Hikmet ERTÜRK

17 Haziran 2011

İKİYÜZLÜLÜK

İkiyüzlülük;kişinin sahip olmadığı duygu, düşünce, erdem, değer veya özellikleri, sanki sahipmiş gibi davranması veya sahip olduğunu iddia etmesidir.

İkiyüzlülük T.D.K. sözlüğünde "ikiyüzlü olma durumu", yani "özü sözü bir olmama durumu" olarak, çeşitli sözlüklerde ise "dürüst olmama", "bildiğinden, inandığından ve olduğundan başka türlü görünme veya göstermeye çalışma", "aldatmaya çalışma" olarak tanımlanır.

Bedri Ruhselman ise ikiyüzlülüğü şöyle tanımlamış:

“İkiyüzlülük tüm zararlı ve kötü nefsaniyet ve bencillik tezahürlerini kısmen teşvik eden, kısmen de maskeleyen çok kötü bir silahtır. İkiyüzlülüğü kısaca, duyduğundan, bildiğinden, inandığından, benimsemiş bulunduğundan ve olduğundan başka türlü görünerek nefsanî bir sonucu, bencilce bir çıkarı elde etmek çabası olarak tanımlayabiliriz. İkiyüzlülük veya diğer adıyla samimiyetsizlik, öyle bir hastalıktır ki, zararı en başta kişinin kendisine olmakla beraber topluma da yansır. İkiyüzlü insan kendisi üzerinde olduğu kadar, ilişki halinde olduğu insanlar üzerinde de bazı hoş olmayan etkilerin oluşmasına neden olabilir. İkiyüzlülük ya bizzat kendi nefsine karşı yapılır ya da başkalarını aldatmak için yapılır. İkiyüzlülüğün başkalarına karşı yapılması halinde de insan, karşısındakinden bazı şeyler koparmak, buna karşılık o anda kendi değerini inkâr etmek, gerçek kimliğini saklamak ve bunu da yine, nefsaniyeti uğruna yapmak durumuna düşmüştür.”

Sözlüklerde İkiyüzlülük, Riya ile aynı anlamda kullanılmış. Riya’nın sözlüklerdeki tanımı ikiyüzlülüğü kapsayacak şekildedir.Riya “gösteriş, iki yüzlülük” olarak tanımlanıyor. Yani olduğu gibi görünmeme, göründüğü gibi olmama hali… Buna göz boyama, adam aldatma, yapmacık hareket etme de diyebiliriz.

Muhammed İbni Zeyd'den nakledildiğine göre  bazı kişiler, dedesi Abdullah İbni Ömer’e gelip:

- Biz idarecilerimizin yanına girer ve onlara karşı, oradan çıktığımız zaman söylediklerimizin tam  tersi sözler söyleriz, dediler. Bunun üzerine Abdullah İbni Ömer:

- Bu sizin yaptığınızı biz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında iki yüzlülük sayardık, cevabını verdi. (Buhârî, Ahkâm 27)

İdarecilerine şirin gözükmek, aralarını bozmamak adına, gerçek duygularını gizleyen/söylemeyen bu kimseler Resulullah döneminde yaşamış ashap tarafından uyarılıyorlar. Bu yaptıkları şeyin ikiyüzlülük olduğu bu kimselere hatırlatılıyor.

İkiyüzlülüğün iç içe olduğu diğer kavram ise münafıklıktır. Münafık, önce inanan sonra Allah’ı görmezlik eden ama kendini inançlı gören veya gösteren kişidir. Münafıklık dikkat ederseniz imanda iki yüzlülüktür. Aslında bu kimseler İslam’a inanmamaktadırlar. Münafıklar ikiyüzlüdürler ve bu kesim ile ilgili Kur’an’da birçok ayet geçmektedir. Riyakârlık/ikiyüzlülük ile münafıklığın arasındaki ince ayrıntı için İmam Râzî Maun Suresi’nin tefsirinde bu farklara işaretle diyor ki: “Münafık, dıştan iman etmiş görünüp içinde inkârı saklayan kimsedir. Riyakâr ise, kendisini görenler dindar olduğuna inansınlar diye, kalbinde olmadığı halde, alabildiğine bir huşu gösteren kimsedir. Şöyle de diyebiliriz: Münafık, kimsenin olmadığı, görmediği yerde namaz kılmayan; riyakâr ise en güzel namazı insanların yanında kılan kimsedir.” (Tefsir-i Kebir, 23/446)

Kur’an-ı Kerim’de, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını sarf eden münafığın hali, üzerinde azıcık bir toprak birikintisi varken şiddetli bir yağmurda cascavlak kalan kayanın haline benzetiliyor. (Bakara, 264).

