Mustafa ATAV
GRUP YÜRÜYÜŞ
Herhalde duymuş ve dinlemiş olmalısınız. Bu kadar yoğun gündemin ve karmaşanın içinde İslami hassasiyetlerini sosyal ve siyasal zeminlerde müzik yoluyla paylaşmaya çalışan kardeşlerimiz var bizim. Grup Yürüyüş de bunlardan biri…
Açıkça söylemek gerekirse, ürettikleri müziğin renk, biçim ve tınısının toplumun çoğunluğuna hitap ettiğini söylemek zor mu zor. Bu çerçevede Rap, pop, arabesk, türkü, yeşil pop, ilahi vb. tarzlara benzeyip benzemediğinin tespiti de uzmanların işi olsa gerek. Ama sonuçta verdiği mesajlarla olsun, yine verdiği hüzün ve coşkuyla olsun İslami hassasiyetlere hitap eden tarafı var ya, bizim için önemli olan da bu zaten.
Şahsen ben yıllardır amatör olarak bağlama çalan ve çaldığı enstrümanın ruhuna uygun olarak müzik dinleyen biriyim. Tabii ki halk müziği ve özgün müzik denilen tarz, tercih ettiklerimizden. Reklam sayılmaz umarım, özgün müzik adına A.Kaya, F.Tunç, H. Gültekin, Selda, E.Akbayram, Suavi vb.lerini; halk müziği adına da M,Eroğlu, A.Sağ, S.Akkiraz, yenilerden Y.Bingöl ve yine grup olarak Grup Yorum, Grup Kızılırmak, Akkayalar vs. dinlediklerimizdendir. İslami değer ve hassasiyetlerle bahsedilenlerin ne alakası var, diye soranlar olabilir. Müziğin evrensel bir dili olduğu gerçeğini ilave ederek söylersek, içerik olarak yaşadığımız kültürü, acısıyla, neşesiyle, hüznüyle ve isyanıyla; yani insana dair sevgi, nefret, ümit, öfke ve isyanı müzik yoluyla en iyi anlatmayı başaran onlar ve benzerleri de ondan dersem, umarım kimse darılmaz... Bahsettiğim kadarı ile işin içinde olduğumuzdan, başta uzman değiliz desek de amatör bir dinleyici ve icracı olarak müzik adına ortaya çıkmış ve bize hitap etmeye namzet bir albümü değerlendirme hakkımız herhalde vardır?
Herkes görüyor ve biliyor ki bugün insanlar, müzik uğruna kendi değer yargılarına hitap eden sanatçıları yüzbinler halinde meydanları doldurarak, üstelik hazzın doruk noktasına çıkarcasına ve tapınma refleksleri gösterircesine dinleyebiliyorlar. Bu, toplum bilimcilere göre spor (özellikle futbol) sinema vs.den sonra, iktidarları kaim kılmak ve bekasını sağlamak için toplumları hipnotize adına istenen bir şey. Yıllardır görülen o ki bu konuda iktidarlar bir hayli başarılılar. Her seçim arifesinde top on listesinde başı çeken müziklerin bestecileriyle veya yapım şirketleriyle çok paraya anlaşarak güftesinin değiştirilip parti çalışmaları için kullanılması hangimize yabancı? İşin garibi şu ki solculuğuyla veya milliyetçiliğiyle nam bulmuş sanatçılar(!), paranın rengi ve miktarı karşısında muhalif ideoloji mensubu partilere parçalarını kiraya verebiliyorlar. Yani para ve miktarı ideolojilerinin önüne geçebiliyor(!). Hani derler ya, paranın gözü kör olsun, diye, işte öyle bir şey!
Kısmi anlamda açmaya çalışsak da anlaşıldığı gibi, Müziğin etkin gücü artık tescil edilmiş durumda. Medemki insanların müziğe karşı ilgisi var, mademki böyle bir alan/sektör var, mademki ideolojiler kendilerini bu yolla da olsa tanıtıyorlar, o zaman İslami hassasiyetlerin kaygısını taşıyan ve profesyonel anlamda müzik yapmaya çalışan dostlar da sosyal, siyasal ve İslami değerleri ön plana çıkaran söz dizelerini, hoşa gidebilecek beste formlarıyla, insanların algısına ve beğenisine sunmak için olanca güçleriyle gayret göstermeyi vazife edinmeliler…
Bu anlamda Grup Yürüyüşün “Adanış Günü “ adlı albümü, uzman eleştirmenler ne der bilmem ama birkaç parçası istisna bahsettiğim kaygı ve gayretin ürünü sayılabilir. Bir kaç parçadan kasıt, benim kulağıma ve müzik zevkime hitap etmediğinden bahisledir. Altını çizerek söyleyelim Ergenekon ve Başörtüm adlı çalışmalar dikkat çekici. Belki de gündemde olan meselelere parmak bastıkları için ama müziğin bir de bu boyutu yok mu zaten?
