Cemil ARSLAN

26 Şubat 2007

“D–8”: SON YÜZYILIN ALTERNATİF PROJESİ

“D–8”: SON YÜZYILIN ALTERNATİF PROJESİ

 

         REFAH-YOL Hükümeti döneminde Başbakan Prof. Dr. Necmettin Erbakan tarafından 15 Haziran 1997 tarihinde “İstanbul Deklarasyonu” ile temelleri atılan D–8 (Gelişen 8 Ülke)’in İstanbul’daki ilk toplantısına Necmettin Erbakan ile birlikte dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de katılmıştı.

Endonezya, Malezya, Bangladeş, Pakistan, İran, Türkiye, Mısır ve Nijerya’dan müteşekkil bu seçkin örgütlenmeyle birlikte çağa damgasını vurabilecek büyük bir ekonomik projenin, zengin ve batılı ülkelere alternatif olabilecek ticaret ve sanayiye dayalı aktif bir programının başlangıç aşaması hayata geçirilmiş oluyordu.

Daha sonra Bangladeş'teki ikinci zirveye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Mısır'ın Kahire şehrindeki üçüncü zirve ile İran'ın başkenti Tahran'daki dördüncü zirveye de Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer iştirak etmişti. Bu zirvelerde ortak bir “Merkez Bankası” kurulması, ortak “uçak yapımı” gibi projeler ortaya atılmıştı.

Endonezya’nın Bali Adası’nda en son yapılan beşinci D–8 zirvesinde ise “gümrük ve tercihli işbirliği” anlaşmalarının yanı sıra daha önceki toplantılarda dile getirilen konularda alınan mesafeler değerlendirildi. Zirvenin en önemli maddesini “ülkeler arası ekonomik ve ticari gelişmeler” oluşturdu. Endonezya, daha önceki toplantılarda bankacılık işlemlerinde kolaylık sağlanabilmesi amacıyla kurumsallaşmaya gitmenin faydalı olabileceğini ifade etmiş ve “Merkez Bankaları Forumu” oluşturulmasını önermişti.

 “D-8'in başlangıcından bu yana Türkiye'nin yürüttüğü tarım uçağı alımı konusunda da tarafların durumları bir kez daha ortaya konulacak. Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş (TAI) tarafından 8 milyon dolar harcanarak imal edilen uçağın prototipi ve test uçuşları başarıyla gerçekleşmişti. Kararlaştırılan diğer projeler arasında uluslararası pazarlama ve ticaret şirketinin kurulması, yoksullukla mücadele, sanayi ve teknoloji veri bankası ağının kurulması, İslami sigorta projesi, kıyı ve iç sularında kültür balıkçılığının geliştirilmesi, işadamları için vize işlemlerinin kolaylaştırılması gibi projeler bulunuyor. D-8’in Komisyon, Dışişleri Bakanları Konseyi ve Zirve olmak üzere üç siyasi organı mevcuttur. İcra direktörlüğünü ise Türkiye yürütüyor. Komisyon yılda 2 kez, dışişleri bakanları her yıl toplanırken, devlet ve hükümet başkanlarının katıldıkları zirve toplantısı ise iki yılda bir yapılıyor. Şu ana kadar beş zirve gerçekleşirken, 8 Bakanlar Konseyi, 17 komisyon toplantısı; çeşitli düzeylerde 60'tan fazla etkinlik yapıldı. D-8'in çalışma gruplarından ilginç öneriler çıkıyor. “Endüstriyel Projeler Grubu” daha önce hazırladığı bir raporunda yapılmasını tavsiye ettiği çalışmaları şöyle sıralamıştı: “Bölgesel nakliye/yolcu uçağı, sivil jet nakliye/yolcu uçağı, hafif ticari araç, binek otomobil ve kişisel bilgisayar (PC) tasarımı, imalat ve pazarlaması.”(1)

Son zirve, hakikaten önemli kararların alınmasına vesile olmuştur. Zirveye üye ülkelerin almış oldukları kararlar gelecek yüzyıla mührünü vurabilecek; dünya siyasetinin şekillenmesinde “biz de varız” diyebilecek; kapitalizmin çirkin tezgâh, abluka, zikzak ve tuzaklarına karşı aktif direnç gösterebilecek veya şer ittifaklarına karşı “güç birliği” oluşturabilecek niteliktedir. Alınan kararların kuşkusuz en önemlisi; D–8 Sekretaryasının “Genel Sekreterlik” düzeyine çıkarılmasıdır. Genel Merkez yine İstanbul olarak kalacak, Genel Sekreter, dönem başkanı olan ülkeden olacak, gelecek zirve ise Malezya’da yapılacaktır.     

