Mustafa ÖMEROĞLU

30 Aralık 2009

ELHAMDULİLLAH TÜRK'ÜM!

Bilindiği gibi Kur’an, iman eden ve onun gerekliliklerini bihakkın yerine getiren insanlar için, birbirinin mütemmimi olan Müslüman ve Mü’min kavramlarını kullanır.

Beraberinde, zaten cevabı içinde olan,”Ben Müslümanlardanım” diyenlerden daha güzel sözlü kimin olabileceği sorusunu sorarak durumu muhkemleştirir.(Fussilet-33)

Müslüman olmaktan başka bir din ve tutum üzerinde iken ölmememiz için de, rahmeti ve şefkatiyle biteviye uyarır.( Al-i İmran-10 vb.)

Ve insanlar arasındaki, haliyle Müslüman/mü’minler arasındaki üstünlüğü de,” Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır.” şeklinde tarif eder.( Hucurat-13)
 
Anlaşılacağı üzere Kur’an, iman ve salih amelin karşılığı olarak, yer yer bağlamı itibariyle değişse de sadece Müslüman ve mü’min kavramlarını kullanır. Bununla beraber ırk, dil, kavim, asabiyet, mal-mülk, makam-mansıp, soy-sop vs.nin insanlar, yani konumuz itibariyle de Müslümanlar arasında üstünlük sebebi sayılamayacağının ve üstünlüğün, ancak Allah için inanılan değerlerin hakkını vermedeki gayret ve samimiyetin derecesine bağlı olduğunun altını çizer.
 
Buradan hareketle, ta Hz. Muhammed’in rıhletinden bu yana nasıl Müslüman olunur, nasıl Müslüman kalınır ve nasıl Müslüman ölünür noktasında gelişen tartışmalarda ırkçılığın, kavmiyetçiliğin, asabiyetçiliğin, soy-sopla övünme vs.nin iman gerçeğine zarar verdiği kabulü de, Kur’an’dan mülhem tescillenmiş bir vakıadır.
O yüzdendir ki, sahih İslam geleneğine mensup her Müslüman, kavmini, ırkını, nesebini vs.yi ima edecek her türlü söylemden kaçınmayı kendisine ilke edinmiş ve o tarz düşüncelerle de, fikri anlamda hep mücadele edegelmiştir.
 
Hal böyleyken şimdilerde ne hikmetse, bir ırkın, bir ulusun, bir asabiyetin karşılığı olarak kabul edilen “Türk” kavramının, Müslümanlar tarafından içselleştirilmesi gerektiğinin sık aralıklarla bahis mevzuu edildiğine şahit olmaktayız.
 
“Müslüman değilseniz Türk olamıyorsunuz. Türk demek Müslüman demektir. Her Müslüman Türk değildir ama her Türk Müslümandır. Bir insan bunun aksini söylüyorsa niyetini keşfetmek lazım. Ben üstünüm, çünkü Türküm. Allah beni diğer milletlerden üstün yarattı. Çünkü Türküm.” vb. ifadelerin, kaçınılmaz bir şekilde ırkçılığı, kafatasçılığı, Milliyetçiliği çağrıştırdığından hareketle olsa gerek, durumu kurtarma babında, ”Ben bir ırka mensubum diyen insanlar var. Ben ırkçılığın neyini kabul edeyim. Ben ırkçı değilim. Çünkü Türk ırkı yok” şeklinde tavzihte bulunulduğu da şahit olduklarımızdandır. Bu ara, İslam ümmetinin yeni amentüsünün, istiklal marşının dizelerinde mündemiç olduğu iddiasını da hatırlatalım.
 
Peki, Allah’a iman eden ve Hz. Muhammed’e, Kuran’a, İslama tabi olup gereğini yerine getiren insanlar için asırlardır sadece Müslüman tabiri kullanılıp duruluyorken, ne oldu da “Her Türk Müslümandır, Müslüman olmayan Türk değildir” vb. gibi kabuller gündeme getirildi?

Ne oldu da, Allah için kâfirlerle cihad edenler, Allah’ın askeri, mücahid gibi sıfatlar yerine, durduk yerde, “Kâfirle çatışmayı göze alan Türk'tür; Türk olmayanlara gâvur denir” vb. gibi laflar sarfedilmeye başlandı?

Bu çıkışın sebebi olarak satır aralarında seslendirilen şeylerden biri, Müslüman kavramının içinin yine Müslümanlar tarafından boşaltıldığı, ne birey ve ne de ümmet olarak hakkının verilmediği iddiasıdır.
Ki bir başka üstadın, “Cumhuriyetin ve Batılılaşmanın bütün etkisine rağmen hayatiyetini sürdüren dinin unsurları ve dindarlık, İslamcılar eliyle tasfiye ediliyor” şeklindeki durum tespiti sanki birinci kabulün teyidi mahiyetindedir.
 
