Mustafa ÖMEROĞLU

22 Mart 2010

REEL POLİTİKMİŞ!

Ne yapalım,müflis tüccarız,eskileri karıştırıyoruz biteviye..
Okuyunca güya günün mana ve önemine dair tartışma içeren yazıları, aklıma geliyor hep bir bir.
Konjoktürü okuyamamak, reel-politikten bihaber yaşamak, pişmeye yüz tutmuş aşa su katmak, Müslümanların lehine gelişen sürece “TNT” koymak, global sürecin insan hakları evrensel beyannamesine göre şekil bulduğunun farkına varamamak ve tabii ki küresel dengelerin Müslümanların lehine işlediğini, geliştiğini görememek, yaşanılan yerde yıllardır Müslümanlara kan kusturan jakobenlerin tasfiye edilme sürecini akamete uğratmak ve buna rağmen hep kuşkucu, komplocu düşünmek ve daha bir dolu benzer tartışmalar söz konusu olunca gelmesin mi aklıma eskiler?
 
Günü, geçmişle harmanlayarak değerlendirmek Alzheimer hastalığına iyi gelirmiş, benden söylemesi..
 
Hatırlayalım beraberce..
Elimize tutuşturulan kitapları!
Yoldaki işaretler..
Dört Terim..
Ve daha niceleri..
İçlerinde bab bap işlenmiş Rab, İlah, Din, İbadet, Tevhit, Hak, Hakikat, Adalet Rabbani Yol, Tebliğ, Sünnetullah, İslami hareket, Sabr, İslami Mücadele, Metod; Tağut, Müstekbir, Şirk, Tuğyan, Nifak, Müşrik, Kâfir, Put, Putperest, Samiri, Belam; Cihad, İnfak, Paylaşmak, mü’min,mü’min kardeşliği,veli, dostluk ve daha onlarca kavramı öğrenmeye çalıştığımızı unutmamışsınızdır..
 
Onlar demode oldu mu ne!
Konjoktür hazretleri sağolsun(!)..
Artık yeni içtihatlar geliştirilmeli, şartlara özgü fıkhi okumalar yapılmalı!
Küreselleşme, tek devlete doğru gidiş, tek kutuplu dünya, enformasyonun, iletişimin,demografinin kontrolsüzlüğü, modernizm ve modern kavramlar güncel siyasete özgü olarak tartışılmalı..
El hak!
Doğru!
Ama bunu biz desek ne modernistliğimiz kalır, ne tarihselciliğimiz, ne reformistliğimiz kalır! Garibiz ya, vur abalıya!
Ne demiştik?
Tartışalım ama kimilerine artık slogan gelen vahyi kabuller istikametinde..
Konuşalım ama vahyi hakem kılarak..
 
Şimdi..
Reel-politik adına neler konuşuluyor, turlayalım şöyle bir:
 
“Laiklik o kadar da kötü değilmiş canıııım..
Demokrasi hakeza..
Bir de liberalizm var ki tadından yenmiyor..
Hem de “en” enlerinden, entellerinden liberaller arkamızda, yaşasın özgürlük!
Solcular mı?
Onlar zaten elde var bir,hemi de en liberal-sol cinsinden..
Kırmızılar ama yeşili de çok severler..
Adettendir,yeşiller de kırmızıyı..
Özgürlük için,barış için,bir arada yaşamak için el ele..
 
Bak gördünüz mü, bu iş demokratik mücadele ile de pekâlâ olabilirmiş!
Demokrasi beşeri algıya hizmet eder, oy vermek şirk düzenine, tağuta hizmettir diye anladıysanız Dört Terim, Yoldaki İşaretler vb.lerinde yazılanları sizin kabahatiniz efendim!
Biteviye eleştirdiğiniz AKP’yi, cemaati de gördünüz işte!
Bir örgütlenmiş,bir örgütlenmişler ki sormayın, o”F” çektiriyor,kök söktürüyor sizin alt edemediklerinize,birlikte,sizin inadınıza..
Küçük beyinlerinizle, ateş olsa cirmi kadar yer yakacak esamisi okunmayan cemaatlerinizle, enstrüman niyetine elinize tutuşturulmuş dernek,vakıf ve sendikalarınızla avunun siz!
 
Sizi gidi kelaynak kuşları sizi!
Yalnızlığa, itilmişliğe, marjinalliğe, ekstrem uçlarda oynamaya,”öteki” olmaya mahkumsunuz siz!
Liberalizmin nesi var?
Herkes düşüncesinde özgür, konuşmasında da; bütün insanlık yaşam reflekslerinde, tercihlerinde serbest!
Musibet mi yağsın istiyorsunuz gökten?
Adı üstünde özgürlük, iyi bir şey değil mi?
Keza demokrasi..
Halkın iradesi, halkın katılımı, içlerinden birilerinin iktidar olması..
Denilen bu..
Durursanız kenarda, insana fayda için düşmezseniz yollara, meydanın kime kalacağı belli..”
 
Dedim ya bunlar şimdinin muhabbetleri..
Eskiye dönelim şöyle bir..
Yıllar evvelsi de Milli görüşçülerden dinlemiştim, şimdinin az işiten kulağımla yukarıdakilere benzer sözleri.
Ne yani, yeni yetmeler eksik mi kalsındı?
 
