Hikmet ERTÜRK

08 Eylül 2009

ORUÇ, "GIYBET"İ YOK ETMELİ

Kur’an’ın doğum ayının sonlarına yaklaşıyoruz. Bu ayda inşallah kendimiz ile ilgili bol bol özeleştirilerde bulunmuşuzdur. Bu ayda tuttuğumuz Oruç; lügatta hareketsiz kalmak, susmak anlamlarına geliyor. Yani tüm uzuvlarımızı kontrol altında tutmamız gerekiyor. Oruç tutma geleneğe dönüştüğü için toplumumuzun hemen hemen büyük bir bölümü oruçlarını tutmaya çalışıyor. Tabi bu arada Kur’an’daki İslam’dan habersiz bir çok kesimin oruç tutma ya da Ramazan ayını eda etme tarzları çok ilginç manzaralara sebebiyet vermektedir. Oruçlarını tutan fakat namaz kılmayanlar, hatta umreye gidip namazını eda etmeyenler, oruçlarını açıp sahura kadar kumar oynayanlar, bol bol gıybet yapanlar diye uzatıp gidiyor…

Burada Kur’an ile irtibatlı olan birçok kardeşimizin üzerlerinden atamadıkları bir sorun göze batıyor. "Gıybet", yani kardeşlerinin arkasından hoşlanmayacakları şeyleri söyleyebilmeleri. Orucun tüm uzuvlarımızla tutulması gerektiğini bildiğimize göre dilimizin de oruçlu olması gerekir. Hatta bu aydaki eğitimle bu hastalığımızdan tamamen kurtulmamız gerekir. Gerçekten de gıybet çok çirkin bir utanmazlıktır.

Yüce Rabbimiz içimizden herhangi birimizin farkına varmadığı bir bilgiyi sunuyor:

"İman edenler içinde çirkin utanmazlıkların yaygınlaşmasından hoşlananlara dünyada da ahirette de azap vardır." ( Nur–19)

Yukarıdaki haberde içimizde utanmazlıkların yaygınlaşmasından hoşlanan kimselerin bulunduğu ve bu sebeple bu kimselerin bu dünya ve öteki dünyada korkunç bir azaba uğratılacağının kesin bilgilerine yer verilmiş. Tabi hitap ‘’ İman edenlere’’ olduğuna göre bahsedilen kişi ya da kişilerinin kendimiz olma ihtimalini de gözden uzak tutmamalıyız.

Şu günlerde Ramazan ayını yaşamamız sebebiyle bu tarz içsel muhasebeler yapmamız daha da önem arz etmektedir. Çünkü bazen kardeşlerimizle öyle tartışmalar içerisine dalıyoruz ki birçok kez kendimizi unutuyor, kendimizle çelişen tavırlar sergileyebiliyoruz. Bu noktada başkaları ile ilgili olmak yerine kendi kusurlarımızın farkına varmayı önceleyebiliriz. Yani kendimizden haberdar olmalıyız. Yoksa bu davranışımız bizlere Allah’ unutturacaktır. Böylelikle; “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan (fasık) kimselerdir.” (Haşr Suresi, 19) ikazının muhatapları konumuna düşebiliriz. Bu yüzden orucumuzu tüm uzuvlarımızla tutmalıyız. Şuan ki konumuz olan gıybet dil ile yapılan haramlardandır. Bu yüzden dil orucu da diyebileceğimiz gıybet konusunda yeterince bilgi sahibi olmaya çalışmalıyız.

Sevgili Peygamber (a.s.) "gıybet" konusunda şöyle buyurur:

“Üç grup vardır ki, gıybetlerini yapman sana haram değildir: Günahı açıkça işlemekten sıkılmayan kişi. Zalim idareci ve dinde olmayanı dine sokan bid’atçı. Hayâ örtüsünü atan kimsenin arkasından konuşmak gıybet değildir. Ne fâsık, ne de günahı açıktan işleyen kimse için söylenen söz gıybet sayılmaz...”

Gıybetleri bizlere haram olmayan kimselerin özelliklere bakınca kendi adıma çok şaşırdım. Çünkü bizler gıybetinin yapılmasının istendiği kimseleri pek fazla konuşmuyoruz. Konuştuğumuz kimseler genellikle yanlış yorumlar yaptıklarını düşündüğümüz Müslüman kardeşlerimiz oluyor. Hatta sohbetlerimizin ya da İslami anlatış tarzımızın şeklini bu tarz konuşmalar belirliyor. Hal böyle olunca gündemimizi de kardeşlerimizin hoşlanmadığı sohbetler oluşturuyor.

Sevgili Peygamber (a.s.) gıybeti “Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır!” şeklinde tanımlamış:

“Din kardeşinin yüzüne karşı söylemediğin şeyi ardından söylemen gıybettir.

İnsanların sözlerini muhataplarına ara bozmaya yol açacak şekilde taşımak biçimindeki gıybettir. Şöyle der Peygamber(a.s.):

“(Arabozucu) söz taşıyan cennete giremeyecektir.”

Kur’ân bizi uyarır:

“Ey iman edenler! Eğer bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın. Yoksa bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.”

