Ercümend Özkan
Bu kez Yorum sütunumuzda, geçmekte olduğumuz günlerde dünya kamuoyunu en çok ilgilendiren Olimpiyat Oyunlarını işlemeye çalıştık. Belki de diyeceksiniz “Size ne olimpiyatlardan, madem herkes ilgileniyor, bari siz ilgilenmeyin!” Öyle değil, bizim de ilgimizi çekmektedir bu oynanan oyunlar. Zira bunun adı üstünde; oyun. Kim için? Özellikle üçüncü dünya ülkeleri için, onların düşüncelerine, davranışlarına ve de ceplerine tertiplenen bir oyundur. İşte bu oyunların da tarihi süreç içerisindeki konumunu ele alarak, bugünkü Olimpiyat Oyunlarının içyüzünü ortaya koymaya çalıştık..
OLİMPİYATLAR, DİN VE SİYASET
Paganist (putperest) Yunan’da, Tanrılar dağı Olympos’ta, Tanrılar Tanrısı Zeus adına yapılan şenliğin adı olarak geçiyor tarihte ilk kez olimpiyat terimi.. Eski Yunanlılarda, milletlerarası dinî takvimin temeli olan olimpiyat oyunları arasındaki dört yıllık dönem için de olimpiyat deniliyormuş. Zeus tapınağını elinde bulunduran Yunanlılar tarafından ve ilk defa milattan önce 776 yılında düzenleniyor olimpiyatlar.
Olimpiyat oyunlarının başlayacağını haber vermek ve kutsal bir mütareke ilân etmek için bütün Yunan ülkelerine kutsal elçiler gönderilirmiş. Bu daveti takiben Olympos dağına resmî elçiler ve hacılar akın etmeye başlarmış. Zeus tapınağında and içecek atletlerin, Yunan soyundan gelmeleri ve hür yurttaş olmaları zorunluymuş.
Oyunlar 5 gün sürermiş. İlk gün Tanrılara kurbanlar sunulur, dinî yürüyüş ve törenler düzenlenirmiş. Daha sonraki üç günde ise oyunlar yapılır, kazananlara birer hurma dalıyla, zeytin dalından oluşan birer taç verilir, ardından atletler büyük bir geçit törenine katılır ve sonunda da bir büyük şölen verilirmiş.
Yarışmalarda galib gelenler sonsuz bir saygı görür, ailelerine ve ait oldukları sitelere (şehir devletlere) bundan büyük bir şeref payı düşermiş. Şampiyonlar birer kahraman gibi karşılanır, şereflerine büyük bir ziyafet çekilir, şarkılar bestelenir, heykelleri dikilirmiş. Bu itibarın dışında herhangi bir mükâfat vermek âdeti yokmuş.
Oyunlar sırasında, Olimpiya bütün Yunanistan’ın toplandığı bir kavşak noktasıymış. Sanatçılar, şairler, hatibler buraya gelir ve Yunan dünyasına eserlerini sergilerlermiş.(*)
Olimpiyat oyunları, başladığı M.Ö. 776 yılından sonra, nice yıl devam etti bilmiyoruz. Lâkin Batı âleminin, medeniyetinin babası saydığı Eski Yunan Kültürü, Ortaçağ karanlıklarından sonra Fransız inkılâbını takib eden yıllarda, yeniden canlandırılmaya başlandığı dönemlerde, 1896 yılında, Olimpiyatların yeniden ve yine ilk defa Atina’da asırlar sonra başlatıldığı görülüyor. Bilindiği gibi de günümüze kadar sürüp geliyor. Her ne kadar aradan geçen zaman içinde bir takım değişiklikler yapılıyor ise de Olimpiyatlar hâlâ ilk olarak tertib olunduğu yıllardaki özellikleri korunmaya, canlandırılmaya çalışılarak yapılmaya özen gösteriliyor. Olympos dağındaki Tanrı Zeus adına yakılan ateşinden, tertib olunan şölenlere kadar.