Ayrıca maun suresinde Yüce Allah “Yazılar olsun o namaz kılanlara” hitabını yönelttiği kimselere yoksulu doyurmayı teşvik etmedikleri için bu kimselerin ikiyüzlü/riyakâr kimseler olduğunu söylüyor. Ve böylelikle yapmış oldukları ibadeti kabul etmiyor.

Kendilerini Müslüman olarak tanımlayan günümüz insanlarında ise durum yeni kavramlarla daha bir çıkmaz hal almış. Bu kimselere baktığınızda camide Müslümanlar gibi davranıyor iken geçimliklerini ilgilendiren hususlarda tıpkı bir kapitalist gibi davranmaktadır. Evde namazını kılıyor iken, devlet dairesine gittiğinde,  amirinin emir kulu olduğunu söyleye biliyor. Bir yerde Allah’ın kulu bir yerde emredenlerin kulu oluyor. Bu tarz kimselerin hayatlarının tümüne baktığınız zaman bu kimselerin bu ikiyüzlü tavırları sebebiyle dinler arasında sürekli gidip geldiklerini görürsünüz. Bir bakıyorsunuz ki bu insanlar biraz kapitalist, biraz laik, demokrat, biraz liberal, biraz Müslüman olabiliyor.

Bu haliyle Taguti sistemlerin baskıları, korkutmaları sebebiyle de Müslümanlar ikiyüzlü tavır içerisinde bulunabilmektedirler. Bu sistemlerin Allah’ın ayetlerine rağmen çıkardıkları kanunlar Kur’an’da ki hükümlerle çeliştiği için Kur’an’a inanan onu hayat kitabı olarak benimsemiş Müslümanları güç durumlarda bırakmaktadır. Bu sistem içerisinde görevli memurları bu sistemin içerisinde ticaret yapan esnafları, bu sistem içerisinde politika yapan siyasetçileri ama her kesim inançları ile sistemin kanunları arasında bocalayıp durmaktadır. Sonuçta sabrı ve direnmeyi göze alamayan büyük bir çoğunluk Kur’an hükümlerini Taguti sistemlerinin hükümlerine uydurmakta bir beis görmemiş ve meseleyi böylelikle çözmüşlerdir. Bu kimselerin batıdan ithal ettikleri kavramları da savunup kendilerini yönetmesine izin verdikten sonra hem Müslüman hem demokrat hem Müslüman hem laik olabilmişlerdir. Bu davranışlar Allah’ın ve Resulünün asla kabul etmediği ikiyüzlü davranışlardır.

Bir Müslüman bu tarz kurumlarda çalışabilir ve de ticarette yapabilir. Fakat bu kimseler unutmamalılar ki dünyevi menfaatleri sebebi ile her farklı durumda farklı dil kullanmalarına Yüce Allah izin vermemiştir. Bu hali ile İslami kimliklerini gizlemeleri uygun değildir. Bazen öyle kardeşlerle karşılaşıyoruz ki sizinle gayet güzel İslami bir dil ile konuştukları halde İslami yaşantısı olmayan kimseler yanında ağzından İslam’a dair hiçbir söz çıkmamaktadır. Yıllarca aynı mesaiyi paylaştıkları bu kimseler bu kardeşlerimizin dini bütün birileri olduklarından bile habersizdirler. İşyerinde farklı, evinde farklı, siyasetinde farklı, çarşıda pazarda farklı, mahallesinde farklı bir dil kullanan bu kimseler bir an önce kimin tarafında yer aldıklarını belirlemelidirler. Çünkü bu davranışlarımızı her ne adına yapıyor isek bu amellerimizden Allah bizleri hesaba çekecektir.

Riyanın( ikiyüzlülüğün) bir diğer yönü ise, yaptığı ibadetlerde Allah’ın rızasını gözettiğini düşünse de daha çok “desinler” kaygısı taşıyan kimsenin halidir. Bu tarz kimseler bir arada oldukları kardeşlerinin kınamasından korktukları ya da menfaat göreceklerini bildikleri zaman ibadetlerini titizlikle yapmaya çalışır, yalnız kaldıklarında ise terk ederler.

