Cemil ARSLAN

22 Ocak 2008

ZALİM İSRAİL’İ KİM DURDURACAK?

           Tüm yeryüzü coğrafyası, işgalci İsrail devletinin Filistin halkına karşı yapmış olduğu topyekûn yıkım ve kıyımını utanmazca, acımazca ve pervasızca seyrediyor!
            İnsanlık, adeta tüm değerlerini yitirmiş, yaşanan elem verici hadiselere karşı duyarsızlaşmış, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantalitesiyle, perspektifiyle yahut saplantısıyla varlığını sürdürmeye devam ediyor.
            Sanki gözlerine pranga vurulmuş, zihinleri dumura uğratılmış, beyinleri parsellenmiş, toplumsal bellekleri/ kodları sekteye uğratılmış, etkisizleştirilmiş, tepkisizleştirilmiş insan toplulukları veya müsveddeleri olayları sıradan bir müsamere gibi izliyor!
            Sözde İslam ülkeleri katliamları, cinayetleri, işkence ve zulümleri durdurmak için çaba sarf etmekten aciz olduğu gibi işgalci İsrail’i kınamayı dahi beceremiyor. Çünkü bu ülkeleri yönetenlerin çoğunluğu dışa bağımlıdır, kendi başlarına bir karar alamazlar, dış güçlerden emir veya talimat almadıkça hiçbir söylem ve eylemde bulunmaları söz konusu değildir.
            Zalim İsrail, mazlum, mağdur, masum konumdaki Filistin halkına karşı en ağır ve teknolojik silahları kullanıyor, Filistin’i tam bir abluka altına alıyor; elektriğini kesiyor, suyunu vermiyor, hastanelerde ameliyat yapılamıyor. Bilahare HAMAS’ı yok etmeye, çaresiz ve çözümsüz bırakmaya çalışıyor. Neticede, tarihte eşine ender rastlanabilen işkence, baskı, şiddet, tahribat ve mezalimleri şer ortağı Amerika’nın hoşgörüsüyle(!) yoğunlukla icra ediyor.
            Kahpeliklerin, acımasızlığın, soykırımın, topyekûn imha politikalarının, küresel emperyalist siyasetin, psikolojik ve sıcak savaş taktiklerinin en kötü örneklerine müşahede olmaktayız.
            Filistin’i haritadan silmeyi ve Filistin halkını yok etmeyi kendisine yüce(!) bir ideal/izm olarak benimseyen zalim İsrail’i acaba kim, hangi güç durduracak? Müslümanların bilinçleri/refleksleri ne zaman harekete geçecek? Mazlum Filistin halkının feryatlarını kim duyacak, yardımına kim koşacak? Yahut İslam kardeşliğini hangi devlet/millet ihya edecek? Bu soruların yanıtları karşılık bulmadan elbette yatağımızda rahat bir şekilde uyuyabilmemiz, istikbale güvenle bakabilmemiz, dünyada huzurlu, mutlu ve umutlu yaşayabilmemiz mümkün değil…
            Hülasa; biz nasıl böyle bir duruma geldik? İnsani duygularımızı/hassasiyetlerimizi niçin kaybettik? Reflekslerimiz niçin köreldi? İslam dininin temel esaslarından olan yardımlaşma ve dayanışma ruhumuzu nasıl yok ettik veya bu vasfımızın yok edilmesine niçin göz yumduk? Bu hadiseleri de mutlaka sorgulamalı, değerlendirmeli, tartışmalı ve sonuçta taşın altına elimizi koymalıyız.
Tüm maddi ve manevi varlığımızla Filistin davasının içerisinde yer almalı, Filistin’li kardeşlerimize yardımlarımızı asla esirgememeliyiz. Zalimlere, emperyalistlere, İslam düşmanlarına ve yerli uzantılarına, işbirlikçilere, duyarsızlaşanlara, zulümlere göz yumanlara, kör, sağır ve dilsiz olanlara, zulmü teşvik edenlere karşı en etkin reaksiyon göstermeli, daha radikal yaklaşımlar, argümanlar, paradigmalar, caydırıcı yöntemler geliştirmeli ve gerçekleştirmeliyiz.

Tüm zulümlere ve zalimlere son verebilmek için daha jeopolitik/jeostratejik plan, proje, program ve politikalar izlemeli, ÖZGÜR-DER ve İHH gibi İslami/insani hassasiyetleri olan örgütlenmelere can-ı gönülden destek vermeli, sesimizi daha gür çıkarmalı, çığlığımızı bütün dünyaya duyurmalıyız. Tüm mazlum coğrafyanın halklarıyla sıcak ilişkiler kurulmalı, bu amaçla sivil toplum örgütleri hayata ve harekete geçirilmeli, protesto gösterileri yaygınlaştırılmalı, dinamik bir hareket ruhu oluşturulmalı, yardım organizasyonları daha işlevsel hale getirilmelidir.

Sözün özü; bu mücadelemiz bir var oluş ya da yok oluş sınavıdır, kutsal bir cihattır, şanlı bir destandır. Bu hem söylem hem eylem meselesidir, hayat/memat meselemizdir.