Önemli olan nokta; bu uyum/adaptasyon sürecinin ne ölçüde işleyebileceği ve üye ülkelerin ekonomik, politik ve psikolojik ambargo, boykot, tehdit ve çapraz ateşlere hangi boyutta direniş gösterebileceğidir. Zira bu ülkeler ancak bunu başarabildikleri oranda küresel sermayenin etki, tepki ve baskı alanından kurtulabilecek, özgür iradesini ortaya koyabilecek, ortak akıl, payda ve sağduyu çerçevesinde gelişme ve ilerlemesini sürdürebileceklerdir.

 

D-8’in Temel Prensipleri:

 

D-8’e öncülük eden Prof. Dr. Necmettin Erbakan, yapmış olduğu bir konuşmada temel ilkeleri şöyle sıralıyordu: “Bu D-8’ler hareketinin 6 ana umdesi var:

1) Yeryüzünde savaş değil; barış.

2) Gerginlik değil; diyalog.

3) Sömürü değil; işbirliği.

4) Çifte standart değil; adalet.

5) Kibir, tekebbür değil; eşitlik.

6) Bir arada Hakk’a riayet ederek yaşamak. Yeni Dünyanın prensipleri bunlar olacak.”

            Bu dileklere katılmamak elbette mümkün değildir. Yeryüzü gezegeninde barışın hâkim olduğu, diyalog ortamının hüküm sürdüğü, ekonomik ve siyasi işbirliği sürecinin devam ettiği, adaletin egemen kılındığı, eşitlik ilkelerinin sosyal ortamda yaşandığı, çifte standartların bulunmadığı, güçlünün değil; haklının üstün tutulduğu, sömürü düzeninin terk edildiği, zikzakların çizilmediği, kısır döngülerin yaşanmadığı, “psikolojik veya sıcak savaş” polemiklerinin yapılmadığı bir dünya düzeni kurulduğu takdirde zaten bütün sorunlar, sıkıntılar, açmazlar ve handikaplar kendiliğinden aşılmış olacaktır.

            15 Haziran 1997’de inşa edilen D-8’in kuruluş yıldönümü dolayısıyla Çırağan Sarayı’nda düzenlenen toplantıda Prof. Dr. Necmettin Erbakan; “ABD, İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya ve Japonya’dan oluşan G-7’lerin dünyadaki vahşeti artırdığını belirtirken, “G–7 düşmanlık esasına göre kurulmuş; D–8 ise; sevgi, barış ve adalet üzerine inşa edilmiştir” dedi. “İnsanlığın saadeti batılıların eline bırakılamaz” diyen Prof. Dr. Erbakan, “Dünya 20. yüzyılda tam bir kan ve vahşet dönemi yaşamıştır. 20.yüzyılın ilk yarısında 2 cihan harbi yaşanmış, yüz binlerce insan katledilmiştir. 1945’den 1990’a kadar “Soğuk Savaş” dönemi yaşanmıştır. SSCB’nin yani komünizmin çökmesiyle birlikte Soğuk Savaş dönemi bitmiş, dünya tek kutuplu hale gelmiştir. 1990’dan günümüze kadar gelen süreçte ise daha kanlı, daha zalim bir dönem yaşıyoruz. Adeta ortalık kan gölüne dönmüş; tek gündem savaş, savaş, savaş olmuştur. Çünkü batının temeli düşmanlığa dayanıyor” diye konuştu.

            “Batılıların felsefesi; sömürü, tahakküm ve vahşete dayalıdır” diyen Erbakan, D–8’in bu sömürü, vahşet ve tahakküme itiraz etmek amacıyla kurulduğunu kaydetti ve “D–8, 3 şeye karşı kurulmuştur. Bunlar: köle olmayacağız, sömürülmeyeceğiz ve vahşete kurban olmayacağız. Ama bunun temeli sevgi olacak, barış olacak, adalet olacaktır. İşte D–8, ırkçı emperyalist sisteme itiraz ederek, sadece Müslümanlar arasındaki sorunları değil, tüm dünyanın sorunlarını çözmek ve yeni bir dünya kurmak için tesis edilmiştir, şeklinde konuştu.”(2)

            D–8 projesi; yukarıda da ifade edilen bütün bu temel problemleri kökten çözebilecek, “soruna değil; çözüme endeksli” olabilecek, evrensel ahlak, hukuk, eşitlik ve adalet ilkelerine yürekten sadık kalabilecek, bu ilkeleri çiğneyenleri korkusuzca uyarabilecek ve gerektiğinde yaptırım uygulayabilecek, bu evrensel kuralları yüzyılların ötesine taşıyabilecek, materyalist düzen ilişkilerine karşı çıkabilecek, haksız ve hukuksuz tüm savaşları ve çatışmaları kökten yok edebilecek, çağlara adeta meydan okuyan yegâne bir program olarak kendisini ispat ve ifade etmek mecburiyetindedir.

