Beytullah Emrah ÖNCE

04 Mart 2010

ÇOCUKLARIMIZI DİRİ DİRİ GÖMÜYORLAR VE BİRLİKTE SEYREDİYORUZ!

Ece Nur Özel, başörtülü olduğu için Diyarbakır Hamravat İlköğretim Okulu'ndan sürüldüğünde sadece 12 yaşındaydı, hâlâ o yaşta. Aynı inancı paylaştığını zannettiği öğretmenlerin hışmına uğrayınca yaşadıklarına anlam veremedi. Öğretmenleri tarafından ikna odalarında başını açmaya zorlandı. Olmadı, “Suçluyum” diye tutanaklar imzalattırılmak istendi. Hiçbiri tutmayınca başka bir okula sürgün edildi.

Ece Nur yalnız değil. İki yol arkadaşı daha var. İlki Sebiha Alaş. Diyarbakır Yenişehir İlköğretim okulunda okuyan 8'inci sınıf öğrencisi Sebiha da Ece Nur’la aynı uygulamaya maruz kalıyor. 3 aydır öğretmenleri ve okul yönetimi, büyük bir suç işliyormuş gibi Sebiha’ya yapmadığını bırakmıyor. Odalara çekip “ben başörtülü olarak okula geldiğim için verilen cezayı kabul ediyorum” yazılı belgeler imzalattırmak istiyorlar. Arkadaşlarının arasında Sebiha vebalı muamelesi görüyor!

Diğer yol arkadaşları Şair Sırı Hanım İlköğretim Okulu 8'inci sınıf öğrencisi Büşra Ayata. İkinci dönem başından beri başörtülü okula giden Büşra, başörtüsünü çıkarmaya zorlandı. Okul yönetimi sadece Büşra değil, arkadaşları üzerinde de baskı kuruyor ve arkadaşlıklarını bitirmelerine çabalıyor. Baskı ve tecrit!

Kendi kızlarını diri diri gömen cahiliye devrindeyiz sanki…

Çocuk masumiyeti paramparça ediliyor, minnacık yüreklere acımasızca saldırılıyor…

Ve cahiliye karanlığı çocuklarımızı yutmaya devam ediyor.

15 yaşındaki Bêrîvan da Diyarbakır Cezaevi’nin karanlığında korkuyla geceliyor. Belki yanındaki koğuş arkadaşı da tahliye olunca bir de yalnızlık eklendi buna. Geceleri gözyaşları hıçkırıklara karışıyor ve koridolarda acı bir yankısı oluyor çocukluğun… Bêrîvan’ın Batman’da katıldığı iddia edilen bir gösteride taş attığı iddia ediliyor. Bu son cümledeki anlatım değil hukuk bozukluğu… Kanıt yok, iddia var ve sekiz yıl kes(k)in hüküm.

Tutanaklar, ceza ve tecrit…

Size de az önceki hikâyelerden tanıdık geliyor mu bu kelimeler?

* * *

Yüz binlerce yasak mağduru var bu ülkede ve binlerce TMK mağduru çocuk…

İyi düşünelim. Çocuklar için sağlayamadığımız adalet, hangi düzeni ayakta tutabilir? Tuttu diyelim, böyle bir düzenden bir avuç mutlu azınlıktan başka kime ne fayda gelir?

Pedagojik bir disiplin ve ceza aygıtı gibi hareket eden devletin; önce dini ya da etnik kimliklerini inkâr ettiği, sonra da her türlü baskıyı gözünü kırpmadan, yaşlarına dahi bakmadan acımasızca üzerinde denediği çocukları sahipsiz bıraktığımız her gün insanlığımız eksiliyor, farkında mısınız?

Bu çocuklar karşısında dilini yutmuş, vicdanlarını kompartımanlara ayırmış bir coğrafyada adil ve özgür bir gelecek kurulabilir mi?

Yoksa sorunlar gibi çocuklar mı da ayrılıyor artık?

Bölgesel sınırlar şimdi de insanlığın üzerinden mi geçecek?

Bu körleşme ve sağırlaşma salgınına karşı acilen harekete geçmek zorundayız.

Dün geçti, yarın çok geç!