Kur’an’da asıl amaçlarını saklayan ikiyüzlülük yapan münafıkların durumları söz konusu edilmekte ve bu kimselerin nasıl tanınacağı konusunda bilgiler verilmektedir.

“Yoksa, kalplerinde hastalık olanlar, Allah'ın onların kinlerini dışarı vurmayacağını mı sandılar?”

“Biz isteseydik onları sana gösterirdik de, sen onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki sen onları, konuşma üslubundan tanırsın. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.”

“ Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye kadar ve söylediğiniz sözlerin doğru olup olmadığını açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.”(Muhammed–29–30–31)

Yukarıdaki ayette bahsi geçen konuda kendimize Allah için sarf ettiğimiz sözlerimiz hatırlatıldığında ne tür bir dil kullandığımız çok önemlidir. O yüzden münafıkların tanınmalarını sağlayan bir dili bir Müslüman asla kullanmamalıdır. Unutmamalıyız ki Allah bizlerin sarf ettiği sözlerin doğru olup olmadığını sınayacaktır. O yüzden bu sözleri hazır olmadan kolayca ağızlarımızdan çıkarmayalım. Çünkü en çetin bir durumda canımızla, sabrımızla sınanacağız. O yüzden bizde olmayan, fakat birçoğumuzun kendimizde var zannetmesini istediğimiz, sırf bu yüzden bu sahte özelliklerimizin zanlarına aldanarak yüksek payelere sahip olduğumuzu kabul etmemizin tuhaflığını bir an önce üzerimizden atmalıyız. Bunlar da ikiyüzlü davranışlardır..

Başkalarının gözünde büyük görünmek ve aramızda hiçbir ilahi amaç gözetmemek sırf kardeşlerimiz arasında şöhret kazanmak amacı ile iyi amellemizi veya beğenilen bir özelliğimizi ya da hak inancımızı onların gözlerine batırırcasına göstermek ve bu yolla onlara gösteriş yapmak hiçte Allah’ı razı edici bir davranış değildir.

Bir amelimizin geçerli olabilmesi için bu amelimizin yalnız Allah için yapılması gerekir. Çünkü Allah Salih olmayan amellerimizi kabul etmemektedir. Bu duruma bir son vermez isek bu kötü özellik, sonunda gönül evimizin Allah'tan başkalarına ait bir hale gelmesine yol açacaktır ve bunun getirdiği İslam dışı kötü yaşamımız yavaş yavaş bizlerin bu dünyadan azıksız göçüp gitmesine sebep olacaktır. Zira bu durumdaki bir kişinin sahip olduğu hayali iman; anlamsız bir suret, ruhsuz bir ceset ve bilinçsiz bir kılıf durumunda olup Allah nezdinde asla kabul görmeyecektir. Ve malumdur ki Allah halis niyetlerle yapılmayan amelleri kabul etmemekte ve önemsememektedir. Allah, sırf kendi rızası için yapılmayan amelleri asıl sahibine, kime gösteriş olsun diye işlemişlerse onlara iade etmektedir.

Bu konuda İmam Gazali şöyle demektedir; İbadetlerine riya karıştıran, yani sırf Allah için değil de ona buna şirinlik olsun diye yapan kişi, Yaratanın samimiyetle yapılmasını emrettiği ibadetleri az ya da çok yerine getirmiş olarak ilâhi huzura çıkar. Ümitlidir. Fakat amelleri deyim yerindeyse defoludur. Yüzüne çarpılır ve denir ki: “Ey ikiyüzlü, gösteriş budalası! Amelini kimin için yaptıysan karşılığını git, ondan al!” (Gazalî, İhya)

Bu hali ile görürsünüz ki İnsanların çoğu, ömürlerinin büyük bir bölümünü rol yaparak geçirmektedirler.Öyle ki bizlerde olmayan özellikler nedeni ile kardeşlerimiz arasında övgü dolu sözler işitiyorsak bu sözlere karşı çok dikkatli olmalı rehavete kapılıp gerçektende o özelliklere sahip olduğumuzu düşünmemeliyiz. Bu konularda kendimizi, eksikliklerimizi iyi tanımaya çalışmalıyız. Eğer iltifatlar karşısında gerçekte biz de olmamasına rağmen böyle olduğumuzu düşünürsek bu durumumuzu kullanmak isteyen art niyetli kimseler çıkabilir bu ise kardeşlerimiz arasında fitneye sebebiyet verebilir. Bu hali ile kardeşlerimiz arasında söz taşımalar ve asılsız sözler dolaşır ki bu kırgınlıklara parçalanmalara sebep verir. Böylelikle kendisinde o güzel hasletlerin olduğunu zanneden kişi kendinden takvaca üstün kardeşinin sözlerine riayet etmediğinden sürekli hatalı davranışlar içerisine girecektir..