“21. yüzyılın İpek Yolu'nu oluşturan Pasifik'ten Atlantik'e uzanan kuşağın merkez ülkeleri, bütün olumsuzluklarına, geri kalmışlıklarına, imkânsızlıklarına ve engellemelere rağmen, Asya'yı Ortadoğu'ya ve Afrika'ya bağlayarak, üç kıtanın ekonomik, siyasi ve kültürel zenginliklerini insanlığın kurtuluşu ve bölgenin geleceği için seferber edebilecek, 21. yüzyılın dünyasına ve kendi toplumlarına umut verecek güçte. Dünyada yeni bloklar oluşurken, bölgesel ekonomik ve siyasi oluşumlar hız kazanırken, merkez güçler ve bölgeler arası rekabet keskinleşirken, bölgesel olmayan bu oluşum, zamanla başka ülkelerin de katılımıyla güçlü bir platforma dönüşebilir.

Çatışmaların merkezi haline getirilen Müslüman Orta Kuşak için hiçbir somut proje ortaya koymadılar. D–8, son 15 yıl içinde bölge için geliştirilen tek somut proje olarak kaldı. Enerji ve güvenlik çatışmasına kurban edilmek istenen bölgenin merkez ülkeleri, ilk kez belli amaçlar etrafında bir araya getirildi. İmkânları, yetersizlikleri bir tarafa, ilk kez ve sadece bir kez böyle bir irade/niyet ortaya konabildi. Önce küçümsendi. Necmettin ERBAKAN'ın büyük hayali olarak tanımlandı. Mahkûm edildi. İşlevsiz hale getirilmeye çalışıldı, cezalandırıldı!

Bu ülkelerin hepsi bugün hedef durumundadır. Endonezya ve Malezya etnik çatışmalara sürüklenme tehdidiyle karşı karşıya. Pakistan ve İran bölünme tehdidiyle. Türkiye ve İran birbirine karşı yönlendiriliyor. Mısır ve Nijerya iç çatışmalara sürüklenmek isteniyor.”(3)

Bu bağlamda; İslam ülkelerinin somut, nitelikli ve dünya realitelerine uygun projeler geliştirmeleri, militarist söylem ve eylemlerden kaçınmaları, realist ve ayakları yere sağlam basan programlar oluşturmaları, “çıkmaz sokak” parodisini oynamamaları, prangalara tepki göstermeleri, her türlü şantaj, baskı ve jurnallere karşı daha bilinçli ve duyarlı olmaları, “mağlup psikolojisi” rolüne girmemeleri, kardeşlik şuurunu geliştirmeleri, kendi aralarında bütün ve yek vücûd olmalıdırlar. Ancak bunu başarabildikleri ölçüde hayatta var olma ve aktif/etkin olma şansına sahip olabilirler.

Hafızam beni yanıltmıyorsa; Başbakan Erdoğan bir televizyon konuşmasında

D–8 ülkelerinin 1 Trilyon Dolar civarında bir “dış ticaret” hacminin bulunduğunu ifade etmişti. Aslında bu rakam hiç de küçümsenecek, azımsanacak ya da hafife alınacak ölçekte değildir. Mevcut potansiyel değerlendirildiği takdirde; büyük bir olasılıkla bu ülkeler yoksulluğun pençesinden kurtulabilecek, “hayata biz de varız” diyebilecek, “azgelişmişlik” yaftasından ve “3. Dünya” vasıflandırmasından soyutlanabilecek ve sonuçta tam bağımsız olabileceklerdir.

 “Batılılar düne kadar Türkiye gibi İslam ülkelerini doğu bloğuna karşı ön cephe malzemesi gibi kullandılar. Bu dönemden sonra bir de bakıyoruz ki artık direkt olarak “Biz yeni bir dünya düzeni kuracağız. Bu yeni düzende dünyayı yeniden yapılandıracağız” gibi fikirler var. Bu fikirleri keşfedince, “Bizim belli ilkeler demeti çerçevesinde yeni bir atılım, açılım yapmamız gerekir. Yoksa bunların operasyonlarına yem olacağız” şeklinde düşündük. Bu ilkeler nelerdir, önce o ilkeler üzerinde uzun uzun konuşuldu. Çalışmalar yapıldı. Diğer ülkelerin liderleri ile görüşüldü.

