Cemil ARSLAN

18 Haziran 2007

KARDEŞ KAVGASI NE ZAMAN BİTECEK?

Bugün, tüm dünyanın gündemi İslam coğrafyasında vuku bulan kardeş kavgalarına  odaklanmış durumda…

Irak’ta Şii-Sünni, Türkiye’de Türk-Kürt gerginliği, Filistin’de Hamas-El Fetih ayrışması, çatışması ve çarpışması yoğun bir şekilde tezgahlanıyor, pompalanıyor, tırmandırılıyor ve patavatsızca sahneye konuluyor!

“Böl-parçala-yut” politikası, her zamankinden daha fazla günümüzde had safhaya çıkıyor. Tek merkezden yönetilen ve yönlendirilen çirkin, iğrenç ve kin kusan bu oyunlar, maalesef kendini bilmez ve haddini aşan bazı şer odakları ve bunların yerli uzantıları tarafından acımasızca ve küstahça uygulamaya dönüştürülüyor. Bütün olup-bitenler ekseriyetle İslam coğrafyasında hayatiyet kazanıyor, Müslümanlar yaşanılan olumsuzluklara karşı direnç gösteremiyor, bilinçli bir irade ve kolektif bir tavır sergileyemiyor.

İslam dünyası particilik, hizipçilik, mezhepçilik v.b ideolojik saplantı, vehim, kapris, kırılma, travma ve sarsılmalarla gündeme gelirken; İslam düşmanları veya haçlı zihniyetinin kadim mensupları mevzilerini korumaya, kalelerini sağlamlaştırmaya, sömürü çarklarını ve kapitalist düzenlerini sürdürmeye, ekonomik yapılarını ve teknolojik mekanizmalarını geliştirmeye yoğun itina gösteriyorlar!

İslam dünyası ve Müslümanları birbirine kırdırarak yok etmeye çalışan Batılılar ve yandaşları adeta ellerine zil takıp oynuyorlar, beşeriyetin bütün kutsal değerlerini mahvediyorlar. Dünyamızı yaşanmaz hale getiriyorlar, evrenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını tarumar ediyorlar, Müslümanların arasına nifak, haset ve fitne tohumları ekiyorlar, sonra da tüm olumsuzluklardan şerefsizce, bedbahtça ve alçakça nemalanmaya çalışıyorlar.

Filistin’de ABD yanlısı Devlet Başkanı Mahmut ABBAS, HAMAS’ın yeryüzündeki tarihsel, jeopolitik ve jeostratejik prestijini sarsmaya, ABD ve partnerlerine hizmet etmeye, Filistin davasına ihanet etmeye, Filistin’in masum halkına meydan okumaya yoğun gayret sarf ediyor. Sonuçta, hep bildiğimiz elim manzaralar karşımıza çıkıyor, canımız sıkılıyor, ufkumuz daralıyor, yüreğimiz parçalanıyor. Gazze ve Batı Şeria’da iki ayrı hükümetin varlığı, son günlerde hızla tırmandırılan ve dış güçler tarafından desteklenen Hamas- El Fetih çatışması da İslam aleminin en önemli hadiselerinden, handikaplarından ve açmazlarından birisi olsa gerek… El Fetih, başta İsrail olmak üzere ABD ve Avrupa Birliği’nden iktisadi ve siyasi destek görüyor, bu arsız ve onursuz yardımın neticesinde HAMAS’ı yok etmeye, gayri meşru olarak Filistin’i yönetmeye çalışıyor.      

Irak’ta Şii-Sünni kavgası oluşturuluyor, tümüyle yapay olan bu kavga gün geçtikçe daha da alevleniyor, adeta kar topuna dönüştürülüyor. Her gün onlarca hatta bazen yüzlerce sivil halk bir hiç uğruna hayata veda etmek zorunda kalıyor. Halbuki, olayları ABD ve şer güçler körüklüyor, oluşturuyor, bombaları halkın arasına atıyorlar, sonra da Müslümanlar birbirine düşürüyorlar, Müslümanlar da cehaletin ve şuursuzluğun etkisiyle bu oyunlara ayak uyduruyorlar, figüran rollerini fütursuzca oynuyorlar ve birbirlerini katlediyorlar. Batılılar için hayat/memat olarak kabul edilen bu çatışmalar ve çarpışmalar, İslam coğrafyasında yaşanan entrikalar, bilinçsizlik ve şahsiyetsizlik anaforu Müslümanları güçsüz ve zayıf konuma sürüklüyor, Müslümanların iç dinamikleri tükeniyor, evrensel birliktelik/bütünlük bozuluyor.

Türkiye’de son günlerde yerel ve küresel egemen güçlerin baskı, zorlama, tehdit ve pompalamasıyla Türk-Kürt çatışması yani kardeş kavgası gündeme getiriliyor, dayatılıyor, tırmandırılıyor, çeşitli tezgahlar kuruluyor. Halkımız arasındaki geçmişten bu güne dek süren ve tüm dünyaya örneklik teşkil eden toplumsal yardımlaşma, dayanışma, birliktelik, bütünlük ve kardeşlik duyguları zayıflatılmaya çalışılıyor. Etnik, mezhebi ve ideolojik temele dayalı çeşitli senaryolar üretiliyor, filmler sahneleniyor, roller oynanıyor.

Dünyadaki hakim güçlerin militarist söylem ve eylemleri Müslümanların daha ziyade teyakkuz halinde olmaları gerektiğini zorunlu kılıyor. Metamorfoza uğrayan, tepkisizleşen, aidiyetlerini yitiren İslam dünyasının ekseriyeti elbette ortak bir tutum belirleyemez, aktif bir güç sergileyemez, etkili bir reaksiyon gösteremez. Bunun içindir ki, Müslümanlar tarihin en şerefli sayfalarına geçen ve bütün dünyaya saadet, mutluluk ve huzur getirmeyi gaye edinen şanlı manifestolarını yeryüzüne ilan etmek, bunu tatbik etmek ve tüm beşeriyeti İslam’ın kutlu davasına davet etmek mecburiyetindedirler.

Özetle; yeryüzündeki çirkin oyunları, kirli tezgahları, kin kusan eylemleri, kardeşlik bağlarını zayıflatan hadiseleri, kapitalizmin ve emperyalizmin yerli versiyonlarını, akrep kıskaçlarını, namert operasyonları, kaynağı belirsiz argümanları, temelsiz iddiaları, şerefsiz entrikaları, sınırsız ve sorumsuz meydan okuyuşları ortadan kaldırabilmek yahut bertaraf edebilmek için tüm Müslümanların ve hatta akl-ı selim insanların maddi ve manevi güçlerini birleştirmeleri ve seferber etmeleri mutlaka elzemdir…