Mustafa ATAV
NUTKUMUZ TUTULMUŞ VESSELAM
Sadede gelelim dostlar!
Hayatın gerçekliklerine, şimdiye, özellikle insanın birebir yaşadığı sorunlara dair laf etmemiz, çözüm üretmemiz olmazsa olmadır..
Aksi halde söz havada askıda, muallakta kalacaktır..
Şunu kabul edelim, bizim göremediğimiz, belki de görmek istemediğimiz yüz binlerce yoksul, darda ve zorda olan, perişan hallerde yaşayan insanlar var bu ülkede..
Evinde soğuktan donan yaşlı nineler, açlıktan ölen küçücük bebeler, sigortasız ve yok paraya çalışan yani açlık sınırının altında sersefil yaşayan mağdurlar var etrafımızda..
Tefecilerin katlettiklerinden, olmadı intihar edenlerden, naçar kalıp sağına soluna borç takarak terk-i diyar eyleyenlerden bahsetmiyorum daha..
Yemişler, müspet midir nedir demokrasiyi, görece özgürlükleri, rehaveti!
Milletin derdi arş-ı alayı aşmış, hayata nasıl tutunması, ailesini nasıl geçindirmesi gerektiğine kafa yorup duruyor, biz Nelerden bahsediyoruz?
Sahi, ama esrar veya eroin için ama bedenini satmak için zorlanan insanlardan filan haberimiz var mı bizim?Umumhanelerde, randevu evlerinde, bar ve pavyonlarda çalışanlar, oralara önce KPSS sınavı ile sonra mülakatla, o da yetmedi torpille filan mı girdiler?
Üniversitede tahsil görüp dururken para yetmediğinden ve ailesinin destek çıkma şansı olmadığından fuhşa sürüklenen genç kızlardan bahsedildiğini hiç duydunuz mu?
Bu tür zulümleri Müslüman bireylerden oluştuğu söylenen iktidar niye görmez, niye işlenmez bizim âlemde de sadece bir kaçımızın farkına varabildiği görece özgürlükler hatırına şimdinin iktidarına yağ çekme moduna girmiş, onu iktidarda tutmak için var gücümüzle uğraşıp duruyoruz?
İktidardakiler ve onlara övgü düzenler ne kadar Müslüman olduklarını söylerse söylesinler, değil mi ki bu sorunlara çözüm üretmek için çaba göstermiyorlar, değil mi ki o insanların dertleriyle dertlenmiyorlar, onları eleştirmek, hatta yerden yere vurmak üstümüze farzdır bizim..
Unutmasınlar ki; her ne kadar parti olarak İslamcı değiliz deseler de fakir fukara, garip gureba diye ikide bir dillerine doladıkları, onların birey olarak Müslümanlık iddialarına güvendiler..Dürüst, doğru sözlü olduklarına; iktidara geldiklerinde işsizin, yoksulun, fakir fukaranın mağduriyetine çare bulacaklarına ; azmayacaklarına, şımarmayacaklarına, ne oldum delisi olmayacaklarına, biraz da biz ölelim derdine düşmeyeceklerine inandılar..
Ama onlar ne yaptılar, sürekli sermayeye çalıştılar, belirli zümrelere devlet/kamu imkanlarını peşkeş çektiler..Ahlaki koşulları tanzim edilmeyen özelleştirmelerle, müteahhit firma ve taşeronlarla da insanları tükettiler..Asgari ücret bile olmayan paralara insanları köle yapıp durdular..
Hadi tutuşturalım o insanların, fakir fukaranı ellerine tefsirleri, Kur’an meallerini..Dahası entelektüel tarafımızla sosyal bilimlerden, siyasetten şundan bundan bahsediverelim..
Demokrasidir, iyidir, müspettir filan deyiverelim..
Bakın bakalım ne diyecekler?
“Karın doyuruyor mu kardeşim o dedikleriniz?
Oğluma, kızıma iş ve gelecek vaad ediyor mu?
Kazandıkları parayla çocuklarını büyütme, bizim yaşlılığımızda da sürünmeden yaşamamıza vesile olacak mı bu bahsedip durduklarınız?”..diye sormazlar mı acep?
Bana soruyorlar da o yüzden!
Okursalar meallerden birini, acaba hangi ayetler gözlerine çarpar?
Paylaşmaktan, infak etmekten..
Malın mülkü sebebi ile azan ve şımaranlardan..