Bu çerçevede Müslüman ülkelerin ve gelişmekte olan diğer ülkelerin bir araya toplanması gerekiyor. Aksi takdirde, bu batılıların kurguladıkları “yenidünya” düzeninde bir ve bütün olarak hiçbirinin yeri yok. Pakistan’ın da yok, Mısır’ın da yok. Bunu, 1991’de soğuk harbin bitişiyle ortaya çıkan gelişmelerden açıkça görüyoruz. Yani biz bunu yapmazsak çok daha büyük felaketlere duçar olacağız.

Şimdi gelinen noktada Büyük Ortadoğu Projesi’ne dikkat edin.  Fas’tan Endonezya’ya kadar olan bölge yeniden yapılandırılacak. Peki, D–8 nedir? D–8, Fas’ın hemen altı, Nijerya’dan Endonezya’ya kadar olan bölgedir. Haritayı elinize alırsanız, D-8’in başlangıç etki alanıyla Büyük Ortadoğu Projesi’nin etki alanı aynıdır. Kendi başımıza keşfederek “Bir an önce derlenip toparlanalım, bu zalimlerin baskılarından kurtulalım” diye düşündük. Adımlar atıldı. İyi de atıldı. Şimdi, adamların D-8’i apar topar felç ederek BOP’u öne sürmeleri manidardır. Bugün yapılanlar, D–8 fikrinin ne kadar sağlam ve isabetli olduğunu gösterir.”(4)

Üzerinde durulması mecburi olan nokta; sınırlı ve bölgesel olarak tesis edilen bu projenin sahibi mazlum ve masum ülkelerin kendisini ispatlayıp küresel alanda da etkin ve söz sahibi olabilme ideallerine, yüzyıllara haykıran diriliş destanlarına, kahramanlık hedeflerine, yeniden silkinme, irkilme ve refleks oluşturma gayelerine kilitlenmeleri ve odaklanmalarıdır. Bunun içindir ki, yoğun bir çalışma takviminin oluşturulması, planların periyodik amaçlara göre tavizsiz bir şekilde yapılandırılması, kardeşlik şuurunun icra edilmesi; çağdaş dinozorlara ve gaddar devlet adamlarına karşı uşaklık, kölelik ve aşağılık kompleksinden soyutlanmaları bu ülkelerin katiyen temel gayesi olmalıdır.

“D- 8 ülkelerinin nüfusunun 2005 sonu itibarıyla 825 milyon kişiye ulaştığı belirtilirken, bunun dünya nüfusunun %13,5’ini oluşturduğu ifade ediliyor.”(5)  

Hangi ülkeye ait olduğunu tam olarak hatırlamadığım meşhur bir atasözü beni moral açısından bir hayli etkilemiştir. İşte bu özdeyişi, D–8 ülkelerinin değerli halklarına ve kıymetli idarecilerine ithaf ediyorum: “Aslanlar kendi tarihlerini yazıncaya dek, avcılık hikâyeleri hep avcıları yüceltecektir.” Bu bağlamda; D–8 ülkeleri, “yeni bir dünya düzeni” parolasıyla yola çıkarak dünyanın tarihini yeniden yazmalı, mevcut emperyalist söylem ve eylemlere dayalı evrenin kronolojik sürecini sil baştan şekillendirmek durumundadırlar.  

Sonuç olarak; D–8 ülkelerinin kendi siyasetlerine, ekonomik yapılarına, insan haklarına, olaylara bakış açılarına, psikolojik açmazlarına, sosyolojik değerlerine, bir türlü çözümlenemeyen ideolojik travmalarına, bazen talihsiz bir şekilde vuku bulan mezhep saplantılarına, politik depresyonlarına, kırılmalarına ve kaymalarına, samimiyet kriterlerine, performans ölçütlerine yeniden çeki-düzen vermeleri, “efradını cami, ağyarını mani” anlayışını benimsemeleri, taze ve umut dolu bir başlangıç yapmaları ve her şeyden önce “örnek bir model” teşkil etmeleri elzemdir…

 

DİPNOTLAR:

 

1)       Erdal ŞEN: Zaman Gazetesi, 12.05.2006

2)       Vakit Gazetesi, 15.06.2006

3)       İbrahim KARAGÜL: Yeni Şafak Gazetesi, 16.05.2006

4)       www.dunyabülteni.net, 13.05.2006

5)       Turan KIŞLAKÇI: Umran Dergisi Haziran 2006 Sayısı, Sh. 11