Diğer yandan, Olimpiyatların eski Yunan’da yapıldığı zamanda taşıdığı anlam yine ona kazandırılmak istenircesine, esprisi korunmaya çalışılıyor. Bir yandan ‘Barış ve Kardeşlik’ sloganları, diğer yandan asil Yunan vatandaşları (mavi gözlü, sarı saçlı) özellikleriyle Olimpiyatların gözdeleri yapılmaya devam olunuyor. Her ne kadar, Afrika’dan Asya’ya artık nice kavimlerin sporcularının da aralarına katıldıkları Olimpiyat yarışçıları varsa da, asıl çekişme hemen bütün spor dallarında bir medeniyet üstünlüğü ortaya koyma yarışı şeklinde cereyan ediyor.
O denli yüksek gayret sarf olunuyor ki bu sonuçların alınması için, yarışa sokulan atletlerin (sporcuların) kişilikleri, insanlıkları, cinsiyetleri dahi göz önünde bulundurulmuyor. Adına yarışa iştirak ettiği millete, en az bir defa olsun altın madalya sağladıktan sonra, bütün bir hayatını nelerini yitirmiş olarak getireceği umursanmamaktadır. Küçük yaşta kız çocuklarını böyle yarışlar için hazırlayan antrenörleri, onların kişiliklerinin tabii seyrinde gelişmesini bozacak, çocukluğunu yaşamasına imkân bırakmayacak, genç kızlığını ve kadınlığını bile fark edemeyecek programlarla onları insanlıklarından etmekte, böylece yarışçıların birçoğu belki madalya kazanmakta lâkin insanlığını, kişiliğini, gençliğini yitirmektedir.
Yarışlar artık bir devlet politikası olarak ele alındığı için, gerek Laik-Demokratik devletler, gerekse Sosyalist blok devletleri, kendi temsil ettikleri ideolojilerin üstünlüğünü isbat vesilesi olarak bu oyunları kullandıklarından, ona iştirak eden sporcuların kişilikleri bu devletleri ilgilendirmemektedir. Zira onlar yalnızca yarışları kazanmayı düşünmekte, yaptıkları ve yapacaklarını yalnızca bu sonucu elde etmek için bir araya getirmektedirler.
Dikkat edilirse; ilk olimpiyatların tertib ediliş vesilesi, hemen hemen bütün Paganist (putperest) toplumlarda/düzenlerde olduğu gibi tamamen dinî bir mahiyet arz etmektedir. Tıpkı cahiliyye dönemi Arab kabilelerinin Lât-Menât-Uzza ve en büyükleri saydıkları Hubel adına tertib ettikleri tören ve şölenler gibi. Bu törenlerde de tıpkı Yunan’da olduğu gibi; kavmin hatibleri, şâirleri, sanatçıları bir araya gelirler ve yarışırlardı. Yarışmalarda birinciliği alan şiirler, içi putlarla doldurulan Kâbe’nin duvarlarına bir sonraki yarışmaya kadar asılıp öylece bırakıldığını hatırlayınız. Nasıl ki Eski Yunan’da, yarışmalarda birinci gelenler kavmince, kabilesince saygınlık kazanır, şeref ve itibar sahibi olur ve bundan kabilesi ve mensub bulunduğu aile ve şehir de iftihar duyar idiyse, tıpkı cahiliyye dönemi Arablarında da aynı durum söz konusu idi.
Eski Yunan’da olduğu gibi Arablarda da bu törenler, temeli itibariyle dinî mahiyet arz etmekte idi. Arablar da ilâhları (Tanrıları) adına kurbanlar keserler, yerler-içerler, yarışmalar yapar, alışverişte bulunur ve şölenler tertib ederlerdi.
Aynı mahiyette törenlere hemen bütün (istisnasız olarak) paganist toplumlarda-düzenlerde rastlanmaktadır. Eski Mısır’da, İnkalarda, Aztek ve Mayalarda, Orta Asya’da Türklerde, Ateşe tapan Persler (İran) de, Yemen’de, Suriye’de, Filistin’de ve daha dünyanın birçok yerinde, birbirinden esasta farkı bulunmayan, lâkin merasimlerde kullanılan araç ve aletlerle bazı merasim şekillerindeki değişikliklerin dışında bir beraberliği gözlemek mümkündür.