Bu konuda söz taşıyıcılara da dikkat etmek gerekir. Bizlere diğer kardeşimizden söz taşıyan bizden de söz taşır. Bizleri bizde olmayanla öven kimse bizleri bizlerde olmayan şeyle de kötüleyebilir.

“Bil ki, sana söz taşıyan, senden de taşırSeni sende olmayanla öven kimsenin, seni sende olmayan şeyle kötülemesinden emin olamazsın(Hasan-i Basri)

Riya ihlâsın zıddıdır. Riya, yalnız Allah için olması gereken amellerimizi, çıkar ve şöhret gibi dünyevî maksatlara âlet etmektir. Zaten Kur’an’da bu tarz şeyleri yapanlar münafıklar olarak nitelenir. O yüzden bizlerin bu konulara çok dikkat etmemiz gerekir. Münafıklarda bulunduğu şekli ile ibadetlerimize riya/gösteriş bulaştırmamalıyız. Yani bu konularda ikiyüzlü davranmamalıyız. Çünkü ancak; “Münafıklar, Allah'ı aldatmaya yeltenirler, ama asıl Allah onları aldatır. Namaz kılarken isteksiz ve ciddiyetsiz biçimde ayakta dikilirler. Amaçları insanlara gösteriş yapmaktır, Allah'ın adını pek az anarlar.”(Nisa–142)

İkiyüzlü/riyakâr kimselerde bulunan özellikleri yukarıdaki anlattığımız konuları da katarak kısaca tekrar özetler isek; İkiyüzlü/riyakâr kimseler değişken karakter yapısı gösterirler. Bu tür kimselerle çevrenizde sık sık karşılaşıyorsunuzdur. Bu kimseler İslam’ın emirlerini titizlikle yerine getirmelerine rağmen kendi menfaatleri söz konusu olduğunda daha önce hiç ödün vermedikleri birçok konuda değişken davranışlar gösterirler. Çok ihlâslı gibi görünseler de aslında samimiyetsizdirler. Bu kişiler, Allah'ın rızasını değil de insanların rızasını aradıkları için, hep bir arada olduğu kardeşlerinin hoşlanacağı, beğeneceği bir görünüm sunmak isterler. Bunun için çevrelerinde hangi kardeşleri varsa, kendilerini, o kardeşine uygun davranış özellikleri ile tanıtırlar. Bu kimseler her şeylerini çevresindeki kardeşlerine göre ayarlamak zorunda kalırlar. Düşünsel ayrılıklarını gizlerler, sanki o kardeşi ile aynı düşünüyormuş gibi davranırlar. İnandıkları ile ortaya koydukları tavırların birbirini tutmaması, bu kişilerde şiddetli yapmacıklık, doğal konuşamama, doğal mimiklerin, doğal ses ve bakışın ortaya çıkamaması gibi samimiyetsiz bir görüntü oluşturur. Bu nedenle diğer kişilerle aralarına gerçek düşüncelerinin anlaşılmasını engelleyecek bir perde vardır. Bu perde onların bir tiyatro oyuncusu gibi rol yapmalarını sağlar.

İkiyüzlü kimseler saygıyı içlerinden gelmeden, istemeden gösterirler. Yani saygı anlayışları hak edene göre değildir. Saygı göstermek zorunda olduğu anlara istemese de katlanarak saygı gösterirler. Çünkü kardeşleri ile kötü olmak istemezler. Rahat, kendince konuşamadığı içinde çok sıkıntı duyarlar. Bu yüzden bu kimselerin en rahat olduğu ortam kimseye saygı göstermek zorunda olmadıkları ortamlardır. Buralarda gerçek kimliklerini rahatlıkla sergilerler. Bu ortamlarda bu kimselerden hiç duymadığınız kötü sözleri, kötü ve çarpık ahlak anlayışlarını, kardeşleri olarak gördüğü kimseler hakkındaki gerçek düşüncelerini ve gerçek hal ve hareketlerini görmeniz mümkündür. Bu kimselerin hal ve hareketleri bu şekli ile çok yapmacık, sahte bir görüntüdedir.