Diğeri de, “Halkı Müslüman olan bütün ülkeler birer sömürgedir, yeryüzünde sömürge olmayı reddeden tek topluluk sadece Türklerdir. Onlar İslam olduktan sonra kâfirlerle çatışarak Anadolu’yu vatan kılmışlardır. Aynı Türkler İstiklal harbinden önce vatan olma özelliğini kaybetmiş bu toprakları tekrar vatan yapmışlardır. İstiklal harbinde savaşan taraflar olarak sadece Türkler ve gâvurlar vardı. Ve Türkler istiklal harbinde bayrağın altını güvenilir kılmışlardır. Şimdi de yapılması gereken o ruhun diriltilmesidir. Burası bir vatandır ve sadece Türklere aittir,. Dünyada dini ve milliyeti aynı olan bir tek millet var o da
Türklerdir... Dolayısıyla bu dünya sisteminin reddi söz konusuysa bunu reddedebilecek olanlar sadece Türklerdir. Kim ki Türklüğü Müslümanlıktan bağımsız düşünüyor, o Türkleri ve dolayısıyla Türkiye’yi tarih sahnesinden silmek isteyendir.” vb. gibi, içinde haklılık payı da olan ama diğer taraflarıyla bize göre mesafe konulması gereken söylemlerdir.
 
Anlaşılacağı üzere, Müslümanlığın ümmet tarafından hakkının verilmediği iddiasından hareketle Türklük üzerinden yeni bir kavramsallaştırma çabası içine girildiği, hakeza Türklüğü Müslümanlığa eklemlendirerek, birbirlerinden bağımsız düşünülemeyecek bir hale getirilmeye çalışıldığı ortadadır. Yani temelde ırkçılığa, asabiyete, kavmiyetçiliğe karşı olan Müslümanlığı, tarihsellik, vatan ve kahramanlık gömleği giydirilen Türk kavramı ile barıştırmak birilerinin üstüne sanki vazife kılınmış gibidir.
 
Ayrıca, bütün dünya Müslümanlarını Türk olmaya icbar eden bir söylemle, Anadolu/Türkiye merkeze alınarak, diğer coğrafyalardaki İslami direnişlerin ve bilhassa İran İslam İnkılâbının, küresel güçlerin bir takım ayak oyunlarının eseri olduğunun sanki bir matahmış gibi söylenmesi de, Türklük kabulüyle geliştirilmiş o tarafa özgü siyasi basiretin(!) gereğidir.

Malum iddialara Türkiye bağlamında mesafeli olanlar da, yazı ve söyleşilerde kullanılan ve mana itibariyle tahfif, tahkir ve tezyif içeren kelime ve cümlelerle daire dışına çıkarılmaktadır. Müslümanım ama Türk değilim veya Türküm ama Müslüman değilim vs. demenin karşılığı da,“Bir insan bunun aksini söylüyorsa niyetini keşfetmek lazım” cümlesinde saklıdır.
 
Özetle; tenezzülen yazılmış kitaplar, dergilerde ve gazete köşelerinde tenezzülen yazılmış makaleler, tenezzülen katılınmış TV programları, tenezzülen yapılmış söyleşiler ve sonunda da tenezzülen kurulmuş bir dernek ve haliyle buralarda tenezzülen seslendirilen düşünceler karşısında işimiz var vesselam…
 
Türklük söylemini icad edenlerin  umurunda olmasa da, kendi adıma diyebilirim ki, kerameti kendinden menkul Türklük soslu Müslümanlık iddiası İslami kabullerimize kesinlikle uymamaktadır.
Dünya Müslümanlarını dışarıda bırakan, içe kapanmacı bir Müslümanlık anlayışının da yine bize göre Kuran’da dayanağı yoktur.

Sahih İslam düşüncesinin tarifine göre de, kendisinde ırkçılık, etnik kimlik, milliyetçilik, Turancılık, asabiyetçilik, nesepçilik vb. kirler bulunan bir kavramı, en iyi marka deterjanla ne kadar yıkarsak yıkayalım temizleyebilmemiz ve kirlerinden arındırabilmemiz mümkün değildir.

O yüzden bizim, Kur’an’da tarifi yapılmış bir inanç ve yaşam biçiminin karşılığı olan Müslüman ve Mü’min kavramlarından başka bir kabulümüz ve alternatifimiz  yoktur.. Tarihi, siyasi, milli ve yerel şartlar bahanesi ile onların dışında geliştirilmiş bütün kavramlar kesinlikle merduddur, kabul edilemezdir.
 
Ey hikmetinden sual olunmaz Rabbimiz, ne günlere kaldık!

Ne olur sen bizim aklımıza mukayyet ol, bizi bize bırakma…

Şu işe bakınız ki; ya o tarafın düşüncelerine tabi olup hem Müslüman ve hem de Türk olma şansını elde edeceğiz; ya da aksini iddia edip Müslüman ama Türk olma şansını kaybedeceğiz(!)…
 
“Kırk katır mı, kırk satır mı?”

Ne dersiniz?