Mustafa ATAV

25 Ağustos 2009

ELEŞTİRİDE HEDONİZM

Sanal âlem meğer içinde ne cevherler barındırıyormuş. Bunu ironi olsun diye söylemiyorum, sadece bir hakikati beyandır ifadelerim. Kendi değerlerimize uygun veriler, yazılar olduğunu varsaydığımız; ama arayarak, ama referanslar yolu ile tanışma imkânı bulabildiğimiz web sitelerinden bu cevherlere ait dünya dolusu yazılar okuyoruz. Okuduğumuz yazı/makale sahiplerinin birçoğunun ismini duymamıştık ve zaten birçoğu da müstear isimle yazılmış yazılar; ama öyle de olsa bir şekilde tanışmış olduk işte… İnterneti icat edeni sırf bu sebepten dolayı kutlasak yeridir.

Sanal âlem yazılarına, kim nasıl aklına getirmiş bilinmez, eleştiri/tenkit veya övgü/katkı içeren yorum yazmak/düşmek diye bir yöntem geliştirilmiş. Bu âlemin tabiri ile her yazının tıklayıcı, aslında okuyucu sayısı ve yazıya düşülen yorum sayısı yazarın ve yazının yayımlandığı sitenin sanal reytingi durumunda. O yüzden yazılara eleştiri, övgü, katkı içeren yorum düşmek taraflar açısından arzu edilen, beklenilen, istenilen bir şey.
Daha önce de kısmen değinmiştik, tekrar gibi olsa da meselemiz atış serbest kabinden yazılara düşülen yorumlar ve tabii ki yorum sadedinde dile getirilmeye çalışılan eleştiri yöntemidir. Burada eleştiri kavramının açılımından bahsetmek herhalde lüks olmalıdır; ama eleştiri yapan-lar, eleştiri yapılan kişi-ler ve konu/düşünceler İslami keyfiyet taşıyorsa en azından malum kavramın yöntemi konusunda insanımız kafa yormalıdır diye düşünüyorum.…

Okuduğumuz ve hatta yazdığımız kadarı ile eleştiri maksatlı yorumlar, bazen düşünce/konu ekseninden kayıp kişi merkezli olmaya doğru gidebilmektedir. Bu ise eleştiri kavramının içini boşaltmaktan başka bir şey değildir.
Bazen öyle oluyor ki eleştiri niyetiyle yazılmış/yapılmış yorumların muhtevası, yazarı yazdığına pişman edecek mahiyette geliştirilmektedir. Bilindik bir şeyi tekrar gibi olacak, yazı yazılıp okuyucuya ulaştıktan sonra o artık okuyucunundur. O yüzden yazılacak yorumun keyfiyeti de yorumcunun bilgisi, ilgisinin ötesinde, insafına kalmış bir şeydir. İnsaf denilince de İslami hassasiyet taşıyanlar düşünmeli değil midir?

Sanal âlemde okuduğumuz kadarı ile eleştirel olduğu iddia edilen yorumların kendi içinde bir serüveni var.
İşin bu kısmında ilginçtir, bazen yazıdan daha çok yorumlar cazibe merkezi olabiliyor.Bunu yazılan yorumların sayısı, içeriği, üslubu tetikliyor gibidir. Öyle ki bazen yorumcular yazı ve içeriğini bir kenara bırakıp birbirlerine sanal âlem salvoları savurmakta, kroşe ve aparkatlarla nakavt etmeye çalışmaktadırlar! Bu görüntü, bu gerilim okuyucunun/yorumcunun bir sonraki yorumun ne’liğini merek etme babında bekleme moduna girmesine sebep olmaktadır. Devamla, üçüncü şahıslar devreye girdiğinde ise yorumcuların sanal kavgaları şiddetini artırmakta, hakaret/tahkir, aşağılama/yerin dibine batırma nevinden ne varsa yazı modunda uçuşturulmaktadır!
En meşhur ve şekil olarak en hafif olanları(!), yazarın yazdığı konuda ki kifayetsizliği, ilmi liyakatinin olmadığı, yetersizliği vb.leridir. Yani otoriteler, kendilerini işlenen konu hakkında uzman addedenler, otoriteryen taraflarıyla pusuda beklemektedirler adeta. Sanırsınız ki sabahtan akşama bilgisayar başındadırlar; işleri güçleri kim ne söylemiş, kim ne yazmış, nasıl yazmış, neden yazmış; yetkisi, ilmi kariyeri ne boyutta, bunun keşfi peşindedirler.

Buradan yola çıkarsak yazılara düşülen yorum sahiplerini yakinen görmesek bile hissettiğimiz kadarı ile şunu söylemek pekâlâ mümkündür: Bazı dostlarımız yorum yazmaktan, hele hele eleştiriyoruz diye muhatabını yerden yere vurmaktan müthiş haz almaktadırlar!

Yine ilginçtir, yazar ve yorumcu farketmez, hiç kimse kendi söylemine dair olumlu anlamda yapılan o kadar eleştiri ve tenkite rağmen geri adım atmamakta, dediğim dedik tarzında ısrar etmektedir!

Ben ne diyorsam o!

Lafımın üstüne laf, yazımın ve yorumumun üstüne de eleştirel yorum istemem! Tarz bu!

Peki, eleştiri denilince akla bunlar mı gelmelidir?

Eleştiri, kişinin kişisel haklarına tecavüze yeltenmeden konu/düşünce merkezli olmalıdır. Klişe bir söz ama maksat üzüm yemek olmalı… Kabul edelim ki bağcıyı dövmek, sonraki zamanlara ait ürünün bereketini yozlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Hakaretamiz ifadeler, aşağılamalar, yukarıdan edalar, yalnız ben bilirimci tavırlar, ukalalık, malumatfuruşluk; çok okumuşluk, çok yazmışlık iddia etmeler, söz/laflarla dövmeler zaten eleştiri kapsamında değerlendirilebilecek şeyler de değildir.

Bu yöntemleri tercih edenler, hedonizmin/hazcılığın bir başka boyutunu resmediyorlar desek yeridir. Burada Hedonizm, özellikle tercih edilmiş bir kavramdır. Çünkü bu yazıyı okuyan birileri, bu kavramın konumuzla ne alakası var demek için çoktan kaleme, pardon klavyeye sarılmışlardır bile!..

Lafı uzatmadan kendi kendime sorayım, niye bu yazı?

Okumak için gayret gösteren ve bunu da belirli ölçülerle sanal âlemde gerçekleştiren biri olarak yazılara yorum düşen bizlerin, birbirimizi göremesek bile, İslami ölçülerde kardeşlik hukukunu korumak ve çiğnememek konusunda azami gayret göstermemiz gerektiğini hatırlatmak için…

Kabul edelim ki bilgi, malumat isteyene hemen yakınımızda ve değişkendir…

Değişkenliğin ispatı, bilginin tarihsel serüvenidir.

İlim/bilim de sabiteler kısmidir, dense de bu da tartışmalıdır, o yüzden bilgi izafidir demiş bazıları…
Hal böyle olunca hiç kimsenin otoriter tavırlarla bir başka birilerine ahkâm kesmesine gerek yoktur. O yüzden yazılmış yazı ve onlara düşülen yorumlardaki eksik taraflar için incitmeden, kırmadan, dökmeden sadece yol gösterilsin yeter…

İslami hassasiyetler, Müslüman ahlakı neyi öngörüyorsa o şekilde davranmak, işte bütün mesele bu!