Sonuçta bağlama çaldığımız için olsa gerek, özgün müzik ve halk müziğine kulağı alışmış biriyiz. Kritiğe tabi tutmaya çalıştığımız “Adanış Günü” adlı albümde yer alan parçaların sözleri bize hitap etse de bazı parçaların alt yapısının bağlama vb. enstrümanlarla işlenmemesi, yani onların ön plana çıkartılmaması ve marş formunu andıran bestelerle biçimlenmesi bana göre işin kalitesini düşürmüş. Açıkçası, katkı denilebilecek bu eleştiriyi kendi sosyal çevremizden cesaret alarak yaptığımı ifade edeyim.Ayrıca, yeni nesil açısından dillerden düşürülmeyecek kavram ve tını seçiminde biraz daha çaba gösterilirse geleceğin müzik grubu olmaları işten bile değildir. Dar alanda paslaşmak gibi bir öncelik varsa yapılacak bir şey yok ama her halükarda insanların beğenisine sunmak üzere ortaya çıkmış bir albüm var. O yüzden dar alandan çok, reklâmı, duyurusu iyi olursa geniş kitlelere hitap etmesi de pekâlâ mümkündür.
İyi niyetli temennilere eyvallah; ama kendisini sanatçı zanneden bir takım cıbıl şırfıntıların ve erkek bozuntularının; söz ve besteleriyle insanın kendisine saygısını kaybettiren müzikleri piyasaya süren ve sadece para kaygısı taşıyan müzik yapımcılarının; ayrıca seküler algıya hitap eden ideolojik sözleri, duyguları sömüren beste formlarıyla pazarlayanların ve yukarıda birkaçının ismini saydığım, aslında bizimde beğendiğimiz(!) sanatçı örneklerinin yer tuttuğu müzik piyasasında GrupYürüyüşün ismiyle müsemma albümünün hak ettiği karşılığı bulması ne kadar mümkündür, yaşayarak göreceğiz.
Bilenler bilir, bu âlem, yıllar evvelsi metodolojiden yoksun olarak, cahilane bir şekilde müzik haramdır tartışmalarına şahit oldu. Geleneğin dayatmalarını Din telakki eden zihniyet sebebiyle o zamandan bu yana çok şeyleri kaybettiğimiz ortadır.Ve bu sebeple güya müziğin hangi ölçülerle helal olabileceğini gösteren ve müzikaliteden fersah fersah uzak pespaye örneklerle tabilerinin cebini boşaltırken kendi ceplerini dolduranlara; içinde şirk/hurafe unsuru barındıran ve kişilere tapınmacı sözlerle piyasaya sürülen cd/kasetlerle tabilerinin anlam dünyalarını tahrif edip boşaltanlara ne desek azdır.
Söylemeye çalıştığım şey şu: Belki de geçmiş tartışmalar sebebi ile müzikalitemiz hala tutuk. Hala, sanki bizi engelleyen bir şeyler var. Hala, başkalarına benzememek adına kendimiz dahi olamıyoruz biz. Bilelim ve kabul edelim ki insani ve İslami hassasiyetleri ideolojikleştirmeden, eleştirdiğimiz dünyaya hitaben müzik yapmak zor olmasa gerek
Yine,tekrar gibi olsa da yapıcı eleştiri anlamında, kendi adıma ilave ederek söylersem, alt yapısı halk müziğinin genel kabul görmüş bağlama gibi enstrümanlarıyla şekillenmiş ve ortak algı ve beğeniye hitap eden beste formlarıyla bezenmiş özgün sözlerle üretilmiş müziğin kabul göreceğine inanıyorum.Kimse kusura bakmasın, kendisini bize dinlettirecek kadar kaliteyi yakalayabilmiş mevcut çalışmanın devamı sadedinde, İslami müzik diye bize yıllardır yutturulmaya çalışılan ve yeşil pop eleştirisini baştan aşağı hak eden kaliteden yoksun müziklere alternatif özgün çalışmalar bekliyoruz biz. Her şeye rağmen gelişmeler olumlu ve ümit verici.
Ha gayret!