Hasan-ı Basrî şöyle der: “Başkalarının sözünü sana ileten, getiren, muhakkak senin sözünü de başkalarına iletir. Zira onun yaptığı hem gıybet, hem zulüm ve hıyanet, hem aldatma ve haset, hem nifak, fitne ve hem de hiledir.”

Sevgili Peygamber'in (a.s.) “Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken kardeşine yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar” şeklindeki sözü, gıybeti dinleyenin sorumluluğuna işaret eder. Hatta bu hadis, gıybeti yapandan çok, yanında gıybet yapıldığı halde derhal müdahale edip kardeşinin onurunu korumayanı tehdit ediyor. Zaten bizler dinlemesek anlatan da olmayacaktır. O halde bu tarz şeylere müsaade etmeyelim. Hep birlikte tavır alalım.

 

Unutmayalım ki gıybet en iğrenç suçtur: Kur’ân şöyle der: “...Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin. Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrenip tiksindiniz...”

 

Peygamber (S.A) der ki: “Ateşin kuru odunu yakması, insanın sevaplarını yok etmekte gıybetten daha hızlı değildir.”.Böyle bir dil kullanmaya devam etmeyi sürdürürsek herhalde Rabbimizin karşısına çıktığımızda hiçbir sevabımız kalmayacak. Onca emek, halis niyetle yaptığımız onca amelimiz yok olup gidecek. Peki, bu kötü sondan kurtulmak için gıybeti dinleyen bizler ne yapmalıyız. Unutmayalım ki engel olmazsak, bizimle konuşurken gıybet yapanla suç ortağıyız. Çünkü gıybetin devam edebilmesi, bizim en azından dinliyor görüntüsü verebilmemize bağlıdır. Başkalarının gıybetine bilinçli kulak misafiri olan da gıybetin suç ortağıdır. Bu söz sadece bizimle konuşanın yaptığı gıybeti değil; çevremizde, radyoda veya televizyonda yapılırken dinlediğimiz gıybetleri de kapsamaktadır.

 

O halde ilk yapmamız gereken şey, “Kim ki yanında Müslüman kardeşinin gıybeti yapıldığı halde, gücü yeterken ona yardım etmezse, Allah onu dünya ve ahirette zelil kılar” hadis-i şerifini hatırlamak olmalıdır.

 

Önce kalbimizde derin bir rahatsızlık oluşmalı, gıybeti dinlemeye tahammül edemez hâle gelmeliyiz.

Susturmanın bize zararı büyük olacaksa, ‘rahatsızlığımızı hissettirmek şartıyla’ oradan hemen uzaklaşmalıyız.

İkiyüzlü olmamaya gayret göstermeliyiz. İnsanlar çıkarlarının veya korkularının etkisi altında ikiyüzlü davranmaya kalkışabilirler. İkiyüzlü olmayanın gıybetini yapmaktan korkarsınız; ikiyüzlünün gıybeti ise çok kolay ve pervasızdır. Dahası, ikiyüzlü olmayanın kendisi de kolaylıkla gıybet yapamaz. Çıkarlarını düşünerek ikiyüzlü davrananlar, çıkarlarından mahrum olmakla cezalandırılacaklar. Basit korkuları nedeniyle ikiyüzlülüğe teslim olanlar, dayanılmaz korkularla yüzleşecekler. İki yüzlülük, hiçbir başarının, hiçbir kazanımın, hiçbir mutluluğun yolu olmamıştır. İkiyüzlülük insanda ne şeref bırakır, ne irade ve ne de cesaret... Bir insanın yüzüne gülüp onu takdir eden, gıyabında sözü geçtiğinde aynı şeyi yapmıyorsa ikiyüzlüdür. İnsanlara ikiyüzlülük yapan şüphe etmesin ki, ruhu Yaratıcısına da ikiyüzlülük yapıyordur.

Hz. Peygamber (s.a.v)”Kim bir kusur görür ve onu örterse, diri gömülmüş birisine hayat vermiş gibi olur diyor. Bu vesile ile kardeşlerimizin hoşlanmayacağı şeyleri arkalarından konuşmak yerine onlarda gördüğümüz kusur ve davranışları rencide olmayacakları bir yöntemle anlatmalıyız. Umulur ki onlar hayat bulduğu kadar bizlerde hayat bulmuş oluruz.

Son olarak; Bizler ilk olarak kendi ayıplarımızı görmeye çalışmalıyız. Kendi ayıplarımızı görür, onları eğitir, ıslah etmeye çalışırsak amellerimiz de salih olur. Kendisini ayıptan ve kusurdan arınmış sayan kişi cahildir ve ziyandadır. Hiçbir ayıp kişinin kendi ayıplarını görmemesinden ve kendisi pek çok ayıba sahipken başkalarının ayıplarından söz edip durmasından kötü değildir. Eğer ki bir süreliğine de olsa gıybet etmemeyi sürdürebilirsek umulur ki bu süre zarfında bu durum alışkanlığa dönüşür ve nefsimiz ıslah olur. Bu kötü özelliğin köklerini kazımış oluruz.

Selam ve dua ile…