Paganist toplumların asırlar önce ve hala yapageldikleri bu türden tören ve şölenlerin günümüzde modernize edilerek devam ettirilmeye çalışıldığı, bu yapılırken de merasimlerin tertib olunuş çağındaki ana espriyi korumaya özen gösterildiği görülmektedir.
Olimpiyatlar günümüze yakın yıllarda ilk defa 1936’da Berlin’de yapılanı ile daha bir içyüzünü ortaya koyucu hüviyet kazandı. Almanya’da yapılan ve Hitlerin iktidarda bulunduğu yıllara rastlayan bu Olimpiyatlarda Hitler bütün gücüyle ırkçı teorisinin doğruluğunu isbatlamak için kullandı bu Olimpiyatları. İşin propaganda yönünü belki herkesten iyi beceren Hitler, Olimpiyatlarda üstün olan ‘ârî sarışın ırk’ının başarısızlıkları karşısında çılgına dönerek stadı terk ediyor ve kendi kendini yiyordu. Zira kendi ‘sarışın ârî ırk’ından olanları geride bırakarak birincilikleri koşuda, yüksek atlamada ve daha nicelerinde Afrika kökenli siyah ırktan insanlar kazanıyordu. Hitler’in ‘üstün ırk teorisi’ Berlin’deki Olimpiyatlarda iflas etti amma Amerika’da yürütülen hemen hemen aynı ırk teorisine tepki olarak 1968 Meksiko Olimpiyatlarında Amerika’ya birincilikler kazandıran zenciler (kara köpekler) tebeası bulundukları devletin millî marşlarının çalınması sırasında protestoda bulunuyorlardı. Kendilerine, ırklarına karşı Amerika’da başından beri yürütülegelen aşağılama politikasını, birincilik kazandırdıkları beyaz Amerikalıların yüzlerine vuruyorlardı. Irk üstünlüğü politikası Almanya’da yapılırken ona karşı olan Amerika, kendi topraklarında kendi renginden olmayan Kızılderili ve siyah derililere karşı uyguluyordu. Hâlâ da bu uygulama biraz daha derinden yürürlüğünü sürdürmektedir.
Amerikalılara Helsinki, Berlin, Meksiko ve daha nice olimpiyatlarda birincilik kazandıran Amerika’nın yerlisi Kızılderililer ve Afrika’dan topraklarından toplanıp köle olarak çalıştırılmaya getirilen siyah derililer kendilerine karşı yürütülen ırkçı politikayı, bunu uygulayanların yüzüne çarpıyordu.
Olimpiyatlar başlangıçta yalnızca dinî tören olarak düzenleniyor iken, buna zaman içinde ve uzantılarını eski asırlardan alan politika da bulaştırıldı. Bununla birlikte kapitalist dünyası doymak bilmez açlığı nedeniyle ticareti de karıştırdı. Birincilik kazananları imal ettikleri malların reklâmları için kullanmayı yaygınlaştırdı.
Olimpiyatlar, ikinci dünya harbinden önce İngiltere-Amerika ile Nasyonal Sosyalist Almanya arasında üstünlük yarışı olarak seyrediyor iken, ikinci dünya harbini takib eden yıllarda yapılanları kapitalizm-sosyalizm mücadelesi şeklinde Amerika ile Sovyetler Birliği arasında sürdürülüyor. Bunların dışındaki ülkelerin olimpiyatlara iştiraki ise garnitür kabilinden telâkki edilmelidir. Nitekim de öyle çıkıyor sonuçlar hemen hemen bütün Olimpiyat oyunlarında.
Olimpiyat Oyunlarının mutlaka bir tarafın ya da bir-iki tarafın lehine açıkça cereyan ediyor oluşu, diğer iştirakçilerin seslerini yükseltmelerine sebeb olmuş ve konumu ‘tarafsız’ ilân edilen İsviçre’de toplanan Olimpiyat Komitesi yine kararını Batı lehine vererek hemen bütün ülkelerden çok uzakta bulunan Avustralya – Melbourne’da yapılması için vermişti. Bu sebeble bütün iştirakçiler itirazlarını yükselttiler ve iştirak de çok az oldu. Bu karara karşı Amerikalı komite yardımcısı ‘İsteyen gelir, isteyen gelmez. Biz bakir Avustralya üzerine işadamlarının dikkatini çekmek istiyoruz.’ diyerek Olimpiyat Oyunlarının siyâsî yönünün yanında nasıl ticaret için de kullanıldığının hem de bir resmî yetkili (üstelik ticârî değil Olimpiyat Komite yetkilisi)nin ağzından bütün dünyaya duyuruyordu.