Neyse, diyesiler ki:
“Yahu, hiç bişi de beğenmezsiniz!
Katılın o zaman sürece, gelin iktidara; Cumhurbaşkanı, Başbakan, milletvekili, müsteşar, vali, kaymakam, genel müdür, şube müdürü, ilköğretim müdürü, okul müdürü, hâkim, belediye başkanı, meclis üyesi; Üstü düzey kurullara, yani RTÜRK, TMSF, Rekabet Kurulu, BBDK’ya üye, holdinglere yönetici, bankalara genel müdür, Emniyet müdürü vs. vs. ve hatta hatta sermaye sahibi, zengin, fabrikatör, patron, şu bu olun da gösterin nasıl hak ve adalet sağlanırmış; işçiye, memura, emekliye, serbest meslek sahiplerine, işsiz güçsüzlere, fakir fukaraya gayri safi milli hâsıladan nasıl pay verilirmiş, ülke olarak kalkınma nasıl olurmuş, nasıl iyi edilirmiş ekonomi, nasıl süper güç olunurmuş, nasıl idare edilirmiş ülke gösterin!”
 
Uzatmayayım,herkes okuyor haberleri,yazılanları;dinliyor,izliyor güdümlü ekranlarda tartışılanları,konuşulanları..
Gelişmeleri takip ediyor yaşadığı yer aşkına her daim!
 
Şimdi sorayım, eskilere ve yeni yetmelere..
Yukarıda makam cinsinden sıraladıklarımızın hangisi olmadı?
Çankaya’da mukim olanlar, danışman ve hizmetliler dahil hangi gelenekten?
Başbakan ve milletin vekili olsun diye atadıkları, ülkeyi çekip çevirsinler diye bakan yaptıklarının kahir ekseriyeti hangi ocakta yetişmiş?
“Baş” cinsinden ne varsa olmuşlar, ülkenin dört bir tarafında mansıp nevinden  yerlere hangi kriterlerle oturmuşlar yerlerine?
Milletin vekili olanlar vekili olduklarıyla ne kadar ilgileniyorlar?
Müsteşarlar, danışmanlar, kamu kuruluşlarına genel müdür, müdür, şube müdürü olanlar neye hizmet ediyorlar?
TMSF’ye atananlar gasp edilen parayı vatandaşa geri mi verdiler?
RTÜK’E başkan ve üye olanlar ahlaksızlığa dur mu dediler?
Rekabet kurulunda görev alanlar rekabeti mağdur olanlardan yana mı işlettiler?
Hazinenin başına geçirilenler, BBDK’da görev verilenler, bankalara genel müdür olarak atananlar faize savaş mı açtılar?
Kadın ve aileden sorumlu devlet bakanı genelevlerini, randevu evlerini, fuhuş yataklarını hiç dert etti mi kendine?
Milli piyango, atyarışları, şu veya bu kumar oyunlarından, milleti zehirleyen içki üreten yerlerden sorumlu bakanlıklar ne ile meşgul?
İktidardan,“Müslüman” sermaye sahiplerinden, patronlardan asgari ücret zulümdür sözü hiç duyuldu mu?
 
Evet,”falan filan makamlara oturursak her şey hallolacak” denildiği halde bir türlü olmayanları ihtiva eden  yüzlerce soru çıkarmak mümkün..
 
Şimdi diyecekler ki;
”Nazar etme ne olur, çalış senin de olur!
Say etmezsen, çalışmazsan, biteviye eleştiri makamında türkü çığırırsan, reel-politikayı görmezden gelirsen  vakıayı kavramamışsın demektir..
Bak ne güzel!
Eleştiri yapabiliyor,Din,iman,ahlak söylenip duruyorsun,biraz da şükret canııım!”..
 
İşe bakın!
Zalimlik almış başını giderken biz de birtakım iyileştirmeler var diye, bir takım özgürlükler sağladılar, lütfettiler diye sürece ve sürecin kahramanlarına ve en kötüsü de sürecin ideolojilerine rahmet okuyacağız, şükredeceğiz ve bunu da var olduğu ima edilen İslami hareketi akamete uğratmak olarak değerlendireceğiz, öyle mi?
Rahmet okuyanlar,gelişmelerde hayır görenler görsün efendim..
Ama ben almayayım..
 
Ezilenlerin olduğu, olmaması için hiç söz verilmediği, inanca müdahalenin olduğu ve olmaması için niyet koyulmadığı; haksızlığın, adaletsizliğin, zulmün vb. kötülüklerin ortadan kalkmasının ölümden sonraki sürece, Tevhid hakikatine yaslanarak konuşulmadığı bir vasatta denilenlere itibarımız olmaz bizim.
 
Başa dönelim..
Samimi olsun herkes!
Dün elimize tutuşturulan kitaplarda baplar halinde işlenmiş kavramların açılımlarını reel-politiğe mi uyduracağız, bilelim?
Moda olmuş şekliyle görece özgürlüklere, görece rehavete feda mı edeceğiz, onu da bilelim?
Bilelim ki pot kırmayalım ortalık yerlerde, eleştiri arzumuzu tatmin edeceğiz diye akamete uğratmayalım canım süreci!
Selam ve dua ile..