Cemil ARSLAN
İSRAİL’İN İNSANLIKLA SAVAŞI!
İSRAİL’İN İNSANLIKLA SAVAŞI!
Geçtiğimiz günlerde, İsrail askerlerinin Filistinli masum ve mazlum bir kadının üzerine vahşi köpeği nasıl saldıklarına, askerlerin oldukça alaylı tavırlarına ve kadının çekmiş olduğu dehşet verici acıya kuşkusuz hepimiz tüm varlığımızla şahit olmuşuzdur. Dünya tarihinde eşi-benzeri zor bulunan böyle bir alçakça davranışı tüm insanlar adeta bir müsamere veya gösteri seyreder gibi izlemekle yetindi. Hülasa, insanlık, tarihi sınavını kaybetti ve canavarlar, insanlığın tüm kutsal değerlerini ayaklar altına aldılar ve yerle bir ettiler.
Keza bu tür barbar, hunhar ve gaddar eylemlere yeni tanık olmuş değiliz. Çeçenistan Dramı, Bosna ve Kosova Mezalimi, Ebu Gureyb Cezaevi, Guantanamo Üssü, Lübnan ve Afganistan Gerçeği ve daha ifade edemediğim yüzlerce insanlık dışı sahneler bizi ister-istemez vahşetlere alıştırmış ve duyarsız hale getirmişti. Duyarsızlığımız, şuursuzluğumuz, utanmazlığımız ve tepkisizliğimiz gün geçtikçe daha da artıyordu. Zalimler, zorbalar, dalkavuklar, vampirler, ikiyüzlü garip mahluklar çeşitli işkence ve baskılarını ziyadeleştiriyordu. Beyinlerine pranga vurulmuş, kalpleri dumura uğratılmış, kafaları parsellenmiş, iradeleri ipotek altına alınmış, zihinleri tescillenmiş ve bütün müspet duygularından arındırılmış insanlar olup bitenleri sadece seyrederek en vahşi işkencelere neredeyse davetiye çıkarıyordu. İnsanlık bitmişti ve Büyük Şair Mehmet Akif'in “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” tümcesi gerçek olmuştu.
Peki, bütün bu zulümler veya insanlık dışı muameleler niçin işleniyor ve yaygın hale geliyordu? Maddeler halinde özetleyelim:
1) BM, ABD, AB, İngiltere ve partnerleri İsrail’i kışkırtarak bu tür alçakça saldırılara göz yumuyorlar, dolaylı ve doğrudan destek sağlıyorlar. Sürekli olarak İsrail’i kayırıyorlar; İsrail’in neredeyse dünyanın önemli bir bölümünü haritadan silebilecek askeri örgütlenmesine yahut nükleer silahlanmasına ses çıkarmadıkları gibi; kendi doğal hakkı olan teknolojik yapısını inşa etmeye çalışan İran, Suriye gibi mazlum, masum ve mağdur ülkeleri zapturapt altına almaya çalışıyorlar.
2) İslam ülkeleri, iğrenç saldırılar karşısında tarihi ve sosyolojik sessizliğini, çaresizliğini, çözümsüzlüğünü, bitkinliğini, miskinliğini, duyarsızlığını ve bedbahtlığını sergilemekten kaçınmıyor, şartları asla eşit olmayan bu vahim savaş karşısında harekete geçecek bir halleri de gözükmüyor. İslam ülkeleri ve İKÖ, küresel düzlemde “ortak bir direnç mekanizması” oluşturamıyor. “Bilinçli tepki” ve “kolektif şuur” hem söyleme, hem de eyleme geçirilemiyor. Hatta kendini bilmez -sözüm ona- bazı İslam ülkeleri el altından ABD, İsrail ve şer güçlere destek oluyor, büyük şeytana sınırsız ve sorumsuz bir halde lojistik katkıda bulunuyorlar. Bir avuç dünya menfaati uğruna Müslümanların aleyhine yapmadıkları kötülüğü bırakmıyorlar ve dolayısıyla İslam alemine ve İslami mücadeleye köstek olmayı aptalca, ahmakça ve pervasızca sürdürüyorlar.
3) 11 Eylül sonrası global arenada oluşan İslam karşıtlığı, düşmanlığı ve fobisi bu tür saldırıları sıradan bir alışkanlık(!) şekline dönüştürdü. Keza bazı Hıristiyan ve Yahudi din adamları da bu nev’i eylemleri teşvik eder mahiyette beyanlarda bulundular. İnsanlığı tümüyle yok etmeyi hedefleyen malum ülkeler; anti-emperyalist ülkelere de demokrasi(!), insan hakları, çağdaşlık, modernlik v.b konularda spekülatif nitelikli talimatlar vermekten imtina etmediler, utanmadılar, sıkılmadılar. İslam düşmanlığını kendi ontolojik yapısıyla bütünleştiren, benimseyen ve özdeşleştiren Batılılar ve yandaşları, İslam dinini dejenere etmek, dünyevileştirmek veya Protestanlaştırmak uğruna her türlü sinsi, hain ve iğrenç nitelikteki plan ve projeleri uygulamaya çalıştılar.