Riyakâr/ikiyüzlü kimseler yalan Sözlerde söylerler. Aslında riyakâr olmak zaten bir nevi yalancılıktır. Bu yalanın şekli belki de çoğumuz tarafından yalan olarak ta adlandırılmıyordur. Bu durum genelde bir menfaat durumu söz konusu olduğunda ortaya çıkar. Öyle ki bir kardeşine bir işini yaptırmak isteyen kişi ona suni, onda olmayan iltifatlarda bulunmaya başlar. Beceriksiz olduğu halde çok becerikli olduğunu, İslami konularda çok ilmi olmamasına rağmen ilminin olduğunu söyler. Bu iltifat/yalanları söyleyen kişinin aslında karşısındaki kardeşine karşı saygısı sevgisi bağlılığı yoktur. Bu tavrı sergileyen kişiler aslında güvenilir ve dürüst kimseler de değildir. Bazen de kişi sırf karşısındaki diğer kardeşlerine onların kendisini sevmesi için iltifatlarda bulunabilir. Buradaki amaç maddi menfaat olmasa da övülme ve sevilme kötü olmama durumudur. Bu durum iltifatta bulunduğu kardeşlerinde eğer böyle özellikler yoksa hatalı bir davranıştır. Ve bu hal ve hareketlerimizde görülen ikiyüzlü durumlardır.

Bir de birçoğumuzun yaptığı şakadan yalan söyleme, kardeşlerini bu yolla kafaya alma durumu var. Özellikle İslami davetle uğraşan Müslümanların genelde tüm Müslümanların bu tarz ciddiyetsiz şakalardan uzak durması gerekir. Çünkü bu tarz ortamlarda sürekli şakadan yalan söyleyen bizlere, bu insanlar doğru şeyler söylediğimizde de inanmakta güçlük çekeceklerdir. Müslüman her hali ile sözlerinde tek olmalı, ikili konuşmalardan uzak durmalıdır. Yoksa yalancı çobanın başına gelenler bizlerin başına da gelebilir. Bizlerin söylediği her sözün doğru olacağı kanısı davette bulunduğumuz kimselerde oluşmalıdır. Bizler için “O söylüyorsa şakadan bile olsa yalan söylemez” denmelidir.

Yukarıdaki bölümlerde de bahsettiğimiz gibi ikiyüzlü kimseler ibadetlerini gösteriş için yaparlar. Bu durum genellikle münafıklarda görülse de bu özelliklerin ibadetler konusunda Müslümanlarda da görülüyor olduğu bir gerçektir. Müslümanlardaki durum bazen kendilerinin farkında olmadığı bir durumdur. Daha çok yaptığı ibadetin hayata olan müdahalesinin yerine getirilmemesi şeklinde olmaktadır. Bu tarz kimseler surelerin kendi dilindeki anlamını bilmediğinden yaptığı ibadetten sonra Allah’ın kendisinden ne istediğinden habersizdirler. Bu yüzden de Allah’a karşı verdiği sözlerle yaptığı hareketler arasında çelişkiler oluşmaktadır. Bu şekli ile kendisi istemese de ikiyüzlü tavırlar sergilemiş olur. O yüzden ibadetlerimizi anlayarak yapmaya çalışmalıyız. Diğer konu ise ibadetlerin gösteriş amacı ile yapılmasıdır. Bu tarz kimseler dinin önemsendiği ortamda ibadet ve hayır işlerini belli bir menfaat için kişilerin göreceği yerde açık olarak yaparlar. Ve bu kardeşlerinin beğenisini kazanmaya çalışırlar. Bu tarz davranışlar Kur’an’ın onaylamadığı davranışlardır.

Yaptığımız karşılıksız yardımlarda yalnız Allah’ın rızasını gözetmeliyiz. Hayır işleri yapıyorken bu durumdan hoşlanmıyorsak bu durumun sebeplerini araştırmalıyız.

Çünkü Kur’an’da şöyle haber verilmiştir:

“İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir. (Tevbe - 54)

Dikkat edilirse yukarıdaki ayet münafıkların özelliklerinden bahsediyor. Eğer Allah’ı ve elçisini tanımamıza rağmen infak/karşılıksız yardım ve namaz konusundaki bazı zamanlardaki isteksizlik bizlerde de oluşuyor ise bu durumumuzun hal çarelerini bir an önce bulmalı ve münafıklar ile olan bu tarz benzerliklerimize en kısa sürede son vermeliyiz. Yoksa bu tür davranışlarımız bizleri Allah katında çok kıymetsiz kılacaktır.

