içtihatlardan dolayı gelişen kavgalardan, nizalardan?..

Herhalde ölen ölür, kalan sağlar bizdendir türküsünü çığırıyorlardır şimdi elbirlik, koro halinde, kendi içlerinde..

Hiç düşünürler mi acep, vermeselerdi fetva, yapmasalardı açıklama, içtihat nevinden şeyler ne kaybedeceklerdi sahi?

Şimdi muhasebe yapıyor, kar hanelerine bakıyorlar mıdır gidişatın ne’liği adına?

Ne kazandılar,kazandırdılar bana göre kızışma ve didişmeden başka?

Biz birbirimize durduk, atı alan ise Üsküdarı geçiyor..

Ey Rabbimiz sen bizim göğüslerimize merhamet ver..

Görüyorsun işte, kırıyoruz birbirimizi!