Adeta gardını almış tetikte bekleyen İslam düşmanları en küçük bir hareketliliği dahi savaş, çatışma ve sömürü sebebi olarak telakki ediyorlar. Müslümanlara saldırmayı, Müslümanları şerefsizce katletmeyi, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını talan etmeyi, yağmalamayı ve tarumar etmeyi neredeyse ibadet(!) aşkıyla ifa ediyorlar.
BOP ve BİP:
ABD’nin gerçekleştirmeye çalıştığı BOP, asli yüzünü, gerçek hedefini tüm çıplaklığıyla ifşa ediyor. Demek oluyor ki bu proje; tam bir sömürü, çatışma, savaş, yıkım v.b mütecaviz idealler taşımaktadır. Kanla beslenen bu vahşi devletler, kendi sonlarını kendi elleriyle hazırladıklarının farkına bile varmaktan acizdirler.
Olayın diğer yönü ise; BİP tahakkuk ettirilmeye çalışılıyor, adım adım İsrail’in bütün hedeflerini gerçekleştirmek için süper güçler tüm varlığıyla doğrudan yahut dolaylı olarak mücadele etmekten geri durmuyor. Sözde kınamalarla, basit bağırıp-çağırmalarla, yalancı kınamalarla, sahte beyanlarla ve diplomatik söylemlerle bu hain saldırılar örtbas edilmeye ve nihayetinde katliamlar için zaman kazanılmaya çalışılıyor, Filistin’in fedakâr ve cefakâr halkı top yekûn yok olmaya mecbur ve mahkûm ediliyor.
Hülasa, Amerikan İmparatorluğu, İsrail, İngiltere, BOP, BİP, Yeni Dünya Düzeni, Avrupa Birliği, NATO, Birleşmiş Milletler, G–8 v.b yapılanmalar can çekişiyor, iflasın eşiğine geliyor!
Siyonizm’in Temel Esasları:
1) Vaad edilmiş topraklar
2) Seçilmiş halk
3) Etnik saflık ya da Arı ırk
4) Etnik temizlik ya da soykırım
5) Dünya Yahudileri için tek devlet: “İsrail”
6) Dünya hâkimiyeti
( Yıldırım CANOĞLU: Umran Dergisi Ağustos 2006 Sayısı, Sayfa: 20)
Fırat Nehri’nden Nil Nehrine kadar olan bölgeyi Arz-ı Mev’ûd (vaat edilmiş topraklar) olarak kabul eden Yahudi inancına göre; Siyonizm’in temel varsayımları (sapmaları) gerçekleştirilinceye yani bu topraklar tümüyle işgal edilinceye ve bu topraklarda yaşayan Yahudi ırkı dışındaki bütün canlılar yok edilinceye dek Yahudilerin insanlık tarihi boyunca bitmeyen bu savaşı, kini, hainliği, hasedi, fesadı, azgınlığı ve düşmanlığı kesinlikle sürecektir ve bu aşamadan sonra da kıyamete süreceği çeşitli düşünürler tarafından sıklıkla dile getirilmektedir. Çünkü bu lanetlenmiş millet, kendi ırkı dışında diğer uluslara katiyen yaşama hakkı tanımamakta ve kendilerini dünyanın efendisi; başkalarını ise köle yahut hizmetçi olarak görmektedirler. Bundan kimsenin en küçük bir kuşkusu olmamalıdır.
Yüce Allah, başkalarına zulmeden; azgınlık, sapkınlık ve düşmanlık içerisinde olan milletlerin halini şu Ayet-i Kerime’de net bir şekilde özetliyor: “Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılâba uğrayıp-devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (Şuara Suresi: 227)
Netice itibarıyla; geçmişten günümüze kesintisiz ve yoğun bir şekilde etkisizleştirilen, ehlileştirilen, tepkisizleştirilen, korkutulan, aptallaştırılan, gözdağı verilen, tehdit edilen, aidiyetlerinden koparılan ve adeta iğdiş edilen İslam dünyası -birkaç ülke hariç- neredeyse kabuğuna çekildi, zulümlere göz yumdu, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dedi. Bütün bunların tabii sonucu olarak çeşitli felaketlerle yüz yüze geldiler, Müslüman halklar bir türlü refah güzü görmedi, kendilerini doğal/yapay afetlerden ve felaketlerden bir türlü kurtaramadılar, bu halde olunduğu sürece kurtarmaları da imkansız…