Para pul, makam mansıp için insanlara zulmeden, hükümranlık kurmak isteyenlerin cehennem azabına uğrayacağından..
Nimetlere şükrün edasının nasıl olacağından..
Sınırsızca tüketenlerden hesap sorulacağından..
Mal mülk sebebi ile küstahlaşanlara hadlerinin bildirileceğinden..
Aynı sebeplerle kibirlenenlerin Allah’ın rahmetine nail olamayacaklarından..
Ahiretin, dünya hayatına tercih edilmesi gerekliliğinden..
Dünyada sosyal eşitliğin, hak ve adaletin tesis edilmesinden bahseden ayetlerle karşı karşıya geldiklerinde ne düşünmelerini bekliyoruz?
Empati kurabilir miyiz onlarla?
Sahi, Tunus’taki genç ne için kendini yakmıştı?Sair insanlar niye ayaklandılar da despotları ülkelerinden kovdular?
Cesur olalım biraz, yüzleşmekten korkmayalım kendimizle, demokrasi veya İslam için değildi..
Çaresizliklerine, yoksul oluşlarına, yıllardır sömürülmelerine, insan yerine konulmamalarına, en nihayetinden işportacı tezgahına el konulmasına birer tepkiydi hepsi..
O bir kıvılcımdı, hayra vesile oldu, kalabalıkların dirilişine, haliyle zalimlerin kaçmasına, bir başka beldelere korku salmasına vesile oldu o başka..
Ama ne diyor bir üstat, “Neo-liberal diktatörlüğün kucağına atlıyoruz!”..
İşte şimdi oralarda ve nihayetinde buralarda vuku bulan bu..
Kırk satır mı, kırk katır mı?
Seç seçebilirsen; kaç kaçabilirsen..
Bir arkadaş deyivermiş..
“Bırakmıyorsunuz ki ağız tadıyla tağutları devirelim!..
Demokrasi, despot yönetimlerden çok çok iyi, daha ne istiyorsunuz?”..
Soru böyle olunca ne dememiz beklenir ki?
Halbuki tartışılan şey başka..
Anlamak istemiyor hazret..
Sanki sadece o merhametli ve sanki sadece o şefkatli, süreci inançlarına göre analiz edenler de gaddar mı gaddar!
Başka bir arkadaş S.Arabistan’ı anlatmıştı bir zamanlar..Tam da kıssadan hisse misali..
“Orada herkesin tuzu kuru, Krala ve uygulamasına kimse tepki filan göstermez..
Fakir fukara takımı sair coğrafyalardan..
Onların hizmetini görmekle meşguller..
Ve o hayata zaten alışıklar..
Bütün Arabistanlıların gelirleri ise isyan etmek gibi bir şeyi akıllarına getirmeyecek düzeyde..
Evler saray gibi, otomobiller son model ve sekiz silindir, benzin bol ve ucuz nasıl olsa..
Her yıl hac ve umre ziyaretlerinden sağlanan gelir de zaten elde var bir..
Niye isyan, niye başkaldırı olsun ki?”..demişti..
Herhalde bizim burası da öyle?Bahsi geçen meseleler bizi rahatsız etmediğine göre..
AKP’nin ekonomi politikasına, kapitalistçe uygulamalarına, sermaye sahiplerinin neo-liberal ekonomi denilen şeyle daha daha zengin olmalarına karşı çıkanlar, mağdurların sesi olanlar birkaç kişiden ibaret olduğuna göre demek ki bizler tuzu kurular mahallesinde ikamet ediyoruz..
Gidişatı eleştirenlerin de ne ile suçlandıkları malum..
Kabahat onlarda, bir ideolojiden kaçarken başka bir ideolojiye yelken açıyorlar..
Deyiverseler “İslam da bu böyle, şu şöyle ; Müslümanlık bunları ve şunları gerektirir, aksi halde bedel ağırdır, hesap zordur” diye mesele yok..
Doğru, lafa söze o şekil başlıyorlar ama son tahlilde gösterdikleri adres birden başka oluveriyor..
Yani demem o ki; her ne konuşuyor, her neden bahsedip duruyorsak insana, bireye hitap etmeli..Yani İslamdan yani Kur’an’dan mülhem yoksulların, işsizlerin, bu sebeple mağdur olanların, sömürülenlerin, üç kuruş karşılığında köle gibi kullanılanların varlık sebeplerini hatırlatmalı..