Bugün hiç kimse Olimpiyat oyunlarının ne eski paganizmin modernize edilerek yeniden yaşatılmaya çalışıldığını, ne siyâsî amaçlar için bir araç olarak kullanıldığı ne de ticarî çıkarlar için alet edildiğini görmezlikten gelebiliyor; itiraz sesleri ayyuka çıkıyor, şikâyetler artıyor, lâkin buna rağmen süper devletlerin sürüklemesi sonucu Olimpiyatlar yine devam ettiriliyor. Lâkin hiçbir zaman merasimlerde açıklanan ‘Barış ve Dünya Kardeşliği’ için uçurulan güvercinlerin kanat çırpışlarına kimse kulak vermiyor. Bilakis atılan sloganlara rağmen, uygulama tamamen tersine işliyor ve kokusu gittikçe herkesi rahatsız ediyor Olimpiyatların..
Tamamen politik amaçlı olarak Amerika’nın Sovyetleri Afganistan’ı işgal etmesini protesto niteliğinde 1980 Moskova Olimpiyatlarında boykot etmesine karşılık olarak Sovyetler de bu yıl Amerika’da yapılan 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunlarını boykot etti. Sosyalist Blokun biraz daha imtiyazlı, az söz dinler çocuğu Romanya dışında hiçbir Sosyalist Blok ülkesi bu Olimpiyatlara katılmadı. Daha önce de 1976 Montreal (Kanada)’da yapılan olimpiyatları, ırkçı politikasını protesto niteliğinde olmak üzere 32 Afrika ülkesi boykot etmiş ve iştirak etmemişti. Küçüklerin yaptıkları da kendi çaplarında, büyüklerinden gördüklerini aşamıyor ve onlara benzemeye özen gösteriyorlardı!
Sudan bahanelerle birbirini protesto ederek, altın madalya yarışmasında kıran kırana mücadele vererek bugüne kadar sürdürülen Olimpiyat Oyunları, öyle görünüyor ki bundan sonraki tekrarlarında da aynı nitelikleri taşımaya devam edecek ve rejimlerin üstünlükleri, maddî çıkar, propaganda ve bir yerde bütün dünyada müşterek değermiş gibi paganist âdetleri yaygınlaştırmak, birleştirmek ve sürdürmek üzerine kurulduğu gibi böyle devam ettirilmek istenmektedir.
Artık eski Yunan’ın Zeus’u ve diğer tanrıları yok, fakat yerlerini başka tanrılara bırakmış bulunuyor. Allah’ın kulu ve elçisi İsa (a.s.)’ı Zeus’un yerine, tek olarak da değil ortaklarıyla birlikte yerleştiren ve bir türlü tek tanrı ile yetinemeyen Paganizm, ‘maddeyi Tanrı yerine koyanlarla sürdürmektedir mücadelesini. Paganlar mücadelesi, öyle görünüyor ki yerini, yeni yeni başlayan fakat sür’atle yol alan Vahdet’in, Paganizmle mücadelesine terk edecektir.
Orada burada, mevzii de olsa, başlayan bu mücadeleden, gerçek Tanrı’nın tek başına galib çıkacağını insanlık pek yakında görecektir. İşte o zaman vahdetin üstünlüğü görülecek, insan zihninin yarattıkları, elleriyle yaptıkları şeyler, tek olan Allah’ın kudretinin karşısında yok olup gidecektir. Dünya paganizmin hâkimiyetinden kurtulacak, paganist oyunların «oyun» olduğu anlaşılacak ve insan için, insanın şanına yaraşır teslimiyet (İslâm) yolu tutulacaktır.
(*) Meydan Larousse, cilt 9, Olimpiyat maddesi.
İktibas Dergisi, Temmuz 1984, sayı 86