Bizleri Allah katında böylesi zor duruma düşüren bu kötü özelliğimizin tedavisine gelince; İkiyüzlülüğün tedavisi Allah’a ve ahiret gününe gerçek manada, şüphe duymadan iman etmek ile mümkündür. İslam hakkında bilgi sahibi olmamızın da bu konuda hiçbir önemi yoktur. Öyle ki İslam hakkında ilim sahibi olunmasına rağmen kişinin İslam olarak kalamaması da mümkündür. Sözgelimi İblis en azında bizler kadar bunlar hakkında bilgi sahibi olduğu halde yine de küfre sürüklenmiş ve kâfir olmuştur. Yani iman kalbi bir olaydır ve bu kalbi olay gerçekleşmedikçe iman söz konusu değildir. Bu nedenle akli delillerle veya dininin gerekliliği ya da vazgeçilmez oluşuna istinaden belirli bir ilmi düzeye ulaşmış bizlerin, kalben bu yargısına teslim olması ve bir tür teslimiyet, alçakgönüllülük ve kabullenmeden ibaret olan kalbi fiilleri yerine getirmiş olmamız gerekir ki, mümin olabilelim. İmanın kemali tatmin olmadır, iman güçlendikçe kalp de tatmin olmada kendiliğinden gelişecektir. Ve unutmayalım ki bütün bunlar ilimden farklı şeylerdir.

Olabilir ki bir şeyi delillere dayanarak kavradığımız halde kalbimizin buna teslim olmaması veya bu bilginin hiçbir yarar sağlamaması da mümkündür. Sözgelimi bizler ölünün hiç kimseye zarar veremeyeceğini, dünyanın bütün ölülerinin bir sinek kadar olsun etkiye sahip olmadığını, bütün bedensel ve nefsi güçlerin ölüden ayrılıp gittiğini aklımızla değerlendirip kavradığımız halde, sırf kalbimiz bu hususu kabullenmediği ve aklımıza teslim olmadığı için bir tek gece olsun bir cesetle aynı odada kalamayız. Ama kalp akla teslim olur da cesedin durumunu kabullenecek olursa, bu iş bize çok kolay gelecektir. Nitekim birkaç girişimden sonra kalbimiz tatmin olur olmaz ölüden hiç korkmamaya başlarız. İşte böylesi bir iman bizleri menfaate ya da gösterişe dayalı ikiyüzlülüklerden de koruyacaktır.

Bugün ise Müslümanların yaptığı şeyler tüm benlikleri ile İslam’ın taraftarı olmak değil çeşitli kaynaklardan aldıkları bilgilerinin üstünlüğünü ispatlamak olarak karşımıza çıkıyor. Sahip oldukları İslami bilgiler ile birbirleri arasında üstünlük kurmaya çalışıyorlar. Bu şekli ile öne çıkma çabası içerisine girmişler. O yüzden de İslam’ın Müslümanları kucaklayan sıcaklığı yansıtılamıyor. Bu ise ikiyüzlü hal ve hareketlere söylemlere kapı aralıyor. Müslümanlar üzerinde hayali bir iman görüntüsü var. İnançları askılıkta duran elbise gibi duruyor. Hiç hareket etmiyor, birbirlerine uzanmıyor. Bu şekli ile almış olduğumuz bilgilerin kalbimizin onayına ihtiyacı var.

Unutulmamalıdır ki dünya hayatında elde edilen menfaatler, ahiret hayatındakilerle kıyaslanamayacak kadar değersiz ve önemsizdir. O yüzden amellerimizi yalnız Allah için yapmaya özen gösterelim. Başkalarına gösteriş olsun onların yanında bir makamımız olsun diye yapmayalım. Yoksa bu tarz ikiyüzlü/riyakâr davranışlarda bulunursak Rabbimizin bizleri sınadığı bir hükmünde yere çakılıp kalırız.

Unutmayalım ki; Dünya hayatının hazzı ahiret hazzının yanında pek azdır.

…Yoksa dünya hayatını ahirete tercih mi ettiniz? Oysa dünya hayatının hazzı, ahiretin hazzı yanında pek azdır.(Tevbe-38)