İktidara, ondan beslenenlere, onun sayesinde dünyasını imar edenlere yağ çekmek, bir başka dostun dediği gibi bizi kimliksizleştirecek söz ve eylemlerde bulunmak işimiz olmamalı..
Ve iktidar her vasat ve fırsatta eleştirilmeli..
Nedir yani, al birini vur ötekine!..
Meselelerinin, devletin ve milletin sorunlarının Allah’ın vahyi istikametinde, şura ile istişareyle çözümlenmesi gerektiğini söyleyemeyenlerin özde farklılıkları ne?
Sosyal adaleti ve eşitliği yani toplumsal dengeyi sağlayacağını, her aileye yaşanabilir düzeyde maaş vereceğini taahhüt eden bir başka parti niye ilgimizi çekmesin ki?
Öyle ya, nasıl olsa oy kullanmak caiz, demokrasinin gereği!
Herkesin malumudur ki İslam vahyine ilk tabi olanlar zenginseler zenginlikleriyle fakir fukarayı gözettiler, kölelere özgürlük kazandırdılar, cihad için, Hakk’ı tebliğ uğruna harcadılar..Bütün bunları yaparken ne paraları arttı ne de zenginlikleri..Daha da ötesi zenginlik zamanları sebebiyle hesabın kolay geçmesi için Rabb’lerine yalvardılar. Tabiidir ki fakir ve köleler de diğerleri ile eşitlendiler..
Hani onlar örnekti, hani onlar gökteki yıldızlar gibiydi?
Hani onlardan bahsederken boğazınız düğüm düğüm düğümleniyor, gözyaşlarınız sula seller gibi gönlünüzün ta derinliklerine doğru akıyordu?
Haksızlık etmek istemem..Dile getirdiğim zulümleri işlemenin, iktidarı bu anlamda yerden yere vurmanın hakkını verenler var..
Lakin ağırlık başka konularda..
Her gün enforme edilen gündemlere hangimiz yabancıyız?
O gündemlerde bizim hatırlatmak için çabalayıp durduklarımızın ne kadarı var?
İslami hassasiyetlerinin ön planda olduğunu varsaydığımız televizyonlarda işlenen konular, aslında ziyadesi de olan bizim dile getirmeye çalıştıklarımızdan mı?
Kim üzerine alınırsa alınsın; kim türlü türlü anlamlar çıkarırsa çıkarsın; ki söz zaten önce kendime, kendi benime..Kusura bakmasın hiç kimse..
Artist artist laf ederek doymaz bu milletin karnı..
İşte haftada bir gerçekleşen benzin zammı..
İktidar bilmez mi bu zamlarla tükettiğimiz her şey daha bir pahalılaşacak..
O zaman ne anlamı kaldı, yüzde iki nokta bilmem kaç maaş artışının?
Kendi harcamalarından, hesabını kimsenin soramadığı örtülü ödeneklerden, gizli kasalardan hiç fedakârlık yaptıklarını gördük mü?
Akla gelebilecek bütün kamu kuruluşlarında kamunun, ammenin yani bizatihi halkın, insanların mallarını sınırsızca harcarken, sair insanları asgari ücrete, gün geçtikçe eriyen maaşlara talim ettirmenin neresi görece özgürlük, neresi görece rehavet?
Bu sosyal dengesizliği daha bir pekiştiren AKP iktidarına sözümüz olmalı bizim..Müspet demokrasi ikram edecek diye, Ergenekoncuları, darbecileri yargılayacak diye, ben gidersem CHP, olmadı MHP gelecek ve sizi ham yapacaklar diye yaşanan haksızlıklara göz yummak vicdan sahiplerinin işi olmamalı..
Ne demişti Hz. Ebubekir?“Eğer ben yanlış bir şey yaparsam beni kılıçlarınızla düzeltin, doğruysam beni destekleyin..”…
Tabii ki benzer şeyleri Hz.Ömer de söylemiş..
Rivayetlere göre diğer halifeler de..
Şimdikiler, ne Hz.Ebubekir ne de Hz.Ömer olmadıklarına göre, dahası yanlışlar da gırla gittiğine göre eleştirilmeyi pekala hak etmektedirler..
Kaldı ki elimizde kılıç filan da yok..
Dediğimiz altı üstü birkaç söz..
O kadarcık da mı laf etmeyelim?
Üstelik söylenecek daha çok şeyler varken!
Vesselam..